Bir milleti millet yapan hasletler vardır. Bu hasletlerin başında tarih bilinci gelir. Nasıl ki; bir birey geçmişte yaptığı hatâları, yaşadığı felaketleri unutur, iyi ya da kötü, başına gelenler üzerinde kafa yormaz, onlardan ders almadığında kendi geleceği açısından kabul edilemez ve sakıncalı bir durum meydana gelecektir. O bireyin kafasında ve ruhunda bir bilgi, duygu ve deneyim birikimi oluşmayacaktır. Dolayısıyla yaşamı boyunca aldığı kararlar, yaptığı girişimler çoğunlukla isabetsiz olacaktır. Sık sık başarısızlığa uğrayacaktır. Hep aynı hatâları işlemeye devam edecektir. Çünkü tutum ve davranışlarında sağlam bilgiye, denenmiş, doğruluğu daha önce kanıtlanmış bilgiye dayanmamaktadır. Nadiren isabetli kararlar, başarılı işler yapmış olabilir; ancak bunlar ağır maliyetlerin, büyük zaman kayıplarının pahasına elde edilmiştir. Milletler için de durum aynıdır.
Tüm milletler, öncelikle, belli bir kimlik altında, kendi kültürel sistemi içinde, dünyayı anlayan ve yorumlayan kurumlarıyla varoluşunu sürdürmeye mecburdur. Bunu başarabilmenin yolu tarih bilincinden geçer. Kendi kültürel zemininin mücadeleye dayanıklı kısımlarını keşfetme, onu güçlendirme ve gerekli olan yanlarını yenileme ancak tarih bilinciyle mümkündür.
Milletlerin varlığını sürdürebilmeleri, büyük ölçüde geleceği iyi planlamalarına bağlıdır. Bunu başaramayan millet ve toplumlar, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Günümüzde her şeyden şikâyet eden, sadece bireysel yaşamları önemseyen tutumun toplumsal sorunların çözümünde yetersiz kalışının bir nedeni de, tarih bilincine sahip olmayışımızdır. Bu nedenle, özellikle genç kuşaklarda tarih bilinci oluşturulması ve güçlendirilmesi son derece önemlidir. Bunu, millî bir hedef haline getirmeliyiz.
İşte bu amaca hizmet edeceğine inandığım, okurken zaman zaman gözyaşlarıma hâkim olamadığım bir eser. “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türk’ü RAFET ULUTÜRK” kitabı…Sadece bir hayat hikâyesi değil, yaşanmışlıkların dile geldiği, dava adamının davası uğrunda yaptığı fedakârlıklar anlatılıyor. Rafet ULUTÜRK, Bulgaristan Türklerinin baskıcı, zorbacı rejimin zulmüne rağmen, Türklük ruhunu kaybetmeyen, İslam’la yoğurulmuş ruhların cihadını ele alıyor.
Türkiye ve Atatürk sevgisinin tüm asimilasyon çabalarına rağmen Bulgaristan’daki Türk kardeşlerimizin ana karakteri olduğunu, zihinlerin inşasında Türkiye ve Atatürk ile ilgili anlatılanların büyük rol oynadığını tarihi süreç içinde sade, samimi bir üslupla anlatıyor. Büyük Önder’in Kurtuluş Savaşı’ndaki siyasi ve askeri dehası, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki liderliği ve Türk Milletine olan güveni sayesinde kazandığı zaferlerin Bulgaristan Türkleri için kimlik mücadelesinin meşalesi olduğunu dile getiriyor.
Kitap, aynı zamanda soydaşlarımıza karşı görevlerimizi hatırlatıyor. Bulgaristan Türklerinin yıllarca dininden, dilinden ve kültüründen uzaklaştırılmaya çalışıldığı, cehaletin dayatıldığı, ana dillerinin unutturulduğu gerçeği gözler önüne seriliyor. Ancak, kitapta sadece yaşananlar kronolojik olarak sıralanmıyor. Aynı zamanda, Büyük Türkiye ile özdeşleşerek her alanda söz sahibi olmanın yollarını da gösteriyor.
Rafet ULUTÜRK, bu eseriyle, en önemlisi kendi hayatıyla, azim ve asrın enstrümanları ile hareket edildiği takdirde başarının kaçınılmaz olduğunu zihinlere kazıyor. Muasır medeniyetler seviyesine ulaşabilmek için yılmadan, bıkmadan, birlik ve beraberlik içinde ulaşılabileceğinin müjdesini veriyor. Bilge insan Nasrettin Hoca’nın dile getirdiği, “damdan düşen adam” misali bir dava adamının mücadelesini en güzel şekilde bizlere sunuyor.
Kimliğimi ve kişiliğimi oluşturmada en önemli süreç olan İmam Hatip’te okuduğum yıllarda Bulgaristan Türkleri’nin, soydaşlarımızın, evlerini barklarını bırakarak Türkiye’ye geldiklerini, gözyaşlarını çok iyi hatırlıyorum. Müslüman bir beldede doğmuş, büyümüş bir Türk evladı olarak, bu kitabı okuyunca bir kez daha sorumluluklarımızı yerine getirememenin mahcubiyetini yaşadım. Rabbimden niyazım odur ki; her şeye rağmen kimlik ve kişilikleri ile ayakta kalmayı başarabilen Bulgaristan Türklerine hizmet etmeyi nasip eylesin. Ömrün olduğu müddetçe, bu uğurda çalışmayı bir görev olarak değerlendireceğimin bilinmesini isterim.
Rafet ULUTÜRK’e bu vesileyle, şahsım başta olmak üzere, bir uyanışa vesile olduğu için minnettarım. Kendisiyle tanışma bahtiyarlığa eriştiğim için şükrediyorum. Kendi imzasıyla şahsıma takdim ettiği, “Bulgaristan Türklerinin Kimlik Mücadelesi” kitabını keyifle okumaya, notlar almaya devam ediyorum. İnşaallah onu başka bir yazımda değerlendirmeye çalışacağım.
Bulgaristan Türklerinin kimlik mücadelesinin sembolü, hizmetkârı! Unutmayın ki; Türk Milleti yanınızdadır, Yüce Mevla’nın yardımı sizinledir.
Nevzat ÖZTÜRK
Düzce İl Milli Eğitim Müdürlüğü,
Maarif Müfettişi,
Eğitimci Yazar