Bayılıyorum sabahları mutfak camından arka bahçeyi seyretmeye, aslında arka bahçeler hep bakımsız olduğu sanılsa da, benim arka bahçemle aramız iyi den de öte. Sabah kahvesine kolları açık bekler beni her sabah arka bahçem. Sabah kahvenin kokusu yıkar aramızdan duvarı, kalkar aramızdan mesafe.
Çekirdekten ektiğim kirazım gözümün önünde serpilip boy atışı, dallarında kuş sesleriyle beni uykulardan uyandıran kaysı ağacım, mor sarmaşığım ve bembeyaz gelinliğini giymiş Yasemin çiçeğim tek vücut gibi sarılmışlar birbirine .
Sevgimle pişirip, gönülden süzdüğüm çaylar ikram ediyorum sabahları, içiyoruz güneşin ışık demetleri altında. Onlar çiçeklerini dökerken çay bardağıma, ben gözlerimle okşarım bana uzanan yemyeşil saçlarından.
Öyle içli dışlı olmuşuz ki, yüzümde gölge görseler güneş olurlar hemen, hayallerimizden başka kimseyi de almazlar aramıza.
Yaban kirazım bu yıl ilk ikramını sunacak, dallarını daha şimdiden uzatıyor camdan bana.
Kayısı ağacım meyvelerinin kıvancından çatlıyor.
Mor salkımım daha pek körpe, fidanların yarısına yetişemese de boyu asaletin rengiyle övünür durur, ona her göz attığımda bahçenin en güzeli “benim” dercesine.
Baygın baygın kokan yaseminler, uykusuz gecelerimin sırdaşı, hepsi ayrı güzelliklerle süslerler arka bahçemi.
Hele bir de yağmurlar yıkadı mı yapraklarını, görülmeye değer sevinçleri. Her yaprak ayrı bir el gibi sunarken etrafa yağmurla toprağın kokusunu, ben de onları yetiştiren toprağa minnettar, uzun uzun seyrederim tabiatın uyanış uykusunu.
Firdevs BÜYÜKATEŞ
KIRKLARELİ
GÖNLÜMÜN YANKILARI kitabımdan.