Raziye Çakır

Tarih: 13 Şubat 2017

Ne Mutlu Türküm Diyene!

Biz Bulgaristan Türkleri kökten çatlayıp kardeşleşen ve bitkiler gibi yeşeren bir milletiz. Serpilip açarak ve tohum bağlayıp saçarak ürüyoruz demesek de olur. Doğa’da bizim dayanıklılığımızı ve olacak olanı mutlaka oldurabildiğimizi gösteren doğada örnekler çoktur.

Bir bakıma meşe ağcına benzediğimizi söyleyebilirim. Orman köylerinden gelenlerimiz gözlemiştir. 12 çeşit meşemiz vardır. Birbirinden ayırt edilmeleri ancak, kesip biçtikten ve fırınlandıktan sonra tahta üzerindeki renk farklılıklarında kendini gösterir. Ormanda ayaktayken hepsinin ortak bir özellikleri vardır. Bu özellik 6 senede bir kendini gösterir.

O yıl meşe ağaçları daha önceki yıllara kıyasla 5-6 kez daha fazla pelin üretir. Kuşları ve sincapları ziyafete çağırılır. Cömert ağaç bilir ki, ziyafete toplananlar, doya doya yedikten sonra kış yedeği olarak pelinleri birer birer etrafta taşır. Ne kadar yaprak altı, köşe bucak, delik ve kovuk varsa doldurup saklayacaklardır. Yürüyen ve uçan varlıkların “doydum” duygusu vardır da, “yedekleme” duygusunda sınır yoktur. Kuşlar ve sincaplar meşe pelitlerinin bolluk olduğu yılda sakladıkları kış yedeklerinin hepsini yiyemezler ve bahar güneşinin ilk şualarını yeni birmiş meşe fidancıkları da selamlar.

Böylece orman sıklaşır ve yayılır…

Burada meşe ağıcı Türklüğümüzdür. Pelinler ve doğa ise Türklüğün doludizgin yaşama hakkının kutsal olduğuna bir benzetmedir. Türklüğümüzün yeniden üreme ve zenginleşme özelliğini simgeleyen bu metafora, yaratanın bir lütfüdür. Her soy, her kavim her millet yücelik kaynağı olan bu özelliğin taşıyıcısı olamaz ve değildir. Tanığı tarihin kendisidir.

Örneklerken dağlar güzelli Rodopların incisi Kırcaali kenti Sorumluluk, Hoşgörü ve Hürriyetlerimiz için Demokrasi partimiz DOST’un ilk gençlik teşkilatının kurulmasını kutluyor, kaderinin şanslı, kısmetinin ve başarılarının bol olması dileklerimi genç kalbimin tüm sıcaklığı ve samimiyetimle iletiyorum.

Ne mutlu Türküm Diyene!” şiarı altında birleşen gençlerimizin doğru yolda olduğuna inanıyorum. Bu yolda daha geçen yüzyılın ilk yarısında Turan, Altın Ordu ve Spor Kulüpleri gibi gençlik örgüt, dernek ve hareketlenmemiz olmuştu. Büyük başarılar elde edilmişti. Karakter olarak bir yapışkanlıkla tanımlanan Türkler ülke çapında dernekleşmeyi başarmış, birleşmişler ve yeni ortak hamlelere yönelmişlerdi. Bu partileşme yolunda atılan büyük adımlarımızdan biriydi. Tabanda birlik sağlanmış, siyasi bilinçte buluşanlar Türk ruhuna can suyu vermişlerdi.

Bu atılımlarımız yerli tohumlardan bitmemiş, özümüzün baharda çatlamasından doğmuştu.  Bulgaristan’da Turancı örgütlenmemiz 1934 askeri darbesiyle yasaklanmıştı. Saldığı derin birlik ve beraberlik kökleri halkımızın bağrında korundu. Fırsat buldukça yeşerdi. 1950’lerde yaşadığımız “altın çağımızda” Türklüğümüzün ruhu kanatlandı.

Daha önceki dönemlerde kurulan gençlik örgütlerimiz gibi bu yeni  hareketlenmemizin de bir gönüllüler ordusu oluşturacağına, hak ve özgürlük, Türk kimliği davamızı kucaklayacağını ve yurdumuzda Rodoplardan Dobruca köylerine serilip açacağına ve ruhumuzun tacı olacağına kesin inanıyorum.

Bu gelişme, tarihimizde açılan yeni bir sayfadır. Umut yüklü bir olaydır.

Değişik nedenlerden olacak, Bulgaristan’da pek değinilmek istenmese de, Avrupa’da 20 yüzyıl üstüne tarih felsefecileri arasında bir tartışmadık sürüp gidiyor. Bu tartışmaların temel teması ilerlemede, zulüm kapağını açarak tarih karanlığından uyanma bakımından kitleler mi yoksa (bireysel olan) şahsiyetler mi önemlidir üzerinedir. Kafa yoranlara bizden örnekler sunmak gerekir.

1989 Mayısında kara kara düşünenlerin, baskı ve terörden tükenmiş ve tamamen çaresiz Bulgaristan Türklerinin Bulgaristan tarihini değiştiren rolünü gelip incelesinler. Bu coşkulu hareketlenmemizin dolan öncüleri,  bütün önderlerimizin, güvendiklerimiz zindanlarda olduğu o ağır dönüşüm döneminde olduğu kayda değerdir. Burada özellikle belirtmek istediğim özelliğimiz.

Türklerin siyasi kavgada doğuştan başarılı olma ruhu taşımasıdır.

Başarı onların içinde doğan ön şarttır. Biz hiçbir zaman kusursuz bir önder aramadık. Aramızdan gelen, suyumuzdan içmiş, ekmeğimizi yemiş bir önder özledik hep. Bizi seveni onurlandırdık. Hain çıkanın yüzüne tükürdük. Bu bakıma Kırcaali’de DOST Gençlik Örgütü kurulması yakın tarihimizin en sevindirici, ilham veren ve genç yürekleri uçuran bir olay olduğundan dolayı, gururla yazıyorum.

1989 Mayıs zaferimizden sonra ortaya çıkan ve direk olarak konuşulan gerçek şudur ki, Bulgaristan Türkleri yaşadıkları topraklardaki siyaset sistemi değiştirene, ulusal azınlık olduğumuzu tanıyacak, artık kapı çalan bir siyasi rejim ve meşru durum gelene kadar, kimliği belli değil,  her siyasi iktidarın başına bela olacaktır. İnsan ve azınlık haklarımız, hak ve özgürlüklerimiz, adalet ve gerçek demokrasi uğruna savaşımız doğal ve kutsaldır.

Ülkemizde baş göstermeye başlayan faşizme karşı cephemiz aşılmaz kaledir.

Biz ne “Ataka”, VMRO ve “YC” faşistlerinden ne de diğer yeni türemiş siyasetçilerden emekli maaşlarımızın veya asgari ücretlerimizin yükseltilmesini istedik ya da istiyoruz. Önce haklarımızı, hak ettiklerimizi versinler. Onlar bizim Türk çocuklarının anadil derslerini engelliyor, Bulgarca öğretmenlerinin aylıklarını yüzde yüz yükselteceklermiş.

Boş vaatlere 70 yıldır doyduk.

Bir eliyle bizim paramızı bize verirken, öteki eliyle cebimizde çekip alanları çok gördük. İsteklerimiz ve haklarımız kutsaldır ve başka bir şekilde asla yorumlanamaz. Birçok rejim değişebilir. Uyuyanları bir süre daha uyutulmak istenebilir.  Bulgaristan Türkleri öz davalarından asla vazgeçmez. Vatan hakkı, anadil hakkı, iş, tarih, edebiyat ve özgün kültürle yaşama hakkı, gelenek ve göreneklerimizle olma isteğimiz ruhumuzda parçalar değil, özdür.

1989 Ayaklanmamız ve göçe zorlanmamızdan sonra bizim bittiğimizi, umutsuz kaldığımızı, çok parçalandığımızı, bir daha atılıma kalkmaya gücümüz kalmadığını hesaplayanlar yediden yetmişe hepimizi her şeye muhtaç bırakmak amacıyla  “Bulgar Etnik Modeli” sayasına kapadı. Kulislere çekilip, köpüklü şarap patlatarak bayram etmeye başladıklarında bir daha yanıldılar. Belirli bir zaman kimsenin ardından koşmadık, kendimizi alınmaz bir kale gibi hissetmedik.

Çapa ve kürekle tanka topa başkaldırmak zordu kaldığımızda çok şehit verdik.

Yarımız ülkeyi terk etmek zorunda kaldık. Ne var ki, gönlümüzde yaşayan, bildiğimiz ve inandığımız büyük bir gerçek var. Her kış uykusundan sonra baharla uyanış gelir.  Türkler damarlarına yeni öz suları aktığını hisseder. Şaşırtıcı ve beklenmedik işler yapmaya hazır ruhumuz. Şahlanıştır olan!

Kırcaali’de DOST gençliğini örgütlenişini böyle okuduk, böyle algılıyoruz.

Bu gibi yeni olayları başka milletlerde ve azınlıklarda görmek zordur.

Bizi hep uzanmış yerde yatanlar, yıkılmış pansumansız yaralarından kan akanlar olarak görmek isteyenlerin hayalleri birden karardı. 70 yıl kötü yönetimden, baskı ve terörden, her konuda zulümden, anadil ve din yasaklarından, kesilen cezalardan ve bir dil için gerçekleşen yargısız infazlardan sonra şakır şakır Türkçe konuşan ve “Biz Türk Doğduk! Türk olarak yaşamak, sevişmek, Türkçe kavga etmek, yarışmak ve Türk olarak ölmek istiyoruz” ruhu birden yeniden dile geldi. Sıra sıra gençler, umut dolu parlayan gözler, kaç defa raporlarda Türklüklerini bitirdik, gömdük, mezar taşını diktik ve yıktık diye rapor ettiklerinin evlatları ve torunlarıdır. Onlar yeniden dimdik ve dünyayı şaşırtmaya gelenlerdir. Son zulme de dayanmanın rol modeliyiz.

Bulgaristan’da esecek yeni rüzgârlara müjde oldular.

Evet biz 6 senede bir ormanı şaşırtan meşelerimiz, dünyayı şaşırtan atalarımız gibiyiz.

Bu yeni yolda, öncelikle KIRCI ALİ’nin mezarında (Anma günü mayıs ) dualarla başlamalarını, ardından Kırcalili gençlerin her saat Türklere hakaret eden saat kulesini susturmak, burada artık ayrı bir Türk mezarlığa gömülmeleri ve ana okullarında çocuklarımıza domuz etini kaldırmak için çalışmalarla başlamalarını arzu ediyor ve yeni yolda başarılar diliyoruz. Allah yar ve yardımcınız olsun.

Varız ve var oldukça, yok edilmesi mümkün olmayan ana toprak gibiyiz.

Her yerdeyiz! Her yerde olacağız.

Bu topraklarda kader mucizelerini taşıyan ruh biziz.

Reklamlar