Dr.Nedim BİRİNCİ
Tarih kesintisiz olduğundan ve belirli aralarla tekrarladığından, Almanya faşizminin lideri Hitler’in, birinci yardımcılarından olan Gobbels’in şu sözüyle başlamak istiyorum. O şöyle diyordu: “Bizden olmayanların beynine her gün 1 santim çivi çakacaksın ve kırk gün sonra bir bakacaksın çivi kırk santm o beyne girmiş.”
Beynimiz küflü çivi doldu. Acısı sızısı her gün artıyor. Üzerimizdeki büyük baskı özgürlüklerimizi her gün yavaş yavaş kırıp kırıp yok ediyor. Hayatın her yönünde bu böyledir. HÖH partisine ve liderlerine olan güvenimiz her geçen gün azalıyor, eriyor, geriliyor.
Oysa partimize olan güvenimiz bizi ayakta tutan en büyük dayanağımızdı. Her yıl seçim oluyor, oy veriyoruz, seçiyoruz, o kadar, arkası gelmiyor, sanki “sürünen düşenin halinden anlamıyor,” biz artık karanlık bir kuyunun en dibindeyiz ve ışık arıyoruz ve bulamıyoruz.
Örneğin tütün üreticilerinin durumunu ele alalım.
Son 25 yılda çok tütün şirketi değişti. Yeni yeni şirket, tertip, oyun ve baskılarla aynı politikalar devam ediyor. Sözleşmelere uyan şirket kalmadı. Primler verilmiyor. Ürün kaliteli de olsa anlaşılan fiyat ödenmiyor. Alıcı şirket her zaman haklı, bizim boynumuz hep kıldan ince. Devamlı baskı, sürekli kuşku, güvensizlik içinde bocalıyoruz. Emeğimiz değersiz oldu. Çalışanlar, tütün üreticileri köleliği kabul etme sınırına getirildi. Direnmeye takatları yok. Bir yandan bankalar, bir yandan şirketler kafalarında. İnsanların takatı kesildi. Dayanacak güç kalmadı. İnsanımız içten içe teslim olmak zorunda kalıyor. Hele seçim yıllarında, öncesinde bu baskılar daha da tırmanıyor. Zaten özgürlük diye bir şey yok.
Artık insanımız yaşayabilmek için pes etmek zorundadır. Hakim olan bu görüştür. 25 yıl önce Hak ve Özgürlük davasına katılırken, 1989 Mayıs ayı grev direnişlerinde, yürüyüşlerinde, mitinglerinde omuz omuza iken işlerin ters gideceğini düşünemedik. O kadar hapis yattık, o kadar sürgün çilesi çektik, o kadar ayrılık, eziyet, katlanma, gözyaşı ve nihayet şimdi sabır acısı çekiyoruz. Çok kurban verildi. Yaralar kapanmadı. Göçler enerjimizi aldı. Yıllar bizi kemirdi bitirdi. Neyse sabır acısı ağırdır ama sabrın sonu tatlıdır, deyip kendimizi avutuyoruz.
Şimdi tuturmuşlar bir özgürlük teorisi masalı ve gidiyorlar.
Anlattıklarından ben ancak şunu anladım: Nasreddin Hoca bakmış bir gün, kuyuda ay var. (Bizim özgürlükler ve haklar gibi, kuyu divbinde ay) Tutmuş çıkarmaya çıkarmış ayı. Çekerken kuyuya düşmüş. Düşünce bakmış ki gökte ay, “ha” demiş, “düştüm ama kurtardım.” Bizde bu da olmadı: Yalan, yalan, yalan….
Şimdi üretici “serbest yani hür, yani özgür” diyorlar. Bir bakıma tütüncü serbest, ister eker ister ekmez, ister kırar, ister dizer, istemezse tarlaya bile gitmez ama aslında köle durumuna düşürülmüş, aç mezarı yok, diklenmeye gücü yok ve her gün biraz daha teslim olmak zorunda. “BEN BRÜKSEL’E ŞU BİZİM TÜTÜN PRİMLERİ İŞİNE BİR ÇÖZÜM BULACAK BİRİNİ GÖNDERELİM!” diyemiyor.
Yunan, AB’den bizden üç defa daha yüksek prim alıyor, yani bizim üreticiler üç defa daha az prim alıyorlar…
ADALET KALESİ OLAN BRÜKSEL, STRAZBURG, AB Genel Kurulu bu önemli işleri neden kendisi yoluna koyup, adalet sağlamıyor. 2007’den beri bu yolda adım atılmadı.
Can yakan soru bu değil mi? Evet ama biz yani siz yani hepimiz hakları ellerinden alınmış köle durumundayız, bu sorun çözülmemiştir. Brüksel’e A. (Doğan) ajanı, oligarşi Rus ayısı Peevskiyi değil, kendi insanlarımızdan birini seçip gönderirsek, işlerin düzelme şansı parlayabilir. Onların istediği adamları, örneğin Peevskiyi seçersek, durumumuz daha da çekilmez olacaktır. Zaten AB üyesi 28 ülke arasında en yüksek ve sefil durumda olan biziz.
Üreticiye git gez toz, pazarları dolaş, gözlerini yıka, yutkun ve evine dön, yorum yapma, diklenme ve evde TV yayınlarını usulca izle, öğütlerinde bulunuyorlar. Herkesin örüsü belli oldu. Ev, tarla, pazar, ekmek fırını ve kuyu başında oturmak. Uğruna savaştığımız büyük kazanım, büyük ve sınırsız özgürlük buysa, kahrolsun! Bu bir sıkı sınırlı hürriyettir. Kontrollü özgürlüktür. Ancak ünüğümüzü sıkanlar hürdür.
Eskiden bu serbestlik de yoktu. Otobüse binsen “nereye?” Arabanla çekilsen “nereye? Tarladan dönerken yoldan sapsan “nereye” diyorlardı. Bu, “nereye, nereye, nereye?” soruları, totalitarizmin kafamıza kaktığı çivilerdi. Bu çiviler bizim sınırlarımızı çizdi. Hepimizi karanlıklara hapsetti. Onun için ayaklandım 25 yıl önce. Ve aynı duruma geri geldik. Kılıfı başka, özü aynı. Dertleri ekmeğimizi, lokmamızı elimizden alıp, bizi herşeye muhtaç etmek!
25 Mayısta seçim var. “Kimi oy vereceğini örendin mi? Neresini çizeceğini biliyorsun değil mi?” soruları her gün başımıza kakılıyor. Muhrat dikilmiş başımıza kapıdan gitmiyor. Dün gelmiş, “hava çiğserse gelmeyin, ıslanmayın, EGN’leriniz bende, ben salıveririm!” falan demeye çalışıyor. Bu her yerde böyle.. Bir tek oy kullanırken eşittik, o da mı gidiyor elimizden ne!!!
Ben bazen 1990’ların ilk demokrat Cumhurbaşkanı Jelü Jelev’e içten içe kızıyorum. “Totaliter sosyalist devlet, Hitlerci faşist devlete benziyor” diye yazdı, fakat Başkan olduğunda, henüz mayalanmaya yüz tutan demokraside insanların kafasına çivi çakılmasını yasaklatmadı. Bu bakıma onun öve öve bitiremediği demokrasisi de göstermelik oldu. Her gün özünden bir çizgi yitiriyor. Bu gidişle özsüz kalacak.
Tütüncülerin örneğine dönersek, yazarken yüreğim acıyor, içim sızlıyor, gözlerime perde düşüyor. BULGARTABAK Holding hisselerinin % 80’nini satın alan Moskova oligarşisinin yerlileri, HÖH içine sıza kemirici kurt D. Peevski, bundan böyle Avrupa Birliğinden gelen tütün teşviklerinin hepsinin üstüne oturacak. Tütünü istediği fiyattan ister alacak, isterse almayacak. Böylece biz beyaz bayrak çekmek zorunda kalıyoruz. Üreticimiz emeğinin gönüllü kölesi olacak, avucunu yalarken işi var. Bugünden sonra bütün haklarımız yine elimizden alınmış olacak. Artık holding de Peevski, milletvekilin de Peevski, HÖH Başkan yardımcısı da Peevski, 25 Mayısta oyunu ona verirse AB Parlamentosunda seni temsil edecek olan “saygıdeğer” milletvekilin de Peevski olacak. Tütün işlerinden onun ana görevi de ocak yetiştirmeden, tütün dikmeden, birinci ve ikinci çapayı yapmadan, sulamadan gübrelemeden, kırmadan, dizmeden, pastal ve deng de yapmadan paraları CEPLEMEK olacak. Zor iş tabii o kadar parayı çalmak, vergilerini kaçırmak ve Of Shor hesaplara aktarmak…
Şimdiye kadar BU KADAR BÜYÜK SÖMÜRÜCÜ, KAN EMİZİ, BİZİ BİTİRİCİ biri karşımıza çıkmamıştı. Bu adamı aramıza sokan ve bizi ezdiren A. (Doğan) ajanıdır. Biz, sayın soydaşlarım, kıymetli kardeşlerim, değerli tütün üreticisi dayı ve bacılarım siz onu seçmekte, oyunuzu ona vermekte serbestsiniz ve Özgürlüğünüzü Peevski lehinde kullanırken, gönüllü olarak köle olmaya da hazır olduğunuzu bütün dünyaya göstermiş olacaksınız! Kurtuluşunuzun kapılarını iyice kapayacaksınız!
Bundan sonra HAK VE ÖZGÜRLÜĞÜN DIŞ MANGALINA BİLE ELSÜREMEYECEKSİNİZ.
Aynı zamanda bir de suçlu duruma düşürülme; oyuna getirilme, kuyuya düşürülme tehlikesi var. Çünkü D. Peevki savcılık tarafından aranan, sorgulanmasına hazırlıklar devam eden bir kişidir. Milletvekilliği dokunulmazlığı kaldırılmak isteniyor. O da bu yüzden ülkeden kaçma yolları arıyor. Suçluya yardım etmek suçtur!
Şunu unutmayınız:
Demokraside sanki herşey serbest ama bizde kimsenin kişiliği ve kimliği yok.
Biz bu seçimlerde çok büyük bir sürpriz yaşamak istiyoruz.