Konu: Suriye parçalanıyor.
Savaşların medeniyetleri yok etmek, dünyayı kırık dökmek ve yerine yenisini tesis etmek için yapıldığını söyleyenleri siz de işitmiş olabilirsiniz. Bunun böyle olmadığını siz de bilirsiniz. Birinci Dünya Savaşı harabeliğinden ikincisi çıktı. İlki 20 milyon can alırken, ikincisi 50 milyon kişiyi öldürdü. Son 70 yılda dünyada irili ufaklı 284 savaş patladı. Savaş ateşinde değil medeniyet yaratmak, medeni olmak bile hayal edilemez.
Yalnız insanın değil, insanlığın en büyük edinimi olan medeniyetin kuduz düşmanıdır savaş. Son çılgınlıksa her zaman ilk bombayı atmak olmuştur. Hayali kararmışların zevki olabilir bu. Acı örneği Suriye savaşı ve Rus bombardımanının başlamasıdır. Olabilir ya başkalarının medeniyetini yıkmak zevkli iş de olabilir.
Medeniyetler beşiklerinden biri daha gözlerimiz önünde 21. yüzyıla kanlı püskül oldu! Vavilon odağı, Mezopotamya kültür merkezi, İslam kalesi Bağdat 1982’den beri talan edilmiyor mu? Barbarlığın, medeniyetlerin ve kültürün yok edildiği topraklarda doğduğunu görmeyen mi kaldı. Ezilenden olumlu olan doğar iddiaları da artık tamamen yanlış gibi. Kılık değiştirip terörist olmak artık zor bir iş değil. Orta Çağ işkencecilerin başlarında çuval vardı, bugünün katilleri maske takmış, yaptıkları iş hep aynı, suçsuz insanları, Müslüman öldürmek…
Yıkıp yakma, katledip yok etme, canilik! Dinlerin arasında en insancıl olan İslam’dır. İman sevgisiyle yoğrulmuştur. İmanın milleti, ırkı ve düşmanı yoktur. Çünkü iman sevgiyle yaratan güçtür.
Kelle kesen, çocukları kazığa dizenler Müslüman olamaz. Canilikle ünlenen İŞİD’e bir İslam devleti denemez. Adı kitaba geçmeden, çok geç de olmadan, en kötü adlardan birini kendine beğenip seçsin… Dünya medeniyetlerinin köşe taşı Bağdat ve Şam kalelerinin isminden harf kullanmak bile af edilir değildir. Dünyanın geçmişi ve geleceği bir bütündür. Homs surlarını, kütüphaneleri yıkmak kör cahilliğin zirvesidir. Unutmasınlar yarınlar yakılamaz, imha da edilemez, alınlarına yazılan kara leke ise, asla silinemez, işledikleri insanlık suçudur, aklanamaz.
Halkını kimyasal silahla zehirleyen, pazarlara varil bombası atan birine ancak diktatör ve hain denir. Sonu ya intihar ya da idamdır. Diktatörlerin ve teröristlerin medeniyet yarattığı görülmemiştir. Şehitler ölmez ve unutulmaz! 5 yılda 6 milyon kişiyi evinden yurdundan kovan, yüz bin kadın ve çocuğu denize gömen nasıl af edilebilir? 25 milyon Suriyelinin 12 milyonundan kurtulmayı göze alan, bunu kendisi yapamayınca Rus gemi ve uçaklarını, plazma ve lazar bombalarını. “T-90” tank ve toplarını yardıma çağıran bir diktatör vatan ve halk haini değilse, nedir? Katil Esat tahtında kalsa ne olur? Adalet kellecileri bekletmez!
Yakın Doğuda bu durum kim yarattı?
Yakın Doğu’nun bir çıbanbaşı gibi zonklaması 1919 Versay Antlaşmasında tasarlandı. Sevr gölgesi Birinci Dünya Savaşından galip ama yorgun çıkan, ağızları çok sulansa da Osmanlı’nın son kaburgalarını yiyemeyenlerin, kursaklarında kalan iştahlarının sedasıdır. Bu talan önce Fransız ve İngiliz emperyalistlerine hak görülürken, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya Arap dünyasına değişik biçimlerde yerleşmeyi başardılar.
Amerika Yakın Doğu’yu (Irak- Çöl Savaşı) 1982’den beri bombalanıyor. Üzerlerinde yeni medeniyet yazan bombalardan kapkara bir dünya ve tepki olarak da kara maskeli terörizm doğdu. İnsanlık uzlaşma kabul etmez bir dünya ile yüzleşti. Amerikan bombaları suçlu suçsuz, suni şii, kadın erkek, cami cem evi ayrımı yapmadığı gibi maskeli teröristler de sıradan öldürüyorlar. Kuduz köpek gibi herkese saldırıyorlar. Onların hayat normu herkese silah çekmek! Savaşın yasası yok. Barbar normlarına göre var olmak imkânsız. Ölümden dönen yok.
Rusya’nın bölgeye yerleşmesi nasıl oldu?
Bunu düşünürken birkaç gün önce okuduğum bir haberi paylaşıyorum. Doktor bir göz ameliyat esnasında, bir şeyim yok bir şikâyetim yok, yalnız biraz kaşınıyor deyen birinin göz bebeğinden 9 santimetre uzun renksiz bir solucan çıkarmış. Gazetelerde resmi bir kavanoz içinde yayınlandı. Bugün terörist avı bahanesiyle Suriye halkının bombalanması bana bunu anımsattı. Ne yazık ki, solucan bizim gözümüzde yetişmiş ve şimdi bizi bizden kurtarmaya kalktı. Ne yazık! Bugün ameliyat masasına yatanlar düşmanı kendi içlerinde beslemişler.
İsyankâr enerjinin kaynağı zulüm müdür? Putin’e göre, İŞİD saflarında 1 700 Rusyalı var. Onlar zulüm kurbanı mı? Zulüm kaçağı mı? Rusya’daki zulümde yetişenler Suriye’de mi yok edilecek? Sonucu yok etmekle neden köklenebilir mi? Doktorun gözden çıkardığı solucan göz bebeğine nasıl yuvalanabilmiştir?
Zulmün ve bombaların arasında yetişenler, hiçbir otoriteden çekinmeden, korkusuzca yaşamak isteyenler teröristse, mazlum insanların suçu nedir? Suçsuz olanların katletmesine hangi din, hangi ahlak (moral) hangi yasa veya ferman izin verip emretmiştir! Hayvanların kendi türünden olanı öldürdüğünü görmedik. Teröristler hayvandan da beter! Önce onları doğuran zihniyeti yok etmek gerekmez mi! Sevgi hissetmemiş, kültür görmemiş bir terörist hangi sevgiyi ve kültürü paylaşır? Anasız babasız, okula gitmeden, kütüphaneye uğramadan, müze kapısından girmeden, dost ortamı tanımadan yetişen bir kişi medeniyet nedir bilebilir mi? Teröristlerin kariyeri nasıl biçimlenir? Komutan olması için çıraklık döneminde, kalfa iken kaç kişi öldürmesi, usta olunca ne yapması gerekir! Terörist adam olur mu? Öldürülen teröristin yerinde yenisi mi doğar? Düşünmek istemiyorum. Çünkü adam gibi adam eğitimle tasarımlanmışsa, terörist kimin hayal ürünüdür? Dünya yüz ve on, yazı ve tura ise, aydınlık ve karanlık ise, onların bizim aramızda ne işi var!?
Olayların tarihçesi:
Rus İmparatorları 1878’de Ege Denizine çıkmak için Yeşil köye inmedi mi? Akdeniz’i hedeflerken Erzurum’a gelmedi mi? 1970’li yıllarda Afganistan’a neden girdi? Sıcak denizleri kontrolünde tutmaktı onların hedefinde olandı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan buyana 3 yol taşı dikkati çekiyor. Vietnam, Afganistan ve Suriye savaşları!
Vietnam cangillerini bombalayarak Güney Doğu Asya’ya yeni bir medeniyet taşımak isteyen Amerikalılar sebep oldukları katliam ve barbarlık eserlerini kendi gözleriyle gördüğünde ruh hastası oldular. 52 bini can verirken, 154 bini deli hastanelerine düştü. Bu defa amerikan halkı ayaklandı. Vietnam’a götürülen “amerikancı demokrasi ve uygarlık” ise “B–52” uçan kalelerden inerken ellerinde patladı.
Afganistan dağlarına tırmanamayıp kaçan Ruslar oldu. Vietnam’da olduğu gibi burada da kazanan yerli halktı. Savaşlarda galip gelenler saraylarda yaşayacak diye bir kural yoktur. Afganların kışlaklarda, Vietnamlıların da çeltik tarlalarında mutlu olduğunu dünya bilir. Bu iki savaş havadan bombalamakla hakların ne bitirilebileceğini ne de yenilebileceğini gösterdi. O yıllarda dünyada gerginlik tansiyonu hiç düşmedi. Dünya savaşlarında galip olan dev güçler dünyayı hep yeniden ve yeniden paylaşmak için parçalayarak dize getirmeye çalıştı. Vietnam ve Afganistan’da bu hiç de istedikleri gibi olmadı desek de, Yakın Doğu’da 1982’de başlayan havadan bombardımanların Saddam Hüseyin gibi güçlü bir diktatörü devirebildiğini hatırlarken, bölgede yaşayan halkların soy, boy, aşiret, Suni ve Şii gibi mezhep, Arap, Kürt, Türkmen ve başka etnik kavgalara itildiğini gözledik. Para ve silah verip Kürkleri dağa çıkaran onlardır. Dünyayı karşısına alan, hatta son derece hırpalanan hakların İslam dinini çarpıttığı da ortadadır. Terörist İŞİD gibi diktatörlüklere yenik düşenlerin çaresizliğini herkes görüyor. Bu görünümde üçüncü yol taşı dediğimiz Suriye çok daha karmaşık ve kökleri derinde çelişkilerle sivriliyor.
Vietnam’dan Suriye’ye uzanan, nedenleri ve seyri aynı olan, bu üç savaşın arasında dünyada 284 başka çatışma da oldu. Bunlardan hangisinin tam olarak söndüğünü söylemek bugün de zor. Her biri sanki her an alevlenebilir. Kibirdi çakanlar ortada. Sudan’da ateş kesilirken, Eri tre’de başlamazsa, Yemen’de patlak veriyor.
Ne var ki, 1956 Süveyş Krizi’nden sonra Orta Doğu’daki varlığını hep hissettiren Sovyetler Birliği, şimdiki Rusya, geçen asır bölgede imparatorluk politikasının nabzını hep elinde tuttu. 30 Eylül’de başlayan Rus savaş uçakları bombardımanına Suriyeli askeri pilotların katılışı bir istisna değil. Araplar en fazla uçak satın alsa da, havada savaşmayı beceremezler, savaşı bırak, kazandıkları uçak çarpışması bile yoktur.
En büyük düşman gördükleri Yahudi şeytanlığına hep Moskova arkalamasıyla gözdağı vermişlerdir. “Vaat edilen topraklarımızı” istiyoruz çılgınlığına kapılan İsrail Başbakanı Bayan Golda Mayer ve Savunma Bakanı Moşe Dayan 1974’te “Araplara karşı atom bombası kullanacağız” derken Mısır Başkanı Enver Sedat Sovyet yönetiminden askeri hava savunması talep edince, şöyle bir bir olay yaşanmıştı: Sovyetler Mısır Piramitleri yakınlarına duvarları 4 metre geniş, temel ve tavanı da 6 metre kalın beton sığınaklar yaptı ve içine birkaç MİG–15 tipi savaş uçağı gizledi. Bu uçaklardan biri, Tel Aviv borazanlarının çok öttüğü günlerden birinde, gün batımında Sina Çölünü geçerek İsrail’in tüm uçak savat sistemlerinin ateşlenmesine ve tüm avcı uçaklarının “davetsiz misafiri durdurmak için” havalanmasına rağmen, Tel Aviv semasında 20 dakika dolaştıktan sonra geldiği yönde kayboldu. Bu uçuş İsrail’de bir karıncanın bile ölmesine sebep olmasa da, çok yakın zamanda yukarıda adları geçen başbakan ve bakanın görevinden çekildi.
Benzer bir olar, son Lübnan krizinde de yaşandı. Sözde kurşun ve bomba geçirmez şekilde zırhlanan İsrail, tanklı Beyrut seferine çıktığında HAMAS savaşçılarının kullandığı Rus tanksavarları otobanı tank hurdalığı haline getirdi. İsrail’in “vaat edilmiş topraklara yayılma hevesi” bir daha kursağında kalmıştı. Golan Tepeleri Savaşı’nı unutamayan Şam hep tedirgin yaşarken, Moskova’ya bel bağlamış ve Tarsus ve Laskiye’de deniz üssü kurmasına göz yumdu.
İlk Rus savaş uçaklarının Laskiye kara üssünden havalanmasından 5 gün önce, İsrail Başbakanı Natenyahu başına gelebilecekleri sezinlemiş olacak, soluğu Moskova’da aldı ve “bize dokunmayın” ricasını iletti.
Son saldırılara Sureyeli pilotların da katılması ile ilgili bir tarihi olayı anımsatmak istiyorum. Rusya’nın diğer ülkelere askeri pilot eğitmesi eski bir gelenektir.
Sözü geçen 1919 Versay Anlaşması’nın altına galip devletlerden biri olarak imza atan Lenin Rusya’sı imparatorluk geleneklerini bozmadı. Bu uluslar arası antlaşmayı defalarca ihlal etti. Anlaşma Almanya’nın “motorlu araç üretimini” –araba, lokomotif, uçak, savaş gemisi vb. üretmesini yasaklanmıştı. Hitler iktidara gelince daha sonra Fransa’yı ve Londra’yı, en fazla da Sovyetler Birliği şehirlerini bombalayan “Messerschmitt” savaş uçaklarının motorlarını İsveç’e, kanatlarını Avusturya’ya, gövdesini İsviçre’ye sipariş edip, Almanya’da monte etti ve uçurdu. İlginç olan, Versay sözleşmelerinde Almanya’ya pilot eğitimini de yasaklamıştı. Alman savaş pilotlarını Rusya eğitti. Bilmem inanır mısınız, ama gerçek budur. Rusya bu geleneği Arap devletlerinin ordularını donatırken de gizlice uyguladı. Şu da bir gerçek, Ruslar, Suriyeli pilotlar hariç “sesten hızlı uçarken manevra yapan, savaşa giren, kendi halkını bombalayacak kadar çarpılmış Arap pilotu” eğitilemedi. Bu örnekler ise doktorun göz bebeğinden çıkardığı 9 sm solucanı hatırlatmadı mı? Arap kumlarının altındaki gerçek budur. Diktatör Sedat, diktatör Saddam, diktatör Sisi ve aynı madalyonun arkası olan maskeli İŞİD’liler hep Arap çöllerinin deve zevki kavgalaş dikenleridir.
Herkes inandı ki, 200 yıllık Rus yayılmacılığı, değişmeyen imparatorluk politikası artık Tarsus ve Laskiye’de konuşlandı. İki askeri üs, limanlarda Rus askeri gemileri,Rus uçaklarının ülkeyi ikiye bölecek bir şekilde bombalaması, evi yaptık şimdi avlumuzu genişletip çiti çekelim anlamındadır. Bunun için de bu gidişle Suriye bölünecektir.
Saldırı Başkan Putin’in BM’de yaptığı konuşmasıyla başlamadı. Kapsamlı bir savaş hazırlığının gün ışığına çıkmasıdır. Kırımı ilhak edip, Ukrayna’yı bölen Putin kendini güçlü buldu. Son gelişmelerde sivrilen iki örnek var.
Bir. Cenevre’de yapılan Suriye görüşmelerinden sonra, B. Esat’ın halkına karşı kimyasal silah kullanmasını cezalandırmak isteyen Amerikanın bir anda eli kolu bağlandı. Akdeniz’deki US savaş gemilerinden ateşlenecek füzelerin kovanlarına girmesine Rus gemileri elektronik şok etkisi yaparak engel olabildi.
İki. Bu yıl, Bulgaristan ve Türkiye’nin de katıldığı Karadeniz’de yapılan 7. US ve NATO müttefik kuvvetleri deniz tatbikatlarından birinde, ana US askeri gemisi üzerinden geçen SU – 34 tipi bir Rus savaş uçağının geminin motor, elektik ve elektronik sistemlerini durdurması ve 39 kişilik mürettebatın şok etkisinden sonra Bükreş Ruh Hastalıkları kliniğinde tedavi görmesi ve ardından US deniz kuvvetleri terkibinden çıkarılması, ilgi çekicidir.
Bu örnekler ve özellikle de henüz başlayan Suriye bombardımanları, Türkiye’de, Ürdün ve Lübnan’da bulunan birkaç milyon sığınmacı, Avrupa yollarındakiler, savaş kaçakları ve mülteciler, açlar, evsizler, işsizler ve Suriye krizinden çıkılmasında ve terörizmin belkemiği rolü gören PKK ve DEAÇ ile İŞİD’in yok edilmesi açısından bakıldığında yeni gelişmeler endişe vericidir. Öyle oldu ki, herkes terörizme karşı, ama hangi teröriste ve terörizme? Teröristleri renklerine göre seçmek kimin haddine. Yoksa bu iddia ile Yakın Doğu’da senin teröristin ve benim teröristim olduğu ortaya mı çıktı. Anlaşılan Moskova yalnız Rus teröristleri yok etmek istiyor, çünkü geri döndüklerinde metroyu, tiyatro ve tren istasyonlarını yine bombalayacaklar diye korkuyor. Diktatör B. Esat düşerse bölgeden uçaklarını ve gemilerini alıp başının çaresine bakması gerekeceğini de fark ediyor.
İŞİD’e saldırıyorum iddiasında bulunan Rusya PKK ve DEAŞ’a dokunmak istemiyor. Almanya da sesini çıkardı. Rusya’nın Suriye saldırılarını destekliyoruz dedi. Ama PKK’ya da ders verin demedi.
Tüm bu gelişmelerin doğurduğu soru: Suriye savaşı medeniyetin neresinde?
Devam edecek.