Şakir ARSLANTAŞ

Politbüro toplantılarının tutanakları, yukarıdaki belgenin tartışılmasında Savunma Bakanı Dobri Djurav’ın zorla isim değişikliğine karşı çıktığını gösteriyor. Buna karşılık, Başbakan Georgi Atanasov, böyle bir politikanın en hevesli ve güçlü savunucularından biri olarak öne çıkmaktadır.
En açık sözlü olan ise Petăr Dyulgerov’dur: “Biz asimilasyondan bahsetmiyoruz, ama nihayetinde, uzun vadede, bu yolda ilerliyoruz” diyerek, asimilasyonun kaçınılmaz olduğunu ifade etmiştir.
Türklerle daha yakın bir ilişkisi olan ve onları çok daha iyi tanıyan tek parti yetkilisi olan Penço Kubadinski, Türk halkına güvenilmesi gerektiğini ve onları “beşinci kol” olarak görmenin yanlış olduğunu vurgulamıştır. Ona göre, bu halkın güvenini kazanmak ve onları devletin bir parçası yapmak için çaba sarf edilmelidir. Ancak, Kubadinski, Türklerin isimlerinin değiştirilmesinin yanlış olduğunu savunsa da, Türkçenin kamusal alanlarda kısıtlanması gerektiğini belirtmiştir.
Sonraki yıllarda, gerçekten de komünist rejim, kamu alanlarında Türkçe konuşmayı yasaklamıştır. Kubadinski’nin görüşüne göre, Deliorman bölgesinde polis ve askeri varlığın artırılması da gereklidir. Ancak, bu noktada, Kubadinski, Türkçeyi ikinci sınıf ders olarak okutmanın hâlâ mümkün olabileceğini savunmuştur.
Görülüyor ki, bu daha sert ve daha yumuşak politikaların şekillendiği dönemde, Todor Zhivkov’un müdahalesi her zaman daha sert çizgiden yana olmuştur. O, Türkçenin kamusal alanlardan tamamen kaldırılmasını; karma evliliklerin teşvik edilmesini ve Türk halk müziğinin yasaklanmasını savunmuştur.
BKP, devletin ve partinin hayatın her alanında tam bir egemenliğe sahip olduğunu ve herkesin üzerinde tam hakka sahip olduklarını açıkça ifade etmiştir. Bu düşünce, Rumen Avramov tarafından, o dönemdeki komünist yönetimin en yüksek kademelerinin, “devletin partiye ait olan her şey üzerinde tam hakları olduğu” düşüncesine sahip olduğunu belirtmesiyle anlaşılmaktadır.

Reklamlar