Şakir ARSLANTAŞ
Ancak, tüm Türk nüfusunun Bulgaristan’da zorla asimile edilmesi, birçok kişi için çok iddialı ve gerçekçi olmayan bir görev gibi görünüyordu. Bu nedenle, 1980 yılında, Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesinin “Propaganda ve Agitasyon” departmanının raporunda, Türklerin isimlerinin değiştirilmesinin hala tehlikeli bir plan olarak nitelendirildiği görülüyordu.
Raporda, bu tür bir yaklaşımın kültürel ve ulusal özerklik taleplerini artırabileceği veya gereksiz yere Türkiye’ye göç etme arzusunu tetikleyebileceği yönünde endişeler dile getiriliyordu. Ayrıca, bu politikanın Türkleri Bulgar devletine daha da yabancılaştıracağı öne sürülüyordu. Bir diğer endişe ise, bu tür bir politikanın ülkedeki Türk milliyetçiliğini güçlendirebileceği ve Bulgarlar arasında da milliyetçi duyguların tırmanmasına yol açabileceğiydi. Bu durumun, iki toplum arasında çatışmalara ve şiddetli karşıtlıklara neden olabileceği belirtiliyordu.
Rapor, aynı zamanda, bu politikanın “kardeş sosyalist ülkeler” tarafından yanlış anlaşılacağını da öngörüyordu. Belirtilen bu endişeler, uluslararası düzeyde Bulgaristan’a karşı negatif bir tepki yaratma ihtimalinin farkında olunduğunu gösteriyordu.
Ayrıca, Türk nüfusunun çoğunluğunun toplumda genellikle prestijli olmayan işlerle, özellikle tütün üretimi, inşaat ve tarım sektörlerinde çalıştığı vurgulanıyordu. Bu yüzden, büyük ölçekli bir göçün “ciddi ekonomik zorluklar” yaratacağı kaygısı da dile getiriliyordu.
Son olarak, rapor, “modern Türkler ile Osmanlı dönemi Türk egemenliği” arasında bir paralellik kurulmaması gerektiği şeklinde bir uyarı da içeriyordu.
Tam Asimilasyona Yönelik Dönüşüm
Ancak 1982 yılı itibariyle, Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Devlet Konseyi Başkanı Georgi Djagarov, Türklerin “uluslararası reaksiyonun bir rezervi” haline gelme tehlikesi ve “Bulgar devletinin güvenliği” için tehdit oluşturabilecekleri gerekçesiyle, “ulusal bir birlik” politikasına geçilmesi ve “tek bir sosyalist ulus” oluşturulması gerektiğini savunuyordu.
Bu terimler, aslında Türk azınlığının asimilasyonunu gizlemek için kullanılan bir örtme biçimiydi.
5 Mayıs 1984’te İçişleri Bakanlığı’nda yapılan bir toplantıda, İçişleri Bakanı Dimităr Stoyanov, Türklerin isimlerinin değiştirilmesi gibi bir niyetin olmadığını açıklamıştı. Ancak, Türk casusluğu ve Türk milliyetçiliğiyle mücadele edileceğini belirterek, “Kaliteli ajanlar ve daha fazla ajan!” şeklinde bir çağrıda bulunmuştu.
Aynı yılın Mayıs ayında, Bulgaristan Komünist Partisi’nin Türklerin sosyalizme katılımını sağlamak amacıyla hazırladığı ve “gizli” olarak sınıflandırılan bir belge ortaya çıkmıştı. İsim değişikliği doğrudan dile getirilmemiş olsa da, tonun sertleşmesi ve BCP’nin politikasındaki değişim, şüpheye yer bırakmayacak şekilde netti.