Rafet ULUTÜRK
Tarih: 11 Mart 2017
Bulgaristan ve Türkiye’den gelen ses ve yankılar arasında kalan seçmen.
“Dost Birliği” seçim sloganı da tutmadı. “DOST” marşında çelişki var.
Mestan Cebel’de siyasi seçim mücadelesinden vazgeçti.
“DOST – Birliği” listelerinde 5 gizli polis ajanı var.
Kırcaali halkı ajan “Pavel’e oy vermek istemiyorlar.
Buğday başak verirken tanelere sataşan zararlı bir böcek vardır. Öyle bir iz bırakır süt taneler üzerinde ki, giderek olgunlaşan ve hasattan sonra ambarlanan buğday tanelerinin özünü yiyip bitirir. Buğdayın hayatının taşıyıcısı olan öz toz olur. Eksek bitmez. Ekmeklik için öğütsen kabarmaz. Bu yenip bitirilen özün bilimsel adı guldendir. Buğdayın ve ekmeğin kalitesini belirleyendir.
Anlatmak istediğimiz olay sosyal ve siyasidir.
1990’dan sonra Bulgaristan Türkleri siyasi hayata kendi partileriyle katılıyorlar.
Şimdiye kadar 7–8 parti kurdular. Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) partisinden başka hemen hemen hiç birisi tutmadı.
26 Mart 2017 Bulgaristan erken genel seçimlerine bir de “DOST – Birliği” katılıyor. Benzetme uygunsa “DPS sanki süneli taneleri partiden attı” ve en derin sürümden sonra, en iyi tırmıklanmış tarlalara da ekilse bu özsüz tohumlar hiçbir yerde bitmedi, tarlalar hep boş kaldı.
İşte Adem Kenan’ın partisi, işte Güner Tahir’in, Osman Oktay!’ın Kasim DAL’ın “Sağ Kanat” partisi, hepside siyaset çöplüğünde… Hiç biri hiçbir seçimde hiçbir milletvekili çıkaramadı. Şimdi sahnede DOST adıyla ortaya çıkan Sorumluluk, Tolerans ve Özgürlük için Demokratlar Partisi ile 2016’da birbirlerine selam vermeyen ama 2017 seçimleri arifesinde ansızın “Dost Birliği” ilan eden Halkın Özgürlük ve Şeref Partisi (HÖŞP) ortaya çıktı.
İlk kez birlikte seçime katılan bu iki parti hem Bulgaristan’da hem de Türkiye’de çok büyük gürültü kaldırırken, hem seçmenlerini hemde sevdiklerini yine kandırdılar. Hatta iki ülke arasındaki ilişkilere de geçen hafta gölge düşürdü, diplomatik gerginlik yarattı.
2 hafta sonra yapılacak seçimde “Dost Birliği” Bulgaristanlı Türkleri Türkiye Cumhuriyeti’nde, Bulgaristan’da ve Batı Avrupa ülkelerinde sandığa davet ediyor. Bulgaristan seçim alanlarında ilk defa “DOST Seçim Otobüsü” belirdi. Otobüs mavi fona Lütfi Mestan ve Orhan İsmailov fotoğraflarıyla süslenmiş. İçinden “DOST” seçim marşı geliyor. Etrafa boy fotoğrafları yapıştırılmış. Ne var ki, otobüsün etrafında insan yok. Dinleyenler uzaktan kulak veriyor ve çekip gidiyor.
Neden acaba?!
Bir defa “DOST” marşını söyleyenin bizden biri olmadığı ortada! Adamın sesi gırtlaktan geliyor. Bizim türkülerimizde ses ağzımızın içinde oluşur, gırtlakta değil.
Sözüme “yattığı yer nur olsun” diyip arkasından yazdığım için özür dilerim, fakat sanatçılarımızdan Osman Aziz “Kırcaali ile Ardanın Arası” türkümüzü gırtlaktan okuduğu için, kendi köyünde ona “Eşek Osman” demişlerdi.
1991 senesinde, NATO devletleri Sofya Büyükelçileri Bulgaristan Türk gençlerine birkaç burs vermişlerdi. Bunların birinden faydalanan Siviştovlu Azmi’nin oğlu Amerika’ya müzik okumaya gitmiş, Hüston’da Yüksek Müzik Eğitimi gördükten sonra birçok parça bestelemiş ve komisyona sunduğunda, “hepsi çok güzel ama bestelerde etnik eksiklik var” kararı alınınca, Bulgaristan’a gelmiş ve eline mikrofon alarak yanık yanık anıran eşek sesleri kaydetmişti. Bestelediği parçalara eşek anırışını katınca Amerikan komisyonundan yüksek not almıştı. Mestan’ın “DOST” marşında da yabancı sesler ve ideolojik çelişkiler var.
Yazarken aklıma şöyle bir örnek de geldi. Napolyon Viyana’yı çizmesi altına aldıktan sonra Yukarı Tuna incisi sokaklarında Askeri Bando arkasında Generalleriyle nümayiş edip kaldırım çiğnerken, karşı dükkândan kahvaltılık almak için evinden çıkan Bethowen elini kaldırmış ve Napolyon’a hitaben “Durdur şu gürültüyü, bana engel oluyor. Kafamda senfoni besteliyorum” deyince büyük ve küçük davul, trompet gürültüsü ansısın kesilmiş ve generaller sürüsü de saygıyla yerinde durmuştur. Bethowen’in o zaman bestelediği “Dokuzuncu Senfoni” bugün Avrupa Birliği marşıdır.
Bu seçim kampanyasında çok ciddi sorunlarla karşılaşıyoruz.
“Dost Birliği”nin son günlerde Bulgaristan’da yaratmak istediği “geçmiş geçmişte kaldı” “Dost! Dost! Dost!” havası yanlıştır. Bulgar toplumu arınamamıştır. Bu yüzden geçmiş canlıdır ve hayatımızı bugünümüzde de belirleyen odur. 1989 Mayısında yenilmez bir ruh sergileyen biz Bulgaristan Türkleri bugünkü Bulgaristan Toplumuyla birkaç noktada bağdaşamayız.
Birinci nokra: Bizim babalarımız, dedelerimiz kardeşlerimiz dar zindan hücrelerde 3 – 5 – 10 – 25 yıl geçirdiler, sonra memleketimizden kovuldular, şimdi seçme seçilme hakları ellerinden alınıyor. Ve biz zulmün sorumlularını nasıl af edebiliriz.
“DOST! DOST! DOST!” diye sokak sokak otobüs dolaştırıp bağırmak BAĞIŞLAMAK demektir. Bağışlamak çok güçlü bir silahtır. Ama bizim bugün bu silahı kullanabileceğimiz alanımız yok. Bağışlamak insan ruhunu özgürleştirir, fakat bizim bugün dilimiz, dinimiz, geleneklerimiz, kültürümüz en ilkel insan haklarımız kelepçelenmiştir. Halktan da hey Dostçuluk serserileri siz bunu nasıl yaparsınız?
Hem de bize dostluk teklif edenlerin yarın ne yapacağını nasıl bilebiliriz!
Seçim listelerinde 5 adet Türkler arasında çalışmış kaşarlı ajanı 44-üncü halk meclisine milletvekili adayı olarak yükseltmişsiniz. Nedir bu yaptığınız? Mestan Bey sizin kartonunuz ne olacak!
Her adımınız için hesap vermek zorundasınız. “bTV” programı 11 Mart sabahında Sofya Büyükelçiliğinden ve AK Partinin bazı yetkili çevrelerinden T.C. Cumhurbaşkanı Sayın R.Tayyip Erdoğan’a yanlış haber gittiğini Sofya’dan TV’den duyurdu.
“DOST” marşı ne zaman ayara çekilecek?
Siz doğum yeri sürgün, toplama kampı veya hapishane olan çocukların sayısını biliyor musunuz? Şu ortamda Bulgaristan’da BAĞIŞLAMAK TOHUMU BURADA ASLA TUTMAZ, BU BÖYLE BİLİNE…
Bulgar basını size de hatırlatıyor olmalı, 1949 yılında Toplama Kamplarında 4 900 kişi bulunuyordu, 300 000 (üç yüz bin kişi) sürgün edildi. 1972 Pomak faciası unutulabilir mi? 1984-89” isim, din, kimlik değiştirme trajedisi, mezar taşlarımızın kırılışını, toplam 500 bin Türkün vatanından kovulması, bu parçalanmışlığın dinmeyen sızıları unutula bilir mi?
Genel Başkanı olarak HÖH adına kabul ettiğiniz “Bulgar Etnik Modeli”nden yok edilişimizin çan sesleri geliyor.
Etrafınıza sahte cenaze imamları toplamışınız, bunların siyasette ne işi var?
Siyasete Selçuklu, Osmanlı dönemini kopyalamaya çalışanlar var amma bu önce ahlak daha sonra Müslüman olanlar için geçerlidir. Derviş olmak, onlar gibi davranmak kolay değil, bunu yapan olsaydı zaten bu gün durumumuz bu olmazdı.
İkinci nokta: “DOST – Birliği” ekibince aşılamayan bir doruk var. Seçmenin dikkatinin “Saraysız Demokrasiye” odaklamak, yarımdır, kişisel bir tavırdır, boş iştir, insansız köyde köpek havlatmaktır.
Bugün Bulgaristan’ın ana konusu gerçekten de adalet ve eşitlik sağlanması kadar önemli olan rüşvetle mücadeledir. 7 Mart 2017 tarihli “Standart” gazetesinin yazdığına göre, Bulgaristan’da 8 kişinin 100 000 000 US Dolar’ından (yüzer milyon ABD Doları) fazla parası var. 1 (bir) milyon US Dolardan fazla parası olanların sayısı 4 800 (dört bin sekiz yüz) kişidir. Bankalarda 44 000 000 000 (44 milyar) Bulgar levası faize yatırılmış.
Sözlü basının vurguladığına göre, 2 milyon Bulgaristan vatandaşı, yani bugün Bulgaristan’da yaşayanların % 65’i ise yoksulluk çizgisinin altında ayda 200 leva ile geçinmeye çalışıyor.
İşte bu durumda bizim Bulgar toplumunda yoksulları oluşturan tabakayla çok güçlü ve birleşmeye açık bir noktamız var. Bu da geniş kapsamlı bir rüşvetle mücadele alanıdır. Siyaset düzeyinde bu fikri 6 Kasım 2016 halk oylamasına taşıyan ve “siyasi sistemin, seçim sisteminin kesin değiştirilmesini isteyen” Slavi Trifonov hareketi 2.5 milyon (iki buçuk milyon) oy aldı. Bugünkü son derece ağır ortamda bu hareketin anlamı nedir?
Açık yazmak gerekirse, Bulgaristan halkı 8 Mart 1945 tarihinde çıkarılan bir kanunun yeniden çıkarılmasını istiyor. Bu kanun, “1 Ocak 1935 gününden sonra (ülkeden faşizm uygulanmasından hemen sonra) vurgunculuk ve rüşvet gibi yasa dışı yollardan elde edilen bütün mal ve mülke, paralara devlet lehinde el konulmalıdır.”
1991’de Filip Dimitrov hükümetinden bu güne kadar Bulgaristan’da 125 000 000 000 (yüz yirmi beş milyar” levalık talan yapıldı. Bu paralarla, yukarıda işaret ettiğimiz 44 milyar leva bankalardan şahsi hesaplarda toplandı, elini soğuk sudan sıcak suya sokmayan milyonerler ve mülti-milyonerler belirdi. Finans oligarşisi, mafya oluştu ve bugün iktidarın iplerini çekiyor. Sosyalizm döneminde parası ödenerek devletleştirilen taşınmazlar bedava iade edildi. Birçok mülkün fiyatı 50 kat pahallı ödendi.
Örnekleyelim: Bulgaristan Türklerinin özelleştirme bonolarını toplayan Ahmet Doğan liderliğindeki DPS –HÖH partisi, “MULTİ GRUP” Holging eliyle madenlere, şeker, kimya, iletken fabrikalarına el attı, ondan çıkan “Koy?” (Kim?) – Peevski grubu yazılı ve elektronik medyaya el attı.
Avrupa Birliği fonlarını sömürdüler.
Ahmet Doğan’ın dağda ve denizde sarayları varsa bunların tümüne devlet adına ve Bulgaristan Müslüman Türkleri adına el konmalıdır. Peevski’nin tüm şirketleri, BULGARTABAK Holding başta olmak üzere Bulgaristan tütün üreticilerine devredilmelidir. HÖH eski Genel Başkanı Lütfi Mestan’ın 50 milyon levasına, 3 elektrik üretim fabrikasına ve 10 dairesine hemen ve kayıtsız şartsız devlet hacız getirmeli ve “sen bu paraları nereden aldın, hadi ispat et demelidir?” GERB partisi Başkan Yardımcısı, dünkü polis subayı Tsvetan Tsevatanov’un Sofya’daki daireleri 10 olmuş, bunları soran yok. Yolsuzlukla, ruşvetle, dolandırıcılıkla, vurgunculukla mücadele dipten doraya bütün toplumu sarmalı ve Bulgaristan Türkleri bu ulusal mücadelede Bulgar halkıyla birleşmelidir. Böyle bir “saraysız demokraside” giyotine kanacak ilk kafaları artık görebiliyoruz. 20 yıl milletvekilliği esnasında 50 milyon cepleyen başkaları da giyotin sırasında yer almalıdır.
Üçüncü nokta: “DOST Birliği” lideri geçinen Lütfi Mestan Cebel mitinginde beyaz bayrak kaldırdı. Fakat Kırcaali seçim bölgesinde liste başı olmaya son verip vermeyeceğiniz henüz açıklamadı.
Seçmen tedirgin. Öte yandan, DOST partisi Sofya kurucu toplantılarında ilk kez Bulgaristan’da insan önüne çıkan İzmirli göçmen sanatçı, kimin adına demeç verdiğini açıklamasa da, radyo ve TV yayınlarına çıkıp bestelediği “Dost! Dost! Dost!” marşına açıklık getiremeye çalıştı. Bunu DOST yöneticileri hesap vermeliler bunu kim yaptırdı onlara? Yoksa kendileri bilinçli mi yaptılar?
Bir yandan “marşı saraya karşı bestelediğini” iddia ederken, güftede halkı iman ve kader birliğine davet ediyor. Bu kamuoyunda dikkat çekti. Halkımızın ilhama ihtiyacı var. Bu bir gerçektir. İlham umutlu bekleyişin gıdasıdır.
Umut dediğin öğle bir güçtür ki, insanlığın umudunu besteleyen Bethowen bundan tam 200 sene önce umudun gücüyle kocaman Napolyon’u ve ordularını Viyana ortasında durdurmuştur. Halkımız hiç kimseye birşey bağışlamak istemiyor, ırkçılığı temsil eden başkaldırmış güçlerle bugün de mücadelesine devam ediyor ve adı Bulgaristan denen bir gök kuşağı varsa, onda da Türklük rengini temsil etmek istiyor.
Bulgaristan Türklerinin siyasi kimliği mücadele ateşinde doğmuştur ve asla ödün veremez, adalet, özgürlük, eşitlik gibi ilkesel mücadele kollarında sen ben, ana baba, dayı amca, ayrıcalıklı tabaka olamaz.
Şu iyi bilinmelidir, eğer Lütfi Mestan Bulgaristan Türklerinin hak, özgürlük ve adalet davasına önder olmak istiyorsa, “Cebelde yaptığı gibi, seçime on beş gün kala, ben bu işte bundan sonra yoğum, işte otobüs, işte marş, işte korna, işte benzin, bakın işinize deyip vazgeçmezden önce” halk iradesi giyotini önünde soyunacak ve “bir canım var, onu da sizin için vermeye hazırım” diyecektir. Diyemiyorsa bu işin mayasında bir bozukluk vardır. Oyun bitmiştir. Bu buğday sünelidir, eksen de bitmez. Mestan – “Pavel” arkadaş, bu oyunun kuralı budur.
Bu siyasi oyunda, Orhan İsmailov’a gelince.
Bizim için o ateşten geçmemiş, örste dövülmemiş, su içinde bekletilmiş biridir. Bulgar basını “ak-pacık” – “tertemiz” olduğunu yazıyor. Ama senin de ömrün tozlu dosya karıştırmakla geçmiş, ajan seçimi yapmakla meşgül olmuşsun ve sen Kasım Dal ile Lütfi Mestan konusunda gerçekleri anlatmadıkça, halkımızın gözünde mimlisin. Sürgünlerin, yargılanmış ve yargılanmamış ama içeri atılmış bütün Türklerin dosyası varsa, Kasım Dalın’ neden yok? Artık böyle ucuz numaralara insanımızın karnı tok. HÖH Milletvekili Şumnuda bir toplantıda Sarayda öldürülen Ahmet EMİN’in dosyası tekrardan açılacak derken, Kasim DAL hesap verecek mi dedi yoksa tehdit mi etti Kasim Beyi dışarda kalmasının sebebi ne…
Sen bir Bulgar subayı olarak Dosya Komisyonu Başkan Yardımcılığı görevinde bulunmuşsun ve çileleri en acısını çekmiş bir Türk Partisi başkanı olarak, gerçekleri halkımıza anlatmak zorundasın. Lütfen şu “karton” denilen kâğıtlarla ilgili bildiklerini, “kartonların” ardındaki dosyaların kaderini merkez basında bir yazıyla anlat. Bunu yapmazsan açıklanmayan ajan dosyalarını gizleyen kişi olarak zan altındasın.
Kasım Dal’a gelince, “DOST Birliği” mimarlarından biri olarak, halkımızın “süne hastalığını” anlamasına yardım etmesinde ısrarlıyız. Politik anlamda 2017’de ortaya çıkan lider takımı, halkımızın bekası bakımından kısır kişilerdir. Siyasi kısırlık ideolojisizlik anlamındadır ve bizi köreltmeyi hedeflemektedir. Bu bakıma aslında tamamen anlamsız ve “kör” bir seçim olan bu didişme Türkiye’deki seçmenleri hayal kırıklığına uğratacak ve düşmanlarımıza hizmet sağlayacaktır. K. Dal’ın bu seçimde de gölgeye saklanması “süne hastalığı” aşısından çok yeni yorumlara sayfa açıyor…
Bulgaristan’a otobüs göndermeye veya “DOST Birliği”ne oy vermeye gerek yok. Bu seçimde herkes yerinde durması yeterli olacak, çünkü bu partiler hükümet kuramıyacaklar. Gelin gelecek 3 ay sonra haziran ayındaki seçime çok iyi hazırlanalım. GELİN GERÇEK TÜRK PARTİSİ VE GERÇEK LİDERİMİZİ BİZ HALK KENDİMİZ ÇIKARTALIM VE GÖSTERELİM DÜNYA KAÇ BUCAK OLDUĞUNU. BU TEATRO’YA HEP BİRLİKTE SON VERELİM…
1.Mestan’ın beyaz bayrak kaldırdığına göre elindeki tohumların ve en başta kendisinin “süne hastalığına” yakalanmış olduğunun farkına varmış olabilir. Onun da gördüğü üzere bu seçimde tohum ekmeye ve Bulgar meclisine adam göndermeye gerek yok. Aslında şimdiye kadar hiçbir aket veya basın yorumunda % 1’i aşabileceğine işaret edilmedi. İstifa etmekle Kasim Dal gibi gölgeye çekiliyor. Gel keyfim gel…
Kardeşlerim birbirimize aldatmayalım, gelin kendi tohumlarımızı kendimiz yetiştirelim, kendi damızlıklarımızı kendimiz bakalım… Bu güne kadar bize hep Lider dayatıldı artık bunu kabul etmeyelim ve bu seçimde oy kullanmayalım.
Diğerleri gibi Mestan ve Dal da adam olsaydı Ahmet Doğan onları HÖH’ten atmazdı. Kısacası olay budur. Tohum sünelidir. Devam edecek.
Lütfen paylaşınız.