Nedim AKIN
Sultan Vahdettin ile Mustafa Kemal arasındaki ilişki, yıllarca tartışılmış, çeşitli ideolojik bakış açılarıyla şekillendirilmiş bir konu olmuştur. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar ve ortaya çıkan yeni belgeler, bu ilişkiye dair bildiklerimizi temelden sorgulamamıza olanak tanımaktadır. Özellikle gazeteci-yazar Fatih Bayhan’ın yaptığı araştırmalar, bu ilişkiyi daha önce öne sürülen “hainlik” suçlamalarından çok daha karmaşık bir düzleme taşımaktadır.
Geleneksel anlatılarda, Sultan Vahdettin’in Mustafa Kemal’e karşı ihanet içerisinde olduğu düşünülürken, Bayhan’ın çalışmalarına göre bu bakış açısının ciddi bir yanılgı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bayhan’a göre, Sultan Vahdettin, Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gönderirken, aralarındaki işbirliği bir devlet planının parçasıydı. Hatta, bu sürecin ayrıntıları, iki liderin karşılıklı güven ve stratejik bir anlaşma temelinde şekillenmiş bir ilişkiye işaret etmektedir.
Öne çıkan yeni bir bilgi ise, Mustafa Kemal’in Samsun’a gitmesi için Vahdettin tarafından görevlendirilmiş olmasıdır. Bayhan, bu görevin, Anadolu’nun kurtuluşu için hazırlanan bir stratejinin parçası olduğuna işaret ediyor. Mustafa Kemal, Samsun’dan itibaren Anadolu’daki direnişi organize edecek, askeri ve sivil yapıyı yeniden yapılandıracak ve ülkenin işgalcilere karşı savaşmasını sağlayacak bir planın lideri olarak görevlendirilmiştir. Bu görev, yalnızca askeri bir hareketten ibaret değil, aynı zamanda ulusal bir bağımsızlık mücadelesinin başlatılması anlamına gelmektedir.
Mustafa Kemal’in bu süreçteki rolü, sadece askeri bir komutan olarak değil, aynı zamanda bir stratejist olarak da önemli bir yere sahiptir. Ancak, bu görevde Vahdettin’in desteği ve yönlendirmesi oldukça belirgindir. Bayhan, yeni belgelerle desteklediği bu görüşünü şu şekilde özetliyor: “Vahdettin, Mustafa Kemal’i Samsun’a gönderen, ona maddi destek sağlayan, hatta Bandırma Vapuru’nu da organize eden kişiydi.” Hatta, Sultan Vahdettin’in, İngilizlerin etkisi altında kalarak kendi tahtından feragat etmesi ve yurtdışına çıkması, ülkedeki siyasi ve askeri yapıyı tek bir merkezi otoriteye teslim etme stratejisinin bir parçasıydı.
İstanbul’dan Samsun’a gönderilen Mustafa Kemal, yalnızca bir müfettiş değil, aynı zamanda bir kurtuluş hareketinin öncüsü olarak hareket etmeye başlamıştır. Ancak bu süreç, Osmanlı yönetiminin derin yapıları tarafından da yönlendirilmiştir. Bayhan’ın iddialarına göre, bu derin yapı, Osmanlı’nın son döneminde devletin devamlılığını sağlayacak bir hamle olarak Mustafa Kemal’i desteklemiştir. Hatta bu destek, yalnızca bir kişisel dostluk değil, çok daha büyük bir devlet stratejisinin parçasıdır.
Mustafa Kemal ve Sultan Vahdettin arasındaki ilişki, tarihsel araştırmalar ve yeni belgeler ışığında daha önce kabul edilen basit “ihanet” söyleminin ötesine geçmiştir. Bu ilişki, dönemin koşullarında, ülkenin geleceği için gerekli olan bir tür “gizli ittifak”ı yansıtmaktadır. Vahdettin, aslında, İngilizlerin baskılarına rağmen, Anadolu’daki direnişi organize eden Mustafa Kemal’e büyük bir destek vermiştir.
Bu noktada, tarihsel okumaların sadece mevcut belgelerle sınırlı kalmaması gerektiği de ortaya çıkmaktadır. Tarih, genellikle taraflı bakış açıları ve ideolojik yargılarla şekillendirilen bir alan olarak kalmıştır. Ancak belgeler üzerinden yapılan çalışmalar, eski anlatılara dair yeni bir bakış açısı geliştirmemizi sağlamaktadır. Bu nedenle, Vahdettin ve Mustafa Kemal ilişkisini yeniden değerlendirmek, yalnızca geçmişi doğru bir şekilde anlamamıza yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda bu tarihin daha geniş bir ulusal bilinçle yeniden şekillendirilmesine olanak tanır.
Sonuç olarak, Vahdettin ve Mustafa Kemal’in ilişkisi, yıllarca süregelen tartışmaların ötesine geçerek, devletin ve milletin geleceği için kritik bir işbirliği olarak değerlendirilebilir. Bu ilişkiyi yalnızca bir “ihanet” ya da “kurtuluş mücadelesi” olarak görmek yerine, iki liderin de zamanın zorlayıcı koşulları altında, ülkenin bağımsızlığı için birbirlerini tamamlayan roller üstlendikleri bir stratejik ortaklık olarak görmek daha doğru olacaktır. Bu da, tarihi okuma şeklimizi ve tarihsel figürlere bakış açımızı derinden değiştirebilir.