Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ve Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) iş birliğinde 11 Balkan ülkesinden bilim adamı, akademisyen, din adamı, sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve yabancı basın mensuplarının katılımıyla gerçekleşen 2. Balkan Buluşması Ankara’da yapıldı.

Balkanların tarihindeki önemli dönüm noktaları ve getirdiği değişikliklerin tartışıldığı “Balkan Tarihinde Temel Kırılmalar” başlıklı oturuma farklı ülkelerden çok sayıda akademisyen katıldı.

Bosna Hersek’in ilk cumhurbaşkanı merhum Aliya İzzetbegoviç’in yakın arkadaşı Osman Brka, Soğuk Savaş’ın bitişi ve Balkanlarda dağılma dönemi üzerine yaptığı konuşmada, Bosna Hersek’te partileşme sürecinin geç ve zor olduğunu dile getirdi.

Brka, bu süreçte, Müslümanların ve Boşnakların 1990’ların başında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını belirterek, “İyi ki Aliya İzzetbegoviç ve arkadaşları 1990’da bir oluşum içerisine girdi ve Demokratik Eylem Partisi’nin Genel Başkanı oldu.” ifadesini kullandı.

Balkan coğrafyasına hiçbir ayrım gözetmeksizin yardım eden TİKA’ya teşekkür eden Brka, “Biz asla Bosna’nın bölünmesinden yana değiliz. Bosna Hersek’te yaşayan bütün milletler aynı hakları taşısın istiyoruz.” ifadesini kullandı.

“Türk ve Müslüman azınlıklar asimile edilmeye çalışıldı”
Bulgar akademisyen ve siyasetçi Stoyan Ivanov Dinkov da İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki sürecin Bulgaristan’daki Türk ve Müslümanlar için çok acı tecrübelere sahne olduğunu hatırlattı.

Dinkov, “Bulgaristan’da komünizm, Türklerin kimliğini kaybederek tek tipleşmesini, Bulgar, komünist ve Hristiyan olmasını amaçladı. Türk ve Müslüman azınlıklar özel bir odaklanmayla asimile edilmeye çalışıldı. Rejim, bütüncül politikalarla Müslüman topluluğun ortadan kaldırılmasını hedefledi.” dedi.

Dinkov, Bulgar komünist rejiminin bölgedeki diğer rejimlerden daha sert ve acımasız olduğunun altını çizerek, 21. yüzyılda yakalanan barış ortamının devam etmesi için Balkanlarda ve Türkiye’de istikrarın devam etmesi gerektiğinin altını çizdi.

Macaristan’daki Dunaujvaros Üniversitesinden Doç. Dr. Falus Orsolya Fruzsina, Balkanlardaki Osmanlı yönetimini ele aldığı konuşmasında, “Osmanlı döneminde Ortodokslar ve Katolikler, bütün dinler bir arada yaşamıştır. Modern Avrupa’da bu çok kültürlülüğe başka hiçbir yerde rastlanmamıştır.” ifadelerini kullandı.

Atina Üniversitesi Siyasi Tarih Profesörü Athanasios Veremis de Balkan ülkelerinin 19. yüzyılda bağımsız olma süreçleri ve bu süreçte verilen mücadelenin yanı sıra modern milliyetçiliğin Balkanlarda doğuşunu ele alan bir konuşma yaptı. İki dünya savaşının olduğu ve büyük bir hayal kırıklığının yaşandığı 20. yüzyılın ardından Balkan ülkelerinin 21. yüzyılda kalkınmaya ağırlık verdiklerini vurgulayan Veremis, “Balkan ülkeleri 21. yüzyılda geri kalmış toplumlardan kısmen kalkınmayı başarmış toplumlara dönüştüler.” şeklinde konuştu.

Varşova Üniversitesinden Prof. Dr. Danuta Chmielowska da insanlık tarihinin başlangıcından bu yana coğrafi, bölgesel ve iklimsel faktörlerin etkisinin toplumları birbirinden ayıran özellikler olduğuna işaret etti.

Her milletin kendi değerlerini taşıyan kültürel yaşam biçimini oluşturduğunu söyleyen Chmielowska, toplumların üzerinde yaşadığı coğrafyanın da insanların yaşam biçimlerini belirlemede oldukça etkin olduğunu vurguladı.

Chmielowska, “Her milletin kendi değerlerini taşıyan kültürel yaşam biçimleri olmuştur. Bu, kimi zaman din, dil, inanç, yaşam biçiminde ortaya çıkmış, kimi zaman da örf ve adetleri etkisi altına almıştır. Dünyanın farklı bölgeleri göz önünde bulundurulduğunda verilen bilgilerin teorik alandan çıkarak gerçek hayata yansıdığını görmek mümkündür.” değerlendirmesinde bulundu.

 

AA

Reklamlar