Musa VATANSEVER

Konu : 20 Yüzyılın Son Barbarlığı

 

Acılara ahit yakmak çok zor! Hangi dilde ve dinde yakılırsa yakılsın ahtın iyisi olmaz. Hele 12 bin masum insanın sadece Müslüman oldukları için katledildiği tarih 11 Temmuz 1995. Bir milletin tamamen yok edilmek istediği yer – komşumuz Srebrenica. 18 bin kişi yoklara karıştı 20. anma yılında yeni toplu mezarlardan çıkan kolu bir kabirden kafatası başka mezardan olan kimlik tespiti henüz sonuçlanmış 136 kişi daha “Beyaz Zambaklar” arasında torağa verildi. Onların hepsi aynı fabrikada katledilmişlerdi. Daha ne kadar şehit bulunacak, Srebrenica katliamını daha kaç cilt anlatacak?…..

 

Srebrenica 1995 Temmuzunda erkeksiz kalan bir Balkan Müslüman şehridir. Sırp barbarlar, Miloşeviç, generalleri, askerleri ve katil sürüleri Balkan Yarım Adasında, Bosna toprağında Müslümanların kökünü kazımak için erkekleri yok ettiler. Bu katliamın olmasında Sırpların Müslüman nefreti kadar Srebrenica’da silahlı çatışma olmasın diye orada konuşlanan NATO birliklerinin ve komutanlarının da suçu vardır. 20 yıl önce bu yüz karası insan kıyımından bir ay önce NATO komutası yerli Müslüman halkı silahsızlandırmıştı. Müslümanların elindeki ve evlerindeki tüm silahları sözde bir barış gücü olan kendilerini Sırp Ordusu saldırılarından korumak için orada bulunan NATO-Komutasının emrine verilmişlerdi. Olayların temelindeki gerçek bir de bu renklerde birikiyor.

 

Bugün Srebrenica baştanbaşa mezarlık. Ağlayanlar hep ağlamaktan bitmiş ve yaşlanmış kadınlar. 20 yıldan beri gözlerinden yaş sinmeyen analar, dullar, çocuklar.

Vaktiyle “Gümüş Şehir” olarak bilinen bugünse dört yani beyaz mezar taşlarını gizlemeye çalışan Beyaz Zambaklar diyarı olan bu toprak şu dünyanın en güzel yeri olsa da ne gezer? Bu kadar büyük bir trajediden sonra altı cennet üstü cennet olsa da ne olacak! Bu trajediyi unutmak mümkün olabilir mi?

 

Bosna Savaşı 1992’de başlamıştı. Ulusal ve etnik sorunları, dil ve din sorunlarını çözemeyen eski sosyalist düzenler çatırdarken Saray-Bosna kuşatılmıştı. Bosna’nın Kuzeyinde ve Doğusunda Müslüman Boşnaklar etnik temizliğe maruz kalmıştı, katlediliyorlardı.

 

Bu arada, Bosna’nın en Doğusunda Srebrenica sınırında yer alan ve savaştan kaçan insanların sığındığı Srebrenica’da da Sırp Ordusu birliklerine karşı direniş devam ediyordu. Bu bir defa Müslümanlığı koruma ve ikinci olarak da Bosnalıların Bosna Hersek de bağımsız yaşama savaşıydı. Birleşmiş Milletler ordusunun bulunduğu bölgede, kışa rağmen on binlerce insan dışarıda yatıyordu. Ayrıca açlık bütün şehri kasıp kavuran bir diğer sorundu.

 

Sırpların izni olmadan yardımlar kasabaya sokulmuyor, nadiren sokulan yardımlar da Sırplar tarafından ziyan ediliyor ve zehirleniyordu. Yiyecekler de yardıma muhtaç insanların yerine karaborsacıların eline düşüyordu. Ne yazık ki, Birleşmiş Milletler askeri burada insanları korumak bir yana dışarıdan gelen yardımları korumaktan bile acizdiler. Birleşmiş Milletler askerleri ise korunması gereken insanlara en iğrenç şeyleri yaptırıyorlardı. Kendilerinden yiyecek istemeye gelen kadınları verecekleri yiyecek veya bir paket sigara karşılığında ilişkiye girmeye zorluyorlardı. Birçok kadın kendi çocuklarının gözü önünde ilişkiye girmek zorunda bırakıldılar.

 

Daha genç okurlarıma anımsatmak için yazıyorum.

 Katliamın kısa tarihçesi:

16 Nisan 1993’te Bosna’daki 6 bölge ‘Güvenli Bölge’ ilan edildi. Ancak ilan’ın üzerinden geçen 2 yıl içinde değişen hiç bir şey olmadı. Srebrenica’ya gönderilen Hollandalı askeri birlikler, Güvenli Bölge kavramı gereği, Boşnakların elindeki tüm silahları topladı. Ancak Sırplara hiçbir yaptırım uygulanmıyordu. Sanki bilinçli olarak savunması kırılan Boşnaklar, adeta Sırplar için hazır hedef haline getiriliyorlardı.

Sırp liderle sık sık bir araya gelen Fransız lider Janvier ve Akashi Sırplara Güvenli Bölgedeki insanları korumak gibi bir kaygılarının olmadığına dair mesaj veriyorlardı.  Gelişmeler (katliamdan yıllar sonra tutuklanan ve Lahey Savaş Suçluları Mahkemesinde katliam işleme suçundan yargılanmaya devam eden) General Miladiç komutasındaki Sırp askerlerinin Temmuz 1995 başlarında saldırılarını iyice sıklaştırmasına ön ayak oldu. Ağır bombardımanın başladığı günlerde ise Birleşmiş Milletler göstermelik olarak iki F 16 uçağını Srebrenica üzerinde uçurdu.

Yaşananlar üzerine kendilerini korumak isteyen Boşnaklar, toplanan silahlarının geri verilmesini istediler. Ancak bu istekleri Hollandalı birliğin komutanı Albay Karemans tarafından kabul edilmedi.  Nihayetinde Hollandalı birlikler kasabayı terk ettiler ve arkalarında savunmasız binlerce insan bıraktılar. Onlar adeta Sırplar tarafından öldürülmeye terk edildiler.

11 Temmuz 1995’te Radko Mladiç, hiçbir direnişle karşılaşmadan büyük bir zafer kazanmış gibi Srebrenica’ya girdi. Mladiç için silahlardan arındırılmış kenti ele geçirmek zor olmadı. Şehrin ele geçirildiği akşam insanlar vahşice öldürülmeye başlandı. Boşnaklar Hollanda askerlerinin denetimindeki Botocari kentine doğru kaçmaya başladılar. 250 000 kişiden ancak 6 000 kadarı şehre girmeyi başardı. Diğerleri de bir kamp halinde çevrili olan şehrin dışında kaldı.

Miladiç, Hollandalı askerlere eğer sığınmacıları geri vermezlerse kamp-şehri bombalayacağı blöfünü yapıyordu.

Sonunda korkulan oldu ve Hollandalılar bütün şehri Sırplara teslim etmeye karar verdiler. Bu saatten sonra bütün Boşnaklar sığındıkları şehirden silah zoruyla çıkarıldılar.

Öldürüleceklerini bile bile, feryatlara ve çığlıklara rağmen binlerce Boşnak, Sırplara teslim edildiler. Sözde hiçbir şey yapmayacağını söyleyen Sırplar 11 Temmuz ile 17 Temmuz 1995’te yani tam 20 yıl önce kadın ve çocukları ayırarak yaklaşık 8 binden fazla genç erkeği bir haftada katlettiler.

 

Dahası da var:

Zorla toplanan Bosnalı gençlere önce çukur kazdıran Sırplar; onlarca masum insanı ya diri diri gömüyor ya da üst üstte yatırıp ateş ediyorlardı. Ayrıca yaptıkları cinayet belli olmasın diye cesetleri tanınmaz hale getirip, kıyafetlerini alıyorlardı. Sırp caniler yaklaşık 72 saatte Srebrenica Müslüman halkını yok eriler.

Srebrenica ve Potocari kampı boşaltıldıktan sonra Sırp katliamından kurtulmak için dağlara kaçmaya çalışan Boşnaklar yakalandıklar her yerde acımadan katledildiler. Birçoğu mayınlara basarak hayatını kaybetti. Sırp komutan – bugün yargı sandalyesinde oturan Mladiç – “herkesi öldürün canlı hiç kimseyi bırakmayın!” diye emirler veriyordu. Yalnız emir verenler değil, tetiği çekenler de sorumludur ve hak ettikleri cezayı bulmalıdır. Bir insanın yalnız Müslüman olduğu için öldürülmesi af edilmez bir suçtur. Dinler eşit, insanlar kardeş, ötesi ırkçılık ve vahşettir.

 

Bosna Müslüman Halkının katli işte böyle gerçekleşmişti.

 

Katliamın asıl sorumluları Radovan Karaziç ve General Radko Mladiç katliamdan sonra uzun süre Bosna’da rahatça dolaştılar. Futbol karşılaştırmalarında, kahvelerde göründüler. Uluslar arası savaş suçluları Mahkemesi ancak 2001 yılından başından beri bu saldırı savaşını yönlendiren Miloşeviç’i suçlu buldu.

 

Sırplar kin ve nefret kaynıyordu. Bosnalı Müslümanlar kendi topraklarında, kendi dil ve dinleriyle özgür yaşamak istiyorlardı. Katledildiler. Ülkedeki bütün Sırplar dışındaki tüm azınlıkları sindirip katletme boyutlarını önleyen Türkiye Cumhuriyeti oldu. İtalya üzerinden NATO savaş uçaklarını havalandırdı.  Kanlı katilin belini kıran Türkiye girişimi ve öncülüğü oldu.

 

1995’te Türkiye 1949 Türkiye’si değildi. O zaman da Bosnalı Müslümanlar Ankara’ya gelmişler ve sıkıntılarını paylaşmak için İsmet İnönü ile görüşmek istemişlerdi. İnönü  “Benim Türkiye sınırları dışında tanıdığım Müslüman yok!” cevabını vermesiyle pek çok Müslüman ve dış Türk hayal kırıklığı yaşadı.

 

11 Temmuz 2015’te Srebrenica KAHRAMANLAR MEZARLIĞINDA elde ele taşınan kimlik tespiti yeni yapılmış 136 tabutun uzun alayının başında en şerefli yürüyen ve Bosna halkına dostluk ve kardeşliğimizin ebedi olduğunu bir daha hatırlatan T.C. Başbakanı Sayın Ahmet Davut oğlu oldu.  Büyük Türkiye Cumhuriyeti’nin Balkanlarda görev sahibi olduğunu vurgulayan Prof. Ahmet Davut oğlu,  Türk ve Müslüman varlığının Balkan Yarımadasındaki derin tarihsel çizgilerinin silinmez olduğunu ve ebediyen gelişerek yaşatılacağını vurguladı ve hazır bulunan uluslar arası topluluk tarafından tam destek buldu.

Şuna da işaret etmek istiyorum: Müslümanlar nefret besleyen bir topluluk değildir. Ama kendilerine yapılan kötülükleri, katliamları asla unutmazlar. Bu gerçek, 11 Temmuz 2015’te Srebrenica şehirlerini anma ve katliamını kınama mitinginde Sırp Başbakanı Aleksandır Vuçeç’in yuhalanması, tükürük ve taşlarla mezarlıktan kovulmasında ifade buldu.

 

Bu anma töreninin biz Bulgaristan Türkleri ile direk bağlantısı vardır. 1984–1989 döneminde biz de içi kin ve nefret dolu eli silahlı güçlerin Müslüman Türklere yapabileceklerinin en kötülerini yaşadık. İsimlerimiz değiştirildi, ana dilimiz yasaklandı, okullarımız ve camilerimiz kapandı, bildiğimiz adetlere evlenmemiz, sevişmemiz, ürememiz, insan olmamız yasak altına alındı. Başkaldıranların tümü sürüldü, kapandı, zindanlara tıkıldı. Neredeyse herkesin dili kesilmişti.

 

Ortaya biz de bir şopar Amet çıktı ve “Bulgar Etnik Modeli” dedi. 40 kişinin kurşunlanarak öldürülmesini, yüzlercimizin sakat ve özürlü bırakılmamızı ve 500 binimizin de ana toprağımızdan sökülüp sınır dışı edilmemiz yetmezmiş gibi, “Şu Bulgar Etnik Modelini” patent haline getirdi. Tümümüzü komünist totaliter rejim zulmüyle idare etme sevdasını sürdürüyor. Kendisi bir kriminal katil olan bu zat, düşmana hizmette kusur etmiyor. Halkımıza ise etmediği kötülük bırakmıyor. Bulgar’ın da bu yeni “gelişme” hoşuna gitti, kendi kendilerine ne yaparlarsa yapsınlar der gibi bir durumlara girdi ve zulüm rejimini yaşatıyor. Katiller cezasını bulmadıkça “saraylarda gizlenebildikçe” işler düzelmez, anılar kanamaya deva<m eder, aldatılmışlık duygusu ise toplumda nefret ve kin uyandırır. Uyarmadınız demesinler.

İyi Bayramlar.

Reklamlar