Şakir ARSLANTAŞ
1980’lerin ikinci yarısında Bulgaristan’da, Bulgar Müslümanlarının zorla isim değiştirmelerinin ve bunun bir aşama olarak kabul edilen “Yeniden Doğuş Süreci”nin, Bulgar hükümetinin Sovyetler Birliği’ne ait bir “proje”yi test etmek amacıyla gerçekleştirildiği iddiaları yayılmaya başlamıştır.
Bu teze göre, amaç Bulgaristan’da bu “proje”nin nasıl işlediğini görmek ve eğer başarılı olursa, aynı yöntemin Sovyetler Birliği’ndeki Müslüman sorununu çözmek için uygulanmasıdır.
Ancak, bu tezin ne kadar geçerli olduğunu sorgulamak önemlidir.
Müslümanların isimlerinin zorla değiştirilmesi ve 1989 yazında, Bulgaristan’daki Türklerin ülkeyi terk etmeleri için pasaport verilerek sınırların açılması gibi kararlar, Sovyetler Birliği’nden resmi bir onay almış değildir.
İlk karar, 1984’te Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) yönetimi tarafından, Sovyetler Birliği’nde kısa süreli liderlik boşluğu sırasında alınmıştır. İkinci karar ise, Sovyet lideri Mihail Gorbaçov’un Ekim 1985’te, Bulgar lideri Todor Jivkov ile yaptığı görüşmeler sırasında, Bulgar hükümetinin Müslümanlara karşı politikasına sessizce karşı çıktığını gösteren bir tepkiyle karşılaşmıştır. 1989 ortalarında ise Sovyetler Birliği, Gorbaçov’un liderliğinde Bulgar hükümetine ve Jivkov’un siyasi yöntemlerine karşı açık bir mesafe koymuş, bu yöntemlerin Bulgaristan’ın uluslararası prestijine zarar verdiğini ve Sovyetler Birliği’nin “yeni düşünme” politikasına ters düştüğünü belirtmiştir.
Sovyetler Birliği’nin bu politikası, dönemin Sovyet basınında da kendini gösterir.
1984 ile 1991 yılları arasındaki Sovyet basınında, Bulgaristan’daki etnik gerilimlere yönelik özel bir inceleme yapılmamıştır. Ancak, 1987’de, “Ogonyok” dergisinin baş editörü Vitali Korotçin, daha genel bir konuşma çerçevesinde, Bulgaristan ile Türkiye arasındaki sorunları konu alacak yazılar yayınlamayı düşündüğünü belirterek, Sovyet halkının bu mesele hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyeceğini ifade etmiştir. Ancak, bu konu genel olarak, Sovyet basınının, yerel seviyede “perestroyka”nın başarılarını ve eksikliklerini yaygın bir şekilde ele almasıyla arka planda kalmıştır.
Batı basınında ise, 1980’lerin ikinci yarısında, Bulgaristan’a yönelik ciddi insan hakları ihlalleri suçlamaları sıkça yer almıştır. Bu haberlerde, Bulgar hükümetinin Sovyetler Birliği’nin politikasına benzer şekilde hareket ettiği ima edilmiştir. 1985’te, bazı makalelerde, Bulgar hükümetinin “Moskova gibi” davrandığı iddia edilmiştir.
Bu yazılarda, Bulgaristan’daki Müslüman nüfusunun artışı ile Sovyetler Birliği’ndeki benzer demografik eğilimler karşılaştırılmış, hatta Sovyetler Birliği’nde Müslüman nüfusunun Slav nüfusuna göre üç ya da dört kat daha hızlı arttığına dair veriler sunulmuştur.
Bu demografik karşılaştırmalar ilginçtir, ancak bunun doğrudan Bulgaristan’daki “Yeniden Doğuş Süreci” ile ilişkilendirilmesi, başka bir sorudur. 1980’lerin ikinci yarısında, bu sürecin arkasındaki motivasyonları anlamak için yapılan çalışmalar, siyasi analistler, tarihçiler ve çeşitli toplumsal örgütlerden temsilciler tarafından hala tartışılmaktadır.
Bulgar hükümetinin resmi versiyonuna göre, dışsal faktörlerin rolü, Türkiye’nin propagandası ve artan terörist faaliyetler nedeniyle Bulgaristan’ın ulusal güvenliğini korumak amacıyla radikal önlemler alınmasının zorunlu olduğudur.
Dönemin Dışişleri Bakanı Petar Mladenov’un anılarında ise, Toder Jivkov’un, dönemin Romanya lideri Nicolae Ceaușescu’nun milliyetçi politikasını taklit etmeye çalıştığına dair ek bir açıklama bulunmaktadır.
Bulgaristan’ın Müslüman nüfusuna yönelik devlet politikasının hassasiyeti, Bulgaristan ile Sovyetler Birliği arasındaki benzerliklerin analizi konusunda dikkatli olmayı gerektiriyor. Batı medyası, Bulgaristan’ın “en sadık Sovyet uydu devleti” olarak, bu tür önemli bir kararı Moskova’nın onayı olmadan tek başına alabileceğine inanmakta zorluk çekmiştir.
Bu nedenle, Batı medyasının, Bulgaristan’daki Müslüman direnişini, rejime karşı bir disidentlik hareketi olarak sunması ve hükümetin baskılarını, komünist yönetimlerin insan haklarını sistematik olarak ihlal etme eğilimlerinin bir sonucu olarak değerlendirmesi yaygın olmuştur.
Böylece “Sovyet Bağlantısı” tezi doğmuş ve Soğuk Savaş bağlamında Bulgaristan’a karşı bir propaganda aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
“Sovyetlerin gizli müdahalesi” teorisi, Todor Jivkov rejiminin 10 Kasım 1989’da sona ermesinin hemen ardından en uygun ve ikna edici açıklama olarak kabul edilmiştir. Ancak, yeni açıklanan belgeler ışığında bu teori bugün reddedilebilir. Bulgaristan ve Sovyetler Birliği’ndeki ilgili arşivlerde bu teoriyi destekleyecek herhangi bir somut delil bulunmamaktadır. Ayrıca, “perestroyka” dönemi Sovyet basını da bu görüşü doğrulamamaktadır.
Bu konuda yapılan çalışmalar, 1980’lerin sonlarındaki bu teorinin esas olarak Batı medyasının yaratıcı bir yorumu olduğunu ve Sovyetler Birliği ile Bulgaristan’ı uluslararası arenada olumsuz bir şekilde tanıtmak amacıyla geliştirildiğini ortaya koymaktadır.