Rafet ULUTÜRK
Tarih: 30 Kasım 2017
Konu: Politikaya girmek var, çıkmak var.
Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri ve Devlet Konseyi Başkanı Todor Jivkov’un en yakın koruması olan, 2009’dan beri belirli aralıklarla Bulgaristan Cumhuriyeti Başbakanı olan Boyko Borisov komünist partisinin üyesiydi. Bütün zulümlerin başı olan diktatörün en yakın korumalığını yaptı.
Bazı istisnalar hariç, Bulgaristan’da komünist partisi üyelerinden daha fazlası ve ajan dosyaları köpeklere atılanların da daha fazlası işsiz kaldı ve hatta süründürüldü, süründürülüyor. Öte yandan Boyko Borisov gibi kişiler için Moskova’dan Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanov’a (2002 -2012) bir telefon geldi ve B. Borisov’a devlet görevi verilmesi istendi. O da fırsattan yararlandı.
Önce İç İşleri Bakanlığı Genel Sekreteri, ardından Sofya Belediye Başkanı, daha sonra da Amerikancılığıyla bilinen eski polislerden Tsvetan Tsvetanov’un Sofya’daki “Amerikan Vakfı” finansal desteğiyle kurduğu kısa adı GERB olan ve geçen hafta 4. Ulusal Toplantısını yapan Bulgaristan’ın Avrupa Birliği Vatandaşları partisi’ne Başkan atandı ve ardından da Başbakan oldu. Borisov, 26 Mart 2017 seçimlerinden sonra kurduğu 3. hükumete de başkanı oldu. Bir gözüyle hep Moskova’ya baktı. Paraların geldiği Brüksel’den gözünü hiç ayırmadı. Almanya Başbakanı An. Merkel’in boynuna asılı kaldı. 4. Kongre’de herkes GERB partisinin seçmenden, halktan ve anası olan BKP’nin varisi Sosyalist Partiden (BSP) tamamen koptuğunu gördü.
Ne var ki. Sofya “Arena” kapalı spor salonunda 12 bin kişiyle yapılan 4. ulusal toplantıdan bir hafta önce, Avrupa Parlamntosu, Avrupa Konseyi ve Dünya Bankası siparişi olarak AB ülkelerinde sosyolojik araştırma yapan otoriteli “TNS opinion” uluslar arası sosyoloji anket ajansı, Bulgaristan’da yaptığı son anketin kesin sonuçlarını yayınladı ve gazeteler BORİSOV GİDİYOR! Batan GERB gemisinde panik yaşanıyor! Gibi başlıklar attı.
Bu forumdan bir tek belge çıktı.
GERB partisi sosyalist partiyle iktidar kurmak istemediğini ve hiçbir konuda ortaklığa yanaşmayacağını belgeledi. Bu belge, oy birliği ile kabul edildi. 4. kurultaya kadar, GERB partisi hep Hak ve Özgürlükler Partisi ile ortaklık yapmak istemediğinden, Türkleri devletten söküp atmaktan dem vuruyordu. Şimdi bu işleri, Türk, Çingene, Pomak ve diğer azınlıklar meselelerini aşırı milliyetçi, faşizan güçlere bıraktı.
Spor salonuna dizilen mavi renk, yeni koltukların birinci sırasına faşist bir parti olan “Ataka” lideri Volen Siderov; yine faşist bir parti olan ve tarihinde kan ve göz yaşından başka hiçbir şey olmayan İç Makedon Devrim Hareketi VMRO lideri, başbakan yardımcısı ve Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov ve yine bu partinin kuduz köpek gibi havlayan başkan yardımcısı ve AB parlamentosu milletvekili Angel Cambazki ile 21. yüzyıl Bulgar faşizminin babası olarak tarihe geçmeye hazırlanan, Çingene, Türk, Pomak, İslam, Müslümanlık ve azınlıklar düşmanlığının kudurmuş iti, Başbakan yardımcısı ve Bakanlar Kuruluna Bağlı Azınlıklar ve Demografi Sorunları Genel Müdürlüğü Başkanı Valeri Simeonov, hükumetteki faşizan ruhlu bakanlar, bakan yardımcıları ve genel müdürler kör lamba şişesi gibi dizildiler. Başbakan Boyko Borisov bu it sürüsüne sıcak bakarak, tebessümlü bir eda ile “aman iyi ki varsınız, siz olmasanız biz ne yapardık, sayenizde hükumet kurduk ve devleti ve halkı soyup sömürmeye devam ediyoruz” der gibi konuştu.
İkinci Dünya Savaşı öncesi ve savaş esnasında Avrupa halklarının anti-faşist direnişlerinden doğan Avrupa Halk Partisi (ENP) hareketi yönetim temsilcileri de kurultaya katıldı. Onlar Bulgaristan’da sağ kanat kenetlenmesinden, ülkedeki komünist totalitarizmin koruyuculuğu yapan GERB polis-ordulu-itfaiyeci ve diğer kolluk kuvvetlerin kalıntılarından derlenen hareketin, tarih süprüntüsü faşistlerle birlik kurmasından memnun oluşlarını açıkça alkışladılar. İşin tuhaf yanı ise, Avrupa Halk Partisi liderler ekibinin Bulgar faşistleri ve aşırı sağcı güçleri için “onlar o bildiğimiz faşistlerden” değil gibi bir şeyler gevelemesi oldu.
Faşistin “iyisi, bizim adamı, ılımlısı veya hoşgörülüsü olmaz!”
21.yüzyıl başında Almanya, Avusturya, Hollanda ve Fransa’da ardından da Balkan devletlerinde ve özellikle azınlıklara düşmanlık esasında yeni-faşizmin Bulgaristan’da boy atması ve 2017 genel seçimlerinde sandıktan 3. parti olarak çıkarak, hükümet ortaklığına tırmanması Bulgaristan halkına ve özellikle de ülke nüfusunun hemen hemen yarısını oluşturan azınlıklara uykusuz geceler yaşatıyor. Azınlıkların yaşadığı Getto-Mahallelere polis ve sopacı saldırıları arttı ve şiddetlendi, Pazarcık, Plovdiv, Asenovgrat, Lom, Varna ve daha birçok yerde azınlık temsilci ve eylemcilerine karşı davalar yürütülüyor. Hükümet beceremediği, çözemediği, üstesinden gelemediği işlerin acısını azınlıklardan çıkarıyor.
Bulgaristan’da 2017’de oluşan ve artık bir halkın dip hareketlenmesi olarak baş gösteren yeni durumu sevilen ve bilinen şairlerimizden Naim Bak oğlu bu sabah E-posta adresime sıcak somun gibi gönderdiği şiirinde şöyle dile getirmiştir:
ZOR
Zor be dostum, öylesine ki çok zor
Kendini anlatmaya sakın kalkma
Biri yazıyor diğeri bozuyor
Kendini ara ateşinde yakma!
Boş ver salla da gitsin tasaların
Şeytan alsın götürsün şüpheleri!
Böyle yazmış yaşam yasaları
Okumaya yetmez gözlerin teri!
Bir ömür yetmez anlamaya aslı
Kim haksız, kim haklı hiç bilemezsin!
Karşına çıkar bunca gözü yaşlı
Gerçekçi gözyaşını bilemezsin!
Bunu söylüyorum, görmüşüm çünkü
El verdiklerin sana dert açıyor!
Desteğe muhtaç olan daha dünkü
Umutlarını da alıp kaçıyor!
Naim der, zor be kardeşim, hem de çok zor.
“Dert çok, hem dert yok” demiş ya şair!
Şurada kalbimde alevlenen kor
Ağıtlar yakıyor, vefaya dair!
30 Kasım 2017
Naim BAKOĞLU
Yukarıda değindiğim, “TNS opinion” sosyolojik ajansının açıkladığı verilere, şair Bakoğlu’nun “zor” ve “alevlenen kor” saptamasından çıkarak, yakından bakalım: Bu uluslar arası saygın ajansın elde ettiği sonuçlar ve yayınladığı rakamlar, Bulgaristan halkının bundan böyle “GERB ve faşistler diktatörlüğünde” yaşamak istemediğini gün ışığına çıkardı. Ankete katılanlardan % 48’i şimdiki politik sistemin kökten sökülüp çöpe atılmasını ve yeni kurulacak bir siyasi parti öncülüğünde ülkede yeni, adil bir siyasi düzen kurulmasından yana olduklarını ortaya koydular.
Anket sonuçlarını dile getiren rakamlar, Bulgaristan siyasi bataklığını tamamen karıştırdı. Şimdiki yönetimden memnun olmayanların toplamını bir TV şovmeni olan ve Bulgaristan siyasi sisteminin kökten değiştirilmesi: meclis seçimlerinin parti listelerine göre değil, en fazla oy alan kazanır (majoriter) usulünce yapılmasını; siya partilere her yıl oy başı 11 leva verilmesine son verilmesi; büyük ve küçük kentlerde polis amirlerinin ve savcıların halk tarafından direk oylamayla seçilmesi; her vatandaşın ülke içinde ve dışında seçime katılmasının devlet tarafından güvence altına alınması gibi isteklerle, 6 Kasım 2016 tarihinde yapılan halk oylamasında (referandum) 2.5 milyon (iki buçuk milyon) oy alan Slavi Trifonov tarafından yönetilirse, bu hareketlenmenin Bulgar seçmenlerinin hepsinin toplam oylarının % 50’den fazlasını bugün (GERB Kurultayından bir hafta önce) alacağı somutlaştı.
Ne yazık ki, siyasi sistem değişikliğini daha bu yılın (2017) başında başlatacak olan ve hatta 26 Mart seçimlerinin majoriter usulle yapılmasını öngören bu referandum, kabul edilmedi, sudan sebeplerle mahkemeye verildi, meclis onayına sunulmadı ve dolayısıyla rafa kaldırıldı. Nedir ki, tüm bunlar Bulgar halkının gözü önünde olduğundan dolayı, halkın kini ve öfkesi birikti ve katmerleşti. Sosyolojik anket sonuçlarına da böyle yansıdır.
Yani bir genel seçimde GERB partisinin tüm oyların ancak % 12.5’ini alabileceği, seçime katılım 26 Mart’ta olduğu gibi % 50 olur ve Türkiye Cumhuriyetinde ve Batı ülkelerindeki seçmenin oyunu vermesi engellenirse oyunu verebilenlerin ancak % 25’inin oyunu alabileceği ortaya çıktı.
Kuşkusuz halk oylaması (2016) referandum sonuçlarının hiçe sayılmasına tepki olarak 18 yaş üstü Bulgaristan vatandaşlarının büyük bir kısmı yine sandık başına gitmeyecektir.
Referandum sonuçları yürürlüğe konsaydı, 26 Mart seçimlerinde seçmenin % 78’i sandık başında olacaktı ve % 64’ü (anket sonuçlarına göre) Sofya meclisindeki milletvekili sayısının 240’tan 120’ye indirilmesine; siyasi partilere devlet bütçesinden karşılıksız para dağıtılmasına son verilmesine; majoriter seçim sistemi uygulanmasına ve il ve ilçe merkezlerinde polis amirlerinin halk tarafından seçilmesine oy verecekti. “TNS opinion” ajansının Brüksel parlamentosuna ve Avrupa Konseyine sunduğu sonuçlarda bu gerçek var.
GERB kurultayından önce ortaya çıkan bu rakamlar ve bu yeni eğilimin halk hareketi, yeni bir dip dalgası boşandırabileceğini iyi bilen Başbakan Borisov, anket sonuçlarına yanıt olarak, şöyle konuştu: “Tanımadığım sosyologlar beni iktidardan hep düşürüyor da, evdeki hesapları çarşı-pazara uymadığı için, yönetmeye devam ediyorum!”
Böyle bir şey yok. Yanlış olan, sosyologların hesapları değil, seçim sistemi ve seçim günü dönen dolaplardır.
Son günlerde Bulgaristan’da sorulan soru şudur: 3 hükümet kuran B. Borisov 2009’dan beri Bulgaristan için ne yaptı?
Yanıt: Devleti kırık döken, rüşvetçi ve zorba kalın enselilere, oligarşi yamaklarına devretti hediye etti. Bulgaristan bir avuç çok zengin ve kalabalık çok yoksul kitle şeklinde kutuplaştı. Azınlıkların hepsini çok sefiller bataklığına itti ve üzerlerindeki baskıyı arttırdı. Gençler tam bir hayal kırıklığı içinde tek yönlü uçak biletiyle Sofya Uçak Limanının Dış Hatlar gişelerine yöneldi.
Kurultaydan sonra, Bulgar kamuoyunu belirleyen kanaat öderleri ve bilim adamları ne dediler?
Prof. Lübomir Georgiev: “Borisov, Bulgar siyasetindeki çarpıklığın simgesidir.”
Prof. Minço Zlatev: “Borisov’un temel eksikliği sosyal duyarsızlığı ve
Tepegöz oluşudur.”
Prof. İvaylo Znepolski: “Boyko Borisov’un soygunculukla belirlenmiş geçmişi ve
Bu günü GERB partisinin temel sorunudur.”
Hristo Krasin: “Ben yaşadığım devletin ömründe bir kitap okumamış bir kişi
tarafından yönetilmesinden utanıyorum. Soruyorum:
Ekonomiden ve sosyal işlerden biraz olsun anlayan bir kişi
bulmakta gerçekten zorluk mu çekiyoruz?”
Sofya’da çıkan ve okuyucu kitlesi geniş olan “Çok Gizli” aylık gazetesinin imtiyaz sahibi ve başyazarı Krasimir İvanciiyski ülkemizdeki yeni durumu yorumlarken “MAFYAYA KARŞI HALK!” başlığıyla çıktı. Yayınlanan mafya elebaşları fotoğrafında, yönettiği Bulgar (BTK) bankasından 7.2 milyar leva çalarak yurt dışına kaçan Nikolay Vasilev başta gelirken, ikinci sırada “saray” denen bir yere kapanan ve korumalı yaşayan, Bulgaristan Türklerinin hain ajan dediği, HÖH fahri lideri Ahmet Doğan yer aldı. GERB kurucusu, halen GERB meclis grubu başkanı, eski polis Tsvetan Tsvetanov, GERB Başkanı ve Başbakan Boyko Borisov, Bulgar Başbakanı Suudi Arabistan’a giderken İran’da indirilen uçağında bulunan düşük çar II. Semeon; HÖH-DPS milletvekili Delyan Peevski; “Ataka” partisi lideri Volen Siderov; Sosyalist Enternasyonal Başkanı Sergey Stanişev; son 5 hükümetin maliye bakanları, enerji sektörü şefleri vb bu listede ön sıralarda yer alıyor.
Şimdiye kadar Bulgaristan’da sloganın “Onlar bizi yok etmezden önce, biz onları yok edelim!” olduğunu hatırlatan İvanciiysiki, durumun değiştiğini, yeni slogan “Mafyaya karşı halk!” olduğunu yazıyor.
Yorumdan bir alıntı: “Ne yazık ki, “onları yok edelim” çağırımız artık gecikti. Bir avuç soyguncu Bulgaristan iktidarına el koydu. Bizim savunmamız gereken devlet ve kamu kurumlarına artık yerleştiler. Sıradan vatandaşlar yeni bir soy-kırım yaşamak zorundadır. Hiçbir işe yaramayan ve yeri çöplük olan bir grup soyguncu “demokrasi” diyerek halkımızı bir kaşık suda boğmaya çalışıyor.”
Yöneten mafya halkımızı gerçekten yok etmeye çalışıyor. “Üçüncü dünyanın” az gelişmiş ülkeleri arasında insan ömrünün uzunluğu bakımından son sıradayız. Dünya Sağlık Örgütü 191 ülkede yaptığı araştırma sonuçlarını açıkladı ve biz insan ömrünün uzunluğu bakımından 150. yerdeyiz. Azınlıklar arasındaki ölüm oranı en yüksek.
Yoksulluk: Bulgaristan vatandaşlarının % 50’den fazlasının en düşük yaşam standart çizgisinin altındadır. İşsizlik % 20. İş gücü üretme kapasitesi tükenmiştir. Eğitim, bilim ve spor çökmüş. Gelişmemiz durmuştur.
1990 yılına kıyasla Gayri Safi Milli Hâsılamız (GSMH) 2 defa azaldı. Tarım işletmelerinin sayısı da 2 defa azaldı. Hırsızlıktan hapis yatanların sayısından başka büyüyen bir şey yok.
Bulgaristan bunalımları, bir de adına “Küresel tüketim medeniyeti” bunalımının sonucudur ki, bu “bunalımların bunalımı” olarak, insanlık tarihinin daha önce görmediği bir derinlikte süre giden bir krizdir.
Biz bugün Avrupa’nın “Gettosu” olduk. Halkımızın hiçbir seçim hakkı yok: “Kolera ve veba” ikisinden birini seçmeye zorlanıyoruz. İvanciiski şöyle yazıyor:
“Halkımız ve ülkemiz sökülüyor. Bazı bölgeler, etnik gruplar artık devletin tamamen dışındadır. Devletin sömürülmesi bir hedefle yapılıyor. Bu iş için güç kullanılıyor, kolluk güçlerden, suç işlemiş bazı gruplardan ve yeni teknolojilerden faydalanılıyor. Kişisel birikimleri çalınan, kooperatifçilik dağılırken topraklarına el atılan köylüler, sanayi özelleştirilirken talan edilen devlet mal ve mülkleri gasp edilirken halka karşı ekonomik savaş verildi. Yarattıkları devlet mülkünden pay almasınlar diye Türkler ülkeden kovuldu. Halk ekonomimiz çökertilirken emekçiler, teknik kadro ezildi ve yoksullaştı.”
“Son dönemde halk kitlelerinde bir kudurma seziliyor. Bulgaristan can çekişiyor. Bağışıklık sistemi durmuştur. Sokağa fırlama bir virüsle ateşlenebilir. Aslında halk artık sokaktadır, fakat bunu söyleyebilme cesareti henüz bulunamadı. Herkes hayal kırıklığı yaşıyor. Aç, fakir, yarınsız ve çıkış yolu göremeyen Bulgaristan artık kudurma aşamasındadır”
Basında açıklanan sonuçlar, siyasi ve sosyal sisteminde bundan öte böyle var olamayacağına kanıtlar sunuyor. Dayatılan model, devletin varlığını gündeme taşıyan bir çılgınlıktır.
Sosyolojik anketlerden rakamların siyaset dili şu sorularla karşımıza dikiliyor:
- Sizi savunmak ve korumak için seçtiğiniz kişiler bizi soyuyorsa ve normal saydığınız usulce yaşamanıza engel oluşturuyorsa ne yapmalıyız?
- Üretim olmadığından dolayı iki ucu bağlanamayan devlet bütçe bohçasının doldurulması için devamlı dış borç alınıyorsa ne yapabiliriz?
- Başınızda, sizden “çalmadan” ayakta duramayan bir iktidar varsa ne yapmalısınız?
- Hiçbir yargıca, hiçbir savcıya ve hiçbir polise güvenmiyorsanız ne yapmalısınız?
- Kendilerini “elit”, “sınıf” ve “lider” olarak tanıtan kendini beğenmişler bir çapulcu, haymana, soyguncu, rüşvetçi ve haylaz kalın enseliler sürüsü ise ne yapabilirsiniz?
- Seçim sonuçlarının doğruluğunu hiçbir kimsenin denetlemesine olanak olmadığı ve demokrasi koşullarında ana ilke olan “bir kişi bir oy” sisteminin hiçe sayıldığı bir durumda ne yapabilirsiniz?
- İyi ve becerikli genç insanlar vatanlarını dönmemek üzere terk ederse ne yapabilirsiniz?
- Bir toplumda yasalar iki çeşitse, yani zenginler için ayrı yasalar, yoksullar için de farklı yasalar yürürlükteyse ne yapabilirsiniz?
- Bugün iktidarda olan soyguncu sürüsü, yönetim ve talan etme işlerini çocuklarına devretmek istiyorsa bunu nasıl durdurabilirsiniz?
- Bir toplumda insanların çoğu doğuştan getto-mahallelere kapanıyor ve oradan çıkabilmeleri yolları bütün araç ve vasıtalarla kapanıyorsa ne yapabilirsiniz? Vs.
Bulgaristan’daki yeni durumda “onlar ya da biz” formülü geçerlidir. Öfke sarmalı gerilmeye devam ediyor. Bulgaristan halkı mafya yönetimine karşı baş kaldırıyor.
28 yıl sahte demokrasiden sonra toplum kokuştu ve havalandırmak zorunlu oldu.
Bütün yayınlar şu soruyu soruyor.
“Bulgaristan’da yarım kalan devrimi kim bitirecek. Halkı kim yönetecek? Haklarımız haklı davamız uğruna ayaklanırsa bir bu işte biz de varız. İdeolojisi ve lideri olmayan halk ne yapacağını bilemez. Bulgarların kütük üzerine başına satır vurduğu ve salıverdiği tavuklar gibi sıçrar sıçrar ve toslar. Bu işlerin Batı ve bizdeki ajanları da seyircisi olur.”
Bulgaristan devlet bünyesi ölümcül hastadır. Totalitarizm kalıtı altında inliyor. Halkın baskıyı, demokrasi kavgasını güçlendirmesi gerekiyor. Bu çarpık siyasi sistemin çok edilmesi ve çöpe atılması kaşınılmaz olmuştur. Bu mücadele “halkın mafyaya karşı savaşımı” biçiminde ortaya çıkıyor.
2017 yılı sonunda Bulgaristan sosyolojik gerçekliği buna işaret ediyor.
Saygılarımla,