Dr.Nedim BİRİNCİ
Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) iktidar ikanlarını da kullanarak girdiği 25 Mayıs 2014 seçimlerinde büyük yara aldı. Parti Başkanı Sergey Staniş’en Avrupa Sosyalistleri (PES) lideri sıfatını kullanarak, “seçim zaferi bizim olacak” derken, hesabını iyi yalmamış olduğu ortaya çıktı. Seçimler, demokratikleşme sloganlarıyla kapitalizme açılan bir toplumun sosyalist parti yönetiminde ancak beton duvara toslayabileceğini kanıtladı. Toplumsal gelişimin nesnel yasallıkları, birbirini ret eden sosyal olguların, örneğin bir sömürü toplumu olan kapıtalizmin, sömürüyü ve özel mülkiyetin hakimiyetini ret etmesi beklenen bir sosyalist parti tarafından yönetilmesinin olumlu sonuçlar doğuramıyacağına yeni bir işaret oldu.
Bulgaristan sosyalistleri, özlerini inkar ederek sosyal – demokrat bir politikaya bel bağladılar. Sosyalist kılıklı kapıtalist olmayı seçtiler. BSP yönetiminden Rumen Ovçarov gibi Bulgar enerji zenginlerinin BABASILARI sivrildi. Atom Elektrik Santralleri ve R. Kovaçki’nin mülkündeki kömür madenleri onların kontrolünde bulunuyor. Sosyalist partinin iç politikada 1990’dan sonra oluşan Bulgar oligarşisine hizmet etme işine dört elle sarılması; dış politikada ise Rusya’ya bakıp, Batıya gülümsemesi dikkati çekti. Fakat bu hele Bulgaristan koşullarında kısır bir politikadır, çünkü Rusya ve Batı dev güçleri arasındaki çelişkiler bu siyasete bizim topraklarımızda hayat hakkı tanımıyor. Örneklersek, Burgas Aleksandropolis Gaz Botu Hattı döşenmesi; “Belene” AES, “Güney Akım” Gaz Boru Hatı vs. bunlardan birkaçıdır. İşi gücü olmayan ve sefil durumda bulunan ve sosyalist partiye geleneksel olarak bağlı olan Bulgar emekliler, son 25 yılda Türkiye yatırımlarıyla kurulan Tırgovişte “Şişe Cam” ve Şumen “Aluminiyum” tesisleri dışında tüten yeni baca göremeyince büyük ölçüde hayal kırıklığına uğradı. BSP’nin ağır ve hafif endüstri dallarında sanayileşmeye, tarımsa yenileşmeye ters bir politik yön seçmiş olması, budalımdan çıkış yolu bulamaması; hele şu son dönemde 2.5 milyon yurttaşın ülkeyi terk etmesi herkesi endişelendirdi.
25 Mayıs seçim sonuçları, bu defa BSP’nin ikinci parti olma durumunu bile yitirmesi bu büyük gerçekliğin yansımasıdır. Öte yandan, iç bunalımları da olan bu parti, totalitarizm illetinden ve heveslerinden tamamen kurtulamadığı gibi, artık pıhtılaşan Türk ve İslam düşmanlığını da söküp atamadı. Seçim yılında Müslüman vakıf mülkleri konusunda kopan çatırtıda ağır sözünü söyleyemedi.
Bulgaristan’da yaşayan etnik gruplar da dahil, bütün vatandaşların doğal haklarını ve insan haklarını tanıma yolunda bir yeni adım atmadı. Statükoyu muhafaza etmeye dayanan geleneksel katı halk düşmanlığı sosyalist partinin Türklerden, Pomaklardan ve Çingene kökenli Müslüman kardeşlerimizden 5 oy almasını bile olanaksız kıldı. Nufüsün yarısını oluşturan azınlık topluluklar milliyetçi sosyalistlerden medet ummadığı gibi, onlardan uzak kalmaya çalışıyorlar. Halen Oreşarski hükümetinin ana dayanağı olan BSP, eski ve yeni yanlışlardan ders alıp politikasında yebi bakış açıları aramayı kabul etmiyor. Yıllar yılı BSP’yi mecliste temsil eden hukukçu Tatyana Donçeva’dan sonra, 2012’ye kadar 8 yıl Cumhurbaşkanı görevinde bulunan ve BSP’nin kurucularından biri olan Georgi Pırvanov’un da büyük bir partili grupla 110 yıllık geçmişi olan bu partiden geri dönmemek üzere ayrılması, bir yandan seçmen tabanını parçaladı; ayrıca Bulgar sosyalistlerinin hangi ideolojiye hizmet etti ve politikalarına sosyal adalet ilkeleri alıp almadığı konularında kafa karıştırdı. Bu nedenle, Bulgar Sosyalist Partisi’nini seçimden seçime çözülerek dağılmasını beklemek en isabetli olandır. Halkk bunu normal karşılamaya kendini hazırlıyor. Sosyalist ideler hiçkimsenin tasasrrufunda ve mirasında olmadığı gibi, demokrasi koşullarında sosyalist partilerde liderlik babadan oğula devredilemez. Sergey Stanışeb olayı, böyle olduğundan, gerçekleri gören seçmen kitle tavır almaya başladı.
Son seçimlerin sonuçlarına göre, BSP toplumunda ikinci parti olma özeliğini yitirdi. Hak ve Özgürlük Partisi (HÖH / DPS) ile aynı sayıda yani dört milletvekili çıkardı. Bu durumda reel olarak hükümet ortaklığında durumun değişmesi beklenmelidir. Eşit güçlerin eşit ortaklığı olmalıdır. BSP ile HÖH partilerinin oy potansiyeli eşitlenmiştir. Yeni durumda Oreşarski hükümetinde HÖH partisinin bakan ve bakan yardımcısı sayısının da BSP kadar olması göndeme gelmıştir. Demokrasite iktidar yapısını belirleyen güç oy sayısı olduğuna göre, yeni durumfa Türk ve Müslümanlar partisinin iktidar pastasından daha büyük bir pay, hatta eşit pay istemesi doğaldır.
Bu durumda HÖH partisinin eline daha büyük olanaklar geçtiğine, partinin daha da tüylendiğine, daha da güçlendiğine ve Sosyalist iktidar ortağından daha fazla istekte bulunma olanağı belirmesine işaret ederken, Türk çocuklarına ana dillerinden ana okulları açılması; Türk dilinin 8. sınıfa kadar zorunlu bir dil olarak okutulması, Türklerin ve tüm Müslümanların özgün kültürlerini özgürce geliştirme olanakları yaratılması gibi çözüm bekleyen sorunların acele çözmesini istememiz hakkımızdır.
Bu arada AB komisyonlarından tütün kotalarını arttırma ve tütün primlerini yükseltme ve zamanında ödeme isteklerinde bulunulması da zorunlu oldu.
AB ülkelerinde çalışan işçilerimizin yakınlarına sigorta primleri ödenmesi, emeklilşik haklarının güvence altına alınması da çok önemlidir.
Çarşamba gün Parlamentoda gen soru önergesi tartışılırken, HÖH lideri L. Mestan “genel seçimlerin kaçınılmaz olduğunu” söyledi. Aynı zamanda HÖH partisi sosyalistlerle ortaklaşa kurduğu Oreşarski hükümetini desteklemeye devam ediyor.
Oreşarski hükümeti, şimdiki iç ve dış bunlımlarla belirlenen süreç içinde görevine devam etmek istiyorsa, programında değişiklik yaparak işaret ettiğimiz acil sorunları mutlaka çözmek zorundadır. “Ataka” partisinin sandık dışı kalması, şu anda HÖH partisinin durumunu ve mevzilerini göçlendirirken, halkımızdan yana ve hepimiz yararına yasal çözümlerle Bulgar tolumuna daha ileri demokratikleşme yolu açabilir. Son seçimler AB meclisi seçimidir. Ülkemizde Batı demokrasisinden, insan haklarının tanınmasından, doğal hakların engellenmesine son verilmesinden ve etniklerin serpilip açmasından yana bir oluşum süreci başlatılması isteklerine de işarettir. Bu objektif gelişimlerin yerleşmesi ve güç toplaması ise, hükümet ortaklığının kararlılığına veya çöküşü kabullenmesine bağlı olacaktır. İkinci eğilimin ağır basması sonucu Bulgaristan toplumu erken seçime gitmeyi ve bu yılın Eylül – Ekim aylarında yeni bir iradeyi politik iktidarla yüklemeyi kabul eder.
Sosyalist Partinin dağılması ve en sonunda sıfırlanması beklenen bir süreçtir. Aslında 1992’de bir kez bu olmuştu. Seçmen oyunu Demokratik Güçler Birliği (CDC) partisine verdi ve BSP’yi poitika dışında bırakmıştı. Önemle vurgulamak gerekir ki, demokratik toplumlarda totaliter bir zihniyetle iktidar olmak, kesin bir saplantı ve çarpıklık ürünüdür. BSP bunu 1992’den sonraki canlanmasıyla değiştiremedi, çünkü iki yüzlü bir politika izleyenlerin, halkın öz menfaatlerine ihanet edenlerin akibeti en nihayet hep aynı, yani yok olmak olmuştur. Şu da var ya, yenilen yenilmeye doymaz…