Dr. Mustafa KAHRAMAN
Konu: Sosyal hareketlenme polisten başladı.
Bulgar polisi ayaklandı. Kavşaklara, sınır kapılarına yığıldı. Trafik durdu. Eskiden haydutlar da yol keserdi. Devlete isyanları gelen geçen kervanları soymaktı. 22 Eylül 1972’de Dimitır Obşti yönetiminde Bulgar komitalar Orta Balkan’daki Araba Konak Geçidi’nde Osmanlı kervanını soydu ve yargılandılar ve asıldılar. Osmanlıda daha fazla akçe için kazan çeviren Yeniçerilerin akıbeti de bilinir. Onlardan yalnız itfaiyeciler hayatta kalmıştı. Sultan hepsini bugünkü Sultan Ahmet Meydanı’na toplamış ve top ateşine tutmuştu.
3 yıl önce Batum’a gittim. Trafik polisleri boykot yapıyordu. Işıklar yanıp sönüyor ve yolcu yoluna devam ediyordu.
İsviçre yollarında tünel ağızları ve tüm kavşaklarda 24 saat çalışan kameralar var. Telefondan verilen trafik kurallarını ihlal sinyali, kamera kayıtlarına göre denetlenip ya çöpe atılıyor ya da ceza kesiliyor. Ceza internet ya da SMS’le bildiriliyor ve ödenmeyince bak sen ne oluyor. İsviçre’de ordu da yok. Erkekler silahlarını evlerinde saklıyor ve çağırıldığında eğitime gidiyorlar.
Romanya 10 yıl önce polis ve güvenlik sisteminde reform yaptı. Polis sayısını 24 bine indirdi. Polis primlerini ve ayrıcalıklarını budadı.
Bulgaristan’da 60 bin polis, gardiyan ve jandarma var. 1 Kasım seçimleri ertesinde başlayan ulusal polis başkaldırısına katılanlardan 1 360’ı artık istifasını sunmuş. İstifaların kabul edileceğini beyan eden İç İşleri Bakanı Bıçvarova 15 bin istifa dilekçesi bekliyor. Yani Bulgar polisi 45 bine düşebilir.
Bulgaristan’a “polis devleti” dendiğini siz de duymuşsunuzdur. Bu tanım, yol ve kavşaklarda adım başı polise rastlanmasından fazla, üniformalı sahte polislerin Türkiye’den gelenlerin sık sık yolunun kesmesi, kendilerinin ve arabalarının soyulmasından da kaynaklanmıştır.
Bu ayaklanma Başbakan Boyko Borisov’un devletin 2016 bütçesini açıklamasına tepkidir. Yeni yıl bütçesinde polis ayrıcalıklarında makas oynatılmıştır. 20 maaş emeklilik primi 10 maaşa indirilirken, yıllık % 2 kıdem tazminatı vb budanmıştır.
Toplum, polis direnişini desteklemiyor. Sivil toplum örgütleri ve sendikalar susuyor. Polislere çiçek veren vatandaş yok. Üniversite öğrencileri polis yürüyüşlerine katılmıyor. Basın ve medya da analiz yaparken eleştirel tutumuyla hükümetin zorlanmasına tepkili.
Başbakan B. Borisov da, yaz kış güneş altında ya da karlı buzlu havada sahada, sınırda ve hapishanelerde ve tutuk evlerinde görev yapan polisler dışındaki polis müdürlüklerinde çalışan ve kendilerine “çantacılar” denen personelin “birinci kategori” imtiyazlı emekli olmasını desteklemiyor. Bulgaristan’da polisler dışında emekli olurken 20 maaş toplu prim alan sosyal tabaka yok. Üstüne, Bulgaristan devlet kurumlarında polislerden başka 800 leva asgari ücretle iş başı yapan da yok. Öğretmen, doktor ve diğer devlet memurları 470 leva ile iş başı yapıyor. Maaşları yıldan yıla % 2 oranında zam görmüyor. Mesai süresinde porsiyonları da yok. Bunun dışında ülkenin birçok yerinde Polis Hastaneleri var. Hiçbir yerde Öğretmen ve Eğitmen Hastanesi yok. Kültür ve sanat çevrelerinin sosyal durumu da yürekler acısıdır.
Birkaç gün önce bir arkadaşımla sohbet ederken, “abi çok güzel yazıyorsunuz da, millet anlamıyor ki sizi,” gibi bir şeyler söyledi. “Biz düşünce ve özverili birinin çoğu zaman günümüz insanına bir şey ifade etmese de, gün gelir gerçek değeri toplumda yerini bulur inancına sımsıkı bağlıyız. Biz yazılarımız için kimseden beş kuruş istemedik, gazete ve kitaplarımızı da bedava dağıtıyoruz. Sizden istenen yalnızca okumak.” Geçse de kafamdan, ona söylediğim sözler şunlar oldu: Biz yeteneğini her an her konuda elinde bulunduran sizlerden olan ve tüm uğraşısını sizin için yapan, mükemmel insanlarız. Ürettiğimiz düşüncelerin, geliştirdiğimiz görüşlerin yazarlar, şairler, diğer taratıcılar, halk ozanları, yaratma hevesiyle doğmuş koncalar tarafından kucaklanmasını ve geniş kitlelere herkese indirilmesini ve halkımızın ruhuna işlemesini arzu ediyoruz. Biz düşünceyi üreten merkez gibi çalışırken, fikirlerimizi ekeceğimiz kültür kaynaklarını arıyoruz. Biz kendimizi halkımıza borçlu hissediyoruz. Bizim yayınladığımız yazılar öğretmenlerimiz, muhtarlarımız, doktorlarımız, mühendislerimiz, özetle aydın kesim içindir, hevesi olanlara hitap eder. Yayınladığımız teorik ve politik yazılar popüler olamaz. Bunu bekleyen ve düşünen yanılır. Bizim yayınladığımız yazılar öncelikle bize benzerlik gösteren kesim içindir ve okurlarımızdan anladıklarını kendi sözleriyle ve ortama göre halka indirmelerini isterken haklıyız.
Konuyu şöyle de ele alalım. Aramızdan olup en fazla saldırıya uğrayan, ama hem Türkiye hem de Bulgaristan konusunda yazdığı her yazıda her defasında haklı çıkan, şaşırmadan yol gösteren BULTÜRK başkanı Rafet Ulutürk gibi bir yazar, onun seviyesinde bir zekâ, bu kadar geniş yelpazeli olan biri, elbette sevilmeye de bilir. Dünya kıskançların da dünyasıdır. Ama sular her zaman berraklaşır ve gerçek pırıl pırıl yanar ve herkes görür.
Dönelim polis isyanına: Bu başkaldırıda en fazla konuşulan reform – dönüşüm yani yenilenmedir. Hükümet “para yok, polisin bu imtiyazlarını ödeyemem, giden gitsin kalanlar bizim” derken, aklıma Bulgar edebiyatı klasiklerinden Aleko Konstantinov geldi. O, 1895’te Osmanlı fesini atıp başına kalpak geçiren Bulgar burjuvazisinin reform anlayışını çok sevilen ve okunan “Bay Ganü” eserinin ilk satırlarında şöyle çizmişi:
“Bay Ganü’ye sırtından yağmurluğunu çıkarması için yardım ettiler. Ala bir Belçika paltosu giydi. Hepsi:
- Bay Ganü tam Avrupalı oldu, dediler.”
Büyük mizahçı yazar ve düşünür Al. Konstantinov’un yaşadığı zamanı eleştirisi gönül hoşluğu ile karşılanmamıştı. 100 yıl Bulgar burjuvaların doğuşuna anıt dikilemedi. Kimse kirli çamaşırlarını ipe serdirmez. Benim burada demek istediğim Bulgar toplumda 1878’den buyana yapılan tüm reformların anlamsız, yüzeysel ve kişisel ve grup çıkarları için olduğuna işaret etmektir. Bulgar devletinin yine ilk yıllarında 1912’de Pomakların fesleri toplatılıp hepsine birer külah hediye edilerek Hıristiyan ilan edilmediler mi?
Bay Ganü’ün yağmurluğunun Belçika paltosuyla değiştirilmesi, feslilerin başına külah geçirilmesi ne değiştirdi ki? Bu saçmalıkları 20. Yüzyıl boyunca yaşadık, 1972’de Pomakların isimlerinin, 1984-85’te Türklerin kimliklerinin değiştirilip dillerinin yasaklanması da aynı türden saçmalıklardır. Burada işaret edilmesi gereken, dil sorunu kimlik özüne ait bir sorunken elbise, ayakkabı, şapka, takım elbise vb şekle işaret eder ve esas dışında kalır.
Bu anlamda biz şimdiye kadar yayınladığımız tüm yazılarda 1990’dan sonra “Bulgaristan’da demokrasiye açılan reform yapılmadı. Totaliter anlayış 5 santim büyümüş bir böbrek taşı gibi içimizde kaldı ve sancılar bütün vücudumuzu zorluyor.” Diye yazarken, derinleşen bunalımların polislerin sosyal haklarını arttırmak, maşlarına zam yapmak, 1 ay olan yıllık ödenekli izinlerinin 2 aya çıkarmakla ve polis sayısının da Romanya’daki gibi 60 binden 24 bine azaltarak ya da 100 bine çıkararak çözülebileceğine asla inanmıyoruz. Polis, gardiyan ve jandarmalar bütün kavşakları tutsa, sınır kapılarını kapasa ve köprübaşlarını kilitse hiçbir şey olmaz, sosyal devrimler, sosyal reformlar ancak üretici güçlerin öz görevi, işi ve misyonudur. Polisler, gardiyanlar ve jandarmalar daha fazla yemek ve yedikçe hırçınlaşmak için ayaklandılar. Olay budur. Tabii onların da örnek aldığı büyükleri var, mesela ne polise, ne devlete, ne Türk ve Müslüman halkına, ne de Bulgar milletine bir yudum iyiliği, faydası ve hizmeti dokunmayan saray kenesi Ahmet Doğan ve onun gibi hazır oncuların korunmasına, viskilerine, çamaşırına, kadınlarına, keyfine, köpeklerine her yıl üçer milyon leva harcandığı mecliste onaylandı. Bunlar 50 kişi olsa 150 milyon eder, polislerin talep ettiği ek para zaten 24 milyon. Olaya bir de bu açıdan bakmakta haklıyız. Biz hak ve özgürlük savaşçıları olarak, göçmen ve soydaş olarak ve Bulgaristan vatandaşı sıfatıyla toplumumuzda imtiyazlı kesim olmasına karşıyız. İtalya Başbakanı Berliskonu tutuklanıp yargılanabiliyorsa ve bulaşıkçılık yapıyorsa, bizim keneler de artık halkın bütçesinden koparılsın ve normal vatandaşlığı tatsınlar. Bu bakıma Bulgar polisinin kendisi için ayaklandığını görüyorum ve bu direnişin reform ve sosyal yaşam açısından zararlı ve kışkırtıcı olduğunu savunuyorum.
Savaşımlar artık başlıyor.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.