Bir zamanlar tek su kaynağı pınarlarmış. Daha sonra doğa özellikleri gözönünde bulundururarak farklı su tesisatları kuruluyor. Özellikle dağ bölgelerinde bunlardan birçoğu bugün de kullanılıyor. Halk inançlarına göre, pınar öteki dünyaya giden bir tür yoldur. Büyük Bulgar etnografya uzmanı Profesör Hristo Vakarelski şöyle yazıyor: “ 19.asrın sonuna kadar içme suyu ve ev ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılan su, doğrudan dereden alınıyordu…”
Profesör Vakarelski’ye göre, bu genellikle dağ köylerinde “derelerde akan suların tertemiz olduğu yerlerde” geçerlidir. Köye yakın su kaynağı varsa halk suyu toprak, ahşap veya metal kapkaçaklarda muhafaza edermiş. Su kaynağın temiz kalması için ise üzerine ahşap veya taş çatı konuyormuş. Birçok durumda taştan duvar örülür, üzerine ise büyük kof çotuk konurmuş. Buna benzer tesisatlar, Kuzeydoğu Bulgaristan’da “stubel” veya “stublitsa” olarak bilinir. Yurdun diğer bölgelerinde ise pınar denir. Bu söz konusu kaynaklardan su, elle veya tasla alınır, daha sık da ahşap veya demir kofa kullanılır. Ovalarda, bu amaçla derin pınarlar kazılırmış. Kuzeydoğu Bulgaristan‘da pınarın derinliği 20, bazı yerlerde ise 100 metreyi bile buluyor. Doğal olarak pınarlar açık bir yerde, evin bahçesine veya belediye topraklarına kazılır. Bulgar Rönesansın merkezlerinden biri sayılan Kotel kasabasında hala kapalı bir pınar korunuyor. Bu pınar, mimari açısından eşi benzeri olmayan bir eser olan Körpeeva evinde bulunuyor.
Bugün de birçok köy evinde eski veya yeni pınarlar görülebilir. Yer yer onlara, bunar, geran deniyor. Bugün birçoğu elektrikli pompalarla donatılıp sulama için kullanılıyor.
Pınarlarda makaranın büyük önemi var. Makaraya, su çekmek için kullanılan kofanın ipi sarılıyor.
19. asrın sonundan 20.asrın başına kadar su çıkarma mekanizmaları devamlı geliştiriliyor. Eski ilkel mekanizmalar geçmişte kaldı. Ancak pınarın kutsallığı ile ilgili efsane ve gelenekler, bugün de araştımacıların büyük ilgisini uyandırıyor.
Mesela “duvak indirilmesi” geleneği muhakkak pınara yakın bir yerde yapılıyor. Gerdek gecesinden sonraki sabah, düğün sadıcı, gelini uzakta ve aynı zamanda yüksek , temiz yerde bulunan bir pınara götürür. Okavanın yardımıyla sadıç, gelinin yüzünden duvağı indirir. Daha sonra gelin, pınarın çevresinde üç kez daire çizer ve yol boyunca buğday tanelere sepeler. Sonunda yeni gelin pınardan su çeker, yani ilk defa evli bir kadın olarak temiz su çeker pınardan. Böylece genç kadının, atalara ve ailenin koruyucularına saygısını göstererek yeni aileye katıldığına inanılır.
Bulgaristan topraklarında halk adet ve geleneklerin ilk araştırmacısı olan Dimitır Marinov’a göre, her köyde pınar ve su kaynaklarında yaşayan efsanevi yaratıklar- perilere adanan onlarca efsane var.
Halk arasında, perilerin gün batımından sonra çıktıklatrına inanılır. İşte bundan dolayı güneş battıktan sonra suya, pınara gitmek yasakmış. Aksi takdirde periler, insana kötü hastalık gönderip, daha sonra o, bu hastalık sonucu ölürmüş. Bunun dışında pınarlarda sahiplerinin yaşadığına inanılır. Bu amaçla bir pınarın temel atma sırasında veya kutsanması sırasında erkek kuzu veya koç kurban edilir. İlk temel atma töreninde kurbanlık hayvanının bir damla kanının temele akmasına özen gösterilirmiş. Pınarın temeline, kırmızı iplikle bağlı ıtı çiçeği (zdravets) konurmuş. Onların sahibi, daha doğrusu onların ruhları gece pınarı korur. Eğer insanın geç saatlerde oradan geçmesi icap ediyorsa, yanında kötülüklerden koruyan şifalı bitkiler taşıması şartmış. Kaval sesi de aynı güce sahip olduğu söylenir.
Yazı: Albena Bezovska / Türkçesi: Şevkiye Çakır / Fotoğraf tasarımı: Yana Mihaylova – BNR