Tarih: 05 Ekim 2018
Yazan: Raziye ÇAKIR
Konu: Hepsinin dedesi, nenesi, anası ve babası her yerde Türkçe konuşuyordu. Akrabaları da Türkiye’dedir.
Liderlik heves meselesi değildir. Ne sofra başında en uzun kalan, ne de halk gerilemek zorunda kaldığında onu inin karanlığına götüren liderdir.
4 Kasım akşamı Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH) gençlik örgütü 20 yaşını Sofya’da “Prenses” Otelin kör sofra salonlarının birinde kutladı. Önce şuna işaret edelim, kutlama gecesinde şu Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH) ismiyle hiçbir defa anılmadı. Türk dili korkusu, Türkçe konuşma yasağı Sofya’da 4 yıldızlı Türk otelinin salonlarına da ölüm korkusu gibi sinmiş ki, Bulgarca ve İngilizce konuşmalar yapıldı. Anlayan anladı anlamayan anlamadı.
20.yıl kutlamasını örgütleyen DPS Gençlik Kolları Başkanı, Avrupa Parlamentosu milletvekili ve Avrupa Liberalleri ALDE Başkan Yardımcısı İlhan Küçük, şu DPS bayrağında ve amblemindeki iki zeytin dalında 9’ar yaprak var, bunlar içte ve dışta barış ve huzurdan yana olduğumuzu ifade ederken, Bulgaristan’daki 9 etnik azınlık topluluğunun birlik sembolüdür, demedi. HÖH kurucu fikri, halkımızın hoşgörülü dünya görüşünden ve hak ve özgürlükler uğruna direnme azminden doğmuştur. Hak ve özgürlük, adalet ve demokrasi gibi herkesin kutsal nimeti olduğundan, ortak bir sembol ve edinimdir de demedi.
Küçük, insan kıtlığında çok-foksiyonel bir lider durumunda, ama konuştukları kulak zarından içeri girmiyor. Sözde dinleyenler birbirlerine “kafama hiçbir şey girmiyor” demek isteseler de, insanın geçmişinden kaçamadığı gibi, içinde bulunduğu ortamdan da kaçamadığını anlayarak, sustular ve sık sık alkışlamakla yetindiler:
Salonda bulunan ve Bulgarca ve İngilizce konuşmaları anlamaya çalışan gençlerin dedeleri, neneleri, anneleri, babaları, yengeleri ve dayıları ateş içinde özgürlük mücadelemizi Türk ruhuyla ve Türkçe anlaşarak vermişlerdi. Şehitlerimiz dilimiz, dinimiz ve Türk kimliğimiz için öldüler.
Onlar, Türk’tü, Pomak’tı, Çingeneydi, Ulah’tı, Tatar’dı, Gagavuz’du, Armen’di, Yahudi’ydi, Makedon’du, ama hepsi hak ve özgürlük uğruna savaşan insanlardı. HÖH davamız, XX. Yüzyıl insan hakları mücadelemizin ortak ürünüdür. Çeşitlilikte birlik ve birlikte çeşitlilik mücadelemizin zafer bayrağıdır.
Şimdi ne oldu? Herkes köküne dönmek, kendi çiçeğini açmak ve kendi meyvesini sarmak isterken umutlarımızdan yaprak salatası yapıldı. Anadilimiz olan ve 21. Yüzyılda 250 milyon insanın konuştuğu, çağdaş cesur ve zeki modern kimliği yaratan, en hızlı yükselen medeniyetlerden biri olan Yüce Türk uygarlığını taşıyan anadilimizi bir kenara bırakıp, hızla yozlaşan, durmadan çöken ve kullanan nüfus giderek azalan, kültür, edebiyat ve uygarlık açısından durgunluk yaşayan Bulgar dilinde kutlama gecesi düzenlenmesi, gönül kıran izlenim bıraktı. Resmi dil olması bu durumu değiştirmez. Bu bir modern Avrupa değeridir. Azınlık dillerinin yaşama hakkı meştudur.
Şu unutulmamalıdır! Hak ve özgürlük hareketi bir direniş biçimi olarak Türklerimiz arasında ve Türk dilinde, Türklük ruhuyla ve Müslüman Türk iradesiyle mayalanmıştır. Bu davanın devamcısı ve 2. Kuşağı olan HÖH Gençlik lider-korosu davamızın özüne tamamen ihanet etmiş bir boyuta ulaştığını kanıtlamaktan çekinmedi.
Kuşkusuz bu gerçek, DPS Gençlik örgütü yönetimindeki kadroların Türk özümüzü belirleyen nüve vasıflarını yitirdiğini ve ne olduğu bilinmeyen bir yönelim içinde bulunduklarına işaret oluyor.
1984- 1989 yılları arasında hak ve özgürlük, adalet ve insan hakları, sürgün ve zindanlardaki kadrolarımızın hemen salıverilmesi için verilen savaşım Türk dilinde, Türkler arasında örgütlenmişken, günümüzün kör sofracıları anadilimizi kullanmaya utanır duruma gelmişlerdir. O yenilmez ve yılmaz özgürlükçü kadrolar tütün tarlaları, maden ocakları, inşaat iskeleleri, baraj duvarları, hayvan bakıcı “akademilerinde” katran, balçık, don, harç, beton, demir kitabından okuyarak yetişmişlerdi.
Almanya’nın özgürlük için “Fridrich Nauman” vakfı Güney Avrupa lideri Daniel Kadik yıldönümü kürsüsünden yaptığı konuşmada, 2007’den beri Sofya’da olduklarını ve HÖH Genel Başkanı Mustafa Karadayı’yı kendilerinin yetiştirdiğini söyledi. Hırstan patlayıp ölür müsün? Öfkeden çıldırıp intihar mı edersin? Kendilerini bizden üstün sayan ve bizi yavaş yavaş kör sofralarda eriterek uyutan ve yok etmeye çalışanların içimize ne kadar sokulduğunu bir düşünün. Bunu, Ahmet Doğan haini örneğinde, “istediği yüksekokula yazılma” özgürlüğünde, sahteden “hapse düşme” oyununda, “bilimler doktoru” ilan edilmesinde, 8 defa sözde evlenmesinde, vatanımızı ve kimliğimizi satan, faşist-VMRO’nun “Altın Yıldız Madalyasıyla” taltif edilmesinde, Bulgaristan Müslümanlarının adlarını değiştiren ve büyük sayıda kardeşimizin ölümüne, vatanımızdan kovulmamıza neden olan savcı Prof. Vasil Mrıçkov ile birlikte “Stara Planina” Ödülüyle ödüllendirilmesinde, korumalı saraylarda yaşatılmasında ortaya çıkan Rus istihbarat tuzağında ve başka örneklerde usta icatlar olarak artık yaşamıştık. Besbelli kukla oynatanlar el değiştirilmişler.
Biz İlhan Küçük’ ün kutlama konuşmasında “çok kültürlü” ve “çok etnikli” bir kitle örgütü sözlerini anlamakta güçlük çektik. Bulgaristan’da hangi etniğin okulu var? Halk kültürü töre ve gelenekleri ezilip öldürülmüyor ki? Hangi etnik topluluk etnik kimliğini anadilinde savunurken her gün polisle çatışmıyor? Kurban vermiyor? Unutmayalım azına kadar dolu Bulgar Hapishanelerindeki mahkûmların % 80’ni etnik azınlık gençleridir. Ülkenin dört bir yanında, köy ve kentlerinde her gün bir Çingene isyanı yaşanıyor. Çingene müziği dinlemek yasak, çingene dilinde yazıp okumak yasak, Çingene kızlarının davul zurnalı düğünle evlenmesi yasak, at koşuları yasak, Çingenece konuşmak yasak vs vs.
Sayın İlhan tüm etniklerin gençleri MEMLEKETİMİZİ yani VATANIMIZI her gün terk ediyorlar. Gençler kaçıyorlar? Neden acaba? Yani geleceğimiz yok oluyor! Yalnız köyler değil, kasabalar da boşalıyor. Okullarda öğretmen ve eğitmen, sağlık merkezlerinde doktor, hemşire ve hademe yok. Köylerimizde muhtardan başka devlet memuru yok.. Yani devlet kurumları tamamen çökmüş. Yani devlet yok olmuş…
HÖH Başkan Yardımcısı, Kırca Ali Belediye Başkanı Hasan Aziz, kürsüden kurucu akademisyen edasında, Ahmet Doğan’ın da tozunu alarak ve küfüne mehlem sürerek yaptığı vurgulamalı konuşmasında, “70 üniversiteli Türk genci olarak o kurucu toplantıda Türkçe konuşmuştuk”, bu hareketin genç kollarının mayasında Türk dili ve Türk ruhu var demedi. Kırca Alide 20 yıldan beri dayatmaya çalıştığı “Bulgar Etnik Modeli” nin çöktüğünü bildirmeye de dili varmadı. Bugün koskoca Kırca Ali Belediyesinden Sofya Yüksek Okullarında kayıtlı 70 öğrenci yok diyemedi. Türk dili sorununun çözümüne bir çözüm getiremediğini söylemeye de dili dönmedi.
Her şey eski hamam eski tas diyenler aldanıyor. Artık hamamın suyu kesiliyor. Kurnalar akmıyor, tellak emekli olmuş, elektrikler yanmıyor.
Şimdiki Türklüğün son mekânı saray sofraları, “Prenses” otel gibi kumarcı merkezlerinin kör sofraları ve Avrupa Birliği’nin açık büfeleridir. Bu merkezlerde barınanlar da hep aynı kişilerdir.
Ötekilerin Türkçesi ölmüş, ruhu kaynamış, karnı aç kimsenin umurunda değil. Başa gelen çekilir. Hep iyi olsun diye mücadele ettik, fakat yıllardan beri kork tavuğun altından kuzgun yavrusu çıkıyor, yapacak bir şey yok. Kontrolümüzde olmayan bir dünyada yaşıyoruz.
Hepsinin dedesi, nenesi, anası ve babası her yerde Türkçe konuşuyordu. Gidecekleri yer de Türk mezarlığıdır. Ne yazık ki, Sofya’da o da yok.
Öyleyse dedenizin mezarına girip hesap verirsiniz…
Ne yapalım, durum bu!
Okuduğunuz için teşekkürler.
Paylaşınız.
Genç biriyseniz, umut kırıklığı yaşamayınız.
Kendinize iyi bakınız!