Komando:
Tarih: 10 Ocak 2019
Yazan: Nedim AKIN
Konu: Adalet üstü olma duygusu ve inatçı toplumun endişesi.
Bulgaristan’da artık NEFRET SUÇU NEDİR? Irkçılık nedir? Ayrımcılık nedir? diye soran kalmadı. Günlerdir kan kabartan Bulgarlar, 1984-85 yılını anımsatan trajik olayları yeniden yaşatıyor zavalı azınlıklara…
Filibe (Plovdiv) ili “Meriç” belediyesi “Voyvodinovo” köyünde 5 çocuklu, 2 gelinli ve 3 torunlu bir fakir Müslüman Çingene ailesinin evinin çatısına bu sabah (10 Ocak 2019 saat 10’da) var gücüyle vuran Bulgaristan’daki vinçlerin en büyüklerinden birisinin kepçesi çatıyı çökertti, duvarları sağa sola kaktı. Yıkılan kapıdan karlı sokağa ve sıfırın altında 10 dereceye fırlayan kundakta torunlar, gelinler, yaşlıların feryadına aldıran olmadı.
Bu facia bütün toplumu sarsmalıydı, ama sarsmadı. TV’ler yayın kesmeliydi ama kesmedi. Bakanlar Kurulu toplanmalıydı ama toplanmadı. Jandarma, polis, muhtarlık görevlileri, aynı gün hepsinin maaşlarına %10 zam yapılmış, yünlü eldivenli ellerini ovuşturuyor ve 3 renkli Bulgar bayrağı gölgesinde “alın payınızı” der gibi alay ediyorlardı.
Bu olay bana Nazi Almanya’sını hatırlattı. Yahudilerin evlerinin gasp edilmesini ve sahiplerinin tutuklanması film karesi gibi geçti gözlerimin önünden.
1942-1944 yılları arasında Bulgaristan ordu birliklerinin Makedonya’da ve Ege Trakya’sında Yahudi ve Çingeneleri tutuklayarak hayvan vagonlarına doldurulup “Treplika” ölüm kampına gönderilmesi ve bugün Makedonya okullarındaki ders kitaplarında Bulgarlar hakkında “vahşiler” yazması canlandı gözlerimin önünde…
1942’den sonra Bulgaristan’da bütün Yahudilerin tutuklanıp gece gündüz taş kırmaları, bir yudum ekmeğe muhtaç bırakılmaları….
NEFRET (ÖN YARGI) SUÇU NEDİR?
Bir sınavda olsak: Bir kişiye veya gruba karşı; ırk, etnik/milli köken, din, cinsiyet, cinsel tercih, fiziki engellilik, yaş gibi nedenlerden duyulan önyargı yüzünden kişilerin maddi-manevi varlıklarına karşı işlenen suçlara “nefret suçudur” desek, sınavı verir, sınıfı geçeriz.
Ne yazık ki, kış ortasında yukarıda adı geçen köyde yıkılan evlerine bundan böyle dönme, çocuklarına sıcak bir çorba içirme şansı olmayan insancıklar için nefretin anlamı vahşet, barbarlık, kudurmuş, sapık ve çılgın olmaktan ötedir.
Burada, ÖNYARGI İLE MADDİ VE MANEVİ ŞİDDETİN birleştiğini görüyoruz.
Burada anayasa ve yasaların rafa kaldırıldığına ve yerel idare – muhtarlık, polis, jandarma ve komando birlikleri kimliğinde ordunun birleştiğini ve halka saldırdığını görüyoruz. İktidarın ve tüm kurumlarının 1984’te tüm şiddetiyle halka saldırdığı gibi, tabandan tamamen koptuğunu ve bu gidişle NEFRET PATLAMASINA kurban gideceğini görüyoruz. Kıvılcımla benzin arasındaki mesafe en gün kısalıyor, ateşin her yeri sarmasına az kaldı gibi…
Olayı daha önce 2 yazımızda anlattık. Aşırı içkili olan bir Bulgar komandonun köy gençlerinden 2 kardeşe küfür etmesiyle başlayan kavgada yaralanması, gençlerin tutuklanması ve 10 yıl hapis isteğiyle içeri atılması bir başlangıç oldu. Bulgaristan’da komandonun suçlu, sarhoş ve küstah olduğunu ispat etmek çok zor. Bulgar halkı yasa tanımayan, her zaman suçsuz, her yerde ve her olayda masum olduğuna, “yenilmezliğine”, her çatışmada “üstün geldiğine” inanılan bir KOMANDO SUBAYININ 2 Çingene gencine yenik düşmesini, yere serilip dayaktan geçirilmesini kabul edemiyor, edemedi. Ölüm var geri adım atmak yok! Şiarı yükseldi. 2018’de bir polis de Nova Zagora köy düğününde dövülmüştü. Şimdi dayaktan geçirilen komandonun bölüğünden 1 başka komando ise geçen yılın başında bir polis öldürmüştü. 21 Mayıs 2018’de Askeri Mahkeme olaya bakarken, 50 komando duruşma salonuna girdi ve yargıca karara ne yazacağını dikte etti ve sanık arkadaşlarını duruşma salonundan çıkardılar.
Durum, adalet, namus, ahlak ve medeni kurallar çerçevesinden çıktı.
Bulgaristan Komando Bölükleri Başkomutanı olan General Geori Şivikov, 12 Ocak 2019’da -Cumaertesi- ülkedeki muvazzaf ve yedek mavi bereli komandoların hepsini protesto eylemlerine çağırdı. “Biz ne dersek o olacak!” dedi.
Bu birlikler 1984-1989 yılları arasında Pirin Dağı’ndaki Razlog ve Deliorman’ın Yeni Pazar (Novi Pazar) kamplarında konuşlanıyordu. O zaman onlara “kızıl bereliler” deniyordu. İşledikleri suçlardan sorumlu tutulmadılar. 37 şehidimizin hesabı sorulmadı.
Şu günlerde yaşanan can yakan, yürek parçalayan olaylar 2017-18’den beri kızışıyor. Aşırı milliyetçi, Avrupa Konseyi’nin faşist olarak tarif ettiği güçler meclise gireli, hükümete tırmanalı, Başbakan Yardımcılıklarına oturalı, dalavere çevirip milyoner olalı ön yargı, etnik azınlıklara karşı şiddet, İslam düşmanlığı aldı yürüdü. Asenovgrat, Maksuda- Varna, Nova Zagora, İslimye (Sliben), Tatar Pazarcığı (Pazarcık) ve (Rusçuk) Ruse şiddet olayları boy gösterdi. Etnik ve nüfus artışı – demografi sorunlarından sorumlu Başbakan Yardımcısı ve faşist güçlerin partisi “Yurtsever Cephe” Başkanı, şimdi süt dökmüş kedi gibi dolaşan Valeri Simyonov görevinden alınsa ve bakanlar kurulundaki koltuğundan olsa da, aşırı milliyetçiliğin ikinci papazı yine Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov zehir kusmaya devam ediyor. Haskovo merkezli ”Birlik” derneğinin Başbakan yardımcısının “nefret kışkırtması” yaptığı gerekçesiyle Baş Savcılığa gönderdiği uyarı mektuptan sonra, suçlu siyasetçi olayları “Türkiye kışkırtıyor” dedi.
Parlamento Başkan Yardımcısı, “İrade” (Volya) partisi Başkanı Mareşki, Başbakan Yardımcısını “Çingene azınlığa karşı küstahça davranışlarından ve mahalle yıkımlarından dolayı” istifa etmeye davet etti.
Gerginlik olaylarına seyirci kalmayan Helsinki insan Hakları Komitesi de, Başbakan Yardımcısının hemen istifa etmesinde direndi.
Bulgaristan’da önyargı etnik ayrımcılık yaşanıyor. Biz Bulgar topluluğunda kabul gören bir negatif ayrımcılık olduğunu görüyoruz. Bulgarlar Çingene azınlığından kurtulmak istediğini gizlemiyor.
“Demokratik” Bulgaristan’ın fikir babalarından olan, sosyalistlerin –BSP- milletvekili hukukçu ve sosyolog İvo Hristov olayla ilgili şu açıklama bulundu: “Çingenelerin sorumsuz hareket etmelerinden Bulgar politik eliti sorumludur. Çingene mahallesine yapılan saldırı ve uygulanan şiddet çok ciddi bir olaydır. Bulgar siyasi eliti olayı kısa vadeli politik hedefler için sömürmeye çalışıyor. İktidar bunalımı kışkırtarak derinleştiriyor. Akılla ve uzmanlıkla bu probleme çözüm bulma şansları sıfırdır. Çok daha kötü günler yakındır.”
“Fakti.bg” yayınında durum değerlendirmesi yapan, “Demografi Sorunları” uzmanı, Bakan Yardımcısı Donçev’in eşi de yorumunda “Bulgaristan’da Bulgar Kimliği ile Çingene Kimliğini” birleştirerek bütünleştirmenin asla mümkün olmadığını ve olamayacağını yazdı.
Bulgaristan’daki etnik azınlıklar ve yaşadıkları sorunlar 20. Yüzyıldan taştı. Hepsinin isimleri defalarca değiştirildi, dil ve dil, kültürel ve medeniyet hakları hiçe sayılıyor. Devlet yalnız Bulgar topluluğa hizmet sunuyor ve onu her konuda masum göstererek ağır baskı ve şiddet uyguluyor. Nefret suçları organizasyon, toplum veya ulusal sınırlar içinde yaşayan azınlık gruplarına karşı işlenen suçlardır. Bulgaristan’da bu suçlar seri halinde işlense de cezasız kalıyor.
Nefret suçu mağdurlarının yüzde %90’ı etnik kökenleri yüzünden ayrımcılık ve saldırıya uğruyorlar. Hak arama kapısı kapalıdır.
Çingeneler: Nefret suçlarının tüm dünyada olduğu gibi Bulgaristan’da da en önemli mağdurlarıdır. Plovdiv duruşma salonunda, görgü tanıkları ve avukatlar iki Çingene kardeşe ilk saldıran ve küfredenin komando subayı olduğunu ispatlasalar da, savcılık delilleri dikkate almamıştır. Çingeneler o kadar özeleştirilmişler, yok sayılmışlardır ki, İkinci Dünya savaşında katledilirken sayıları bile kayıt altına alınma ihtiyacı duyulmadığı gibi, bugün de hapishanelerde ve kamplardaki Çingenelerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Bulgaristan’ı kitle halinde terk edip Batı Avrupa ülkelerine taşınıyorlar.
BULGARİSTAN’DA NEFRET SUÇLARININ MAĞDURLARIN ÜZERİNDE Kİ OLUMSUZ ETKİLERİ. BULGARİSTAN’DA OLUMSUZ ORTAM OLUŞMASI.
Nefret suçu mağdurlarında genel olarak, sosyal ilişkilerde zayıflık, toplumdan uzaklaşma, ortak yaşama katılmama, yabancılaşma, umursamazlık doğurdu. GETTOLAR öfke ağırlıklı yoğun duygularla yüklendi. Azınlık kendi içine kapanırken, iktidar saldırılarına devam etti ve patlamalar başladı.
Depresyonun temelinde toplumun içinde geçen asır derinleşen ve kızıştıkça kızışan sorunlar var. Bir millet olarak mayalanan, fakat Osmanlıdan ayrıldıktan sonra birkaç defa yol değiştiren Bulgarlar örnek alacak bir ulus bulmadan ve olgunlaşmadan devlet olmaya yönelmeleri ve diğer kimlikleri asimile etmeye çalışmaları toplumu, milli görüşü ve zihniyeti parçaladı. Bu nedenler ve savaşlarda da hep yenik düşmeleri sonucu “Milliyet” düzeyinde kaldılar. Bir millet olarak biçimlenmeden, oluşmadan süründüler ve ulusal huzur tesis edemediler.
Böyle bir durumda kişinin kendine yönelik kuşkusunu artarken, azınlıklarda kendi kimliklerini arama ve oluşturma çabaları gelişti ve dış destek bulamadıkları için sürekli yara aldılar. Ülkede hiçbir azınlığın eğitim, öğrenim ve sağlık gibi temel sorunlarının bir buçuk asırda yanı 6 nesil boyu çözülememesi bir arayış ve çözüm yolu endişesi doğurdu.
Azınlıklarla birlikte en büyük kavim olan Bulgarlarda da kafa karışıklığı belirmesi ve baskı ve terörle sorun çözme yolunun seçilmesi, gerginliği patlama sınırında kızıştırdı.
Bulgaristan’da güven duygusu yalnız iktidara ve politik sisteme karşı değil, ana etnik unsur olan ve sürekli nüfus olarak azalan güven ve kalifiye durumu köreldikçe Bulgarlar saygınlık yitirdi. Hele son 30 yılda Bulgaristan’ın dönüşmeyi kabul etmemesi, totalitarizm benzeri yöntem ve araçlarla yönetmeyi denemeye devam etmesi, toplumu Bulgarlar ve azınlıklar olarak ikiye parçaladı. Bu aynı zamanda kültürel bir bölünmedir ki, dönüşü yoktur.
Ülkedeki mağdurların kendisini yalıtması, Çingenelerin GETTOLARA sıkışması, Türklerin köylerine ve kasabalarına yeni ev yaptırsalar da Avrupa’dan ve Türkiye’den henüz geri dönmeyi kabul etmeyişi, toplumda bekleme döneminin sürdüğüne işarettir. Bu nedenle, arayışlar devam ederken, siyasi durumda ana kavimle etnik azınlıkların topluluğu arasında denge kurulması ve eşitlik yasalarının yazılmaya başlanması bekleniyor. Kural ve yasaların eşit ve adil uygulanması bir özel devlet komisyonu tarafından denetlenmeli ve sosyal devlet ilkeleri eksiksiz uygulanmalıdır. Bunalımdan çıkışın ilk adımı bu olabilir.
Genel huzursuzluk toplumun her alanında şiddetlenirken, Bulgarların kurtlar gibi, sırtlanlar gibi bir araya toplandığını, tek teke mücadelede artık cesaret yitirdiklerini izliyoruz. Devletin adaletten, hukuktan yana değil, Bulgar’dan yana çıkması, azınlıkları daha fazla içlerine kaparken, durumun çaresizliği de artıyor.
Bulgar kavmindeki korku duygusu suçsuzluk ve masumlukla beslense de, gerçeklerin ortaya çıkması endişesi gerçekten arttıkça büyüyor. Şimdiye kadar Jandarma, polis ve komandoların ortak protesto, gözdağı verme miting ve gösterilerine tanık olmamıştık. “Voyvodino” köyü olayı, “biz haksız da olsak, yine haklıyız” anlamına gelirken, küstahlığın ülke çağında azıttığına deliller veriyor. Ama nereye kadar!?
Bulgarlarda utanç duygusu diye bir şey yok. Polislerin, komandoların Çingene gençler tarafından yere yatırılıp dayaktan geçirilmesi, terör ve zulmün son dayanaklarının çöktüğünü gösterirken, ama bundan böyle ne yapacağız paniğine neden oluyor. İnsan haklarını çiğnersek, etnikleri tamamen ezersek Avrupa Birliği’nden atılırız, endişesi de boy atıyor.
Bulgar kendine öfkelenmeyen bir milliyettir. Öfkesi yalnız kendisinin sandığı hak ve özgürlüklerden pay isteyen azınlıklara karşı köpürüyor. Avrupa Fonlarından Çingene programlarına para ayrılması zorunluğu öfkelerini tuzluyor. Brüksel’den milyonlar gelmesine rağmen bir örnek Çingene mahallesi, Çingene okulu, bir okuma evi ya da poliklinik kurulmamasına karşın, etrafta Çingene davulları çalması Bulgarları sinir etmekle kalmıyor, delirtiyor.
Bulgarların endişesi ülkede hukuksal eşitlik, hukukun üstünlüğü, hayatın her dalında beraberlik tesis edilene kadar devam edecektir, çünkü Bulgaristan’ın etnik politikada tosladı. Geri Vites takıp çöküşe durak arayanlara “akıl” kütüğü, boş kafalı A. Doğan’ın tavsiyelerini sabırsızlıkla bekliyoruz. Umarız “Çingenelere gelen ama sizin çaldığınız paraları lütfen çevirin!” der ve karanlık aydınlanmaya başlar. Unutmayınız. Bu işin içinde, iktidara ortaklık yapan ve 30 yıl ballı parmak yalayanlar arasında masum birileri yok….
Bizi izleyin ve dünyayı farklı görün.
Oku ve okut, paylaşmayı unutma.
Olaylar Vatan fırınında pişiyor.
Dostlarınızla paylaşmayı unutmayınız