Bulgaristan, diğer eski Doğu Bloku Ülkeleri gibi 1989 yılından günümüze kadar sağlıklı bir şekilde demokrasi geçişini başaramamıştır. Bunun başlıca nedenlerden biri komünist zihniyet ve bu rejimin uşaklarından kurtulamamasıdır ve her ne kadar değişik gayret ve çabalar gösterilmiş olsa da demokrasi bu topraklara hiç uğramamış.
Son gerçekleşen genel seçimler de bunu gösteriyor zaten, halkın %60’ı seçimlere iştirak etmemiştir.23 yıllık “sözde demokrasi” insanların umutlarını ve değişim arzularını neredeyse yok etmiştir. Genç ve eğitimli nüfus, geçim sıkıntısından dolayı dünyanın dört bir tarafına savrulmuştur. Değişim arzularımızın körelmesinde tek bir suçlu var, o da eski totaliter rejimden bize miras kalan karanlık örgütlerin, siyah hınzır derisinden imal edilmiş ceketleri ile tanıdığımız dere beyler.
Bu tipler,bırakalım bizim hak ve hukukumuzu,uyguladıkları baskı, zulüm ve korkutma metotlarından bütün Bulgaristan toplumu muzdarip.Seçimler, Bulgaristan Parlamentosuna yine herkesin bildiği ve tanıdığı, bize eskiden miras bırakılan siyah kabanlı tipleri seçti. Eğer halkımız değişim arzusunu, son seçimlerde görüldüğü gibi, güçlü bir şekilde gösteremez ise, kısır bir döngünün içerisine girmişiz demek. Bu döngünün ve başı boş savrulmaların tek çıkış noktası yeni bir seçimdir. Ancak bu sefer tüm halkımız güçlü bir şekilde,korkmadan, oylarını seçim tüccarlarına satmadan, hür iradelerini kullanarak gerçekleştirebilirler.
Yalnız halkı bu konuda uyandıracak yeni liderlere ihtiyaç var. Halkı motive edecek, korku ve kaygılarını net bir şekilde giderecek kişilerin artık Bulgaristan siyaset arenasına çıkmaları elzemdir. Aslında bu ülkede sağ görüşlü insanların sayısı gayet yüksektir, ama onlarda bir şekilde siyaset dışı bırakılıyorlar. Sol görüşe hizmet edenler tarafından, 45+23 yıl bu ülke sol görüşten ve onların yalakalarından, şakşakçılarından çok çekmiştir, Öyle ki, bir örnek vereyim, mesela Bulgaristan Türk azınlığın 1989 yılına kadar sosyal hayatları nasıldı ve 1989’dan sonra neler değişti. Cevap: Değişen hiçbir şey yok.Bu insanlar 45 yıl ne ile mücadele ettiyseler, şimdilerde de aynı şeylerle mücadele ediyorlar.
Nedir o “şeyler”, vaatler, 23 yıl sözde siyasetçilerimizin insanımıza vaatleri.Temel vaatler; Dilde ve dinde özgürlük.Asimilasyonun reddi. Jivkov döneminde, baskı ve zulüm ile değiştirilen Bulgar isimlerinin kütükten silinmesi.Bulgaristan Türklerine devlet bürokrasisinde, yüksek kamu kurum ve kuruluşlarında temsil hakkı (Yönetici veya kurum üyesi olarak). Yargıtay, anayasa mahkemesi, güvenlik güçleri, içişleri ve dış işleri gibi bakanlıklarda üst düzey görevler.Ekonomik refah,gayrisafi milli hasılat oluşumunda eşit katılım, eşit katılım ve paylaşım.Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde, sanayi yatırımı ve istihdam yaratacak iş sahaları açılması. Kültürel özgürlük.Yerel yönetimlerde temsil ve yönetim hakkı. Lozan Antlaşmasında tanımlanan azınlık haklarının, ülkede yaşayan başta Türk azınlıklar olmak üzere tüm azınlıklara tatbikinin sağlanması. Türk ve ata yadigarı olan Osmanlı Vakıflarının, tüm mal varlıklarıyla, hak sahiplerine iadesinin sağlanması.
Bunun gibi daha birçok vaat, ilk bakışta aklımıza gelen ve olmazsa olmaz seçmen talepleridir. İnsanca yaşayabilmenin, korkusuzca yaşayabilmenin temel şartlarıdır bunlar. Bu vaatleri şimdi günümüzde de yazıyorsam, demek ki, demokrasi denilen şey Bulgaristan’a hiç uğramamış.
Şimdi soruyorum:
Hak nerede, özgürlük nerede.
Siyah deri ceketlilerin cebinde hak ve özgürlük yok.
Demokrasi de, yine dün olduğu gibi, bugün de başka bir bahara ertelenmiş gözüküyor.
Saygı ve Muhabbetle.