BG-samBGSAM

Aynan Yoksa Komşuna Bak! Bravo Almanlara!

Yeni asırda terör, terörcü, terör rejimi, terörle yönetilen diktatörlükler, anti-terör hareketi gibi sözler dilimizden düşmez oldu. Bunların anlamını biliyor muyuz? İstanbul Aksaray’da bir canlı bomba terör eylemi gerçekleştirdi. Ankara patlamasının yaraları henüz sarılmamıştı. Son haberlerde Diyarbakır Emniyet Binası önünde parlama olmuş. Türkiye halkı teröre mi alıştırılıyor. Türkiye yaşanılmaz bir ülke haline mi getirilmek isteniyor? Kim yıldırılmak isteniyor? Kime gözdağı veriliyor?  Şiddet uygulanacak yer olarak neden Türkiye, Ankara-İstanbul-Diyarbakır seçildi?

Geçen yüzyıl büyük savaşlar asrıydı. Bu yüzyıla terör damga vuruyor. Terör haberlerinin hepsi kötü haberdir. Terör dendiğinde akla önce canlı bombalar geliyor. Artık herkes bu bombaların psikolojik yöntem ve araçlarla oluşturulduğunu seziyor, çünkü analar terörist doğurmuyor, devletlerin terörcü okulları da yok. Bu eğitim, devlete düşman, delalete düşmüş, yolundan kopmuş insanlarla veriliyor.

Bu defa, bu işe, İslam görünümü verdiler. Görünümün dini olması, canlı bombanın ya da canlı bomba eğitimi verenlerin kendisinin dini olması anlamına gelmiyor. Olaylar, canlı bomba üreten makinenin arkasında emperyalist güçler, bilim merkezleri olduğunu gösteriyor. Yeni yazılarımızda mutlaka konumuz olacak “mükemmel beyin” ve “sakatlanmış beyin” sorunu en güncel acillikle önümüze çıkıyor. Yeni kavram sınırsız sorumsuzluktur. Hedefin Türk imajına, Türk kimliğine, Türk devletine, İslam dinine ve Müslüman yaşam biçimine kilitlenmiş olması endişe vericidir. Dış olaylarda sis bulutu koyulaşıyor.

Terörün kullandığı önemli konaklama aracı olan canlı bombaları yaratanlar konusunda önce şu fikirleri paylaşmak istiyorum.  Bana öyle geliyor ki, terörizmi sanki Batı medeniyet güçleriyle ortak cephede buluşmak isteyenler yarattı. Demek istediğim, 21. yüzyılda Rusya ile Batı dünyasını birbirine yaklaştıran, aynı cephede buluşturan, terör oldu. Mesela, Rusya’da 2000 yılından önce Elsin döneminde Başbakan olan Vladimir Putin’in Devlet Başkanlığı’na tırmanırken Çeçen katliamı-kan gölüne, Moskova’da ve ülkenin değişik şehirlerinde daire yangınlarına, tiyatro ve okulların kundaklanmasına bastı. Bu işleri yapanlar kendilerine anti-terörist maskesi taktılar. Son 15 yılda onların böyle kişiler olarak kabul ettirildiklerine şahidiz.  Hitler de, “Reichskanzler” (devlet başkanı) olmak için Parlamento binasını “Reistag” kendisi yaktırmadı mı? Putin de aynı taktiği uygulamıştır.

Fakat Putin’ın Rusya devlet başkanı olması yeryüzünde süper güç olması için yeterli değildi. Yeni “dev gücün” doğabilmesi için demokratik dünyanın uyutulması, gevşetilmesi, aldırmaz olması gerekiyordu. Putin bunu başardı. Kendi yarattığı iç terörle iktidara yükselirken, 11 Eylül 2001 çifte kuleler, ardından Londra, ardından Paris, ardından Ankara terör saldırıları onun mağdurların sırasında saf tutmasına olanak verdi. O, hep BATININ YANINDA yer aldı. 15 yıl Batı demokrasisi böyle oyalandı. Aynı yıllarda onun çok koktuğu bir şey vardı: DEMOKRASİ TOPARLANIP KENDİNİ SEFERBER EDEBİLİRSE YENİLMEZ BİR GÜÇ OLUŞTURABİLİR VE MASKESİ DÜŞTÜĞÜ AN O BİTERDİ.  Oynadığı rolde Putin hem “süper güç” olmak, hem de demokratik dünyanın oluşturduğu “anti-terör” cephesinde yer almak isteyerek, dünyayı uyutma oyununa devam etti. Batı ile buluştuğu nokta “İslamcı teröre karşı birlikte olma” oyunuydu.

Hedefinde, 20. yüzyılın Batı ile birliktelik geleneğini canlandırmak ve anti-terör cephesinde sözde yeni bir gelenek yaratmak vardı. Birinci Dünya Savaşında Rusya İmparatorluğu, ikincisinde de Sovyetler Birliği (SB) Büyük Britanya, Fransa ve Birleşik Amerika ile aynı savaş cephesinde yer aldı. Müttefiktiler. 1945’te başlayan “Soğuk Savaş” Batı ile Doğu dünyasını birbirinden ayırdı. Zıtlaştılar. 35 yıl boğuştular. 1990’dan sonra “demokratik dünyaya” katılmak isteyen Doğu Avrupa sosyalist devletleri sırasına Rusya da girdi. Fakat komünizm de totalitarizmden arınamamıştı. En tehlikeli terör biçimi olan, rejim terörü yani devlet terörü, totalitarizmin ta kendisiydi. Totalitarizm yıllarında SB’nde Bulgaristan’da ve diğer sosyalist ülkelerde farklı düşünenler nefes alamadı, insan hakları çiğnendi, etnik azınlık hakları unutturuldu. Çoğunluktan olmayan azınlıkların geleneklerinden gelen özgün özgürlük,  özgün geleneklerle yaşama, farkı çizgilerle donanmış kültüre uyarak yaşamak isteyenler hep tutuklandu, yargılanmadan sürüldüler, cezaevine atıldılar. Şairlerimizden Nuri Adalı 24 yıl hapiste ve sürgünde kaldı. Bulgaristanlı Türk aydın ve demokratik hakları için direniş örgütü üyesi işçi ve köylü tabandan 12 bin kişi zindanlardan geçti.

Soya dönüş” sürecinde isimlerimiz değiştirildi. Mezar taşlarımız yıkıldı. Anadil ve din abidelerimiz zulüm gördü. Doğal haklarımıza saldırı şiddetli zulümdü. Devlet terörünün Sovyet biçimi, Bulgar şekliydi.  Dolayısıyla keçinin kuzu doğuramayacağı gibi, terörün terör doğurması doğaldır. Başımıza gelen kültürel katliam bir terör olayıydı. 500 bin Bulgaristan Türkünün yurdundan kovulması da bir terör olayıdır. Bu yüzden değerlendirdiğimizde, terörün İslam’la bağlanmasından ve farklı farklı yorumlanmasından yarar sağlayanlar var. Terörizmle mücadeleye katılıyoruz bayrağı altında terör işleyenler var. Rus askeri uçaklarının barışçı Türkmen köylerini bombalaması barbarlık değil de nedir? 12 milyon Suriyelinin vatan toprağını bırakıp kaçması terör sonucu değil de nedir? Uluslar arası terör suçları yasaları henüz yazılmadı. Devlet terörünü kınayan, lanetleyen ve cezalandıran kurallar saptanmadı. Devlet terörü, terörist yargılayan Uluslar arası Anti-terör Mahkemesi henüz kurulmadı. Bu yüzdendir ki,  “İç ve uluslar arası terör” sisi kalkmadı, hatta koyulaşıyor.

Bu cümleden olmak üzere, DAEŞ, PKK ve PYD gibi Suriye’de konuşlanmış terör örgütlerine arka olan ve onlara modern silahlar sağlayan devletlerin de terör suçundan yargılanması gerekir, çünkü katileri silahlandırıp katliamlara kışkırtmak bir azmettiriciliktir. Onlar bizzat suç işleyenden daha büyük ceza almalıdır. Terörün önü başka türlü kesileme!

Ne var ki, demokratik dünya bu konuda adalet motorunu ateşlemedi henüz hiçbir şey yapmıyor. Hala uyanamadı demek istemiyorum, fakat teröristle anti-teröristi birbirinde ayırmayı başardı diyemem. Terörist avına çıkan Rusya’nın PKK ve PYD’ye silah vermesi ikiyüzlülüktür.13.01.2016 günü Avrupa Birliği (AB) Komisyon Başkanı Jan Klod Yunker, ikiyüzlülük ve demokratik yasaların rafa kaldırılması konusunda Polonya’ya karşı emsali olmayan önlemler açıkladı. 45 milyonluk bu ülkeyi AB Konseyinde oy kullanma hakkından men etti. AB Başkanlığı ve Almanya, Polonya iktidar partisini iletişim araçlarını kontrol altına almakla, kamu TV program yöneticilerini istediği zaman değiştirme hakkını elde etmekle, ayrıca totalitarizm omurgasını koruyan ve otoriter rejimle yönetilen Rusya’yı örnek almakla itham etti.

Bulgaristan’da da totalitarizm omurgası yaşıyor. O kadar cinayete, suça, çekiye, göçe zorlamalara rağmen, totalitarizm zulmü emirlerini verenlerden bir tutuklu, bir tek açılmamış yargılanana olmamıştır. Meclis ve savcılık iradesiyle suçluların korunması, yargı yoluna set çekilmesi son zamanda tabandaki homurdanmayı arttırmıştır.

Sis bulutunun dağıtılması için 26 yıldan beri sözde yürünen bir yol var.

Bu bir mücadele yoludur. Ne yazık ki hep yerinde saydık. Hiç bir katil zindanı boylamadı.

Totaliter rejim suçlularının cezalandırılması için savaşan Hana Arend-Sofya, 22 Ocak 2016’da saat 10’da Bulgar Telgraf Ajansı (BTA) Ulusal Merkezinde Bulgaristan Cumhuriyeti (BC)Baş Savcılığına uyarı imzalama kampanyası düzenliyor. Başsavcılık hiçbir konuda anonim sinyal ve dilekçe kabul etmediği için imza topluyor. Hazırlanan sinyalde, 15 Aralık 1988 ile 27.Aralık. 1989 tarihler arasında BC İç İşleri Bakanı olan General Georgi Tanev ile 1983-1989 yılları arasında Milli Sorgulama Dairesi Başkanı olan General Kostadin Kotsaliev’in komünizm döneminde işledikleri suçlarla ilgili uyarı duyurusunu imzalama eylemi başlatıyor. Olay bizi direk olarak ilgilendirdiği için konu ediyoruz:

Geçen yılın sonunda Sofya Meclisi Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikle komünist dönem suçları zaman aşımına uğratılmıştır. Bu arada sivil toplum örgütlerinin baskısıyla Baş Savcı Tsatsarov 22 Aralık 2015 günü Yüksek Temyiz Mahkemesine (YTM) yaptığı başvuruyla yasa değişikliğini istinaf etmiştir. YTM bu konudaki son görüşünü henüz açıklamadı.

Başsavcılık için hazırlanan sinyalde şöyle deniyor:

1) 5 Ocak 1989’da Bakan Tanev N 1–2 /05.01.1989 çok gizli emrini imzaladı. Devlet Güvenliği “DS” merkez operatif harekât amirlikleri müdürlerine, Sorgulama Genel Müdürlüğü’ne, Operatif Teknik Müdürlüğe ve İç İşleri Bakanlığı “Müfettişliğine”, Halk Milisi Müdürlüğüne, İç Askerler Komutanlığı’na, Sofya Baş Müdürlüğüne ve İç İşleri Bakanlığı İl Amirliklerine gönderilmiştir.

Emirde şöyle deniyordu:

“Halk Milisi ve İç Askerler Müdürlüğü tüm yerleşim yerlerinde örnek düzen sağlamak için ek önlemler almalıdır. Sosyalist yasalığa titizliğe uyularak, gösteri yürüyüşü ve kitle hareketleri bastırmak için çevik harekât grupları devamlı eyleme hazır bulundurulmalıdır.”

1989’un 19 Mayıs – 27 Mayıs günleri arasında Kuzey Doğu Bulgaristan’da Bulgaristan Türkleri insan hakları ve isimlerinin geri verilmesi istekleriyle açlık grevi, yürüyüş, gösteri, mitingler düzenledi. 25–30 bin gösterici eyleme geçti. Hedeflerinde, Paris’te 1989 Mayısı sonunda Helsinki Sözleşmesini imzalayan 35 ülke temsilcilerinin katıldığı İnsan Hakları Konferansı’nın özellikle olmak üzere, dünya kamuoyunun dikkatini çekmekti.

Nümayişçiler kendilerine ateş eden İç İşleri Bakanlığı silahlı erleri tarafından karşılandı ve şu göstericiler kurşunlanarak öldürüldü:

  1. Dılgopol ilçesi, Medovets köyünden                      – Nazife Hasan
  2. Dılgopol ilçesi, Medovets köyünden                      – Şakir Şakir
  3. Vetrino ilçesi, Dobroplodno köyünden                 – Bilyan Haciev
  4. Kaolinovo ilçesi, Todor İkonomovo köyünden    –  Mehmet Lom.
  5. Kaolinovo ilçesi, Todor İkonomovo köyünden    –  Mehmet Sarah
  6. Kaolinovo ilçesi, Todor İkonomovo köyünden    –  Hasan Arnaud
  7. Tsar Kaloyan ilçesi, Ezerçe köyünden                   – Ahmet Barug
  8. Tsar Kaloyan ilçesi, Ezerçe köyünden                   –  Sezgin Karaömer
  9. Razgrat Belediyesi Dyankovo köyünden              –  Mehmet Karov
  10. Razgrat Belediyesi Dyankovo köyünden              –  Mehmet Emin.

 

2 Haziran 1989 günü General Tanev yeni bir emirle, “duruma hakim olunmasında ve toplum düzeninin yeniden tesis edilmesinde” İç İşleri Bakanlığı’nın diğer organlarıyla birlikte “yüksek seferberlik ve savaşçı hazırlığıyla, yüksek iradeli kararlılıkla, politik azimle ve başarılı savaşçı ve operatif etkinlikle” İç Asker Müdürlüğüne, motorize birlikler bileşimine derin ve içtenli minnettarlık iletmiştir.

General Tanev şöyle bir konuşma yapmıştır:

DEĞERLİ ERLER VE KOMUTANLAR,

Asker ve insan görevinizi başarıyla ve şerefle yerine getirmeniz dolayısıyla, gösterdiğiniz büyük yurtseverlik, metanet, bilinçlilik ve yüksek sorumluluk duygunuz için İç İşleri Bakanlığı yönetimi ve şahsen kendi adıma teşekkür ediyorum. Toplumsal düzenin her çeşit ihlalden her yerde korunmasında ve ülkenin güvenliğinin dinamitlenmesinin önlenmesi davasında bundan böyle de yüksek duyarlılık göstereceğinize kesin emin olduğumu ifade ediyorum.

Tanev’e göre göstericilerin kurşunlanarak öldürülmesi “başarılı operatif-savaş harekâtıdır” ve o İç askerlerden ve milislerden bundan sonra da “yüksek savaşçı” ruhu göstermelerini beklediğini gizlemiyor.

General Tanev 1989 yılında yürürlükte bulunan Ceza Kanunu’nun 116. maddesinin 4. maddesine göre, 1 kişiden fazla insan öldürülmesine sebep olduğundan dolayı ceza mahkemesine sevk edilmelidir, çünkü 5 Ocak 1989’te imzaladığı çok gizli emirle 10 kişinin kurşunlanarak öldürülmesinde azmettiricidir.

  1. General Kostadin Georgiev Kotsaliev 1983 – 1089 yılları arasında İç İşleri Bakanlığı’na bağlı Soruşturma Genel Müdürlüğü (SGM) amiridir.

General Kotsaliev bu dönemde Bulgaristan vatandaşlarına ve ülkemize gelen yabancılara karşı sistemli olarak şu suçları işlemiştir:

  1. O yıllarda yürürlükte olan Anayasa’nın 54. maddesine göre vatandaşların fikir

hürriyeti olmasına karşın, o güya “devlet aleyhinde propaganda ve eylemde bulunma” adıyla bilinen suçlamaya dayanarak, uydurma ihbarlarla “devlet kamu düzenine” karşı eylemlerini araştırmak için tutuklatıp cezaevinde ve hapishanelerde günlerce, haftalarca ve aylarca ezmiştir.

Bu uygulama, o zamanlar yürürlükte olan Ceza Kanunu’nun 142. maddesinin 3 bendine göre, yasadışı önlemlerle hürriyetten men etmektir ve siyasi görüşlerinden ötürü başka şahıslara karşı zulüm etmeyi yasaklayan 162. maddenin 2. bendine göre de ceza öngörmektedir.

  1. Bulgaristan, Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DAC), Polonya, Romanya,

Çekoslovakya ve Macaristan arasında vatandaşlarına serbestçe girip çıkma hakkı tanıyan uluslar arası sözleşmeler imzalanmış ve onaylamış olmasına rağmen,  serbestçe giriş çıkmadıkları yasaklanmış olduğu için Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya gibi ülkelere illegal yollardan geçmeye çalıştıkları için tutuklanan, ceza evine, hapishaneye atılan ve sözde sorgulanan DAC, Polonya, Çekoslovakya, Romanya, Macaristan vatandaşlarının özgürlüyken men edildiklerinden dolayı özgürlükleri kısıtlanmış ve zulüm görmüşlerdir..

O dönemin Ceza Yasası’nın 142. maddesinin 3. bendine göre ilgili kişiler (özgürlükten men etme) suçundan yargılanmalıdır.

  1. O dönem yürürlükte olan Anayasası’nın 50. maddesine göre, “Bulgaristan

vatandaşlarının hepsinin kişisel ve ailevi haklarına kanunsuz yöntem ve araçlarla her türlü müdahaleden  ve onuruna ve namuslu adına yapılan her saldırıya karşı kendini savunma hakkı olsa da,” isimlerinin zor kullanılarak değiştirilmesine ve Bulgar ilan edilmelerine karşı barışçı yollarda protesto ifade ettikleri için yüzlerce Bulgaristan vatandaşı Türkü tutuklatıp ceza evlerinde, hapishanelerde, “Belene” Adası toplama kampında  hapsederek cezalandırmıştır.

O dönemin Ceza Yasası’nın 142. maddesinin 3. bendine göre ilgili kişiler (özgürlükten men etme) ve 162. maddenin 2 bendine uygun olara (farklı etnik kimliği olduğundan dolayı insana işkence yapılması) suçundan yargılanmalıdır.

1985 yılının 28 Ocak günü, Türklerin isimlerinin Bulgar isimleriyle değiştirme kampanyası bütün hızıyla devam ederken, General Kotsev, zamanın İç İşleri Bakanı General Dimitır Stoyanov’a “Belene” adasında bulunan toplama kampının 1500 Türkü tolumdan tecrit etmek için hazır edildiğine ve yapılan denetime ilişkin raporunda şöyle demiştir:

Sayın Bakan,

319 kişinin tutuklanmasıyla ilgili ülke çapında yürüttüğümüz çalışmalarla ilgilidir.

Tutuklanacak kişilerin üçte biri Kırcaali ilindendir. Küçük bir rakam olsa da, bizim güvenlik güçlerimizin için bu kişilerin tutuklanması büyük bir başarıdır.  Yarınki günün bize sunacağı sürprizlerin ne olacağına bakılmaksızın, bu tutuklamaların büyük başarı olduğunu vurgulamak istiyorum. Hali hazırda “Belene “ kampında, yoldaş Musakov’un işaret ettiğinden biraz daha az olsa bile,  tutukluların 7 (yedisi) Silistre ilindendir. “Belene” adlı yerin, tutukluların kapalı tutulması için  şimdiki durumda uygun olup olmadığına ilişkin Sizin verdiğiniz ödeve uyarak, yaptığım denetim sonuçlarını bir rapor halinde hazırlayıp sundum ve şimdi burada yoldaşların değerli vaktini almak istemiyorum. Bu adaya gerektiğinde 1500 kişinin kapatılması için uygun şartlar olduğuna işaret ediyorum.” (AMBP. F. 1, op 12, e 646).

Milli Soruşturma Amirliği, 1983 – 1989 döneminde General Kotsaliev yönetiminde çalışan cinayet işleyen bir organdır ve yukarıda işaret edilen cinayet ve suçların işletmesine bizzat katılmış olduğu için yargılanmalıdır.

Dosya Komisyonu arşivinde bulunan onun imzalayıp verdiği büyük sayıda emir onun işlediği suçları kanıtlamaktadır.

***

Bu belgeler Türklerin kebndi isimlerini kendi arzusuyla değiştirdiklerine, devlet terörü uygulanmadığı iddialarına ölümcül darbedir.

Görüldüğü üzere, SİS KALKMAMIŞTIR. Size terörün değişik biçimlerinden örnekler gösterdik. Son örnekte ise, Almanya şirketlerinin hakları için verdiği mücadelenin parlak örneğidir. Totalitarizm sökülüp atılmadan bu konu kapanmayacaktır. TV’ye çıkmış, DPS-2 deyen Lütfü Mestan’a şaşıyorum. Sen, düne kadar başın olan Ahmet Doğan ve emrinizdeki 35 milletvekili bizi, seçmenleri, halkımızı, soydaşlarımızı ilgilendiren ana konularda, bu konuların hiç birinde parmağınızı oynatmadınız, asla kıpırdatmadınız. Önce “totalitarizm sisini” , “terör sisini”, “korku sisini” kaldırın, ülkemizdeki totalitarizm ve terör korkusu kalksın ve gelin konuşalım. Bunu yapmazsanız bizim sizinle kavgamız bitmez ve bitmeyecektir.

 

Reklamlar