Rafet ULUTÜRK
Konu: Halka güven vermeyen Bulgaristan hükumeti zor durumda
Görev süresi 29 Nisan’da dolan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’in 2. döneme kişisel nedenlerle aday olmayacağını açıklaması Bulgaristan’da siyasi belirsizliğe son vermedi.
Ne sol ne de sağ cephe henüz seçilebilir bir aday çıkarmadı.
Oysa yaz tatilinden sonra Ekim ayı kapıda, sandık başına gitmemiz gerekecek.
Bulgar düğümünün bu denli sıkı ve sökülmez olmasının temelinde birkaç neden yatıyor. İlk başta, Bulgaristan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın partili ya da partisiz, hangi siyasi kanattan, Rusofil ya da Rusofob, Avrupa ve Atlantikçi ya da kararsız, dünya görüşü kesin olmayan biri mi olacağı çok önemlidir. Plevneliev, Bulgaristan’ın Avrupa Gelişimi için Vatandaşları (GERB) partisinin adayı olarak seçildi.
Ne var ki, GERP partisi Bulgaristan’ın bugünkü Avrupa ve Atlantikçi gelişim yönü açıldıktan sonra kuruldu. Yani Bulgaristan’ı NATO’ya ve AB’ye taşıyan zihniyet GERB değildir.
***
Olayı şöyle açalım:
Bulgaristan’da merkez sağ siyasi parti GERB Sofya eski belediye başkanı ve devrik diktatör T. Jivkov’un yakın koruması Boyko Borisov liderliğinde 2006 yılı sonunda kuruldu. Temmuz 2009’da yapılan genel seçimlerde aldığı yüzde 40 oy oranı ve parlamentodaki 240 sandalyeden elde ettiği 117’siyle ilk hamlede tek başına iktidara geldi.
GERB, 4 Eylül 2011 tarihinde, Rosen Plevneliev’i Bulgaristan’ın Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan etti. Plevneliev, 30 Ekim 2011 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda, aldığı % 55.3 oy oranı ile Bulgar Sosyalist Partisi’nden rakibi Ivaylo Kalfin’i yenerek seçimleri kazandı.
***
12 yıldan beri NATO üyesi ve 2007’den beri de Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan son 5 yılda Rosen Plevneliev başkanlığında Avrupacı ve Atlantikçi bir yol izledi.
Rusya’nın Kırımı ilhakına ve Doğu Ukrayna’yı ele geçirmesine karşı çıktı. Suriye’de DEAŞ terörünü kınadı. Savaşın kesilmesinden, barışçı çözümden ve sığınmacı serüvenine de son verilmesinde ısrar eden siyaset hattı izledi. Son yıllarda Rusya’nın Bulgaristan’a siber saldırılarına karşı da sert tavır alan Plevneliev, Türkiye ile Bulgaristan dostluk ve işbirliği ilişkilerinin gelişerek derinleştirilmesini savundu.
GERB hükumetine yamak olan aşırı milliyetçilerin “Seçim Yasası Değişikliği” ile Türkiye Cumhuriyetindeki soydaşlarımızın en doğal hakkı olan oy kullanma hakkının kısıtlanmasına, seçim sandığı sayısının 139’dan 35’e indirilmesine karşı tavır koydu.
Cumhurbaşkanı yasa değişikliğini veto etti.
Meclisin vetoya karşı oy kullanmasından sonra da bir Anayasa ihlali olan bu iğrenç komployu Anayasa Mahkemesine taşındı ve halen oradadır.
Bulgar demokratik kamuoyu ve biz soydaşlar ile Bulgaristanlı Türk seçmenler ilimli siyaset dengesinden sapmayan Plevneloiev’in 2. tur adaylığını bekliyorduk.
O, Cumhurbaşkanlığına yalnız GERB oylarıyla değil, Bulgaristanlı Müslüman Türklerin, soydaşlarımızın ve Avrupa’da çalışan Bulgaristanlı Müslümanların da oylarıyla seçilmişti. Bu oy takviyesinde, yeni Bulgaristan tarihinde ilk defa olmak üzere bir Türk Cumhurbaşkanı adayı yükselten İstanbul / Bayrampaşa merkezli BULTÜRK Derneğinin adayının birinci turda aldığı 50 bin oyun da 30 Ekim 2011’deki ikinci Turda Plevneliev’e verildiğini vurgulamak yerinde olur.
***
Bugün Bulgaristan’da büyük bir korku yaşanıyor.
Aslında bu bitmek bilmeyen ve büyüdükçe büyüyen bir korku. Gidişin önü karanlık. Ekonomik ve mali bunalım tırmandıkça tırmanıyor. HÖH (Hak ve Özgürlükler Partisi) meclis desteği işle son yıllarda alınan dış borçların ödenecek miktarı 2013’te 17 milyar olacak ki, bu taşı ne kaldırabiliriz ne de tekerleyebiliriz. İMF, Dünya Bankası ve Özel Batı Bankalarına ve kurumlara borçluyuz. Malı sıkıntılarımız, alt yapı ihalelerinin durdurulmasına neden oluyor. AB fonlarını da gerektiği gibi kullanıp, istikrar ve inkişaf kapısını açamadık.
İkinci sebepse dış faktörlerdir.
“Berlin Duvarı“nın yıkılmasını ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasını fırsat bilen Sofya yönetimi 21. yy’ın ilk on yılında Doğudan Batıya yani Avrupa ve Atlantik çizgisine viraj yapabildi. Bu arada, Birleşik Amerika da, bir yandan enerji kaynakları sektörümüze el atarken, ülkemizde talim üsleri ve Dobruca’da, Karadeniz liman şehri “Kavarna” yakınlarında bir de askeri üs kurdu. US askeri uçaklarını kabul etmek amacıyla “Bezmer” ve Plovdiv / Filibe “Krumovo” hava limanı genişletildi ve 2. hava üssü haline getirildi.
Tüm bu gelişmelere, Türkiye ile Bulgaristan’ın NATO müttefikliğinden doğan avantajlara ve Karadeniz’de Rus yayılmacılığının yolunu kesmek amacıyla Türkiye, Romanya, Ukrayna ve Bulgaristan’ın ortak girişimlerine rağmen, sanki 2015’ten başlayarak Moskova yönetiminin Balkanlar ve bu arada Balkan devletleri arasında en büyü olan Bulgaristan’la ilgili planlarının saldırganlaştığı ortaya çıkmış oldu.
Bu durumda Plevneliev hep Putin karşıtı bir tutum ve çizgi içinde kaldı.
Gerçekler böyle olmasına rağmen, Putin’in Atina’da iki gün önce verdiği demeçten anlaşıldığı üzere, 7 ay önce “CU-24” savaş uçağının düşürülmesiyle başlayan Moskova-Ankara ikili ilişkilerindeki sertlik, ılımlaşma safhasına girmiş bulunuyor. Fakat zaman zaman Bulgaristan adresli olarak çok sertleşen ve sözlü saldırı vitesine geçen Rus propagandası vatandaşları ürkütüyor. Moskov orduları 1878’de Tuna ve Varna üzerinden ve 1944’te yine Tuna üzerinden Dovrucaya girerek iki defa Bulgaristan topraklarını çiğnemiştir ve “Rusya Bulgaristan için kurtarıcı mı yoksa istilacı mı?” sözlü ve yazılı kavgası arasız hala devam ediyor.
Halk Sofya ve Plovdiv şehirlerindeki Rus anıtlarının kaldırılmasında diretiyor, tarih kitaplarının yeniden yazılmasını yıllardan beri isterken, Rus Çar, mareşal ve diplomatlarının isimlerini taşıyan köy ve kentlere yeni isim verilmesinde, bulvar, meydan ve sokak levhalarından sökülmesinde ısrarını sürdürüyor.
Sakinleşmeyen iç durumda, Bulgaristan’daki muhtemel
Rus istilası korkusu henüz aşılmış değildir.
Bu olay, bilindiği üzere, 17 Aralık 2015 gecesi HÖH fahri başkanı Ahmet Doğan’ın Avrupa – Atlantik siyaseti aleyhinde ve Rusya lehinde siyasi çıkışıyla yeniden dal budak saldı.
BULTÜRK, göçmen soydaşlar ve Bulgaristan Türkleri, memleketimizdeki Avrupa ve Atlantik yandaşı cephenin, Lütfü Mestan yönetimindeki 4 milletvekili ve hala tescil edilmeyen DOST partisinin resmen açıklanan 14 bin kayıtlı üyesiyle sınırlı olduğu görüşünde değiliz. Ülkemizdeki Rusofob kitle çok geniş ve derin köklüdür. Bir defa totalitarizm ve komünist rejiminden payını alan Bulgaristan vatandaşlarından hepsi Moskova aleyhinde barıştan ve güvenlikten yana demokratik saflarda yer almaya hazırdır.
Osmanlı’dan kopan Bulgaristan sanki biri Rusçu, ikincisi de Avrupacı ve üçüncüsü de Müslüman, Türkçü ve Osmanlıcı olmak üzere üç bacaklı oluştu.
Tarihsel kökleri halkın yaşamını, ahlakını ve ruhunu belirleyen bu üçlü oluşum arasındaki dengesizlik her zaman Rusya ve Avrupa cephesinde kriz yaşamıştır. Türkiye 138 yıldan beri Bulgaristan’ın istikrarından, barış ve güvenliğinden, iyi komşuluk ve müttefikliğinden yana bir siyaset çizgisi izlemiş ve Bulgaristan’daki Müslüman Türk azınlığına her zaman sahip çıkmış, elinden geldiğince omuz vererek, zor gün dostu olmuştur.
21. Yüzyılda Büyük Türkiye’nin kurulması ve bir zorunluluk olarak ortaya çıkan kendi coğrafyasına taşması, istikrarlı bir Bulgaristan’ın var olmasını da zorunlu kılıyor. Yakın ufukta beliren Türkiye ile Almanya ve Avrupa Birliğinin daha sıkı bütünleşmesi ara köprü rolü görecek Bulgaristan’ın çağdaş dünyaya ayak durdurmasını artık saat başı gündeme getiriyor.
Bu konuların daha şeffaf anlaşılabilmesi ve bir irade ve vicdan dürtüsü haline gelmesi için Boyko Borisov hükumetini biraz daha büyük bir numara büyült gen altına almamız gerekecektir.
Bu, Borisov’un 2. hükumetidir. Birincisini Moskova ajanları 13 Mart 2009’da 14 sahte elektrik faturasıyla düşürmüştü.
İkincisi 7 Kasım 2014’te kuruldu. Onun şimdiki hükümeti bir futbol takımıyla karşılaştırdığımızda, en önemli oyuncuların yabancı (Sağlık, Eğitim, Savunma, Ekonomi bakanları ve birçok danışman Reformcu Blok /RB/ 3 hafta öncesine kadar Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı da /ABV/ partisindendi) olduğunu görürüz.
2009 – 2014 arası 39 milletvekili kaybeden GERP partisi kendi girişimiyle meclise hiç bir yasa önerisi sunmadı. Bu yıl aktifliğin-de iyice solma izlenen bu iktidar partisi aralarında sözleşme olmasa da, meclis desteğiyle ayakta durabildiği aşırı sağ milliyetçilerin (Yurtsever cephe) /PF/ isteklerine tıpa tıp uymaya başladı. “Seçim Yasasındaki Değişiklikler” açık bir örnektir. Cumhurbaşkanının vetosuna rağmen, GERP vekilleri aşırı sağ milliyetçilerin anti – Türk vatandaşlar isteklerini yüzde yüz destekledi.
Futbol’da yabancı oyuncuların attığı gollerle şampiyon olunuyor, ama derin ekonomik ve sosyal bunalımların dış güçlerin çabalarıyla aşılabildiğinde örnek gösterebilmekte güçleniyorum.
Bulgaristan’da son durumda iki özellik var.
Birincisi: 17 Aralık 2015’ten sonra Türk ve Müslümanlara ve bu arada Türkiye Cumhuriyetine karşı çok yönlü saldırılar, dil uzatmalar devam ediyor. “Burka yasaklayan ve ceza kesen yerel uygulama“, Eğitim bakanlığında ve okullarda şiddetlenen “Balkancı Yovo veriyor musun, vermiyor musun?” şiirinin okul kitaplarından çıkarılıp çıkarılmaması didişmesi; fırsat fırsattır deyip 1989’dan beri Türkiye’ye göç eden ve yerleşen ve sayıları artık 710 bin kişi olan Bulgaristan – Türkiye çifte vatandaşların, bir yolunu bulup önce seçim haklarının ellerinden alınması ve ardından da vatandaşlıktan atılması, DOST partisi kaydını geciktirme; mahkeme kararlarına rağmen Bulgaristan vakıf mülklerini Baş Müftülüğe yasal yollarla iade etmeme; devlet okullarında ana dil ve İslam dini eğitimi verilmesini engelleme ve başka şekillerde kızıştırılarak devam ediyor ve GERB partisi bu ateşte ısınıyor.
İkinci: İntibalar analiz edildiğinde, 2004’te Rusya’dan kopan, Avrupa Birliğinden sanki merakını alan, karşılıksız fon çeşmesini kurutan ve Fransa’dan sonra Alman’da da sosyal devletin çökeceği endişesi yaşayan Bulgaristan, içinde bulunduğu ve derinleşen çöküşten çıkabilmek için Büyük Türkiye etki alanına girmekten de kurdun kuzudan korktuğu gibi korkuyor. İşte bu durumda, dünya devi Birleşik Amerika’nın memleketimizde birkaç talim üssü ve bir askeri tesis kurması da kara bulutların dağılmasına yeterli olmadı.
Görüldüğü üzere, Cumhurbaşkanı kim olmalı ve kim olursa ne olur? endişesi adeta kabus olmuş durumdadır. Artık birkaç defa “Ben Cumhurbaşkanı olmak istemiyorum!” diyen Başbakan ve GERB kurucu başkanı ve başkanı B. Borisov, tamamen kenara ittiği Rusya’dan sonra, Almanya’yı da elinin tersiyle biraz daha yana iterek ve Kemaran’ın isteğiyle İngilter’in güvenilir adamı olarak Cumhurbaşkanı adayı olmaya hazırlanıyor olabilir mi?
Bulgaristan’daki ABD varlığının Londra askeri varlığı ile de takviye edilmesi Rusya tehlikesine karşı bir güvenilir kalkan olabilir düşüncesini besleyenler artıyor.
Bu görüş Başbakan B. Borisov’un Londra ziyaretinden sonra yeşerdi. Belki de bu defa şans, yine biz Türkler için hiç bir şey yapmayı aklının ucundan bile geçirmeyen birine doğabilir.
Gelecek konumuz:
1 600 otobüsle İstanbul’dan kalkıp Bulgaristan’a gidip oyumuzu kullanmak isteyen biz göçmenler bu işin neresindeyiz ve kime oy verelim?