İyi söz şifadır, kötü söz hasta eder.

Anlaşılmayan bir şey yok değil mi? Katıldınız mı?
Bulgar toplumunu hasta eden nedir?
Bulgaristan’da başkaldıran faşizmi susmakla önlemek mümkün müdür?
neriman-eralp
Batı dillerinden çaldığı ve Bulgar parlamentosunda bile anlaşılmayan yabancı kelimelerle konuşarak ün salan Hak ve Özgürlükler Partisi Başkanı Lütfü Mestan aşağıdaki isimleri, lakapları, örgüt atlarını neden kullanmıyor? Hortlayan faşizm tehlikesini neden yorumlamıyor?
 
Oyumuzu verdiğimiz parti (HÖH) – “Kan ve Hançer”, “Kombat 18” Milliyetçi Parti gibi faşizan örgütlenmeler üstüne fikirlerini, politik konumunu, onlarla mücadele yöntem ve biçimlerini ne zaman açıklayacak? Mezarda olduğunu sandığımız ama birden hortlayan faşizan örgüt ve eylemlere iktidardaki ortak hükümet ne zaman yasak getirecek?
Sayın okurum, dilimizden olmayan, bize yabancı şu anlaşılmayan söz ve değimler ve onların ardındaki eli sopalı gençlerin tehlikeli başkaldırışı hakkında fikriniz nedir?
“Kan ve Hançer”, “Kombat 18” Milliyetçi Parti, OMON örgütlerini tanıyor musunuz?
“Rasizm – ırkçılık”,  “ksenofob”, “sinheds” , “dazlak kafalı”, “şpits komando”, “mutra” , “siyah gömlekliler”, “kafasında siyah bez taşıyanlar” “sivil koruma grupları” vb. isimlerle ortaya çıkanları, grupları, hareketleri ve bunların arkasında duran politikacıları tanıyor musunuz?
Peşin söyleyeyim, adlarını sıraladığım güçlerin hepsi Bulgaristan’da yaşayan Türklerin, Pomakların ve tüm Çingenelerin, tüm azınlıkların, yabancı öğrencilerin, Suriye, Afganistan, Cezayir ve diğer ülkelerde gelen tüm yabancıların can düşmanıdır. Düşman örgütlendi, başkaldırdı, eli sopalı sokaklarda, fener alaylarıyla hepimize gözdağı veriyor.
 
Benzer eylemlerde bulundukları ya da birlikte saldırdıkları için “Kan ve Hançer” ve “Kombat 18” örgütlerini beraber ele alalım.
Adlarını Almancadan almış ve bizde kol gezseler de, ikisi de Almanya’da yasaklıdır. Bulgaristan’ın büyükçe şehirlerinde birbirine bağlı ama birbirinden ayrı eylem yapan küçük gruplar halinde örgütlenmiş olan bu aşırı milliyetçilerin ulusal lideri yoktur. Her grubun kendi iç hiyerarşisi vardır. Örgüt içinde yükselme basamaklarında uygulanan “ne kadar aktif olursan, o kadar çok fikrin olur ve böyle yükselirsin” ilkesidir. Irkçı fikirlere hizmet eden bu gruplar arasında uyum sağlanmış değildir. Bazıları hiper aktiftir. Örgüt bireylerine verilen isim “skinar”dır. Kendi değimleriyle hedefleri “toplumdaki kanser oluşumlarını temizlemektir.” Onların gözünde tüm azınlıklar ve tüm yabancılar Bulgar toplumunda bir kanserdir.Bu oluşumun içinde, tepeden gelen emirlere uymayan, anarşistler gibi kendi başına eylem yapanlar “Bonhed” adıyla bilinir. “Bonhed”ler neo-faşist gruplar arasında en tehlikeli olanıdır. İsimleri sıralanan oluşumların tümü aşırı sağ milliyetçi, ırkçıdır. Bir de,  adına “Redskin” denen aşırı sol gruplar vardır. Sağ ve sol uçlar kendi aralarında da sıkça kavga edip dalaşır.
Üyeleri:
Aşırı sağcı milliyetçi sürüsüne işsiz güçsüz serserilerle birlikte devlet katlarında önemli görev alan, öğrenimli, orta yaşlı kişilerin de katıldığı dikkati çekti. “Skinar” bir gencin basına yaptığı bir açıklamasında, “biz hepimiz yüksek öğrenimliyiz ve birkaç yabancı dil biliyoruz” dedi. Onlar, Bulgar olmayan herkese karşı olduğu gibi, gelen tüm yabancılara, çöp kofası karıştıranlara ve farklı cinsiyeti olanlara da tamamen düşmandır.
Bilinmesi gereken:
Sağ milliyetçi aşırılar (marjınaller) Bulgaristan’da yaşayan azınlıklara düşmandır. Onlar yabancıları “soysuzlar” olarak nitelerken, Çingenelere de XXI. asrın “Numanları”, temizlenmesi gereken “hastalar” “uyuşturucu tutkunu” “anarşistler” olarak bakıyorlar. 2011’de meydana gelen ve çok aktif rol oynadıkları Plovdiv’in Katunitsa köyünde Çingene başbuğ Çar Kiro olayını öne süren  “skinarlar” Çingenelerin doyumsuz arsızlığından söz ederken,  Bulgar devletinin artık bittiğini ve yakın zamanda bütün erkin ve yasal durumun ellerine geçeceğini ve azınlıklara karşı amansız yasalar çıkaracaklarını beyan ediyorlar.
Kavga bir de seçim ve oy kavgasıdır.
2011 Katunitsa köyü olayının ardında, zengin ve Çingene ortamında saygın olan Çar Kiro’nun oğlu Angel’in bir Çingen Partisi kurması da yatıyordu. Irkçı patlamaya seyirci kalan politik partiler sayıca çok kalabalık olan ve emir üzerine oy veren Çingen seçmenlerin oylarını yitireceklerinden korkmuştu. Burada önemli olan neo-faşist, ırkçı “skinarların” çok aktif ve saldırgan rol oynayarak Çar Kiro’nun evlerini ateşe vermesi, ailesini Katunitsa köyünden kovması, malına mülküne el konmasıdır. Halen Çar Kiro Fransa’dan sığınma hakkı istemiştir.
“Kan ve Hançer”, “Kombat 18” örgütlerine bağlı olan “skinarlar” konusunda İş İçleri Bakanlığı’nın aldığı kesin önlem yoktur.
Son iki ayda çok fazla aktifleşen, sokaklarda devamlı nöbet veren “skinarlar” bir sıra kanlı olaya karıştı. Hiç bir hakları olmasa da yabancılardan kimlik isteyen bu gruplar, kollarındaki şeritlerle kendilerine resmi görevli havası vermekte, polise jurnalcilik yapmakta ve birçok defa da hiçbir suçu olmayan kişileri sindirmek için tartaklamakta ve dövmektedir. Bu olaylardan biri, Sofya merkezinde 5 kişinin 28 yaşındaki Bulgaristan Türkü Metin Şterev’e acımasız saldırır ki, iki haftadan beri “Pirigov” hastanesinde komadadır. Metin’den sonra biri Suriyeli ve biri de Afrikalı iki genç daha dövüldü. Başkentin “Al, Stanboliyski” sokağında 2 yabancı, yabancı öğrenci yerleşkesi “Studentski Gratta” Simit Evinde Türkiyeli bir öğrenci saldırıya uğradı. Basın bu saldırıları “skinhed”lerin yaptığını yazdı. Saldırganlar ayrım yapmaz oldular. Dövülenin bir Çingene ya da bir Suriyeli olması arasında bir fark yoktur.
Irkçı gelişmeler seyrinde, önemle vurgulanması gereken bir nokta, Bulgar TV yayınlarında çok sık ekrana çıkan neo-faşistler, ırkçı liderler kendi yasa dışı tavırlarını savunma, idelerini yaygınlaştırma ve kendilerini haklı göstermek için bin bir dereden su getirme imkânı bulmalarıdır. Sözde tarafsız yayın yapan TV’lerin taraf tuttuğu dikkat çekiyor. Bu arada, merkez ve yerli basının olaya daha gerçekçi bakarak, tehlikelere dikkat çektiği ve faşist saldırıları kınadığını da hatırlatmış olalım. Politikacılara gelince, Sol Parti –BSP Başkanı sıfatıyla iktidarı yöneten Sergey Stanışev, aslında sağ politika izlediğinden dolayı neo-faşistlerin yayılarak sivrilmesine seyirci kalıyor. İktidarın ana ortağı HÖH Başkanı Lütfü Mestan ise yediden yetmişe seçmen kitlesini derin düşündüren son saldırılar konusunda SUSKUNLUĞUNU KORUMAYA DEVAM EDİYOR. Hükümetin üçüncü ortağı ATAKA şefi Volen Siderov ise, “devriye gezen neo-faşistlerin kılına dokunulmasın!” emrini verdi. Ortam bu denli çelişkilidir.
Yabancı sözlerden RASİZM – IRKÇILIK da Bulgar diline Alamca’ dan girmiştir. Bu, insanların toplumsal özelliklerini, ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka ırklara üstün olduğunu öne süren bir öğretidir. Osmanlı toplumunda ırkçılık yoktu. Irkçılık Rumeli’ye Bulgar milliyetçiliği olarak XIX. yüzyılda Batıdan taşındı ve olayın üzerinde Rusya adağa döktü. Rumeli’de yaşayan Türklere karşı “ibrikçi”, “fes”, “poturlular” gibi aşağılama ve ötekileştirme amaçlı alay lamalarla ortaya çıktı. Bir ırkın başka bir ırktan üstünlüğünü kanıtlamak için kullanılan bir araç olmuştur. Bizdeki ırkçılık hele geçen yüzyılın birinci yarasında Almanya nazizminden çok etkilenip o zamanlar köklenmiştir.  Irkçılık, Almanya’da aşırı Yahudi ve Çingene düşmanlığı doğurmuş, ötekilerin kökünün kazınması hedeflenerek “insanların canlı olarak yakıldığı toplama kampları” kurulmuş, en iğrenç ve vahşi bir toplumsal düzen olan faşizm, 50 milyon insanın telef olduğu İkinci Dünya Savaşı’nı başlatmıştır. Bizde, 1934 askeri darbesinden 1944 yılının 9 Eylülüne kadar Çarlık rejiminin faşist uygulamaları hakimdi ve o zaman ırkçı gençlik örgütleri ve faşizan partiler kuruldu. 1944’ten sonra sosyalist düzen insancıl yönleri ve enternasyonalist iddialarla ortaya çıkınca, faşist kalıtların kökünün tamamen ve bir daha yeşermemek üzere kazındığını sanmıştık. Bugün artık görüldüğü üzere, üçüncü kuşak Bulgar faşistleri yeniden sokaklarda, fener alaylarında, kendileri dışında herkesi yakmaya hazır olduklarını gizlemiyor.
Suriyeli ve değişik Afrika ülkelerinde 10 bin kişilik bir sığınak arayan grubun Bulgaristan’a yerleşmesiyle öteki düşmanlı “bizden olmayanlar” anlamına gelen KSENOFOB sözünde ifade buluyor. “Bizden olmayan” grupların Türkiye sınırından Bulgaristan’a geçmesine kamuoyu pek sıcak bakmadı. “Bu toprak bizimdir, içinde yabancının işi olamaz!” havası esmeye başladı. Meydanlarda “Bulgaristan her şeyin üstünde!”, “Bulgaristan Bulgarlarındır!” gibi İkinci Dünya Savaşı öncesinden marş ve sloganlar çınladı. Sanki Bulgaristan’ı birisi sırtına yüklenmiş ve başka bir yere götürüyordu. KSENOFOB’lar dış görünüşte diğer gençlerinden ayrılıyor. Özellikle kafalarının ustura ile kazınmış olması,  dazlak kafalı olmaları dikkati çekiyor. Demokratik kamuoyunda adları “sirkeli kafalılar” oldu. Başları olan Boyan Rasate kükrediler. Meydanlarda “SİNHEDS” gruplarıyla birlikte geziyorlar. İşleri siyah takım elbiseli nöbet vermek, polise jurnalcilik yapmak, fırsat bulduklarında öteki olana saldırmak ve gözlerine kestirdiklerini öldüresiye dövmektedir.
Genelde okul kaçağı, işsiz güçsüz olan bu serseri gençler kendilerini “toplumu temizleyenler” rolünde görüyor, evsiz barksız kişilerden, kenarda köşede barınanlardan, sıcak tramvay koltuğunda, yeraltı treninde uyuyakalıp gün boyu şehri dolaşanlardan,  parklarda yaşayanlardan vs. hesap soruyor, onları kovalıyor, tartaklıyor, dövüyor. Göç dalgasıyla gelen ve barınacak yeri olmayan birçok yabancının başı Rasate çeteleriyle belada. Huzurlu olmayan yabancılar da sokaklarda gruplar halinde geziyor. Giyim kuşam ve tavırlarıyla korku ve dehşet uyandıran aşırı sağ uç gençler azınlıklar ve yabancılar için ciddi endişe kaynağı oldu. Yabancıların “bit sirkesi” olduğunu söyleyen dazlak kafalılar, tüm yabancıların kovulmaları veya yok edilmeleri gerektiğine kendilerini inandırmışlardır.
Başka bir saldırı gücü de “spits-komandolar”.
Kanları kabarmış ve kamu binalarına, örneğin geçen hafta polis kordonundan geçip Sofya parlamentosuna saldıran, cam kapı kırarak içeri girmeye çalışan, bu iş için Pernik, Blagoevgrad ve Plovdiv şehirlerinden otobüslerle getirilmiş olan kalın enseli gruba Sosyalist Parti (BSP)Başkanı S. Stanişev, “ŞPİTZ KOMANDO” dedi.Almancadan gelen bu tanım, yine Hitler döneminden olup, bir eylemde başı çeken yani ön saflarda hücum eden azgınca saldıran komandolar anlamındadır. T. Jivkov’un totalitarizm döneminde ve özellikle 1980’li yıllarda Türklerin isimlerinin zorla değiştirildiği yıllarda her yerde kol gezen, “kırmızı baretler”, “mavi baretle”, “siyah baretler” bunlardandı. Bu komandoların o zamanki ana kampları Pomaklık bölgesindeki Razlog kasabasında ve yoğun Türk bölgesi olan Şumen ili Yeni Pazar (Novi Pazar) şehrindeydi. Geçen hafta parlamento binasına zorla girmek ve bir darbe düzenlemek üzere “şpits komandoları” Sofya’ya taşıyan kişinin eski başbakan B. Borisov olduğu açıklandı. Bu vur kırma ekibi para karşılığı iş yaparken, kendilerine devlet içinde devlet süsü vermekte ve halen büyük tehlike arz etmektedir.
Şimdiki karışıklıkta “mutra” rolü nedir.
“MUTRA” sözünü Bulgarca Almancanın “mut” sözünden almıştır. Almancada MUT cesaret, yiğitlik, korkmaz, güçlü olma anlamındadır. Sosyalizm döneminde Bulgar dilinde “mutra” sözü yoktu. 1990’dan sonra ansızın moda oldu. Siyah takım elbiseli, sinekkaydı tıraşlı, saçları modern kesilmiş, ayakkabıları parlayan, hep aynı pahalı kahve ve lokantalara girip çıkan, lüks siyah arabalarla dolaşan gençlere “murta” dediler. Onlar, el altı döviz bozma, kadın pazarlama ve benzer işlerin dışında, kısa bir sürede “CİK”, “VİTZ–1” ve “VİTZ–2”, “Tron”, “Oktopod” gibi sigorta ve güvenlik şirketlerinde örgütlendi. Boyko Borisov döneminde iktidara yükseldiler. Örneklemek gerekirse, B. Borisov’un Katar ziyaretine refakat eden 100 kişilik Bulgar iş adamı heyetinde Sofya caddesinde döviz dalavereleri yapanların da olduğu anlaşılınca, Katar Amiri heyetle görüşmedi. Son yıllarda kayıt dışı işlerde aktif olmakla birlikte, adları insan kaçırma, yaralama, öldürme, uyuşturucu dağıtımını denetleme, faizcilik gibi suç olaylarına karıştığında ya içeri düştüler veya ülkeyi terk ettiler.
“SİYAH GÖMLEKLİLER” – isimlerini İtalyan mafyasının gençlik oluşumlarından almıştır. 2013’un Ekim ve Kasım aylarında, onlar gruplar halinde, Sofya merkezinde, diğer büyük kentlerde, şehirlerin ana caddelerde, büyük alış veriş merkezlerinde, cami, otel, pansiyon ve “yabancılar kampları” çevresinde dolaşmaya başladılar. Liderleri Boyan Rasate bu faşizan grupları basında ve TV’de “sivil savunma grupları” olarak tarif ediyor, yabancı akımına karşı önlem olarak gösteriyor, Suriyelilerle birlikte Bulgaristan’a “Al Kayda” ajanları ve komandoları sızdığı iddia edilerek, görev ve eylemlerinin “yasal” olduğu iddia ediliyor. İşaret edilen saldırıları gerçekleştirenler onlardır. Aralarından tutuklanıp yargıya sevk edilen yoktur.
Neo-faşistlere karşı Çingene örgütlenmesi.
KAFADA SİYAH BEY TAŞIYANLAR – Çingene mahallerine yapılan saldırılara karşı durmak ve faşist tehlikelere önlemek amacıyla gerçekleştirilen gençlik örgütlenmesidir.
Çingene gençlerin kurduğu mukavemet örgütüne OMON’cula da denir. OMON – Çingene azınlığın 2011’de kurduğu ULUSAL AZINLIKLAR SAVUNMA ÖRGÜTÜDÜR. Nüfusun artık neredeyse bir çeyreğini oluşturan Bulgar Çingeneler 2011’de ırkçı ve Çingene düşmanı Bulgar gençlik örgütleriyle sert ve cesur bir kavga verdi. Çingene semtlerini basan Bulgar dazlaklarla sert çatışmalar oldu. Kavgacıların dağıtılmasında sonuç belirleyen rolü polis oynadı. Kafalarında siyah bezlilerin merkezi Kuzey Batı Bulgaristan’ın Mihaylovgrad şehrindedir. Bu örgütün mukavemet araçlarıyla donatılmasını, giyim kuşamını ve giderlerini zenginÇingene “Baronları,” “Çarları”, “Maşere başı” karşılamayı üslenmiştir.
Bulgaristan’da faşizan, ırkçı, dazlak kafalı saldırı gruplarının kol gezmesi ve aşırı milliyetçi faşist partilerin kurulması Bulgaristan’ın Anayasal düzenine, ulusal bütünlüğü, istikrarı ve halkın huzur içinde, anlaşarak, hoşgörülü ve dostça yaşamasına ciddi tehlike oluşturmaya başladı. Sofya merkezinde her zamankinden daha kalabalık polis grupları görebilirsiniz. Polisin ana vazifesi Anayasal düzeni, Cumhuriyet rejimini korumak, demokratik toplum kurallarına uymayanlara engel olmak ve tüm ülkede huzur ve güven ortamı sağlamaktır.
ÖNEMLİ OLAN DEMOKRATİK YASALARIN UYGULANMASIDIR
Neriman Eralp
Reklamlar