Tarih 21 Ocak 2019
Yazan: Filiz SOYTÜRK
Konu: 1984 – 1989 Zulmü. “Belene” Ölüm adası Şiirleri
1878’de Bulgar Prensliğinde nüfusun % 51’i olan Türkler’in 2019 yılında memleketlerinde kendi Türk kimliklerini tanıtma davası vermeleri kabul edilebilir bir durum değildir. 1960’ta basılan Bulgarca Türkçe Sözlüğün Önsözünde Bulgar dili Türkçe’den 3 500 söz almıştır yazıyorken, günümüz Bulgaristan’ında “Türk dili” diye bir dil olmadığı, “Türk milleti ” diye bir ırkın olmadığı iddialarına önem verenlere ve bunları devlet siyaseti olarak uygulayanlara akıl erdirilebilir gibi değil.
Bulgar olmayı kabul etmeyenlerin tomar tomar “Belene” ölüm kampına atılıp kafaları mengenede sıkılarak ve sonra da ağırı duyumsamasınlar diye derin dondurucuya atıldıktan sonra, vicdanları, elleri kolları donmuş halde Bulgar olmaya zorlanmaları unutulabilir mi?!
140 yıllık memleketimizde en ince zulmün en yüksek doruğunu 1984 – 1989 yılları arasında yaşadık, eziyete boyun eğmeyenlerimizin çoğu artık şehit, kahramanlar sıralarını dolduruyor. Aziz hatıralarını yaşarmak için anıtlar diktik, kabirlerinde çiçekler açıyor. Mevlitler okunuyor.
Uğruna mücadele ettiğimiz, hayaller kurduğumuz aydın, parlak ve mutlu günler gelmedi ne yazık ki… Mücadelemiz devam ediyor en ilkel ve en doğal haklarımız uğruna direniyoruz. Alacaklı olsak da alacaklı olduğumuz kabul edilmiyor. Kimliğimize muamma doldurmak isteyenler çoğalıyor. Bizi biz olarak anlatan şiirlerimiz var.
*

Bulgaristan Türkleri’nin değişmeyen istekleri:
Bulgaristan’da Türk kimliği resmen tanınması.
Azınlık hak ve özgürlerimiz resmen tanınması.
Türkçe eğitim ve öğretim hakkımızın resmen tanınması.
Türkçe konuşma ve basım yayın kısıtlamalarının hemen kaldırılması.
Dilimize, dinimize, örf ve adetlerimize asla karışılmaması.
Kültürel otonomi haklarımızın tanınması.
*
ASİMİLASYON TOSÇALI’DA
Yıl 1984 Aralık, köyüm kar altında
Lambaları sönmüş pencerelerinde
fısıltılı konuşmalar aldı yürüdü.
Köyümün çilesi ise, çığ gibi büyüdü..

O gecelerde yürekler titredi
Tipi altında mum ışığında
Asimilasyon prosesi sinirleri gerdi
Acımasız poyraz, Doru da, Dikili taş

Tosçalı köyüm öldü öldü dirildi
O Yiğitler meydana indi direndi
Kararlıydılar, savaşacaklardı soy ağcına
Kara leke sürülmesin diye, mezar Taşına
Ramazan Ulusoy (Muslu)
ŞEHİT BABASIYIM
Ben Şehit Babasıyım
Ben Bulgaristan TÜRKÜ İÇİN
Bu vatan için, Bayrak açanlardanım.
Ben ölürüm bu vatan için.
Çok-çok uzaklardan geldim.

İnanın yaşım 76 ama ben önce.
Ön saflara önce fırladım
Bu Memleketlerin arasında barış isterim
Bu toprağın, Ekmeğiyle, Suyuyla büyüdüm
Ben bu vatan toprağına şehit verdim.

Kimse bu ülkemize kara leke atamaz
Bulgaristan’daki soydaşlarımıza
Asla ve asla hor baktırmayız
Bulgaristan toprağı yiğit Türklerin
Şehit kanlarıyla sulandı.
Niyazi Akkılıç

KÖYÜMÜ ÖZLEDİM
Ben doğduğum DALCA köyümü özledim.
Yıllarca hasret dolu hep yolu gözledim.
Sana koştum buldum bir bahane.
Evler yıkılmış hepsi olmuş harabe.
Sokaklarda köpek kedi bile kalmamış.
Baksana her yer dersen bomboş kalakalmış.
Minik serçeler bile buradan göçmüş.
Benim köyüm sandığından daha çok çökmüş.
Yamaçlarda otlayan koyun kuzu sesler.
Çınlatırdı dağı taşı artık yok olmuş izleri.
Tütün tarlalarına yürümüş çamı memesi.
Artık kalmamış DALCA köyünün eski neşesi.
Sokaklardan geçtim boynum eğik büke büke.
Tanıyamadım köyümü börtlenler sarmış bükle bükle.
Ziyaretinize geldim komşularım diyemedim bile.
Üzgün üzgün geldim evime dayandım kirazın beline.
Şöyle bir ahhh çektim derinden derine gerine gerine.
Köyümün Hasret kalmıştım havasına suyuna.
Bakakaldı viran evim bana ben viran evime.
Buralarda kal benimle, bana yalvarırcasına
Bir çeki düzen ver, köyümüzün eski neşesi gelsin
Kalacağım seninle, dayanamadım hasretine
Benim e bir anavatanım var ebediyen kalamam
Sen istesen de…

İNTİKAM
Asırlarca bir yerde yaşamış
Ahmat ve Asen aileleri
Zorda kalan yardım eli uzatmış yana
Ayrılmaz olmuşlar etle tırnak gibi

İki komşunun erkek çocukları doğmuş
Ahmet ve Asen birlikte oynadılar
Okula gittiler bir sınıfta oturdular yan yana
Beraber okuma yazma öğrendiler.

Okulda öğrendiler ırklarını
Ciddiyetle bakıştı iki arkadaş
Ahmet sen Türk müsün? Ahmet…
Evet…Ben Türküm… arkadaşım.
Türkler beş asır esaret etmişler…
Ben bunu kabullenemem
Ahmet… Benim suçum ne?
İntikamımızı almalıyız…

Aralarına kin nefret girdi
Can arkadaşlık mazide kaldı,
Yıllar gelip geçti, kara bulutlar çöktü
Köyün yolları, dört yandan kesildi.

Asen silahıyla dayandı arkadaşının kapısına
Kşn ve nefret isminizi değiştireceksiniz!…
Ahmet asla ve asla …bunu benden bekleme,
Bizler Türk doğduk…Türk ölürüz…yine de
Ezanla verilen adımızı değiştiremeyiz.
Muhittin Sever

BELENE MAĞDURLARI
Metin yürekli Belene mağdurları
Alındılar ay ışığında ayazda sızılı.
Ateş düştü ocaklarına sarı sarı
Yürekler bin parça oldu dağıldı.

Odaların her köşesi buz kesiyor
Garip anaların yürekleri ağlıyor
Babalarının bilekleri kelepçeleniyor.

Genç gelinlerin buğulu gözleri
Bir Maralın kasvetli gözleri gibi
Süzüyordu efesini efendisini
Alkışlıyordu bilerek acı kaderini.

Asimilasyona karşı gelmekti
Tek suçları, sesli ve dertli
Düştüler Belene yollarına dikenli
Metin yürekli Belene mağdurları
Ramazan Ulusoy
BABAMIN KABRİ BAŞINDA
İyi ki bu rezaleti görmedin
Görseydin sarsılıp şaşardın baba!
Türk’ü silme günlerine ermedim
Erseydin ölüme koşardın baba!

Türk görünce dikilirdi tüyleri
Tankla kuşattılar Türklü köyleri
Kamplara sürdüler nice beyleri
Bu şartlarda nasıl yaşardın baba

Karıştıkça düşüncene, diline
Düğününe, cenazene, dinine
Dokundukça ruhun ince teline
Kaynayan su gibi taşardın baba!

Karışıp durdular işlerimize
İtlerini taktılar peşlerimize
Ne çoraplar ördü başlarımıza
Görseydin, kurşunu döşerdin baba!

Bin sekiz yüz seksen beşin Ocağı
Ayazıyla sardı her bir bucağı
Sandık ki bu, ömrümüzün son çağı
Görseydin, kurşunu döşerdin baba!
1986 / İsa Cebeci

Reklamlar