BGSAM
Konu: Bulgaristan Komünist Partisi 27 yılda adından başka bir şey değiştirmedi.
(foto T. Jivkov ve L. Brejnev )
Komünizm sembolleri ayakta kaldıkça Bulgaristan’ı bekleyen manevi, entelektüel ve fiziki yok oluştur.
Bu hükümetimizde bir Türk bakan var gösterişi yapan GERB kabinesine katılan Vejdi Raşidov, Bulgaristanlı Türk ve Müslüman kültürüne büyük zarar verdiği yetmezmiş gibi, halka zülüm eden komünist dönem sembollerini ebedileştirmek için bir açık hava müzesi açtı ve çocukluğundan beri seçkin komünistlerin elinden su içtiğini kanıtladı.
Hazırlayan Violeta Radeva.
Hayatımıza birinci gününden bugüne kadar sık örgü isli ve tozlu bir örümce ağı gibi dolanmış komünist sembollerle ilgili tartışmalar son günlerde yine keskinleşti. Komünist sembollerin yasaklanması yasa tasarının dördüncü görüşmesindeki oylama sert kavgaya vesile oldu. 1990’ın koyu sıcak Ağustos günlerinde Bulgaristan’da politik didişmenin patlama noktasında kaynadığı anlar hatıramda canlanıverdi.
Komünist Semboller.
BKP Merkez komitesi çatısındaki yüksek gönderde büyük bir kızıl yıldız vardı.
Resmi bayram günlerinde, hatta 24 Mayıs’ta bile Bulgar milli bayrağı asılacağına her yerde orak çekişli kırmızı bayraklar dalgalanıyordu. Birçok taşa yontulmuş olan sosyalist Bulgaristan armasında Bolşevik devrimin kutsalları vardı. Kanlı komünist sembollerle ilgili sert tartışmalar yürüttüğümüz günleri unutmaya çalışmış olsak bile, 27 yıl sonra biz yine olayın başındayız.
24 Ağustos 1990’da “Özgür Halk” gazetesinde çıkan yazımda, kendi sembollerini bize dayatan bir partinin küstahlığını anlatmıştım. Ne de olsa ben o zamanlar ben komünizm ve onun kalıtlarından ayrılma vaktinin giderek geleceğine inanmıştım. Aynı zamanda ben ideolojik ve ekonomik olarak sırt üstü getirilen sosyalizmin bütünüyle ve ebediyen tarih çöpüne atılacağına inanmıştım. Siyasi sınıfın değişiklikleri gerçekleştir gayretlerindeki hevessizlik, zamanı dolmuş geçmişten kopmamıza engel oluyordu. Değişimlerin bilinçli olarak ve amaca yönelik biçimde engellenmesi, aslında özgür olmayan, dünyadan tamamen tecrit olmuş, hayalperest ve fiziksel ve psişik baskı ve terör uygulayan bir rejime özlem duyulmasını özendirmek için yapılıyor, zafer kazanan siyasi güçlerin hanesinde geçmişten ideolojik olarak kopma günden oluşturmuyordu.
Politik garnitür tarafından gerçekleştirilen özelleştirmenin adil ve mantıklı olup olmadığını burada tartışmak istemiyorum. Bütün “A” sınıf, iyi çalışan sanayi tesislerinin komünist kodamanların eline ve emrine geçtiğini de tartışmıyorum. Önemli olan o dönem muhalefet güçlerinin mavi renkli partisinin liderinin “Demokrasi” gazetesine verdiği demeçte, Bulgaristan Sosyalist Partisinin baştan aşağı yenilenmiş bir parti olduğunu ve eski Bulgaristan Komünist Partisi ile hiçbir benzerliği ve göbek bağı olmadığını söylemiş olmasıdır. Üstelik o sol güçlerden çözülen saflarını sıklaştırmalarını istemişti. Çünkü hem sol hem de sağ ayağına sağlam basması gereken demokrasi iki ayak üzerinde yürümeliydi. Demokratik güçler temsilcilerinden bazılarının ajan dosyalarını halka açmak ve herkesin gidip onları görebilmesi, komünizmi çözüp komünistleri devlet görevlerinden çıkarmak gibi yasa önerileri mecliste mavi güçler tarafından da ciddi tepki gördü. Yalandırılan Bulgarların Birleşik Demokratik güçlere olan güvenini geri çekmesi ve birbirlerini suçladıktan, lanetledikten, parçalandıktan sonra değişik partiler kurması mantıklıydı.
Bulgaristan’da mavilerin aşırı uçlara kayması böyle olmuştu.
Onlar başarısız siyasetçilerdi ve öyle de kaldılar. Bolşevik geçmişle, Sovyet-Rus imparatorluğuna bağlılıkla kesin olarak ve dönüşümsüz bir şekilde tüm ilişkileri koparmak onların tarihsel ödeviydi. Bu bağlılıklar ülkemizi Avrupa kuyruğunun sonunda ve çok ciddi ve hatta geri dönüşü olmayan bir demografi faciasına itti.
Savunmaya çalıştıkları siyaset çizgisi toslayan ve başarısızlıkları ortaya çıkan bu siyasetçiler, “sosyalist parti” maskesi tarak Bulgaristan Komünist Partisi konumlarını güçlendirmesine ve bugün artık bizim Rus etki alanına ve Avrupa Asya diktatörlükleri sürüsüne yeniden katılmak için liderleri ve ana kadrolarının yeni bir saldırıya geçmesine olanak sağladı. Sizler şimdi benden bu yazdıklarınızla, komünist sembollerin ve onların yasa dışı ilan edilmesi arasında ne gibi bağ olduğunu haklı olarak sorabilirsiniz.
Komünist semboller ve onların yasa dışı ilan edilmesi:
Marksist-Leninist havariler Tanrı varlığını kabul etmese de, komünist sembollere tapma aslında bir “felsefedir” ve onun kutsal yaratıcıları, görevlileri ve sembolleri vardır. Bir idenin, bir duygunun ve bir kavramın sembollerle ifade edilmesi bir topluluğun bunlarla anlatılması ve yaşaması anlamındadır. BSP Başkanı Kornelya Ninova, bu yasa mecliste tartışılırken, hiç kimsenin insanların duygu ve sevgi emareleriyle alay etmesine hakkı olmadığını, komünist nişanlarla süslenmenin serbest olmasını istedi.
Bir gecede sosyalist maske takan BKP bu değil mi? Memleketin her yerinde bu sembolleri kanla, terör ve baskıyla bağlı gören bu 100 yıllık parti sembollerinde asla vaz geçmek istemiyor, onları topluma dayatmaya çalışıyor.
Her dinin kendi simgeleri vardır. Onlar inancın kutsal işaretleridir. Onlar birbirlerini tanımayan müminler arasındaki gizemli bağlantıdır. Bu simgeler yardımıyla onlar buluşur, toplaşır, birlikte hareket ederler, ortak hedef belirlerler. Proletarya diktatörlüğü veya totaliter bir parti aygıtının bütün halk üzerindeki diktatörlüğünde, kan rengi olan kızıl rengin hakim olduğu komünist dinin sembolleridir.
“Biz iktidarı kanla aldık ve kansız vermeyiz” diyen komünist liderlerin XX. yüzyılın 90’lı yıllarının başında bulundukları beyanlar daha yaşlı komünist kuşak için unutulur gibi değildir.
Bizdeki geçiş Bulgaristan’da yaşayanların çoğu için barışçı, sesiz sedasız, görüntü gibi gerçekleştiğinden dolayı Bulgar halkının komünist geçmiş sayfasını kapattık inancı da yalan bir hayal olarak ortaya çıktı. Biz şimdi sosyalistlerin kendi sembolleriyle vedalaşmak istemediklerini görüyoruz. Onların bayrakları, yıldızları ve boyunbağları bugün de kırmızıdır. Onlar ölülerin kanıyla boyanmıştır. Fakat bu kan komünizm kurbanlarının kanıdır. Bu kurbanların sayısı son 2 bin yılda bütün savaşlarda can feda eden erlerin sayısından büyüktür. Bulgaristan’da “soya dönüş” terörünün uygulandığı geçen yüzyılın 80’lı yıllarında Almanya’da çıkan “Die Zeit” gazetesinin yazdığına göre bu rakam 25o milyondan fazladır.
Bu rakam ideolojik baskı ve terörde can feda edenlerin toplam sayısıdır.
Simgeler, semboller ve efsaneler zamanın en alt tabakalarından gelir. Bunlar insan psişiğinin oluşturucu öğeleridir. Bunlar algılamanın herkesçe kabul edilen araçlarıdır. Bilinç altıyla, akıl dışı olanla bağlıdır. Zengin duygusal içerikle yüklü olduklarından dolayı güçlü etki gösterirler. Biz belirli bir zaman kesiminde yaşıyoruz ve bu bizim babalarımızın zamanı değildir. Bizim atalarımızın zamanı 20. yüzyılda Marksizm Leninizm’in zaferler kazandığı, hortladığı komünist ideoloji zamanıydı. Bulgaristan’da bu hortlama çok kurbanlar aldı. Komünizmin kurbanları etnik azınlıklar oldu. 1970’lerde Pomakların, 1980’lerder Türklerin isimleri, soyadları değiştirildi, dil ve dinleri yasaklandı, kültürleri ezildi. Bizim yaşadığımız 21. yüzyıl komünist ayırımcı, ötekileştirici ideolojinin topyekûn iflası yüzyılıdır. Biz çocuklarımızın ve torunlarımızın bu sahte semboller dünyasında yaşamasını istemiyoruz. Bundan dolayı biz komünist simgelerin zamanını tamamen doldurduğu için tarih çöplüğüne atılmalarından yanayız ve bunu istiyoruz.
Komünist simgeler tarih çöplüğüne atılmalıdır.
Biz komünist sembolleri hiçbir kamu binasının kapısında ya da duvarında görmek istemiyoruz. Komünizm virüsü kendilerine ustaca aşılanmış gençlerin yumruk sıkarak düzenledikleri miting ve yürüyüşlerin dağıtılmasından yanayız.
Çünkü semboller her insanın manevi hayatını etkiler, ondan bir parçadır. Bulgar halkının düşmanlık dokusunun sökülüp atılması için önce komünist dönem simgelerinin gömülmesi gerekir. Bu yapılmazsa Bulgar halkı manevi çöküş yaşar, entelektüel kusurlu kalır ve fiziki ölüme sürüklenir.
27 yıl gecikmeli de olsa, maneviyatımıza, dostluklarımıza ve kardeşliğimize zarar veren simgelerden mutlaka kurtulmak zorundayız. Bu bizim hayatı yaşatma davamızın bir parçası haline gelmiştir.