İbrahim SOYTÜRK

Öngörülemeyen yarınlar

Avrupa Birliği’nde yüzde yüz geçerli olan ve Brüksel’in özünü gösteren arasözünü arıyordum uzun bir zamandan beri, nihayet buldum: BALIK BAŞTAN KOKAR. Şimdiye kadar bunu seziyordum da dile getirebilecek kadar emin değildim.

Kötü olan başka bir unsura da işaret etmek istiyorum.

Bulgar Bilim Akademisi Sağlık Bölümünde ve özellikle viroloji kısmında görev alan ve Bulgar aşısı geliştirmeye çalışan ekiplerin temsilcisi olan profesörlerin yaptıkları açıklamalarda, “Bulgaristan’a gelen değişik aşıların virüsü parçalanmaya ve değişim göstermeye ittiğini” öğreniyoruz. Bu iddialar doğruysa, memleketimizde öngörülemeyen bir yarından söz etmeye başlayabiliriz.

Bulgaristan’da en uzun zaman yürürlükte kalan kanun.

 

14 Mart 1897 tarihinde Bulgaristan Muhafazakâr Partisi, Halk Partisinin oylarını da alarak “Bulgar devlet memurlarının yerli üretim ayakkabı ve takım elbise taşımalarını zorunlu kılan” bir kanun kabul etmiştir. O tarihe kadar devlet makamındaki görevine çarıkla ve aba poturla, başta püsküllü fesle gidip gelen Bulgar görevliler, sivri uçlu “trındafor” ayakkabı ve yerli kumaştan takım elbise ve beyaz gömlekle gidip gelmeye başlamışlardır. Zamanın başbakanı Konstantim Stoilov’ur ve bu kanun 1945 yılına kadar geçerli kalmıştır. Böylece Bulgaristan’da çadır üretimi ve aba ve gaitan üretimi azalırken, ayakkabı ve kumaş imalatı gelişmiştir. Bir yere kadar bu yasayla, Bulgarların, Osmanlı kalıtı ve izi olarak kabul edilen çarık ve aba potur ve festen kurtulma hedefine hizmet etmiştir. Bulgar prensliği ve Krallığında, bu kanun gereği, aba poturlu, fesli ve kalpaklı Türk, Pomak ve Kırım Tatarı devlet görevine atanmamış, öğretmen ve eğitme de olamamıştır.

 

1990’dan sonra Türklerin Bulgar devlet siyasetindeki katkıları.

4 Nisan seçimleriyle ilgili tartışmaların merkezine Bulgaristan Cumhurbaşkanın seçilme usulü yerleşti. 1990’dan beri Bulgaristan Cumhurbaşkanlarından Jelü Jelev, Petır Stoyanov, Gergi Pırvanov, Rosen Plevneliev ve Rumen Radev yani hepsi Bulgaristan Türklerinin seçilmiştir. Anayasaya göre yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri majoriter yani en fazla oy alan kazanır sistemine göre 2 turda yapılır.

 

Bulgaristan Türkleri, son 31 yıldaki 5 cumhurbaşkanı seçiminin her birinde ikinci turda oy verdikleri adayın seçilmesinde sonuç belirleyen rol oynamıştır. Bu seçimlerde her defasında birlik ve beraberlik göstermişizdir. Aynı adaya oy vermişlerdir. Bulgar Cumhurbaşkanlarından her biri, Demokratik Güçler Birliği kurucu başkanı Jelü Jelev başta olmak üzere, görev süreleri esnasında, diktatör Jivkov döneminden kalan “Bulgar Milli Doktrini” ile “Bulgar Milli Menfaatleri” siyasi ilkelerine bağlı kalmıştır.
Totaliter dönem kısıtlamalarını arasız uygulamıştır. Türklere doğal kolektif ve demokratik haklarının iade edilmesi, seçme ve seçilme hakkı gibi sivil hakların bütünsel tanınmasında her defasında karşımızda yer almışlardır.
Bu seçimlerden önce de Cumhurbaşkanı Radev dış ülkelerdeki dernek temsilcilerini, Türkiye’deki diaspora temsilcilerini video konferansta dinlemiş, seçim sandıklarının her soydaşın oy verebileceği sayıya çıkarılması,
Sofya’da bir Bulgaristan Yurtdışı Vatandaş Bakanlığı, Mecliste yurt Dışı Seçmenler komisyonu, meclis grubu kurulması, gurbetçilerimizden ve soydaşlarımızdan da milletvekili seçme, bu seçimlerin majoriter sisteme göre yapılması ve başka birçok istek dinlenmiş ve kaydedilmiş ve arşivlenmiştir.

 

Hazırlanan yeni yasal değişikler şunlardır:

Seçim tartışmalarından anlaşılan, başta Bulgar milliyetçileri, özellikle iktidar partisi olan Avrupalı Bulgaristan Vatandaşları ile onların seçim ortağı Demokratik Güçler Birliği Başkanı Rumen Hristov, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmemesini, cumhurbaşkanı seçimi yapılmamasını istiyor. Cumhurbaşkanının seçimi yapılmazsa, devlet başkanının son hesapta Türk seçmenlerin oylarıyla seçilmesi yolunun kesileceğini ve Türklerin politikadan bir parça daha koparılacağını bildiriyor.  Hristov, Cumhurbaşkanın meclis tarafından üçte iki oyla seçilmesinde ısrar ederken, 4 Nisan’daki seçimlerden sonra ilgili anayasa maddelerinin değiştirilmesini öneriyor. Rumen Hristov’un bir başka önerisi de, Bulgaristan Halk Meclisi milletvekili sayısının azaltılmasına ve parlamento yapısının 2 kademeli yani MECLİS ve SENATO olmak üzere örgütlenmesini, Senato’da azınlıklardan temsilci olmamasını istiyor. Bu öneriyle Bulgaristan’ın en güçlü kişisinin Başbakan, meclis tarafından seçilecek Cumhurbaşkanı’nın da milletvekillerinden biri olacağına göre, ikinci konumda bir şahıs olmasına kapı açılırken, bir de kasım ayında yapılacak Cumhurbaşkanı seçimlerine ikinci defa aday olan şimdiki Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in şansı elinden çekilip alınmak isteniyor. Yeni durumda Bulgaristan bir totaliter yapılanma yolunda büyük adımını atmaya gün sayıyor.

“Türk, Türk dili, Türk halkı, Türk azınlığı, Bulgaristan Türklerinin durumu, çekileri, geleceği, acıları ve mutluluğu gibi konulara değinmeye korkuyorlar.” İşsizlerimizden, okuma yazma bilmeyen gençlerde yani toplum en alt tabakasının uyanmasından ve dirilmesinden korkuyorlar…

Yukarıdaki alıntı, partinin seçmenden ve halkımızdan bütün olarak hepimizden ne kadar koptuğunu da kanıtlıyor. Kendi elleriyle haklarını baltaladığın insanlardan oy istemek bir küstahlık değil de nedir?

Seçim deyip de geçmeyiniz. Türklük direğinde birleşmez isek, yok olmamız işten değil. Öngörülemeyen bir yarının eşiğindeyiz. Oyumuz belirleyici olabilir.

Türk Halkı partileri değil daha çok tanıdığınız bildiğiniz hakkın hukukun yanında olan insanları desteklerseniz çocuklarınızın geleceği sizinkinden farklı olabilir.

Bulgar Türk olması da pek önemli değil fakat her şeyden çok insan olabilmelidirler. Özellikle önyargılardan uzak olmalıdırlar. Maalesef bu güne kadar Bulgarlar bizlere hep kötü gözle baktılar, fakat her şeye rağmen bizler her zaman iyi niyetli olduk ve bizlere evde öğretilen annelerimizin dediğinden çıkmadık. Annelerimiz her zaman İyilik et denize at, balık bilmezse Halik bilir” derdi. Büyüdüğümüzde anladık ki bu annelerimizin değil bu Türklerin atasözüymüş. Yani bin yıllık örf ve adetlerimiz devam edermiş.

Bu sözün anlamı; İyilik, karşılık beklemeden yapılmalıdır. İyilik ettiğin kimse senden iyilik gördüğünü bilmese de Allah iyilik yaptığını bilir ve seni bu dünyada mutlaka ödüllendirir. Bu dünyada halis niyetle yapılan hiçbir iş karşılıksız kalmaz bunun teminatı bizzat Allah’tır. Dünyada bu böyledir amma Bulgarlara biz bunu öğretemedik maalesef.

Halbuki iyilik eden kimseleri herkes sever ve sevmelidir. Cömert ve iyilik seven olup ta Bulgarlardan gerekli ilgili gören insan yok gibidir. Gün gelir, iyilik yapan kimse zor duruma düşerse, kendisinden iyilik görmüş olanlar onu unutmaz, ellerinden gelen iyiliği yaparlar.

Amma bu Bulgarlar için pek geçerli değil demek ki. Bizler 1877’den günümüze kadar bunca çileler çektik, eziyetler gördük, soykırıma uğradık fakat Bulgar toplumundan bir grup ayağı kakıp durun ne yapıyorsunuz diyen bunu gören karşı çıkan pek göremedik.

Dünya değişiyor amma Bulgarlar nedense bu konuda değişmiyorlar. Demokrasiye geçtik fakat hala Bulgar partileri bizlerden iyi niyetli dürüst insanlarımızı partilerine alamıyor ve Türklerin yoğu olduğu bölgelerden bile Türk adaylara bizim insanlarımıza hala yer veremiyorlar. İnsancıl olmadıkça adil olamazsın demiş atalarımız.

Adalet, tüm insanlığa eşitliği sağlayan değerdir. Hayattaki en önemli kavramlardan biri, hatta belki de en önemlisi adalettir.
Adalet, haklı ile haksızın ayrılması, haklıya hakkının teslim edilmesi olarak da tanımlanabilir. İnsanlar var olduğu günden beri adaleti tesis etmeye çalışmıştır. Eskiden bu durum manevi duygu ve düşüncelerle kontrol altına alınmaya çalışılmış olsa da günümüzde adaleti kurumsal yapılarla somutlaştırmak mümkündür. Adaletin temelini başta insanlar ardından kurallar oluşturur işte eksik olan budur. Atalarımız demişler ki, “İNSANI DÜZELT DÜNYA DÜZELSİN” İnsan her şeyin başıdır. Bulgaristan’da 4 anayasa yapıldı Türklerin hiç birinde imzası yok…

İşte bunun için bu gün bölgelerde partiler değil küresel güçlerin karşısında olan, dürüst insanları halkın hakkın yanında olanlar desteklenmeli. Hakkın hukukun ve adaletin yanında olabilecek insanları tespit edelim ve destekleyelim.

Dostlar farkında mısınız içerde sosyal medya üzerinden farklı mahallelerde imiş gibi ama hepimiz aynı gemide aynı şehirde aynı ilçede yaşayan birbiriyle aynı kahvede oturup muhabbet eden aynı apartmanda komşuluk yapanlarız. Sosyal medya üzerinden birbirimiz için normal şartlar altında hiç kullanmayacağımız dil ve üslup ile kavga ederken dünya büyük savaşın içerisinde ve bizi de bu savaşın içine çekme peşindeler.

Biz içeride kavga ortamında toz bulutu içerisine tutsak edilmek istenirken dış ülkelerden gelen yabancılar insanlığın bugünü ve yarınına ilişkin bir büyük iç savaşa giden kavganın yaşandığının farkında mıyız. Oyuna gelmeyiniz sizi savunanları tespit edebilirseniz particilerin düşüncelerini de değiştirebilirsiniz. Bulgar Türk olması değil insan olabilmek önemlidir. Bu gün fırsat elinizde Dünyanızı da değiştirebilirsiniz. Birlik ve beraberliğin karşısında ölümden başka her şeyi yener. Buna inanın ben de varım deyin, adaletsizliğe karşı ayağı kalkın.

Avrupa’dayız demek yetmiyor halimiz ortada. Şehirli insanlar olunuz, Modern bir çağdayız o zaman modern insanlar olalım. Bu ülkenin açlığına, yoksulluğuna bölgeler arası dengesizliğine bu ülkede zihniyetin dönüşmesine bu ülkenin tarımına, işine aşına, bağımsızlığına, gazetecilerine, onurlu yazı yazmalarına güç verin. İşte bunların önünü açın. Bölücüleri insan ayıranları değil Türk-Bulgar, Hristiyan-Müslüman diye değil. Beyler adaletin – hakkın önünü açınız. Biz Türkler bu ülkeden tek şey istiyoruz o da huzurlu bir Bulgaristan olmasını istiyoruz. Adaletin olmadığı bir ülke yok olmaya mahkûmdur. Denizin sonuna gelindiğini de görmelisiniz. Allah yar ve yardımcımız olsun, adalet ve haktan ayırmasın.

Saygılarımızla,

Okuyucularımıza teşekkürler ve çevrenizle de paylaşınız.

Reklamlar