Rafet ULUTÜRK
Konu: Politik yorum
Bu yıl 2016’da tekrar erken seçime gidiyoruz. Tabii hepiniz iş güç başında olduğunuzdan ya da iş arayanlar grubundan olduğumuzdan dolayı kimilerimiz bunu fark edememiş olabilir. Kısacası Bulgaristan’da seçim yelkeni dolmaya başladı. Seçim gemisinin kaptanı ise bu defa sivil toplum örgütleri olacak gibi.
Siyasi slogan: “Halk mafyaya karşıdır!”
Sendika liderleri, kabine reform benzeri bir şeyler yapmaktan kurtulamadı.
Bunlar mimikçidir, açıklaması yaptı.
Devlet ve hükumet yönetimiyle halkın arası tamamen açıldı.
Çalışarak geçinebilme umudunu yetirenlerin yeni hedefinde köylerdeki emekli yaşlılara saldırı var. Bizde yaşlı emekli grubunda çoğunluğu kadınlar oluşturuyor. Yetersiz emeklilikleriyle kira, kalorifer, sıcak ve soğuk su, elektrik ve temizlik faturalarını ödeyemeyen emeklilerimiz köylerindeki evlerine çekilmiş durumdadır.
Ne var ki, bugün olanlar son 30–40 yılda bir çivi çakılmamış, sıvası düşmüş, kiremitleri karışmış köy evlerinde yaşayanların köpek besleyecek gücü olmadığı artık itiraf edildi. Bu durum Kuzey Bulgaristan köyleri için özellikle geçerlidir. Gençlerden oluşan hırsız çeteleri boş bulmuş harman savuruyor. Gece basılan yaşlıların boğuzlandıkları, yaralandı, hastanelik olduğu, soyulduğu haberleri birbirini takip ediyor. Güvenlik ve huzur sorunu en güncel sorun oldu. Bu bakıma yeni seçimle yeni yönetim isteği ya da herhangi bir hususta varı yoğu muhtarlığa dayanan köy idarelerinde değişiklik isteği daha ısrarlı olurken, medya cinayet olaylarını ciddi takip etmeye başladı. Ortaya çıkan gerçek, hükümet makamlarıyla halkın arasındaki etkileşimin kopmuş olması yani hükümetin köylerden çekilmesidir.
Hükümletin çabaları sonuç vermiyor.
Son erken genel seçimlerde (2014) GERB partisinin yönettiği belediyelere (oy avcılığı için) toplam 78 milyon leva tesis etmişti. Kimsesiz gibi görünen, bacası tütmeyen köy evlerine makarna, un, şeker paketleri, sabun, kibrit ve ayçiçeği yağı şişeleri dağıtılmıştı. Bazı köylerde aylarca ödenmemiş elektrik faturaları topluca yatırıldı, zavallı insanlar can sıkıcı dertlerinden bir süre için kurtarıldı. Ormanlardan odun kesen ve veresiye dağıtanların eline de birkaç para geçti. Yüzler biraz güldü. Fakat bu kış bellerini yine büktüler. 2016’da seçim bekleyen yaşlılar paketçileri beklerken, bunları düşünüyor. Sefil kesim seçimin siyasi özüne inmek istemiyor ama seçimden yanadır.
CİA bizim için ne araştırdı.
Amerika Merkezi İstihbarat Örgütü (CİA) Bulgaristan’ın nüfus olarak 2050 yılına ışık tutan bir rapor yayınladı. Bu raporda bu sene erken genel seçim olacağına işaret edilmiyor. Memleketimizin 2030 yılında Avrupa Birliğinden (AB) “ödevleri yerine getirememe ve birlik istemlerine ayak uyduramam sebebiyle” çıkarılacak diyen CİE yoksulluk açısından analiz ederken, şu noktalara da açıklık getirdi:
Bulgaristan vatandaşları nerelerde yaşayacak?
Kuzey Bulgaristan’da yaşayan Bulgar nüfus Varna, Veliko Tırnovo, Rusçuk, Plevne ve Vidin’de yoğunlaşırken, Güney Bulgaristan’da yaşayanlar Burgas, Stara Zagora, Filibe şehirlerinde toplanacak. Türk Müslüman nüfusun sayısı yeniden 1 milyon sınırını aşacak, kültürel özerklik haklarını elde ederek Güney’de Kırcaali şehri ve yöresine, Kuzey’de ise Razgrat şehirlerini merkez ederek Deliorman ve Dobruca’ya yoğunlaşacaktır. Bu iki merkez Türklük kültür ve eğitim merkezi haline gelecektir.
Pomak Müslümanların iki büyük merkezi Smolyan ile Blogoevgrad konumlarını ve işlevliklerini koruyacaktır. 2050 yılına doğru genç ve dinamik nüfusu 2.5 milyonu bulacak olan Hristiyan ve Müslüman Milletler büyük kentlerden çekilirken köylere yönelecek, geniş alanlar istila edecekler. Güçlü talan çeteleri oluşturacaklar ve geçimlerini hırsızlıkla temin etme yolunu seçeceklerdir.
Devletin görevleri tartışılıyor.
Köylerde huzur ve güvenlik sağlanması konusunda, kırsal alanı jandarmaya, şehirlerin güvenliğini de tamamen polise yükleme yolunda örnek arayanlar, son dönemde Türkiye üzerinde durdu.
Bugün AB ülkeleri arasında 57 bir polisle nüfusuna oranla en büyük ve güçlü bir güvenlik ordusuna sahip olan Bulgaristan’ın bu konudaki çaresizliği sürekli dile geliyor. Makedonya, Sırbistan, Slovenya, Hırvatistan gibi Balkan Yarımadası devletleri yağışlı, rüzgârlı ve soğuk kışın devam ettiğine, tren yollarına ve yol kenarlarına kurulmuş çadırlarda ve yollarda yarısı hasta ve aç 50 binden fazla sığınmacı kadın ve çocuğun olduğunu bilmelerine rağmen sert tedbirler alması, bütün bölgeyi etkiledi. Bir defa AB’nin hümanist bir kuruluş olduğuna gölge düştü. Bulgaristan Türkiye, Makedonya ve Yunan sınırına asker sürdü. Tartışılan tel örgülü sınırları kimin koruması gerektiğidir.
Brüksel’den gelen son tepkiler
Genel gerginliğin nabzını hızlandıran son durumda, Sofya Brüksel’den sert bir mektup aldı. Bu mektupta Bulgaristan’ın AB istemlerine uygun yapılanma gerçekleştiremediğine vurgu yapılırken, devlet ile oligarşi arasındaki aracıların AB fonlarından rüşvet almakla geçindiğine yer verildi. Brüksel yönetiminin baskısı sonucu, “Hemus -2” Sofya Varna ana yolunun ve daha birkaç iri inşaatın mafya kökenli ve oligarşi aracısı milletvekili Daniyel Peevski ve Valentin Zahariev’in kazandığı ihaleler bozuldu.
HÖH milletvekili ve dolandırıcılığa katılan İliya İliev’ın dokunulmazlığı kaldırılıyor. AB komisyonu bunları yeterli bulmadı. Basına düşen son örnekte, “Maritsa – İstok 2” Isı Elektrik Santrali Koruması için devlet ihalesi yapıldığı, ihaleyi en yüksek fiyatı veren şirketin son fiyatına 3 milyon leva daha ekleyerek alması toplumda şok etkisi yaptı. Bulgaristan’da kamu ihalelerine katılan 2 300 özel şirket var. Bu çalışma usulüyle toplumun çökertilmesi gibi bir sonuç verebilir. Bu anlamayan kalmadı. Toplum seçim ve değişiklik istiyor.
Hiçbir reform yol alamadı.
İkinci Boyko Borisov hükumeti bir buçuk yılda hiçbir reform yapamadı. Hatta Brüksel’in baskısıyla ihale bozarak geri adım attı. Öte yandan elinden geleni ardına koymayıp totaliter devlet sisteminin sökülmesini engellemeye çalışıyor. Bu işte HÖH eliti ve saray kulisi onunla beraberdir. Anayasada birkaç madde değiştirilip savcılıkla mahkemelerin birbirinden ayrılması, Yüksek Mahkemede Yargıçların çoğunluk olmasını öngören değişiklikler GERB ve HÖH partisi ortaklığıyla suya düşürüldü.
Böylece Bulgaristan’da Baş Savcılık İktidarı rejimi ayakta durmaya devam ediyor. Sağlık reformu, Adalet Bakanının başını yedi ama “adalet istiyoruz” sloganıyla gösteriler sürüyor. Bu noktada bardağı taşıran, Başbakan Borisov’un Yüksek Mahkeme (BCC) oturumuna girmesi ve onu gören yargıçların ayağa kalkması oldu.
Artık herkes köklü bir anayasa reformu ve adalet yolunu genişletecek kanun değişiklikleri yapılmadan oligarşiye uşaklık eden rüşvetçi dolandırıcılar düzenini değiştirilemeyeceğine inanıyor.
Eğitim reformu tosladı.
Eğitim bakanlığında değişiklikler öneren ve yeni bir dünya görüşü getirmeye çalışan bakanın kellesi kaydı. Komünist kadrolardan olan reformcu maskeli Miglena Kuneva statükoyu korumak için bakan oldu. Onun Türk azınlığın özgün eğitim haklarını, anadil eğitimini zorunlu etmeye zaten niyeti yok. Osmanlının bir “kölelik düzeni” olduğu saksısına bir bardak daha su döktü ve yeşermeye devam etmesini sağladı.
Sağlık reformu Anayasa Mahkemesine takıldı
Sağlık alanında yenileme yapıyorum gerekçesiyle işleri birbirine karıştıran Bakan Dr. Moskov, önce şubat ayında “gen soruya” neden olurken, ardından yine de meclisten geçirmeyi başardığı Sağlık Reformu Yasası, 9 Mart 2016 günü Anaya Mahkemesi’nden geçmedi. Muhalefet güçleri birlik olarak bakanın da istifasını istediler. Dikkati çeken nokta, 7 Kasım 2014’te ikinci hükumetini kuran GERB partisi lideri Başbakan Borisov’un yargı, ekonomi, ulaşım, eğitim, sağılık ve sosyal alanların hiç birinde var olan durgunluğu aşacak bir değişikliğe açılamamış olması kamuoyunda güçlü bir endişe ve yeni genel seçim azmi doğurdu. Memleketteki kutuplaşma almış başını gidiyor. Nüfusun yüzde 10 bankalarda 44 milyar leva üzerine otururken, 1.5 milyon kişinin emekli maaşı 100 Euro’yu aşmıyor. Okullarda ve hastanelerde durum fecidir.
Birbirini tutmayan 4 yamadan oluşan ve bunlardan biri olan 5 parçalı Reformcu Blok parçalandı.
Milliyetçi hedefte biz varız
Bu hükumeti anlaşmasız destekleyen Yurtsever Cephe (PF) partisi Türkiye’deki soydaşlarımızın seçime serbestçe ve yaşadıkları yerlerde katılmalarını engellemek için çabalarını sürdürüyor. Dış ülkelerde oy kullananların ayrı bir seçim ili oluşturması isteği meclise sunuldu, fakat bu ile yalnız AB üyesi ülkelerdeki Bulgar seçmenler alınacak, Türkiye’de seçmenlerin sandığı kullanmasına engel olunması isteniyor. Bu konuda şimdiye kadar karşılarında tepki gösteren de olmadı.
Yolun ucu karanlık
Bu olumsuz tablonun içinde en karamsar olan şudur.
2020 yılında yani 4 yıl sonra AB’nin Bulgaristan’a olan teşvik fonlarını duracaktır.
2007’den beri AB üyesi olan fakat eski rejim yapısını söküp atamayan, anayasada gerekli demokratik değişiklikleri getiremeyen, serbest Pazar ekonomisine başarılı geçtiğini anlatsa da, üretim biçimini, araçlarını ve ilişkilerini değiştiremeyen Bulgaristan aylardan beri yerinde sayıyor.
Son 26 yılda kurulan hükumetler sosyalist ve kooperatifçi düzeni söküp talan etmeyi ve çaldıklarını dış ülkelere kaçırmayı başarmış olsa da, serbest rekabet koşullarında üretim örgütlemeyi, hukukun üstünlüğüne dayanan sosyal düzen kurmayı, üretim ilişkilerini yenilemeyi ve teknolojiyi yenileştirmeyi başaramadı. Bu arada tarımsal üretim bütün alanlarda gerilerken, ülkemiz etten başka, domates ve biber ve maydanozu dışardan getirmeye başladı. AB devletlerinde teşvik programlarının çok farklı dağılmış olması ise, pazarlarımızda ürettiğimiz patates ve elmaları bile satmamızı çok zorlaştırdı. Hele AB’nin Rusya’ya ambargoları birçok üye ülke tarımsal üretim artıklarının iç pazarımıza yöneltilmesiyle yerli üretimi boğdu. Polonya’da getirilen patatesler Sofya pazarında Rodop yamaçlarından çıkarılan patateslerle rekabeti kazanıyor. Bunu dışardan gelen soğan ve salatalık vb için de söyleyebiliriz. Durumu değiştirecek bir ışıksa henüz belirmedi.
Öze gelirsek, Boyko Borisov ve bakanları isteseler de istemeseler de Bulgaristan’da seçim kapısı aralanmaya başladı. Halkımızın da ekmek teknesi olan kamu işleri deneme tahtası değildir.
Son hükumetin hiçbir alanda köklü yenilenme aramaması, hatta gözü önünde BTK bankasından 7 milyar leva çalan hırsızları, oligarşi uşaklarını bulup yargılamaya yanaşmaması acizliğine kanıttır. Halkımızın sabrı tükenmiştir. Yeni bir seçim yapıp yeni yol arama hakkı hepimizin yasal hakkıdır.
Önümüzdeki seçimlerde BULTÜRK başta olmak üzere sivil toplum örgütlerine olağanüstü büyük bir ödev düşecektir. Türkiye’de yalnız konsolosluklarda sandık açılırsa seçmeni Bulgaristan’a taşınması gerekecektir.
Bu defa konsolosluklara da gitmeyip 280 bin seçmeni memlekete taşıyalım ve çok bilenlere 26 yıldan beri mezarımızı kazanlara Hanya’yı Konya’yı gösterelim kardeşler.
Derneklerin sesine kulak verin, seçim dalgası yükseliyor, sesler ve hava değişiyor.
Seçmenin buraya taşınması bir on gün gibi bir süreye dağıtılmalıdır.
İyi bir çalışma bekleniyor.
Sağlıcakla kalınız,