İbrahim SOYTÜRK
Tarih: 18 Haziran 2017
Konu: Acı gerçekleri böyle anlatmak da mümkün.
Farkında olmadan % 25 işgal edilmişiz.
Foto: Aleksandır Yordanov –Sofya meclisi eski başkanı.
Rusya satranççısı Karpov yine Bulgaristan’da. O, bu defa da bize, Bulgaristan’ın Ruslar için “yabancı ülke” olmadığını, vatanlarının devamı olduğunu göstermek için geldi.
Kutsal Yoan Zlatoust, İstanbul’da yaşamış, hatipliğiyle ün yapmış, “Yahudilere karşı” ayinleriyle bilinen, saygıya değer bir Hıristiyan din adamı, aydın ve Piskopostur. “Zlatoust” ise bir şehrin adıdır. Avrupa ve Asya kıtaları sınırı bu şehrin içinden geçer. Bu kentinde, Sovyet rejiminin inanmış “propagandacılarından”, günümüzde ise Vladimir Putin siyasetinin savunucularından biri dünyaya gelmiştir. Bu kişi, eski dünya satranç şampiyonu Anatoliy Karpov’tur. Satranç yetenekleri onu, Devlet GüvenlikKomitesi (KGB), Sovyet parti ve devlet yönetimi elinde bir piyon olmaktan koruyamadı. Kremlin, onun satranç başarılarını düşman bildiği “Batı dünyasına”, normal dünyaya karşı propaganda savaşında istediği gibi kullandı. Karpov’un satranç tahtası üzerindeki başarıları “Sovyet yaşam biçiminin” üstünlüğü olarak gösteriliyordu. Özgürlüksüz bir hayatın – ekonomi ve siyaset alanında başarıları olarak lanse ediliyordu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler birliği (SSCB) yıkılırken Kapov da yıkıldı. İnsanlık SSCB’nin çöküşünü sevinçle karşıladı. Sporu bir ahlak ve onurlu bir yarışma olarak gören insanlarsa, Kapov’un satranç masasından kalkmasına sevindiler. Çünkü Anatoliy Karpov namuslu satranç oyuncusu değildi. Onun katıldığı turnuvalara KGB ve Askeri İstihbarat Müsteşarlığından birçok yetkili, falcılar ve göz boyacılar da katılıyor ve rakiplerine baskıda bulunuyorlardı. O, Dünya Satranç Federasyonu’nun yeni kurallarını kabul etmeyince 1999’da Las Vegasta düzenlenen dünya satranç birinciliğinde yarışmasına izin verilmemişti. 1981’de İtalya Mirano’da, ondan üstün olduğunu bilmesine rağmen, fakat oyun neticesinin de kendi lehinde sonuçlanacağını da bildiği, şerefli satranç ustası Viktor Karçnoy’a karşı oyuna oturmuştu. 1 yıl önce SSCB’den kaçmayı başaran Kraçnoy’a bu karşılaşmanın başlamasından yaklaşık bir saat önce, oğlunun Moskova’da tutuklandığı ve asker kaçağı olarak hemen mahkemeye çıkarıldığı ve 2.5 yıl içeri tıkıldığı haberi verilmişti. Oylan hemen sürülmüş ve Sibir yolunda önce Karpov’un doğduğu Zlatoust şehrinden trenden indirilmiş ve oradan babasını aramıştı. O zaman Merano (İtalya) karşılaşmasını “vatan hainliği” ile suçlanan Kraçnoy kaybetmiş ve Sovyet kahramanı Kraçnoy kazanmıştı. Oğlunun nasıl ellere düştüğünü öğrenen bir baba düşünerek satranç oynayabilir mi? Burada Sovyetlerin şampiyonlukları nasıl elde ettikleri su yüzüne çıkmıştı. Kısa bir süre sonra bugünkü Rusya rejiminin sert eleştiricilerinden biri olan Gari Kasparov oyuna başladı ve Karpov gibi sahte oyuncuları satranç müsabakalarından uzaklaştırdı.
Şunu da hatırlarsak iyi olur. 1977’de Karpov SSCB’de “Mercedes” marka otomobili olan 3 kişiden biriydi. O, bugünkü sohbetlerinde aldığı aracı SSCB gümrüğünden içeri alabilmek için kimlere kimlere telefon açtırdığını alaylı gibi anlatıyor. Oysa şu da var, o yıllarda uzaya çıkan SSCB’de bir “Mercedes” aracın bakımını yaptırmak için Federal Almanya’dan tamirci davet ettiklerini de fıkra gibi paylaşıyor.
Günümüzde Anatoliy Karpov “Birleşik Rusya” adlı Putin partisinden milletvekilidir. Değeri 13 milyon Euro olan pul koleksiyonu da ona aittir. Adına “Rus Dünyası” denen Kremlin sibrit stratejilerinden birinin en faal propagandacılarından biri Karpov’tur. Bu, Rusya’ya bağlıklarıyla bilinen insanların oluşturduğu bir uluslararası ve devletlerarası “topluluk” oluşturmayı amaçlayan bir sosyal hareket ve fikir bütünüdür. Karpov’un Bulgaristan’a gelişini sıklaştıran da işte bu gelişmedir. O bu defa Bulgaristan’a aşırı milliyetçiliği ve faşistliğiyle ün yalan “Ataka” partisi lideri Volen Siderov tarafından davet edildi. Bulgaristan’da “Ataka” partisi “Rusya Dünyası” projesi olarak kabul ediliyor. Bu projeye göre, Bulgarlar “Rus Dünyası’na” ait olarak kabul edilirken, bir ideolojik doktrin geliştiriliyor ki, buna göre Bulgaristan “dış bir ülke” sayılmıyor. Onların vatanı olan “Rus Dünyası’nın” devamı olarak görülüp kabul ediliyor ve özümseniyor.
Gelişmeler bu açıdan değerlendirildiğinde, Bulgaristan’ın NATO ve Avrupa Birliği (AB) üyeliğine Moskova’nın yıllar yılı homurdanmasını ve kıç atmasını anlamak ve Bulgaristan’a neden ters baktıklarını kavramak kolay olur. Ve artık ülkemizin NATO ve AB üyesi olduğu gerçeğini değiştiremeyecek olduklarını anlayınca, bizi bu örgütler içinde bir “Truva Atı” olarak kullanmaya çalışıyorlar. Ne yazık ki, Bulgar siyasetçilerinden birçoğu Rusların dizdiği bu satranç tahtasında piyon olmayı kabul ediyorlar. Bu oyuna girmiş olan siyaset adamlarımızın birisi de Volen Siderov’tur. Fakat Bulgaristan’da “Rus Dünyası” projesine dahil edilen ve kendisini iyi bir satranççı sanan yalnız V. Siderov değildir.
“Rus Dünyası” projesinde Ukrayna ve Beyaz Ruslar ayrı halk ve ulus olarak görülmüyor ve kabul edilmiyor. Kısa bir dönem önce bu sav Rusya yandaşlığıyla bilinen Beyaz Rusya Cumhurbaşkanı Lukaşenko’yu da şaşırtmıştı. “Rusya Dünyası” ideolojisi çok büyük ölçülerde olmak üzere “İslam Dünyası” ideolojisine benziyor. Çünkü fanatizm İslam ya da Doğu Ortodoks Hıristiyan ayırımı tanımaz. Bunların ikisi de fanatizmdir. (taassuptur). Bir önceki dönemde anti-Hıristiyan ya da Hıristiyan olmayan yani ateist /dinsiz/ (sekiler) kişiler tarafından propaganda edildiğinden dolayı, Rus Doğu Ortodoks Hıristiyan fanatizminde çok daha derin ve saldırgan bir tehlike gizlendiğini izliyoruz. Şu da var, bu propagandayı yapan kişiler, “din bir uyuşturucudur” iddiasında bulunan ve bir din olarak Hıristiyanlığa karşı düşmanca davranan, “komünist ruhta” eğitim almıştır. Biz bugün, böyle bir dini tavla yüzleşmiş bulunuyoruz ve bu kişilerin imanının kalplerinden geldiğine inanmak çok zordur. Temiz ruhlu ve inançlı insanların KGB ve Kremlin bahçelerinde yetiştiğine inanmak imkânsızdır. Ukrayna’ya yapılan saldırı ise, Rusya’da Hıristiyanlıktan ve Doğu Ortodoksluğundan iz bile kalmadığını kanıtlıyor. Kremlin eylem ve siyasetinin anti-Hıristiyan niteliğini gün ışığına koyuyor. Şu bir gerçektir: “Rusya Dünyası” Ukrayna’da can alıyor. Ve yalnız Ukrayna’da ölüm saçmakla kalmıyor.
Birkaç gün önce “Rusya Dünyası” yüz aklarından biri olan Anatoliy Karpov, Moskova’da adına “Küçük Moskova” dedikleri Kara Deniz sayfiye kentlerimizden Primorsko şehrimizi ziyaret etti. Primorsko’nun adı bir de Karpov’un milletvekili arkadaşlarından biri olan Pyotır Tolstoy’un “biz o şehri satın aldık” sözleriyle sımsıkı bağlıdır . Bu vesileyle Alman “Züddeutsche Zeitung” gazetesi şöyle yazmıştır:
“Satın Alınan Bulgaristan”
Bulgar ekonomisinin % 25’ı Rus kontrolüne geçti. Bulgaristan işgal edilmiş bir ülkeyi andırıyor.
Bugün Anatoliy Karpov yine bulgaristan’a geldi. Stara Zagora’da düzenlenen “Trakya Atı” atlı çocuk satranç yarışına katılıyor. Fakat basının haber verdiğine göre, önce pazartesi gün (18 Haziran 2017) Yüksek Temyiz Mahkemesi’nde savcılar ve hakimlerle satranç oynayacak. Gelir gelmez de ilk görüşmesini meclis başkanı Dimitır Glavçev’le görüştü. Bu arada Bulgar meclis başkanının bir dış üşlkenin aleyhimizde propaganda yapan bir temsilcisini kabul etmesi anlaşılır gibi değildir. Ben olsam kabul etmezdim. Belki de bu yüzden mecliste ve siyasette değilim.
Biz Rusya’dan satranç karşılaşması değil, YASALARLA ANTİ-HÜMAN, CİNAYİ REJİMİ TARAFINDAN XX. YÜZYILDA SSCB’NİN BULGARİSTANI İSTİLA ETMESİYLE İLGİLİ ÖZÜR DİLEMESİNİ BEKLİYORUZ. Çünkü bizim vatanımız şu satranççi Anatoliy Karpov’un temsil ettiği SSCB tarafından işgal edilmişti. Bu bir cinayetti. SSCB tarafından halkımıza karşı işlenmiş bir suçtu. Karpov bu cinayetin farkında mıdır?
“Sayın Bulgar dostların, biz o zaman sizinle çok kötü davrandık. Özür dileriz!” deyip o Rusya yönetimi adına bizden özür dilese olmaz mı? Karpov Rusya Parlamentosu üyesidir. Bunu söylemesi ona yakışır.
Fakat o özür dilemeyecektir. Çünkü onu bizde karşılayan ve uğurlayanlarda bunu yapmasında ısrar edecek irade yoktur. Onlar, Karpov’un ülkemize gelişinin bu defa da büyük “satranç tahtası” üzerinde herhangi bir piyonu bir yere değiştirmekle bağlı olduğunu biliyorlar. Ne de olsa, böyle bir özür gelecek mi? Daha bekleyelim mi? Sorusunu sorarak hatırlatmaları iyi olurdu. Fakat siz de bilirsiniz, hizmetkârlar genelde soru sormazlar. Onlar bakar görmez. Yere kadar boyun eğer ve hizmet ederler. Onlar gerekirse ateş atlar, ama soru sormazlar. Bu defa da bu işböye gelmiş böyle gider. Ne ki, hep böyle olamaz. Olmamalıdır. Hademeler devri yoktur. Yeni bir uygarlık geleceğine inanıyoruz. Unutmayınız. Geliyor…