Neriman Eralp KALYONCUOĞLU
Konu: Kahramanlarımızı anıyoruz.
Henüz pek genç yaşta ölümüne gidilen Setfet Recep, 28 Temmuz 1953 tarihinde Filibe (Plovdiv) iline bağlı Üçtepe (Tri Mogili) köyünde doğdu. İlkokul ve Rüştiyeyi bitirdikten sonra Kuruculuk Teknikumuna yazıldı ve İnşaat tekniği oldu.
Mesleğini çok sevdi ve elleri altın kesiyordu. Kısa bir süre ‘Ruen’ Devlet tarım İşletmesinde çalıştı. Burgas ili Kirazlı (Çereşa) köyünde oturuyordu ailesiyle. Aslan gibi iki erkek çocuk babasıydı.
Hayatında en büyük arzusu, anavatanına gelip tahsilini orada sürdürmekti. Kaçak yolla bunu birkaç defa denemiş, fakat başaramamıştı.
Bulgaristan Türklerinin adları 1985’te değiştirilmeye başladığı zaman bütün gücü ile buna karşı çıktı. Oturdu bir köşeye ve bir akşam Todor Jivkov’a uzun bir mektup yazdı. Hem mesaj, hem öneri ve hem de uyarı niteliği taşıyan bu mektupta şu satırlara yer verdi.
- “Soya dönüş” ifadesi, soykırımdan başka anlam taşımaz. Ad değişimi, şimdiye kadar
dünyanın hiçbir köşesinde duyulmamış ve komünistlerin uyguladığı bir harekettir. Biz bu memleketin yabancıları değil, bu toprağın vatandaşlarıyız. Memlekette en ağır işleri omuzlarında taşıyan Bulgaristan Türkleri olduğunu kim bilmez, kim inkâr edebilir?
- Yalanı-dolanı bir devlet siyaseti haline getirdiniz. ‘Yetişin, Rodoplarda Türkler
Bulgarları kesiyor’ diye asker ve polisleri Türklerin üstüne sürmekle ne kazandınız? Onlar gerçekleri görmediler mi sanırsınız? Onları katil yaptınız, ama o katiller yarın sizleri de kesecekler. Bunu en salak bir adam bile yapmaz.
- Biz, Bulgar’dan Türkleştirilmiş kişiler değil, Evlaod-ı Fatiha’nın torunlarıyız.
Unutmayın. Bulgaristan toprakları 520 yıl Osmanlı idaresinde kalmış, temizliği, adaleti, doğruluğu bizden öğrendiniz. Osmanlıyı kötü görmek nankörlüktür, tarihi bilmemezliktir. Sizin gelişmenize her türlü olanak yaratan Osmanlıyı teker teker aradığınızı unuttunuz mu? Tekrar Osmanlı himayesine girmek için Stefan Stanbolov’un İkinci Abdülhamit’e başvurduğunu ne de tez unuttunuz? Fakat tarih bunları unutmuyor. Gün gelecek yaptığınız bütün kötülüklerin cezasını çekeceksiniz.
- Siz ne kadar uğraşsanız, Türk halkı ile Bulgar halkını birbirine düşman edemezsiniz
. Onun tarihi kökleri er geç sizin boynunuza dolanır. Sizi Bulgar halkı da desteklemiyor şövenistlerden başka. Diğer taraftan Türkiye’yi de büyük nefretle doladınız dilinize, hep Türkler hakkında fena fena konuşuyorsunuz? Türk Türk’e düşman olur mu? Bunun komünistlerin bir uyduruğu olduğu bilinir ve eninde sonunda fos çıkar. Bu idare çökmeğe mahkûmdur.
- Türkçeyi yasakladınız. Soruyorum niçin? “Şarkı şarkıyı öldürmez’ demiş Rasul
Hamzatov Dağıstan dağlarından. Lili İvanova, Mustafa Çavuşev vb ünlü şarkıcılarımıza niçin konserlerde Türkçe şarkı söylemeyi yasakladınız?
- Her yerde olduğu gibi Karlova’da da camiyi yıktınız, harabeliğe çevirdiniz. İslamiyet sizin siyasetinize köstek mi oluyor? Eskizara (Stara Zagora) camisinin minaresini bir gece tanklarla yıktınız, ne istediniz ondan?
- Adlarımızı geri verin iç işten geçmeden. Devletin, partinin, hükümetin büyük bir
hatasıdır yaptığınız. “Zararın neresinden dönülürse kardır.” Anlayın bizi, anlayın hatanızı. Eğer anlamazsanız biz biliriz işimizi.
Mektubun bundan sonraki satırları öneri ve uyarılarla doluydu. Tabii ki bu, gizli Emniyet güçlerinin gözünden kaçmadı. Zaman zaman Karadeniz boylarına çıktığında bile takipçileri arkalarında koştular.
Nihayet insanlara Türkçülük duyguları aşılıyor gerekçesiyle tutuklandı ve hapse düştü. Fakat tedirgin olmadı, doğru bildiği idelerini yakın arkadaşlarına da söylemekten çekinmedi.
Onun için artık, insanlardan kopuk kara günler, ezgiler, baskılar başlamıştı. Fakat düşüncelerinden kıl payı olsun ödün vermedi.
Saffet Recep’e, 1988 yılı yazında Yüksek Devlet Mahkemesi, kurşuna dizilmek suretiyle ölüm cezası verdi. Daha sonra da ceza Devlet Konseyi tarafından da tasvip edilerek, 1988 Eylülünde Sofya hapishanesinde kurşuna dizildi ve naşı başkent yakmalığında yakıldı. Aziz hatırasını saygıyla anıyoruz.
Totaliter rejime karşı amansız savaşımlarımıza katılan devrimci ruhlu Saffet Recep demokrasi, insan hakları de adalet davamızı sımsıkı kucaklamış kardeşlerimizden biriydi. İnsanların eşit olduğu bir hayat için mücadele etti. Bugün o gerek Türk ve gerekse Bulgar halkı tarafından, tüm demokrasi mücahitlerince eskiyi, köhnemiş olanı yıkıp yeniye geçmede vücudunu ve ruhunu köprü yaparak memleketin totaliter zulümden kurtuluşunda kurban giden cesur ve korkmaz bir kahraman olarak takdir edilmektedir.