Ertaş ÇAKIR
Oyuna gelip yılmak yok.
Etnik olarak Ankara’ya, Doğan’ın mafya ilişkileriyle Moskova’ya bağlı bir azınlık düşünülmüş ve bu biz olacağız. Esir miyiz?
HÖH tuzağa düşürülüp parçalanabilir, Bulgaristan Türkleri asla!
Önce hepimize geçmiş olsun.
Eşek bile son nefesini alırken, nalı sökülmüş bile olsa, ahtı bende kalmasın diye kıç atar. Kıçı kırık Ahmet Doğan, Bulgaristan politik sahnesine bir daha çıkabilmek için 17 – 26 Aralık günleri arasında büyük olaylar çıkardı, partiyi böldü.
Artık her birimizin anlayabildiğimize göre, hem balık ve hem de yengeç rolü oynamak isteyen yani Bulgaristanlı Türkleri, Pomakları ve Çingeneleri yani Bulgaristan Cumhuriyetinde Müslüman Etnik Halk Topluluğunu hem Bulgar istihbaratına hem de Moskova casuslarına pazarlamak için alçak bir tuzak kurdu.
Namussuz, moralsiz, kültürsüz, omurgasız bir zavallı hafiye olduğunu bir daha gösterdi. Ekmeğini yediği çilekeş insanlarımızı hiçe saydığını gururla söyleme şerefsizliği sergiledi.
Suda yaşayan balıklardan farklı olarak, yengeç rolü gördüğünü sırıttı. Hem suda hem de karada yaşarım anlamında, hem Bulgar gizli servislerine hem de Moskova istihbarat servisine pazarladım sizi, dedi.
Bulgar politika babalarının değerlendirmeleri ise şu şekildir:
Ahmet Doğan bir orkestra sahibidir.
Bulgaristanlı Türkler, Pomaklar ve Çingeneler bu orkestranın korosudur.
3 yıl önce orkestra şefliğine atanan Lütfü Mestan notaları şaşırdı.
Orkestranın repertuvarında üç piyes vardır.
Rusya öyküsü, Ankara efsanesi ve Avrupa Birliği – NATO sonatı!
Altı çizilerek anlatılıp yazıldığına göre, olaya SİYAH – BEYAZ olarak bakmamak, olup biteni çok renkli bir tablo olarak görüp değerlendirmek gerekir.
Sözde Türkiye’nin “CU -24” Rus savaş uçağını düşürmesinden sonra parti bir tür karışıklı olmuş ve Orkestra Ankara efsanesini uzatmış ve hatta tekrarlamıştır.
Olay bu gibi bir şey olsa da Bulgar siyasetçiler arasında bu olayı başka delillerle de anlatıyor ve yorumluyorlar. Önemli olan Bulgaristan’ın en önemli konusu yine biziz.
Ahmet Doğan HÖH-DPS Anonim Şirketin hissesiz üyeleriyiz.
Bu defa Ahmet Doğan’ın bir orkestra sahibi değil, 1990’da tescilli ve tüzel kişi hakları olan, yönetiminde çıkar ortaklığı bulunan, hissedarlar ortaklığı, yani anonim şirket veya tekkeler birliği – korporation – sahibi olarak tanıtıyorlar.
Bu ortaklığın, seçimde oy veren insancıklarla bir alakası olmadığı, Rusya ve Bulgar oligarşi tekelleri ve bazı holdingleri bir çatı altında topladığı açıklandı.
Fakat, ne kadar gizlense de, bu anonim şirket tipi çıkar ortaklığının temellerinde Başbakan Filip Dimitrov (1991–92) zamanında hazırlanan ve Başbakan Jan Vidernov (1995-97) döneminde gerçekleşen devlet ve kooperatif mallarını özelleştirmeden Bulgaristanlı Türk, Pomak ve Çingenelere verilen BONO SENETLERİ bulunur. GORUPSO madenleri, Burgas kablo fabrikası, Şeker fabrikaları vb. hep bu bonolarla alındı.
Bulgar gizli polisi (DS) tarafından, önce komünizm suçlarının açıklanmasının önlenmesi için kurulan, ama sonra etki alanı genişleyen Multigrup anonim şirketinin sermayesi Türk etnik azınlığının sözü edilen bono senetlerine dayanır ve kurucuları da Ahmet Doğan ile öldürülen İliya Pavlov’dur.
Türklerin ve Bulgar devletinin mallarını çalarak servet sahibi olan bu şirketin kuruluşu 1992’de başlamıştı. Bulgaristan’da mali ve ekonomik mafyayı ve ardından oligarşi oluşturan Multigrup oldu.
Bu yeraltı oluşumun iplerini ise Bulgar gizli istihbaratı 6-ncı Şube Şefi Dimirar İvanov ile DS ajanı, HÖH milletvekili, HÖH’ ün katıldığı hükümetlerde Bakanlar Kurulu Sekreterliği yapan Stoyan Dençev çektiler. Dençev ile İvanov yıllar içinde Kütüphanecilik Enstitüsü adı altında yeni casus ekolü kurdu, mali ve ekonomik alandaki yerlerini eski DS generallerinden birinin torunu olan Delyan Peevski aldı. O, artık 3. defa HÖH milletvekili seçildi. 8 gazete, “Bulgartabac Holding” ve daha birçok işleri ve etkinliklerinin başı sonu belli olmayan şirketin sahibi ve “fahri” başkan A.Doğan’ın yönettiği bizdeki Rusya varlığının resmi temsilcilerinden biridir.
Korkacak bir şey yok, Bulgar devleti Moskova’dan koptukça, Doğan gibi kan emici keneleri sıkıp çöpe attıkça toplum arınmaya başlayacak ve mutlaka Muaffak olmalıyız. 2015 sonunda Saray kurdunun aklından geçirdiklerini kusması iyi oldu. Bulgaristan Türkleri, Pomaklar ve Romenler arasında Moskova zulmünden kopmanın yolu Doğan’dan kopmaktan geçtiğini kavrayanlar her geçen günle artıyor. Moskova oligarşisine ve Doğan mafyasına asla teslim olamayız.
Artık parçalandığı kesin olarak kabul edilen HÖH-DPS partisi içindeki derin çelişki ise, orkestranın seslendirdiği Ankara parti türünün uzunluğu, tekrar edilmiş olması ya da L. Mestan’ın “CU-24” uçağının düşürülmesinden sonra parti meclisi bildirisini, Türkiye Büyükelçiliğinden mi aldığı ya da Meclis odasında sekreterine dikte mi ettiği değil, anonim ortaklık HÖH-DPS içinde Ankara, Avrupa Birliği ve NATO ağırlığının, Rusya’nın nüfusundan daha büyük ve etkili olmasıdır. 24 Aralık 2015’ye yaşanan bölünmede Doğan taraftarlarının 70, muhalif olanların ise 68 olması, gerçek durumu yansıtmıyor, çünkü HÖH milletvekilleri, il ve ilçe başkan, sekreter ve koordinatörleri, Merkez Yönetim Konseyi üyeleri arasında Putinci, Moskovacı, Kremlinci tek kişi yoktur. Hele tabanda Putinciye rastlanamaz. Parti tabanı bütün ve ideolojik ve siyasi vizyonu da nettir. Bulgaristan Türkleri Türklüğe, dinlerine ve memleketlerine, janet etmemiştir ve etmez.
Bir günlük yayın, aylık gazete ve BGSAM olarak, L. Mestan’n sözde “Türkiye casusluğuna” da değinmek istiyoruz.
Bir defa Türkiye milli güvenlik Teşkilatı MİT dış ülkelerde Türk kökenli istihbaratçı aramaz, iki L. Mestan gibi (DS) ajanlığı 20 yıldan beri bilinen bir gammazcının ikili oynamasına bel bağlamaz.
Fakat Bulgaristan’da bir Türk’e MİT ajanlığı yapıştırmak kolay olduğundan, bu suçlamadan yatanlar, değiştirilenler, kayıplara karışanlar, nerede oldukları bilinmeyenler vardır.
Bulgar basınının yazdığına bakılırsa, anonim şirket HÖH-DPS ortaklarından Ahmet Doğan-Delyan Peevski ikili gizli ticari oyunlarının, PKK, KKC, PYD ve İŞİD gibi terör örgütlerine yerli ve yabancı değişik şirketler üzerinden, sigara, silah, mühimmat vesaire sattığı bir sır olmaktan çıkmıştır.
3 yıldan beri kış uykusundaki ayı gibi “saraydan” burnunu çıkarmayan A. Doğan’ın ansızın gürlemesi; Bulgaristan’ın 2004’te NATO ve 2007’de AB üyeliği için yırtındığını bir anda unutarak, Avrupa-Atlantik siyaseti savunan L. Mestan’ı bir NATO üyesi olan Türkiye ile ilgili gerçekçi tutumundan dolayı azarlayıp, kınamasının farklı sebepleri olduğu kanısındayım.
- HÖH dalavere anonim ortaklığının DAEŞ, PKK, KKC ve PYD’ye sigara, silah ve Mühimmat tedarikine, alış verişine karıştığı ortaya çıktığında kara listeye alınması ve hatta Batı bankalarında, of Şor bankalardaki paralarına el konması söz konusudur. Dolandırıcılıktan, rüşvetten, kaçakçılıktan ve iki yüzlülükten ve halkımızı satmaktan elde edilen bu paranın toplam 3 milyar Euro olduğu açıklanmıştır. Anonim ortaklığın hesaplarında olan bu paralar aslında Bulgaristan Türkleri, Pomaklar ve Çingene kardeşlerimizindir. Bu durumda, a.ş. sahiplerinin de Batı devletlerinde göründükleri noktada tutuklanmaları yasal sayılır. Bu sözlerim A.Doğan ve D. Peevski için geçerlidir. Peevski’nin milletvekili dokunulmazlığı bu işlemlerde geçersiz ve yetersiz kalır. Bu yaptırım 500’den fazla Rus iş adamı ve politikacı için yürürlüktedir.
- 2015 yılı vergilerinin ödendiği şu günlerde L. Mestan, “SU-24” savaş uçağı ve HÖH-DPS dolayında büyük bir gürültü koparılmasının nedenlerinden biri de işleri birbirine karıştırıp vergi kaçırmaktır. HÖH-DPS anonim ortaklığına bağlı 150 Ltd şirket olduğu, L. Mestan’ın Genel Başkan sıfatıyla Başkan Yardımcısı Biserov’un yakalanıp sarsılmasından sonra bu işle uğraşmak ve sorumluluk taşımak istemediği, kendilerine 3-5 işyeri aç diye AB fonlarında para verilen 100 kişinin ülkeyi terk ettiği ve kısacası ak koyunla kara koyunun birbirine karıştığı, üstüne üstelik parti meclis grubuna katılan 20 milletvekilinin partinin yalan-dolan, kandırma-yalandırma işlerle uğraşmasına kesinlikle karşı olduğu da biliniyor. Ahmet Doğan’ın partinin normal yaşamına saldırgan müdahalesi işte bu kokuşmuşluğu ve iğrençliği ört bas etmek amacıyla yapıldı.
HAİNİN GEREKÇESİ:
Bulgaristan Türklerinin silah zoruyla, köyler tanklarla basılarak isimlerinin zorla değiştirilmesi zulmünün başladığı 24–25–26 Aralık 1984’ün 31-inci yıl dönümü anma törenlerinin son derece büyük bir katılımla kitlesel bir şekilde Türkiye’den, Yunanistan’da ve Almanya’dan gelen konuklarla birlikte dua ederek, mevlitte buluşarak anılmasını engellemek ve baltalamaktır.
Sonuç; Muvaffak olamadı. Anma Törenleri Süt kesiği’nde başladı ve Yoğurtçulara sıçrarken çok büyüdü. Muhteşem bir katılım oldu. BULTÜRK ve BGSAM çelenkler sundu. Baş Müftü Mustafa Hacı ve Türkiye Sofya Büyükelçisi Sn. Gökçe de hazır bulundular.
HAİNİN POLİTİK KORKULARI:
Herkes bilir. 2014 Ekim erken genel seçimlerinde elde edilen sonuçlarla (36 milletvekili) ve parti yönetimine büyük ölçüde yüz çevirmesi sonucu “başarısız” olarak nitelense de 1 Kasım 2015 yerel seçim başarısı meclis dışında denge değişikliği yarattı. 1878’den beri siyasi yaşamda, ilk kez olmak üzere, HÖH reel olarak ikinci parti oldu.
Bunun en kesin kanıtları:
1) Sosyalist Parti’nin (BSP) son seçimde hiçbir il başkanı çıkaramadı.
2) Reformcu Blok (RB) Sliven il Belediye Başkanı görevini bıraktı.
Böylece durum kendiliğinden olmak üzere HÖH-DPS lehinde değişti ve L. Mestan 138 yıldan beri ilk kez Bulgaristan etnik azınlıklarını politik sahnede ikinci yere çıkarmış oldu ki, bu Ahmet Doğan zamanında olmamıştı. Şimdi partinin, meclis grubunun vb. parçalanmasıyla BSP yine 2. parti durumuna dönmüş oluyor. A. Doğan’ın bu iş için çok para aldığına inananlar var.
HÖH-DPS’nin ikinci parti olması BULGARİSTAN’DAKİ SİYASİ DENGEYİ ALT ÜST EDECEK DURUMDADIR.
HÖH-DPS’nin ikinci parti durumu bütün Romenlerin gelecek seçimde BSP’den kayması, GERB ve RB partisini sollayarak Türk Partisine akması anlamına gelir. Bu da son 3 yılda sökülüp kazınarak iktidardan atılmasına çalışılanların birden bire yeniden iktidara dönmesi, milliyetçileri ise silinmesi, Moskova köpeği “Ataka” partisinin meclis dışı kalması, aşırı Makedoncularla Simyonov ırkçılarının da baraja takılmasına habercidir.
Bu da belki de Bulgaristan’ın totalitarizmden arınması yolunda atacağı ilk adıma müjde olabilirdi. Doğan “orkestra sahibi” mi, yoksa “HÖH-DPS anonim ortaklığı sahibi” mi, yoksa KGB’nin “saray” istasyonu bekçisi mi bilmem ama bu defa politik çöp kofasını rüyasında görmüş olabilir ki, ayağına batan ilk sarı dikende dünyaya ayağı kaldırdı.
Bu noktada biraz da BEŞİNCİ KOLORDU konusunda değinelim.
1878’de Osmanlı Orduları bugünkü Bulgaristan toprağından gitgide çekilmiştir. Bu topraklarda kalan Türkler genelde işini gücünü bile sürüp biçem, hayvancılıkla uğraşan köylülüktür. İslam dininden ve öz geçmişlerinden gelen kültürel gelenekleriyle, öz sözlü ve yazışlı edebiyatları ve sanatlarıyla yaşayan bir topluluktur. Hayat biçimlerinin esasında iyi komşuluk, yardımlaşma, hayır etme ve hoşgörülü, alçakgönüllü davranma, uzlaşma ruhu vardır.
Bu kitlenin edebiyat dili İstanbul Türkçesi, dini İslam ve ama ruhu modernleşmeye ve herkesle kardeşçe yaşamaya açık olduğundan dolayı yaşam kavgasına bir bütünün parçası olmayı esas etmişlerdir. Son yıllarda çok kullanılan toleransı da karşılıklı hoşgörü olarak anlaya gelmişlerdir.
Bulgaristan Türkleri, Bulgar devleti sınırları içinde, yasalara uyarak yaşamaya başladığı zaman içinde herhangi bir askeri örgütlenme, herhangi bir dış güce kol ordu olma eğilimi tespit edilmemiştir. Ne var ki, aynı yıllarda vatan dilini, tarih ve kültürünü öğrenerek toplumsal yapılanmadan da uzak ve yabancı kalmamışlar, ama Türk kimliklerini de yitirmemeye özel gayret göstermişlerdir.
Türkiye ile olan dil, din, yaşam tarzı ve özgün kültür ve medeniyet mensubu olarak Bulgaristan Türklerine Türkiye’nin 5. kolordusu tanımı yapılması tamamen yanlıştır. Bu suçlama son 100 yılda devamlı ısıtılıp temcit pilavı gibi topluma sunulmuş, birçok kişinin başını yaksa da genel olarak dikiş tutmamıştır. Hele 600 bin Bulgaristanlı Türkün çifte vatandaş olduğu, Bulgaristan’ın Türkiye vatandaşlarına vize kolaylığı sağladığı bir devirde akçe olarak öne atılması yersiz ve tutarsızdır.
Üstelik insan haklarının savunulması söz konusu olduğunda, 5. kolordu ithamı bir kötüleme ve karalamadan, korkutma yeltenişinden başka bir şey değildir. Bulgar devletinin Türkler de aralarında işlediği suçların ve özellikle paralı ajanların işlediği cinayetlerden mutlaka ve hemen hesap sormalıdır.
Sözü edilen paralı istihbarat ajanlarının başında gelen ise Ahmet Doğan’dır. Bu açıdan bakıldığında, ilk kazısı daha 1992’de yapılan, bir totalitarizm suçlularını koruma yapılanması olan Multigrub’u kurma ödevinin neden kendisine verildiğini anlamak artık kolay oldu.
Her insan, korktuğum başına gelmesin giye önlem alır.
Doğan’ın aldığı önlemin adı Multigrup idi. Yöneticileri ölümle kucaklaşınca o da kendini “saray” kümesine kapadı. Bu bajkıma bizim 5. kolorduyla işimiz olmaz.
Olaylar, gelişmeler, anma törenleri, toplanan olağanüstü buluşmalar, gizli gizli alınan kararlar, partiyi anonim şirket dalaverelerinde boğmaya çalışanların kaçakçılığı, HÖH yönetiminin 70’e karşı 68 parçalanması çok büyük bir gerçeğin ilham dolu yüreklenişidir.
Hepiniz bilirsiniz, tohum bile çatlamadan yeni filiz veremez.
Çatladı işte. A. Doğan hainini “saray” cezaevine ebedi hapsedecek güç doğdu, kanatlanıp yeşeriyor. Yüz binlerin kulakları gerçeği bekliyor, güzler yeni şafağı bekliyor. Her şey artık sizin, bizim, hepimizin kendi nasırlı ellerimizdedir. Şu demokrasiden doğacak özgürlüğün anası babası olmak ne güzel bir bilseniz.
Parçalananın yerine halkımızın gerçek, demokrasi ve adalet mücahitlerinin çelikten partisinin kurulacak.
Gerekirse Bulgar parlamentosunda en büyük bağımsız Türk vekiller grubu doğacak. Büyük bir diriliş içindeyiz.
“Türkan Çeşme” mitingi yeni kükreyişin başlangıcı oldu.
Büyük hedef yakında yapılacak seçimlerde tabanda birliğimizi, doku bütünlüğümüzü, nabız vuruşumuzu ayarlayarak hem memlekette, hem Türkiye’de soydaşlar arasında, hem de Batı Avrupa’daki işçilerimiz saflarında aynı bayrağın, aynı ilhamın altında birleşip ve ilk ve son büyük zaferde birlikte olmamızdır. A. Doğan’ın partimizi bölme yeltenişi bize sarıdiken sızısıdır. Onun kısmetinde olansa eşek dikenidir.
Biz diken üstünde yürümeye zaten alışmışız, sarı diken sızısı geçer.