Durmuş MUTLU

Bir zamanlar adı lüks, güç ve zenginlikle anılan Ahmet Doğan, bugün belirsizlik içinde, köhne yapılar arasında dolanıyor. Onun yaşadığı bu trajik değişim, paranın ve gücün zamanla ne kadar hızla tükenebileceğini gösteren çarpıcı bir örnek. Siyasi ve ekonomik gücün doruk noktasına ulaşan Doğan’ın, bugün kendine sığınacak bir yer bulamaması, hayatın ne kadar belirsiz ve değişken olduğunun en açık kanıtı.

Eskiden “bankalardan bile zengin” olduğu iddiasıyla övünen, göz kamaştırıcı saraylarda yaşayıp gücünü gösteren Doğan, artık bu ihtişamlı günlerinden oldukça uzak. “Rosenets” ve “Boyana”daki malikanelerinden çıkarılmasının ardından, etrafındaki zenginlerin konaklarında misafir gibi dolaşıyor. Sahip olduğu servetle kendi çocukluk köyü olan Drındar’daki devasa şatosunu yaşanabilir hale getirmek yerine, bu geçici ve belirsiz hayatı sürdürüyor.

Peki ya Drındar’daki o devasa şato? Mavi-beyaz kuleleriyle masalsı bir yapıyı andıran, dört katlı, taş işlemeli terasları ve en yüksek kulesinin tepesinde bakır horozuyla dikkat çeken bu bina, bugün terk edilmiş durumda. Kırık pencereleri, dökülmüş terasları ve harabeye dönmüş cephesiyle gözden uzak bir köşede çürümeye terk edilmiş. Bir zamanlar “çocuk yuvası – lise” olarak kullanılmak üzere inşa edildiği belirtilen bu bina, yaklaşık 20 yıldır tek bir çocuğu dahi ağırlamadı.

Tapu kayıtlarında bu binanın, 2008 yılında “Hermes Vakfı”na bağışlandığı belirtiliyor. Ancak vakfın başkanı hâlâ Ahmet Doğan. Bu durum, Doğan’ın aslında bu mülk üzerindeki kontrolünü bırakmadığını, ancak köydeki bu devasa yapıyı kullanmak veya değerlendirmek konusunda bir adım atmadığını gösteriyor.

Neden böyle? Drındar, şu an 167 kişilik küçük bir köy. Kreş yaşındaki çocuk sayısı sadece 4-5 civarında. Doğan, geçmişte bu köydeki mülkleri ve diğer iki araziyi milletvekili maaşıyla aldığını iddia etmişti. Aynı dönemde köydeki camiyi ve su şebekesini de onarmıştı. Ancak bugün bu devasa yapının içinde ne çocuklar var ne de köyün gelişimine dair bir işaret. Doğan’ın bu terkedilmiş şatoya dönüp bakmaması, bize, servetin ve gücün gelip geçici olduğunu ve insanın ardında bıraktığı izlerin daha önemli olduğunu hatırlatıyor.

Doğan’ın bu düşüşü, aynı zamanda siyasetin ve zenginliğin ne kadar kaygan bir zeminde olduğunu da gözler önüne seriyor. Bir zamanlar gücün doruklarında dolaşan bu isim, şimdi saklanacak bir yer bulamayan, bir şatodan diğerine gezinen bir gezgine dönüştü. Kendisinin ve çevresindekilerin sahip olduğu onca zenginliğe rağmen, bu sahipsiz ve belirsiz hali, insanı düşündüren derin bir ironi yaratıyor.

Sonuç olarak, Ahmet Doğan’ın hikayesi bize, lüksün ve gücün geçici olduğunu, asıl önemli olanın hayatta geride bıraktığımız izler olduğunu gösteriyor. Her ihtişamın bir sonu olduğunu hatırlatan bu hikaye, “Saraylardan Sürgüne” başlığı altında bir ders niteliği taşıyor. Hayatın getirdiği iniş ve çıkışlar, bugün ihtişamla donatılmış olsa da yarın her şeyin alt üst olabileceğini gözler önüne seriyor.

Reklamlar