Ertaş ÇAKIR
Tarih: 12 Eylül 2020

Korona virüsü koşullarında, ölümü göze alan insanların Sofya meydan ve kavşaklarında toplandığını ve artık 3. Ay arasız protesto eylemlerinde bulunduğunu izliyorum. Zor bir mücadele. Her gün ucunda ölüm riski var.

50 bin, 100 bin ve hatta 120 bin kişinin maskeli de olsa, bir araya toplanması, birlikte büyük coşku yaşaması 10-12 saat bağırıp çağırması, polisle çatışmalar hastalığın olağanüstü büyük bir hızla yayılması tehlikesi gizlediği görüşündeyim. Hele bu gösteriler esnasında göz yaşartıcı gaz kullanması ve içecek satılmayan, dükkânların ve büfelerin olmadığı bir ortamda, hele gece saatlerinde ve sabah saat 03’e kadar devam eden eylemlerde, çadır kentlerde şiddet yaşanmasına akıl erecek gibi değil.

Toplumdaki çatlaklık derinleşiyor. Genç kuşak faşizm ve totalitarizm yükünden kurtulmak ve toplumsal düzeni yeniden örgütlemek istiyor. Bu iş yol döşemek, barajdan su çalıp elektrik üretip satmak veya gizlice Rusya ile oynaşırken, ülkemizi ABD askeri üssü halinde donatmaktan farklı bir şey. Halk özgürlük eksikliğini hissediyor ve sokaklarda elindeki telefon ışığıyla özgürlük arıyor. Çok farklı bir durumdayız.

Bu nedenle olacak ki, bakanların olmuş armut gibi görevden düştüğü bir ortamdayız. Politik parti liderleri, devlet polisini göstericilere karşı, hükümet ve diğer idari makamlar lehinde kolluk kuvvet olarak kullanmasından sonra,  300 kişinin bir gecede tutuklanması ve polis karakollarında aç ve susuz tutulmasının duyulmasıyla yeni atanan İç İşleri Bakanı Terziyski’nin de hemen istifa etmesini istediler. Çünkü terör uyguluyor.

Sofya’daki “Sağ Politika” enstitüsü şefi Georgi Hristov, gösterilerin asla durmamasında ısrar eden siyasetçilerden biri. Onun kanısına göre protesto gösterilerine katılanlar şu kesimdendir:

Protestoların 65. gününde “İstifa!” açısından yapılan analizlerde durum “PAT!” Taraflar güçlerinde denge sağlamış durumdadır. “Kritik Nokta” henüz yaşanmadı.  Nüfusun daha büyük bir kısmı sosyal yardımlar, öğrenci parası, okul parası, emekli maaşlarına 3 ay için 50 leva gibi kırıntı yemlemeyle evde tutulabiliyor. Orta kesim hala dayanıyor. Orta kesim eritilmek ve el açmak istemiyor.

Fakat gösteri merkezlerindeki gençlerde büyük bir miktarda ülkücülük, idealizm var. Protesto edenler görmüş geçirmiş, okumuş, aydın vatandaşlar.  İyi giyinmiş, konuşması düzgün, “Başbakan Borisov İstifa!” “Başsavcı Geşev istifa!” sloganı dışına çıkmayan kesin kararlı ve yüksek kültürlü bir nüve oluşuyor. Protestocuların Bulgaristan’daki politik süreçleri yıllardır yakından izlediğini daha ilk temasta hemen anlıyorsunuz. Bu gençler dünya görüşüne sahip, kafalarında fikir var. Dert yanmıyorlar. Çöken bir devlete sahip çıkıyorlar. Bir de hepsi dünyanın fikirle değil, iktidardaki kişiler tarafından güçle değiştirilebildiğine inanıyorlar. Onlar iktidar istiyor. Sofya mitingleri politik niteliklidir. Sorun politiktir.”

Sofya III. Polis Amirliği binasının zemin katındaki 15. no’lu koğuşa 2 Ağustos gecesi kapanan ve 11 Ağustos günü öğleden sonra salıverilen, kayıtlarda gösterilere katıldıkları için 5-er yıl hapis cezası istenen kişiler arasında olan ve tutuklulardan biri olan, Rusçuklu (GERB Partisi gençlik örgütü Başkanı Pavel Tsvetkov) anlatıyor:

“Koğuşta 15 kişiydik. İçerisi çok pisti ve kokuyordu. Tutuklulardan ikisi gazeteciydi. Sofya acil merkezi “Pirigov”tan bir doktor vardı. Bir mobilya fabrikası sahibi. Bir İT uzmanı. Sofya’daki Avrupa Merkez Bankası’nda çalışan bir görevli, 3 emekli ve diğerleri üniversiteli gençlerdi. Holigan ve asayişi bozan kişi maddelerinden hepimiz için beşer yıl isteneceğini bildirdiler. Çok evrak imzaladık. Az yemek verdiler. Su da yoktu.” Pavel Tsetkov bu olaylardan sonra GERB partisinden ayrıldığını ve olaylarda kaba kuvvet uygulayan ekibi şöyle anlatıyor:“”Bağımsızlık” meydanına gönderilen polislerden büyük kısmı polis değil. “Delta Gard” adlı güvenlik şirketinden kiralanmışlar.  Hükümete yakın olan bu güvenlik şirketinin adı şiddet olaylarına karışmış.” 

“Almanya’nın Sesi” – “Deutsche Welle” yayınlarını dikkatle dinleyenlerin görüşü ise şöyle kristalleşmiştir:

“Bulgaristan gösterilerinde bir kişisel ve toplumsal dram yaşanıyor”. Bu karışıklık, Başbakan Borisov’un işidir. Çözülemeyen düğüm şudur:

Borisov Bulgaristan’ın hem demokratik bir ülke olmasını arzu ediyor;

Hem kendisi aldığı politik görevden –başbakanlıktan – usulca çekilmek istiyor;

Hem de başbakan iken bağladığı işlerin başbakan görevinden istifa ettikten sonra da tıkırı-nda yürümesi için ne yapılması gerektiğini düşünüyor.

Bu plan biraz katışık. Bu işlerin üçünün de aynı bohçada olması imkânsız. Halen Bulgaristan’da olmayan, şartları oluşmamış bir yönetim modeli uygulanmak istendiğini izliyoruz. Bu, başka bir ülkeden kopya edilerek yapılıyor. Borisov, Putin gibi ebediyen iktidarda kalmayı da düşlüyor.

Bunu nerede mi görebiliyoruz?

İlk belirtiler:

Bir defa yangından eşya kaçırır gibi acele hazırlanan yeni Anayasa Önerisi her şeyi ortaya koydu. Ne demek, adam tutuklandıktan sonra, onu cezalandırmak ya da salıvermek için savcı ve yargıç baş başa verip özel kanun önerisi hazırlayıp meclise sunacaklar ve kanun çıktıktan sonda dava açılacak ve karar alınacak. Bu olacak iş değil. Jivkov iktidarında anayasa ve yasalar rafa kaldırılmıştı ama bu kadar ileri gidilmemişti. Ülke diktatörlüğe gidiyor ve göstericiler büyük tehlikeyi Başbakan Borisov ile yakın dostu Başsavcı Geşev’in kişiliğinde görüyorlar. Bu tehlikeyi sezen ve sokaklara akın eden Bulgar halkını tebrik etmek yerinde olur. Muhalefet partisi lideri ve milletvekillerinin deniz kıyısındaki devlet arsalarından birer pafta için okumadan imzaladıkları anayasa önerisi, herkese her şeyi anlatmış durumdadır. Şahsen ben, HÖH partisi milletvekillerinin yeni anayasayla ilgili milliyetçi faşist hükümet ortaklarından – VMRO ve NFSB – değişikliklere ek önerileri kabul edeceklerini düşünemeyiz. Lise diploması olmayan vatandaşlara seçim hakkı tanınmaması önerisi, soydaşlar ve gurbetçilerin seçim sandığından uzak kalmaları istekleri insan hakları açısından asla kabul edilemez. Faşist güçlerin meclisten atılması zamanı gelmiştir. Bulgaristan faşistlerden arınmadan demokrasi bir hayal kalır.

Borisov’un bu ilk istekleri, oyunları, zaman kazanma ve iktidarın ömrünü uzatma taktikleri Putin’ın politik gündeminden alınmıştır.

Borisov’un iktidarda kalabilmek için 1991 Anayasasını çöpe atmaya hazır olduğu görüldü, halk gerçeği görünce de oyun bozuldu. 

Borisov’un planında Macaristan Başkanı Orban’ın seçim sisteminden de unsurlar var.

Macaristan’da seçim sistemi değişti. MaJoriter sisteme geçildi.  Alınan sonuçlar en büyük parti lehinde oldu. GERB bu değişikliği yaparak en büyük parti durumunu korumak istiyor. Bu teklif 2016 ‘da yapılan halk oylamasında desteklenmişti. Seçim sistemini değiştirip seçim kazanmak isteyen Borisov, başbakan olmadan, işleri dışarıdan yönetmeyi denemek istiyor. Bu plan tutmayabilir. Çünkü HÖH-DPS olduğu gibi, milliyetçi partiler de bu değişikliği kabul etmezler, çünkü majoriter sistemde küçük siyasi partilerin erimesi ve meclis dışı kalma tehlikesi var. Macaristan örneğinin Bulgaristan’da tutması için başka değişikliklere ve özellikle bazı sektörlerde köklü reformlara ihtiyaç olduğu görülüyor.

Şöyle bir formül e aranıyor.

Böyle bir uygulama Sovyet lideri Elsin tarafından başarılı denendi. O. Görevlerini 1999’da Vladimir Putin’e devretti. Borisov, imzaladığı anlaşmaları ve üstlendiği yükümlülükleri sürdürebilmek için, görevden ayrıldıktan sonra,  birine ihtiyacı var. Şimdilik B. Borisov’un gizli sözleşmeleri öncelikle HÖH-DPS iledir. Bu açıdan bakıldığında, Borisov’un varisinin HÖH- hareketi tarafından da kabul edilebilir birisi olması gerekiyor. HÖH-DPS’nin Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın istifasını ve “uzmanlar hükümeti” kurulmasını isterken bunu dedi. Bu öneri, GERB için uygun değil. “Uzman hükümeti” GERB’in sonu da olabilir.

HÖH-DPS liderinin 2. Sıradan iktidar iplerini çektiği biliniyor. Kurulduğunda “uzmanlar kabinesi”  GERB ile DPS’nin ortak salıncağı olacaktır.

Başbakan görevinden istifa eden Borisov, GERB partisinin Başkanı görevinde kalabilir, fakat onun karakteri paralelinde bir lider olmasını kabul etmiyor.

Borisov’un Bulgaristan tarihinde bir iz bırakacağından kuşku yok. T.Jivkov topluma devlet önünde boyun eğdirmişti, zorbalıklarıyla hatırlanıyor.

B.Borisov, devleti özel sermayenin eline verdi. Bu da olumsuz bir Borisov siması yarattı. Bulgar devleti özel sermaye tarafından esir alınmış durumdadır. 1913’te Borisov iktidardan düştüğünde toplum 180 derece çark etmişti. Günümüzde DPS-Peevski medyası, gazeteleri halkın sevebileceği bir Borisov siması yaratmaya çalışsa da yaratamıyor. Meydanlar protestocu ile dolup taşıyor. Başbakanın iktidarda kalmaya devam etmesi GERB partisini eriteceği gibi, Avrupa Birliğinde bir “diktatör Borisov” siması oluşturuyor.

Son şans.

Seçmenin ve kamuoyunun önüne çıkıp, dalavereleri ipe serip “yanlış oldu” diyerek özür dilemek ve halkın en yakın bir tarihte yeni seçime çağırmak ve GERB partisinin ve kendi onurunu aklamaya çalışmak Borisov için son şanstır.

Sokakta Halk Ayaklanması devam ederken şanslar birer birer buharlaşıyor.

Siyaseti izlerken, korona virüsü yasaklarına uymak zorundayız.

Okuyanlara ve paylaşanlara teşekkür ederim.

Reklamlar