Sevilcan YÜCE
Konu: Halk şiirimiz, türkülerimiz, manilerimiz bugün de canlıdır.
Sayın okurlarım, Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi Başkanlığı ve BULTÜRK – Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Genel Başkanı Rafet Ulutürk’ün girişimiyle alınan bir kararla BULGARİSTAN TÜRKLERİ HALK YARATICILIĞININ ve kültürel atılımlarımızın ana kaynaklarına uzunca bir yazı dizimizle eğilmek istiyoruz. Kapımız herkese açıktır.
1950’li yıllardan sonra yaratıcı aydınlarımız öncülüğünde halk yaratıcılığımızı gün ışığına çıkarma alanda köklü bir çalışma yapılmıştı. Anonim eserler çiğdem çiçekleri gibi çalı altı kuytulardan, gönüllerden çıkarılarak derlenmişti.
Riza Mollov, Niyazi Hüseyin, Hüsmen Mutaf, Musa Beytullah, Hüseyin Hasan, Yusuf Kerim, İsmail Cambaz, Müzeyyen Ahmet, Dinçer Haliçoğlu, Nuriye Emin, Sabri Alagöz ve daha birçok yaratıcımız bu çalışmalarda yıllarını tüketmişlerdi.
Halk şiirimiz toprağımızda, halkımızın bağrında, sılada, günlük hayatın içinde doğmuştur. Bizimdir. Biz, sanatı, özgün halk kültürü ve şiiri, efsaneleri, öyküleri, taşlamaları vb olan bir halk topluluğu olduğumuzdan dolayı şerefli ve mutluyuz. Kendi yaratıcılığı olmayan halk kördür. Hayatımız baştan başa sonsuz bir yaratıcılık kaynağıdır. Balkanlar, Türkler gibi bir halka, Müslümanlık gibi bir dine vatan olabildiği için gururludur. Onun yüksek dağlarından, berrak sulu derelerinden, karından kışından, şirin yaylalarından, nimet yüklü ovalarından, bahçelerinden, gonca ve çiçeklerinden, kuşlarının şarkılarından ve kurtlarının uğultusundan başka hiçbir yerde esine rastlanmayan özgün kendi sanatımızı yaratabildik. Biz yaşadığımız doğanın bir parçası olduğumuzdan tüm yaratıcılığımız da adına HAYAT denen sonsuz senfoninin içinde özel yeri olan bir fragmanız.
Biz kendimizi biliriz, sözündeki derin anlam budur. Artık neredeyse bir milenyum (bin yıl) boyu Bulgaristan ve Balkanlardaki Türk yaratıcılığı, Müslüman din varlığı, geçen yüzyıl sıkıntılı dönemler geçirse de, yeni asra ayak basarken kendi öz kaynaklarına dönebiliyor. Sararıp düşmüş her yaprak kaldırıldığında altında pırlayan nem damlaları ve kara toprağı delip çıkmış çiçek başları gibi bizim öz sanatımız da kendi sesiyle yaşamak, yaratıcılığımız bahar goncaları gibi patlayıp açmak istiyor.
Tanıtım dizimizin ilk bölümünde sizlere yaşını bilmediğimiz, biz bu topraklarda yaşadıkça bizimle beraber olmuş, aşk, hicran, sabır, hasret duygularımızla dile gelmiş esintiler seçtik. Tarihimiz boyu özellikle analarımız, nenelerimiz, eşlerimiz, kızlarımız yani Türk kadını bu şiirlerle, türkülerle, ninnilerle içini dökmüş durmuştur. Bir halkı tanımak istersen halk şiirine, öz sanatına bak diyenler, bunu kasteder. Çünkü halkımızın yaşayan hayatı eserlerinde anlatılabilen hayatıdır. İnsanlığın en büyük yapıtları, Çanakkale Truva Savaşı’nı anlatan Homeros’un İLYADA eseri bile halktan toplanan efsanelerin, şiirlerin, anıların sanatsal işlenip yansıması ve eski tarihin aynasıdır. Halk yaratıcılığından daha derin ve daha büyük bir yaratıcılık düşünülemez.
Bu dizimizde sunacağımız halk eserleri öteden beri öz belleğimizde yaşarken ruhumuza güç vermiştir.
MANİLERİMİZLE başlıyoruz.
Konumuz: Gençlik Aşk ve Muhabbet.
- İndim çeşme başına
Yazı yazdım taşına
Sevda nedir bilmezdim
O da geldi başıma.
- Uzaklar seçilmiyor
Gönüldür geçilmiyor
Gönül bir top ibrişim
Dolaşmış açılmıyor.
- Bıçağın çeliğine
Tahtanın deliğine
Bir kuştur uçar gider
Güvenme gençliğine.
- Sarı üzüm salkımda
Yeşil yaprak altında
Şu kızların sevdası
Can yüreğin altında
- Tuna boyu düz gider
Fayton dolu kız gider
Fayton yolu şaşırmış
İnşallah bize gider.
- Dulovo edikleri
Şu nedir yedikleri
Hiç aklımdan çıkmıyor
Kızların yedikleri
- Kaleden öküz bakar
Öküzün alnı sakar
Sakallıya kim bakar
Delikanlı can yakar
- İncir serdim güneşe
Bakan gözler kamaşa
Sen bir demet gül isen
Ben bir demet menekşe
- Yağmursuz gün olur mu
Yiğit yarsız olur mu
Dünyayı neylemeli
Güzel yarsız olur mu?
- Ne güzelsin, ne çirkin
Ettin beni tedirgin,
Yaşın daha pek küçük
Değilim senin dengin
- Sevginin mumu sönmez
Gözyaşları hiç dinmez
Denizde su tükenir
Âşıkta dert tükenmez
- Denizin kumu bitti
Balığın pulu bitti
Ben çocuğa bakarken
Gözümün nuru bitti.
- Mavi mavi mor verir
Kız kapıya yan verir
İki çocuk kız için
Mahkemede can verir.
- Rastık çekmiş kaşına
Örtü örtmüş başına
Sevilecek çağdadır
Girmiş on beş yaşına.
- Ak sargıları sararsın
Bizim mahal ede ne ararsın
Bizim mahallede kız çoktur
Kara sevdaya kararsın.
- Su boyunda karınca
Yolunca git yolunca
Bulgaryayı dolaştım
Bulamadım boyumca.
- Ay ırmağa ırmağa
Gitti dal kırmağa
Altın yüzük doladım
Bir kınalı parmağa.
- Bahtın yolu düzdedir
Top zülüfler yüzdedir
Benim şu gönlüm ise
İnce belli kızdadır.
- Kahve değil, çay değil
Sözlerim alay değil
Aşk kalbe kolay girer
Çıkarmak kolay değil.
- Acep kim kimi yene.
İstersen haydi dene
Aşk bir demir leblebi
Aşk olsun çiğneyene.
(Devam eecek)
Halk Türkülerimiz
K ı z D e s t a n ı
Bir kız altı yaşına girince
Yanakları bal olur
Yedide boyu uzar
Sekizde açar gözünü
Dokuzda her düzenini düzer
Onda da açılmadık güle benzer
On birde kız kanına katılır
On ikide de ak gün olur açılır
On üçte ak yüzüne bakılır
On dörtte yavaş yavaş yar olur
On beşte gece girer düşüne
On altıda çocuk düşer peşine
On yedide yalan söyler eşine
On sekizde kına düşer saçına
On dokuzda türlü ballar saçar
Yirmide her huyundan geçer
Yirmi birde isteyenler vaz geçer
Yirmi ikide dul adama gider.
- Aşk Türküsü.
Su üstünde sarayım Entarim yok dikeyim
Haykır yârim varayım Dikeyim de düreyim
Saat kösteği kırayım Yolla yârim kokuyu
Sende benim merağım. Entarime süreyim.
Al eline kalemi Koyunlarım sayada
Yaz başına geleni Güder harman kayada
Hasta oldum ölüyorum Alacaksan al yârim
Oldum yastık veremi. Olum var bu dünyada.
(devam edecek)
Yazı güzel üstelik türkülerin manilerin kaydedilmesi de. Ama bir bakalım Bulgaristan’dan ki Türkler ya da Türkiye’de ki Bulgaristan göçmenleri kültürlerinin neresinde. Kültürel erezyon çok ciddi şekilde alıp götürüyor bu zaten malum. Ama genel olarak insanlar kendi kültürlerine karşı ilgisiz hevessiz, asıl korkulması gereken de bu. Kimse bir daha türkü yazmayacak tamam, çünkü zaman değişti, ama kültürel anlamda mutasyona uğramış şarkılar daha popüler be seviliyor. İnsanları istediklerini dinlemek alı koyamayız ama kaybettiklerinin farkında değiller ve işin kötüsü bunların hepsi silinip gidecek. Kültürü taşıyan insanlardır ve bu yükü almak istemezlerse uçup gider. Bizim de dedelerimiz Bulgaristan’dan gelmiş ama ben bilmiyorum demek bile daha masum kalıyor bunun yanında. Sorun şu, gelenekle ilişkili gerçekten güzel birşeyler üretilmiyor. Bize Bir Kazım Koyuncu, bir Lorenna McKennit lazım. İnsanlara unuttuklarımı uyandıklarını değerini gösterecek.