Dr. Nedim BİRİNCİ
Biz Türkler laleler gibi renk rengiz. Kırmızıyı seven sarımızı kıskanır, alacağız desek, bu da ne güzellik deyip bayılan olur. Şu unutulmasın derim, bizim lalelerin en güzellerine dağ yamaçlarında, dere boylarında rastlanır. Avrupalılar Türklere “lale dünyası insanları” derken, çok çeşitli ve renkli olsak da boyda, kokuda hep aynı olduğumuzu düşünmüşlerdir. Başkaları bizi böyle bilirken, atalarımızın 942 yıl önce Van gölü boylarında, Malazgirt’te Bizans’ı yenip dünya tarihinde yeni bir çağ açmalarını tartışma konusu etmek, laf edip, laf yetiştirmelere akıl erdiremedim doğrusu.
Tarihimizde kopmaz bir süreklilik vardır dendiğinde, belirli topraklarda değişik dönemlerde farklı millerlerden insanların yaşamadığı anlamına gelmez. Biz arı bir millet değiliz diyarımızdaki soy ve boyların ortak bir bütünüyüz. Şu da var, savaşların yapıldığı topraklardaki halkların savaşın sonucunu belirlediği gibi bir sav geçersizdir. Birçok imparatorluk birkaç kıtada, birçok halkın toraklarında hükmetmiştir. İspanyol imparatorluğu Latin Amerika’da egem olurken, Güney Amerika imparatorluğu olmamıştır. Aynı şeyi Portekizler veya İngilizler için de söyleyebiliriz. Büyük Britanya imparatorluğu Hindistan’da hükmetmiş, savaşmış vs. ama hiçbir zaman bir Hindistan İmparatorlu olmamıştır. Selçuklu da bir Türk hükümdarlığıdır. 1072’de günümüz Türkiye Kürtlerinin yaşadığı topraklarda savaşmış olması onu asla ve hiçbir zaman Kürt İmparatorluğu yapmamıştır. Tarihte zaman katmanlarının birbirine karıştırılması yanlışlıklar doğurur.
Kürtlerin de bu gibi iddiaları yoktur. Yerli halkın her zaman savaş sırasında galip gelenden yana olduğu da iddia edilemez. Mesela, 1877–78 Plevne Savaşı’nda yerli zengin Bulgarlar, şehrin papazı öncülüğünde Rusları yenmesi ve kendileri koruması için Osman Paşaya 3 torba altın vermiştir. Tarihte, Selçuk Orduları’nda Kürt asker olduğuna dair resmi belge bile yoktur.
Türklerin Selçuk ceninden de geldiğini, Orta ve Yakın Doğu’da ve Anadolu’da yeni dünya özlemini birlikte mayaladıklarına ilişkin milyonlarca kanıt var.
Bir de şu önemli: İmparatorluklar, uygarlıklar gibi birbirinin devamıdır. Selçukluğun devamı da Osmanlıdır. Bu iki ardıl imparatorluğun devamında kopmaz bir bütünlülük oluşmuştur. Bu bakıma Selçuk ve Osmanlı birbirini tamamlayan kesintisiz bir sürekliliktir.
Ortada ne hol ne de yumurta varken, o telefonda şöyle dedi, bu ise o an kulağı kulaklıkla tıkalı olduğundan ters anladı gibi saçmalıkları konu ederek kişisel ya da tüzel saldırılara geçmek hiç birimiz için yararlı değildir.
Konuyu görüşen BULTÜRK Yönetim Kurulu derneğimizin Selçuklu Türkleri ve tarihteki devamlılığı anlama konusunda aşağıdaki tezler üzerindeki kesin görüşünü dikkatinize sunarız. Bu münakaşayı alevlendirip anti-Rafet, anti-BULTÜTK gibi kılıflara girip her Çingene düğününde kamber olma meraklılarına saflarımızda ve dernekçilik ortamında hele 7 Haziran 2015 genel seçimleri öncesinde asla yer olmadığını önemle gündeme getiriyoruz:
Kesin görüşlerimiz şu tezlerde bütünleşmiştir:
Selçuklu tarihi, bir de Türkün Türk’le mücadele tarihidir.
Türk’ün birbiriyle mücadelesi Türk insanını çok kırmış ama çok da bilemiştir.
Selçuklu Hükümdarları güç toplamak ve kendilerini kabul ettirmek için ortaya irade koymuştur. Fethedilen alanlar, çevresine toplanan insan iradesinin Türk ve Müslüman tezahürüdür. Bu topraklarda yaşayanlar ümmetten, hakim din de İslam’dı.
Selçuklu tarihi gerek yayıldığı geniş sahası ve gerek vasal (boyunduruk altına aldığı) devletlerdeki hoşgörü itibarıyla dünyada başka bir örneği yok deyebiliriz. Bu geçmiş bizim öz tarihimizden bir halkadır.
Selçuklu tarihi, devletler içinde devler tarihidir. Olay, Türk halkından başka bir halkın ve devletin tarihi olarak düşünülemez.
Türk’ün Hunlardan beri gelen anlayışı, bütün ülke hakanındır ve hakan, bu topraklar üzerinde istediği gibi tassa ruf etme hakkına sahiptir. Elbette bunun, gelenekle oluşmuş belli kaideleri vardır ve belirleyici olan her zaman Türklerin İslam dinine dayalı gelişip yerleşen ahlak ve gelenekleri olmuştur.
Türkler bölündükçe çoğaldı ve çoğaldıkça dağıldılar. Her zaman güç toplama yollarını buldular ve galip oldular.
Kimi zaman güçlerini birleştirdiler, “kudret” kazandılar; kimi zaman güçleri çarpıştırıp zayıf düştüler ama hiçbir zaman yok olmadılar.
Tarihte ve bugün her yerde “Türk” varsa, bunun hikmetini öncelikle tarihte aramalıyız. Türkler düşman aramayan, gittiği her yerde dost kazanan bir millettir.
Selçukluların tarihini bilmeden, öğrenmeden Türklerin tarihini bilemeyiz ve anlayamayız.
Selçuk ile Anadolu ve Balkanlar Osmanlı ve Türk dünyası olmuştur.
Selçuk tarihi, Osmanlı ve Türk tarihinin en önemli kısmını bir bütün olarak anlamamızın en güvenilir kaynağıdır.
BULTÜRK Derneği olarak ortak tarih anlayışımız gerçeklere dayandığı gibi ani ve soyut tespitlerden çok uzak ve tamamen nesnel ve gerçekçidir. Biz bu sonsuz tarihin devamıyız. Yolumuza da birlikte devam edelim.
Önceden bildirdiğim ve hazırladığım yazı konumu değiştirmek sorunda kaldığım için özür dilerim.