Sevilcan YÜCE
Balkanlarda şiir ve düzyazıyla uyanışın başını çeken ve bu alanda en ileri gidebilen 1960 ve 70’li yıllar Bulgaristan Türkleri edebiyatıdır. Asimile dilmeye zorlandığımızda şairlerimiz sustu. Edebiyatımıza ölüm fermanı Hak ve Özgürlük Hareketi liderlerince yazılmak istendi. Ne var ki, halkımız hiç gecikmedi, elini tez tutu ve kıza sürede “Bizim Türk Kültürüyle İşimiz Olmaz!” diyenlerin hesabını görmeye başladı. Yaratan insanı ruh ve beden olarak yarattığından ve ruhun eli kolu, kesilecek boynu, kırılacak kaleme olmadığından fermana yazacak cümleler bulamadı. 1985/1989 döneminde şair ve yazarlarımızdan sürgünlerde süründürülmeyen, hapishane zindanlarında körleştirilmek istenmeyen yoktur. Edebiyat, sanat ve kültürü yok etmek isteyenlerin fermanı ancak boş kâğıt altına atılmış imza olabilir. Çünkü ruhsal dünyayı yansıtan her şey ölümsüzdür. Çünkü eserleri halkımın kalbinde yaşayanların her biri ölümsüzdür.
Biz bugün 1990 sonrası HÖH yönetimindeki Türklüğün ruhsal çöküşünü aşmaya çalışıyoruz. Kalemlerimizin ucunu sivrilttik. Kâğıt üzerine değil halkımızın sonsuzluğa açılmış beynine yazıyoruz. Ruh dilimizin yeniden yükseklerde dalgalandırma zamanı yelken açıyor. Ölen edebiyat yoktur, çünkü yakılan tonlarca kitaba rağmen halk sanatı, halkımızın yaratıcılığı her zaman canlı, ayakta ve dimdik kaldı. Şarkılarımızı sessizce söylerken, şiirlerimizi çılgınca bağıranlar vardı.
Dede Korkut masallarımızdan 1000 yıl öncesinde nenelerin torunlarına anlattığı masal, hikâye, öyküler, okunan dörtlükler bile hem yazılı hem de sözlü belleğimizde bugün de yaşıyor, yarın da yaşayacaktır. Balkan ülkeleri masalları, Balkan ozanları söylevleri Avrupa kıtasına ışık olan mumlardır. Avrupa bizim ruhumuzla aydınlanmıştır.
Bulgaristan şairlerinin eserlerini 3 aşamada ele alırız. Başlangıç, erginlik ve olgunluk çağının kendi özgün sesi, damarı, ruhu ve esintisi olduğu gibi halkımızın manevi dünyasında silinmez, sökülmez çok derin ve öz belirleyen izleri olduğunu yazarken gurur duyuyorum.
Bulgaristan Türkleri şiirlerinden seçmeler:
Selim BİLALOV
ANNECİĞİM
Tatlı tatlı ninnilerle
Pek küçükten büyüten,
Anadilini öğreten
Anneciğim hep sağ olsun!…
Beni en çok odur seven
Kucaklayıp aşkla öpen,
Sinesinde gıda veren
Anneciğim hep var olsun!…
Nazlı nazlı büyütürken,
Başucumda dönenirken,
Bin bir zahmet çile çeken
Anneciğim hep şadolsun!..
O bensiz hiç yaşayamaz,
O bende kan, can kalmaz.
Hürmet annem, hürmet sana,
Anneciğim rahat olsun!..
Üzer miyim ben annemi?
Annesizlik bak iyi mi?
Hiç nankörlük edilir mi?
Annem benim, cici annem!
***
Sabahattin BAYRAM
BÜTÜN DİLLERİ ÖĞRENMEK İSTİYEN ÇOCUK
Kuşların dilini bilseydim eğer
aç bırakır mıydım saçaklarda kuşları,
ne mutlu, ne rahat
geçirirlerdi
dondurucu, korkunç kışları…
Kurtların dilini bilseydim eğer
korkudan kurtulurdu kuzu,
ne kurt böyle canavar
olurdu ne kuzucuk böyle mahzun….
Tavşanın, Tilkinin, Ayının, Filin,
bütün hayvanların dilini bilseydim,
bir dostluk başlardı ormanda.
Kardeş olurdu bütün hayvanlar
öğrenip sevgiyi çocuklardan…
***
Naci FERHADOV
KÖYÜM
Şirin köyüm,
uykusuz gecelerde beni peşinde sürükleyen,
“korkma! Benim. Yürü benimle”, diyen,
tatlı, hoş bir hatıra.
Canım köyüm,
kalbimin ıssız bir köşesinde
Çocukluğumdan kalma
Yoksulluk yadigarı
sızım sızım bir yara….
Seni her gelişimde biraz başka bulurum
Sokaklarını biraz daha geniş
komşularımı halinden daha memnun.
Ve başbaşa kalır da bedbaht çocukluğumla
bugününe bir daha vurulurum.
Olgunluk çağına girmiş bir zamanlar tozlu sokaklarında
“Kuyucuk” oynadığım kızlar.
bakma, bakma komşu kızı,
tut kendini, vurulurum!
Kalbime ok sokma benim
dumanlı gözlerin uz dursun!
Çöp sandıklarına girmiş o kör kandiller,
talihine küsmüş gaz lambaları.
Beton direklere konmuş ampuller,
ışıklar içinde her sokak, her ev.
Ve küçükken sayıp sayıp da bölüşemediğimiz
yıldızlarım üstünde alev alev.
Şirin köyüm, senden her ayrılışımda,
kervan olur hatıralar,
düşer yollara.
Hepsi candan, hepsi o kadar benim
ama yüklensem de götüremem, götüremem!
Canım köyüm, yazılmamış destansın
Yazsam da, çizsem de koca bir ömür boyu
Bitiremem, bitiremem!
***
Duygu ÜNLÜ
Soru İşareti
Ne yesen aynı ağzının tadı
Her öpmesi Çin tuzu
Tükenmiyor içmek, bence bir yalandı
Bulamadım içindeki kızı
Başkası da mı vardı?
Demek ki anlamamış kerizler
Benzemeyişimizi
Teninde, çukuruma göre pürüzler
İki parça bir puzzle gibi
Nasıl başkasını özler?
Kürkçü değil dolaştığım yersin
Yolum, köyüm, gittiğim
Bitmiyor yürüyerek,
Sımsıcak Şumen
Aklının kıvrımında yittiğim
Niye böyle edersin?