Musa VATANSEVER
Konu: Bulgaristan Müslümanlarının Olağan Kurultayı toplanıyor.
24 Ocak 2016’da, saat 00.10’da Bulgaristan Başkenti Sofya şehrindeki Ulusal Kültür Merkezi’nde (NDK) Bulgaristan Müslümanları Ulusal Kurultayı çağrışmıştır. Kurultay, Baş Müftülük son dönem çalışma raporunu dinledikten, gerekli ek konuşmaların sunumu da yıldıktan sonra, yeni Bulgaristan Müslümanları Baş Müftüsü seçimi gerçekleştirecektir. Ulusal Kurultay haberi Bulgaristanlı Müslümanları il müftülükleri, belediye müftülükleri ve müminler tarafından büyük geniş ilgi ve coşkuyla karşılanmıştır.
Müslümanların partisinde iç darbe.
2016 yılı Bulgaristan Müslümanları için zorluklu başladı.
25 yıllık bir geçmişi olan ve Bulgaristanlı Müslümanların dinsel haklar ve özgürlükçü demokrasi mücadelesinin de bir siyasi doruğu olan, 4 Ocak 1990 tarihinde kurulan ve daha sonraki yıllarda Hak ve Özgürlükler Hareketi’nde (HÖH) davasında ifade bulan yolda yeni bir kavşak belirdi. 17 Aralık 2015’te Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) partisi fahri başkanı Ahmet Doğan etnik azınlık partimizi Türkiyecilikle, İslamcılıkla, NATO ve Avrupa Birlikçiliği taraftarlığıyla itham edip böldü. Genel Başkan Lütfü Mestan’la birlikte, Kırcaali eski Baş Müftüsü, Bulgaristan Müslümanları Milli Manevi Konseyi Başkanı, milletvekili Şabanali Ahmet ve İslam Enstitüsü mezunlarından ve Baş Müftülük eski sözcüsü Hüseyin Hafızov da partiden ve meclis grubundan atıldılar. Bu olay kuytuya uzanmış fırsat bekleyen Bulgar İslam, Türk ve Müslüman düşmanlarını birden harekete geçirdi. Olayın Bulgaristan Müslümanları Ulusal Konseyi arifesine rastlaması, direk olarak Baş Müftüye, Baş Müftülüğe, anadilimiz ve ibadet dilimiz olan Türkçemize, hak ve özgürlüklerimizi elde etme yolundaki kararlı, azimli ve devamlı davamıza yeni saldırılarla sürüp gidiyor.
Hainliğin politik sahneye taşınması.
HÖH partisinin ani ama önceden hazırlanmış bir güçlü saldırı ile parçalanması gibi olumsuz bir olay yaşandı. HÖH meclis grubu ve parti günsel siyasi yönetimini gözden düşürmeyi ve siyaset dışı bırakılmayı hedefleyenler şimdilik üstünlük sağladı. Yeni atanan parti başkanlardan biri olan Çetin Kazak’ın meclis kürsüsünden yaptığı son konuşmada, Bulgaristanlı Türk, Pomak ve Romenleri dinsiz (ateist) ilan etmesi de kardeşlerimize karşı ardı arkası kesilmeyen dalgalı saldırıda yeni bir darbe oldu. Bu tez basında HÖH milletvekillerinden Tuncer Kırcaliev tarafından tekrarlandı. Son hedefin imanlı halkımızın din kurumlarımızdan koparmak olduğu gizlenemedi. Şu anda Bulgaristan’da 1300 cami ve mescidin kapısı ibadete açıktır. Sofya İslam Enstitüsü ve 3 İslam Lisesi sosyal ve kültürel ihtiyaçlarımız için kadro yetiştirmektedir. Bununla birlikte Diyanet’in yardımlarıyla Türkiye yüksek kurumlarında, Ürdün ve Mısır’da eğitim gören gençlerimiz var.
Tarihsel gerçekliğin reddi.
Baş Müftülüğümüz yönetiminde verilen ağır ve zorlu mevzi koruma mücadelesine kısaca değinildiğinde 1878 savaşından sonra Osmanlı çekildiğinde Bulgaristan’da kalan ibadethanelerin, vakıf mallarının ve sosyal tesislerin talan edilmesi yönünde bir kıyım yaşandığını vurgulayabiliriz. Bağımsız ve egemen Bulgar Prensliği kurulmasına imkân veren 1878 Berlin Konferansı ve Anlaşması, bu topraklarda kalan Müslümanların kendi din, dil, gelenek, kültür ve medeniyetleriyle var olma ve gelişme haklarına özel yer vermiş ve bunları savunmuştur. Bu topraklarda kalan 2 bin 356 cami ve medresenin korunmasına önemle işaret etmiştir.
1878 Berlin Anlaşması, Balkanlar üzerinde, Batı ile Doğu imparatorluklarının etki alanlarını belirleyen son atlaşmadır. Daha sonraki yıllarda bu topraklarda başlatılan Balkan Savaşı, Müttefikler arası savaşlar gibi harp oyunları jeopolitik ve coğrafi durum dengeleyen Berlin Antlaşmasının ihlalidir.
Hıristiyanlaştırma testi.
Ne ki, Berlin Anlaşması, Bulgaristanlı Müslümanların dini ve kimlik hakları açısından daha 1912’de bozulmuş ve Batı Rodoplara’da yaşayan Pomak Müslümanlar vaftiz edilerek, dinleri dönüştürülerek, Hıristiyanlığı kabul etmeye zorlandıkları gibi, minaresi yıkılan camiler kilise haline getirilmiş, Müslümanlık sembolü olan fesler külahla değiştirilmiş ve Kuranı kesimler toplatılmıştır. Bu olaylar ordu, jandarma ve baş belası sopacıların saldırıları ile gerçekleştirilirken Doğu Ortodoks Kilise Papazları da kandil sallayıp buhur tütsülemişlerdir.
Pomak Müslümanlar, Osmanlı Padişahı’nın Sofya askeri ataşesi Mustafa Kemal’in yoğun yardımlarıyla ilk sabır testini başarıyla atlatmayı başarsalar da, Hıristiyanlaştırma dalgaları dinmemiştir. 1934 faşist darbesinden hemen sonra 1936’da, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından 1942’de yalnız Batı Rodoplar’da değil, Pomak kardeşlerimizin yaşadığı diğer yörelerde köy ve kentlere yayıldı. Suçsuz Müslüman aileler devlet terörüyle gelen din baskısına dayanmak zorunda kalmıştır. Müslümanları Hıristiyanlaştırarak eritme ve Bulgarlaştırma siyaseti III. Bulgar Çarlığı dönemince arasız ve yoğunlaştırılarak devam etmiştir.
Dinsizleştirme testi.
Bulgaristan Müslümanlarını dinlerinden uzaklaştırıp koparılarak dinsizlik ortamında asimile etme siyaseti Büyük Savaştan sonraki döneme rastlar. Adına kinci büyük test dönemi diyeceğimiz bu yıllar 1948’de başladı ve 1990’a kadar uzadı. Bu dönem yalnız Pomaklara değil, tüm Müslümanlara, Türklere ve mümin Romenlere de huzurlu gün yaşatmadı, herkese kelepçe taktı. Tüm etnik azınlık baskı altına alındı. Devlet eliyle uygulanan sistemli ve arasız çok şiddetli bir zulüm şeklinde gelişen dinsizleştirme siyasetiyle birlikte 1960’larda Romenlerin, 1970lerde Pomakların, 1980’lerde de Türklerin isim, baba adı ve soyadların değiştirildi. Etnik kimlikler yok edilirken gelenek ve görenekler, anadilde konuşma, okuma yazma, iletişim ve geleneksel yaşam tarzı kesin yasaklanırken, Türk okullarını ve İmam Hatip Liselerini de kapandı. Dayanılmaz zulüm ortamında gerekçesiz tutuklamalar, yargısız hapsetmeler, başkaldıranların yerinde kurşunlanarak katledilmesi günlük olaylar oldu.
Bulgaristan Müslümanları tarihlerinde ilk kez devlet terörüne karşı homurdandı. Yerel tepkiler büyüdü, gösteri alayları yollara sığmaz oldu, ellerinde çapa Türk kadınlar tankların altına yattı, üstüne çıktı. Mayıs 1989’da Bulgaristan Müslümanları Ulusal Ayaklanma bayrağı dikti. Adı, hak ve özgürlükler kavgası olan bu zorlu, kanlı ve amansız yüzleşmede Müslümanları arasından din adamları da yer aldı, ön saflarda kavga etti, kurşunlara göğüs gerdi. Bulgaristan’da Türk ve Müslüman kimliğini yok etme katliamının ikinci test dönemini de Müslümanlar kazandı.
Kâğıt üzerinde kanunlar.
1990’dan bugünlere kadar Bulgaristan Türklerini ve Tüm Müslümanları asimile etme siyaseti ilk dönemde biraz gevşese de asla durmadı, mola vermedi, tatile gitmedi her gün yeni bir adım atmaya çalıştı. Hatta 2001–2005 yılları arasında II. Simeon iktidarı sırasında sosyalistlerle Türk Partisi birlik olup totalitarizm döneminde (1945–1990) el konan Müslüman mülklerinin, mallarının ve taşınmazlarının Baş Müftülüğe, İl Müftülüklerine ve vakıflara geri verilmesini öngören yasa çıkarıldı. Bu konuda açılan davaların kazanılmasına rağmen, daha sonraki 5 hükümetin yönetimi yıllarında zırnık bile geri alınamadığı gibi sert siyasi saldırının kitle hortlaması olarak sokak ve meydanlara dolduğuna tanık olduk.
Tuzaklara düşürüldük.
Bu gelişmenin en kötü yanlarından birisi, Türklerin ve Müslümanların bir asır verdikleri ağır dövüşlerden, çekilen zulümden doğan öz partilerinin (HÖH) yönetim olarak Müslümanlık düşmanı, dinsiz ve imansız Bulgar ve Rus gizli polisi tarafından ele geçirilmiş hainlere kaptırılması oldu. Bu olay, memleketimizde totaliter devlet yapısını, siyasi iktidarın hukuk üzerindeki egemenliğini içeren ve özgürlükçü demokrasisi ve adalet sağlanmasını daha hayaldeyken boğan bir zihniyet doğurdu. Bu zihniyet 1912’de başlayan ve 1948’e kadar devam eden Müslümanları Hıristiyanlaştırma ve 1990’a kadar devam eden Müslümanlıktan koparıp dinsizleştirerek Bulgarlaştırma siyasetinin hiçbir değişiklik görmeyen sürdürülen devamı oldu.
Bir asırlık din, dil, etnik kimlik, özgün kültürlü yaşam hakkı dalaşında, Bulgarlar sanki akılandı. Son 26 yılda bizi birkaç defa tuzağa düşürdüler.
Büyük tuzak 500 bin Türkü evinden, barkından, toprağından vatanından kovmayı başarmaları oldu.
İkinci tuzak Hak ve Özgürlükler Hareketi kurmamıza izin verirken BULGAR TARİHİNİN EN BÜYÜK HAİNİ OLAN Ahmet Doğan’ı PARTİNİN BAŞKANLIĞINA BAŞARIYLA VE KİMSEYİ RAHATSIZ ETMEDEN YERLEŞTİREBİLMELERİ VE BU İŞİ BİR KGB KILIFINA SOKABİLMELERİ OLDU.
Üçüncü tuzak, gizli polis servislerinde geliştirilen ve terörünün yumuşak biçimde devam ettirilmesinden başka hiçbir şey olmayan, “Bulgar Etnik Modelini” çuval gibi başımıza geçirip bizi kendi elimizle kendi kimliğimizin mezarını kazmaya zorlamayı başarmaları oldu.
Dördüncü tuzak, geçen asrın 70’li – 80’li yıllarında Bulgaristan Müslümanlarının uyandığını, doğal haklarını arama yolunda bilinçli eylem düzeyinde şahlanacaklarını fark eden Bulgar ve Rusya totaliter yönetimleri birlik oldu. Paraya para demeyip kendi güçleriyle önünü alamayacakları beli olan yeni hareketlenmenin başına geçirmek üzere, altın kafeste yaşamak vaadiyle hainliği kabul eden Ahmet Doğan’ı eğitirken, bir de Baş Müftülüğün başına sarmak üzere bir topaç dikenli telden başka bir şey olmayan Müftü bozması Nedim Gençev’ı tüm Müslümanlarımızın başına musallat ettiler. Onun, siyasi iktidar ve gizli polisle el ele verip Bulgaristan Müslümanlarına karşı işlediği suçlar ayrı bir inceleme konusudur. O, Osmanlıdan kalma birçok vakıf ve Baş Müftülük ve müftülük mal ve mülkünü satıp parasını cepledi. Bazılarını oğlunun mülküne geçirdi. Baş Müftülük banka hesaplarını boşalttı. Mülklerimizi geri almak için kazandığımız tüm davaları Temiz Mahkemesinde itiraz ederek yasal süreçleri durdurdu. Müslümanlarımızı Türkiye’ye karşı kışkırttı. Bulgaristan Suni Müslümanları Baş Müftülüğü tescil ettirerek, Bulgaristan Müslümanlarını kurumsal olarak böldü. Anlatmakla bitmeyecek bir sürü suçlar, hep aynı sinsi davanın açık ve gizli biçimleri olarak – Müslümanları Müslümanlıktan caydırma, Müslüman’ı Müslüman’a kıydırma, adaletsizlik burgacında boğma, namussuzluk tuzaklarına iterek zavallılaştırma, tarihleri bile olmayan kimliksizler durumuna itme hep iki asırdır süren bu davadan halkalardır. Nedim Gençev Bulgaristanlı Müslümanlarla kapışmada Bulgar makamlarının kullandığı çok tehlikeli bir maşadır. Ahmet Doğan’la karşılaştırıldıklarında ikisi de aynı hedefe yani yalnız Bulgar’dan oluşan arı bir Bulgar ulusu oluşturma davasına hizmet eden aramızdan çıkmış kendini satmış tarihimizde eşi emsali olmayan iki dönek haindir.
Beşinci tuzak, 17 Aralık 2015’te kurulmuştur. Adı “Bulgar ulusal davasına sadakattir.”
Çöken “Bulgar Etnik Modeli” yerine yerleştirilmeye çalışılıyor. Birkaç hedefi şimdiden dikkati çekmiştir.
Bir) Bulgaristan Müslümanlarını cami ve mescitlerden tamamen koparmak ve evlerine kapamaktır! Ataları 1912’de Pomaklara kan kusturan. Vaftiz zulmünü gerçekleştiren!
Şimdi sağ milliyetçiler cephesinde (PF) başı çeken Makedonya İç Devrim Örgütü (VMRO) Başkanı ve Sofya parlamentosunda Başkan Yardımcısı olan Krasimir Karakaçanov meclis kürsüsünden içini kustu. Dış ülkelerden diploması olan din adamlarımızın görevden atılmasını, din adamlarımızın sıkı devlet kontrolüne alınmasını, yalnız Bulgaristan’da öğrenim görmüş olanların göreve atanmasını, Bulgaristan’da İslam’ın düzeltilmesini edilmesini ve camilerde vaazın, mevlitlerin ve duaların Bulgarca okunmasını istedi.
İki) Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlı ile Baş Müftülüğümüz ve müftülüklerimiz arasındaki işbirliği başlarını koparmak, Türkiye’den gelen lise ve yüksek enstitülerde uzaman ve hocaların çalışmalarına engel olmak ve mümkün olduğu an hepsini Bulgaristan’dan kovmak. Baş Müftülüğü uzmansız, kadrosuz, parasız ve desteksiz bıraktıktan sonra çaresiz düşürüp kapatmak! Bu stratejik hedef, Başkan bozması Çetin Kazak’ın “biz ateist partiyiz” demecinde ifade bulurken, Karakaçanov’un meclis kürsüsünden açıkladığı yakın planın Başbakan Borisov tarafından desteklenmesi perdeyi iyice kaldırdı.
Üç) 26 yıldan beri Bulgaristanlı Müslümanları oyalamayı başaran ve kasaplık koyun gibi muamele ederek artık bir Rus kölesi durumuna getirme niyetini gizlemeyen Ahmet Doğan, 24 Ocak Müslümanlar Kurultayına her defasından daha büyük gölge düşürmeyi bu defa da başardı. Sabrımız yeniden test ediliyor. Yani varız ve mutlaka olmalıyız! Devam edecek.
Yeni bölüm: Türkiye ve Bulgaristanlı Müslümanlar.