Ömer Özkaya
2. Dünya Savaş’ının sona ermesinden az önce, Türkiye, Almanya’ya harp ilan edince, Bulgar Meclisi, Rus işgaline maruz kalmamak düşüncesiyle, Türkiye’ye iltihak kararı alır.
Bulgaristan Türklerinin önde gelenlerinden Necmettin Deliorman’ın rehber ve tercümanlığında bir Bulgar heyet, Sofya’nın bu kararını Ankara’ya bildirmekle görevlendirilir. Heyete özetle “Nüfusumuzun neredeyse yarısı zaten Türk. Türkiye, Almanya’ya harp ilan ettiğine göre, biz Türkiye’nin payına düşelim. Sınırlarımızı açıyoruz, Türk ordusu Bulgaristan’a girsin, askeri müdahale örtüsü altında iltihak gerçekleşsin. Türkiye’nin kararını bekliyoruz” denir. Heyet Ankara’ya gelir, Başbakan Saraçoğlu ve İsmet Paşa’yla görüşülür. Alınan cevap şudur: “Türkiye, Yurtta Sulh, Cihanda Sulh ilkesine bağlıdır. Ne bir karış toprak veririz, ne de bir karış toprak isteriz.” Bulgaristan Başbakanı İvan İvanov Bagryanov’un “Namusumuz, Rus ayısının ayakları altında kalmasın” arzusu böylece “Rus Ayısı”nın ayakları altında kalır. Bulgaristan’ın yanısıra diğer bazı Balkan devletleri de Komünist Rus işgaline uğrar. Bu hadiseden 5 yıl sonra dahi Bulgarların ümidi, hala Türkiye’dir. Bulgar Milletvekili Emil Antonov şöyle konuşur: “Kiliselerde toplanıp ibadet eden hakiki ve anti-komünist Bulgarlar, gizli gizli dualar etmekte ve Türklerin, kendilerini de bu badireden kurtarmalarını beklemektedirler. Bulgar hudutlarında vuku bulacak küçük bir askeri harekat, bütün Bulgar milletini ayaklandırıp silaha sarılmaya kafi gelecektir. Bulgar milleti nefes alamayacak hale gelmiş olup, dışarıdan bir imdat gelmezse kurtulamayacağına artık kanaat getirmiştir. Bulgarlar, Rus milletinin ve komünistlerin bu derece adi ve aşağı olduğunu bilmiyorlardı. Fakat şimdi Rus milleti ile Türk milleti arasındaki asalet farkını anlamışlardır.” (Milliyet, 12.10.1950, Sayfa 1 ve 5) Yüzbinlerce Rus askeri, yaklaşık 50 yıl boyunca, Balkanların üzerinden bir sürü gibi geçer. Tecavüzler, istenmeyen hamilelikler sonucu bu coğrafyada bir “kayıp nesil” çıkar ortaya… 50 yıl sonra, devran döner, SSCB dağılır, bu kez dünya, Rus kadınının üzerinden geçer, Nataşa, “dünyanın kadını” olur!
Etme, bulma!
Bölücülüğün bu günlere gelmesinde Rusya’nın payı büyük. Rusya, isyancı Kürtlerle oldum olası ilgilendi. CIA’ye göre; Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de yaşayan isyancı Kürtler, Büyük Güçler’ce, Yakın Doğu meselelerinde “kullanılabilir stratejik bir unsur” olarak değerlendirildi. Soğuk Savaş yıllarında, Rusya’nın Kürt ayaklanmalarına yardımı, Kremlin’in, Üçüncü Dünya ülkelerinde Batılıların çıkarlarını zedeleme doğrultusundaki planının da bir parçasıydı. Bir süreden beri ise, Rusya’ya karşı kullanmak üzere, Rusya içine ve çevresine Kürt aileler yerleştiriliyor. Projenin sahibi, Batı’lı bir konsorsiyum. Büyük finansör, bir İngiliz enerji şirketi. Yerleştirilen Kürt aile sayısı şöyle: “İnguşetya – 34 aile, Adıge – 13 aile, Stavrapol Kray – 20 aile, Dağıstan – 27 aile, Çeçenistan – 76 aile, Kalmuk – 15 aile, Kabardin Balkar – 23 aile, Kuzey ve Güney Osetya – 19 aile, Astrahan- 14 aile, Ermenistan – 258 aile, Gürcistan – 300 aile, Abhaz Cumhuriyeti – 150 aile, Karaçay Çerkes – 50 aile, Belarus – 175 aile, Litvanya – 29 aile, Estonya – 22 aile, Letonya – 25 aile, Tataristan – 53 aile, Çuvaşistan – 13 aile, İran – Urmiye civarına 3154 aile.” Yaklaşık 4.500 aile, her bir aile, ortalama 8 kişi. Bu aileler, şöyle görevlendirilecek: “Yardım ve yataklık, lojistik destek, bölgeye seyahat sebebi oluşturarak casusluğu kamufle etme, ajan provakatörleri barındırma – asıl misyon bu-, lejyoner-militan derleme, misyonerlik ve enformasyon.”
Bir dönem Rusya’nın da desteklediği bölücüler tornavida gibi; eline geçiren, hasmına saplıyor.
Kürtler üzerinden şimdi hedefte Rusya var.
Not. Güneş gazetesinden alıntı