Dr.Mustafa KAHRAMAN
Konu: Avrupa kilidi Türkiye’nin elindedir.
Suriye üzerine en öldürücü bombalarını atan Rusya hedefine ulaşamadan çekiliyor. Savaş uçakları ve kanatlı füzeleriyle gövde gösterisi yapıp, Yakın Doğu’dan daha büyük pay isteyen diktatör Putin, 15 Mart 2016 tarihinden başlayarak Suriye’deki hava ve deniz güçlerinin ana bölümün bölgeden ayrılmasını emretti. Bunlar en başta askeri saldırı ve bombardıman uçak ve gemileridir. Yeni kurulan askeri tesisler sökülecek ve Rusya eski konumuna dönecektir.
6 ay süren amansız saldırının temel hedefleri şunlardı:
Putin’in Suriye’ye inmesi, bir, diktatör Esat’ın “daveti” gibi sahte bir iddiaya dayandırıldı. Teröristlerden büyük terörist olan ve 500 bin sivil vatandaşını bombalayarak öldüren, milyonlarcasını sakat bırakan ve 7 milyon kişiyi de yurdundan kovan bu insan müsveddesine kol kanat gerip iktidarını uzatmak önem bir ödevdi. Bunu yaparken de, yerli halkın doğal kaynaklarına çökerek, aşamadığı öz problemlerine çözüm aramaktı. Moskova bu hedefine ulaşamadı. Rusya bunalımı alarm çanları çalmaya başladı. Çekilme gerekçesi gizli tutulsa da, Rusya içine düştüğü ekonomik ve mali dar boğazdan çıkamıyor.
İki, dünya barış ve demokratik güçlerinin“anti-terör” cephesi, çaresiz Rusya için biçilmiş bir kaftan, ardına gizleneceği bir şeytan maskesiydi. Terör başı Esat’ı savunan her güç her zaman ve her yerde terör örgütü DEAŞ’ı karşısına alacaktı. Bu düşmanlığın özü şudur. Suriyeli Araplar “biz Esat’la mücadele ederken işgal ve işgalden sonra iblisle işbirliği yaparız” demekten çekinmedi. 2006’da Musul’un işgaliyle örgüt güç topladı. Artık herkes, DEAŞ adıyla bilinen terör örgütünün baş düşmanının Esat rejimi ve dış emperyalist güçler olduğunu görüyordu. İslam dininde olmayan vahşet biçimleriyle savaşan bu kuruluşun hedefinde öncelikle Putin uşağı diktatör Sedat vardı. Zaman içinde bu iki terör odağından hangisinin daha vahşi olduğunu henüz kimse gösteremedi.
Aslında anti-emperyalist nitelikli bu güçlerin çekirdeğinde, 1982’de US tankları Bağdat kapılarına dayandığında birden bire kayıplara karışan büyük sayıda Saddam Hüseyin subayı olduğu biliniyor. Bunlar Rusya askeri akademilerinde eğitim almış yetenekli askerlerdir. Örgütün halkı kucaklaması ise 2006’da Irak’ta meshep savaşlarının başlaması, 800 bin kişinin öldürülmesi ve gelecek kaygısı başlamasıyla başladı. Petrol satımından elde edilen parayla ise İŞİD enternasyonal ordusu kuruldu. Görüldüğü üzere “terörle mücadele” yürütmeyi bahane ederek Suriye’ye giren Moskova DEAŞ mevziilerini pek bombalamadı. Hedefinde yurtsever güçler, sivil halk, Bayır Bucak Türkmenleri, barıştan yana olan ve Esat mezaliminde yaşamak istemeyen Araplar, şehirler, köyler, yollar, Türk TIR’ları hastane ve okullar ve petrol boru hatları yani halkı sindirip topraklarından kovmak vardı. Bu zulümde bir yere kadar başarılı olabildi. Putin, diktatör Esat ile DEAŞ çelişkisini çözmek istemedi. Çünkü o Suriye’yi zayıf düşürecek ve parçalayacak tezadı onların kavgasında gördü. Bu yara kanamaya devam ediyor. Demokratik dünya Beşer Esat mı daha büyük terörist, DEAŞ mı daha büyük katil yoksa sivil halkı bombalayan Putin mi daha büyük barbar sorularına hala cevap bekliyor.
Üç, Yakı ve Orta Doğu, Arap Dünyası doğal gazı ve petrolünün Avrupa Birliği yolunu kesmek, bu bölge devletlerini mezhep kavgalarıyla birbirine düşürerek sefaletin kara kuyusuna gömmek de Rus askeri saldırısının ana gerekçelerinden biriydi. O, Mısır’dan Homs’a kadar uzatılan gaz boru hattının Türkiye üzerinden Avrupa yolunu kestiğini sanıyor. Suudi Arabistan ve Katar enerji yedeklerinin eski kıtaya akıtılması tasarımlarını da şimdilik duvara astırdı. Bu projelerden ayakta kalan bir bölüm var. Doğu Akdeniz gaz kaynaklarının İsrail ve Lübnan yoluyla Türkiye’ye akıtılması ve bu yolla güvenli bir şekilde Balkanlara ve Orta Avrupa’ya yönlendirme projesi canlıdır. Nereden bakılırsa bakılsın enerji kaynaklarının Avrupa Birliği ülkelerine ulaşmasının 21-inci yüzyıl kilidi Türkiye Cumhuriyeti’nin elinde bulunuyor. Bu yüzden Büyük Türkiye yolunca daha emin adımlarla, daha kararlı, daha başı yukarda yürümemiz gerekiyor. Biz onlara değil, onlar bize muhtaçtır. Bu hepimizce çok iyi bilinmelidir. İstanbul’da yapılan son gösteriler oyun bozan tezgahıdır, siber saldırı merkezlerinin işidir.
Dört, Efendisi olduğu PKK, PYD, YPG ve daha birçok kendilerine benzer Kürt terörcü Putin “gidiyoruz” deyince panikledi. Türkiye’yi çökertme planlarına taşeronluk edecekleri başka efendi yok. Rus’un çekilmesiyle onların da hem Kandil Dağında hem de Güney Doğu Anadolu’da hezimete uğratılması gün meselesidir. 40 yıldan beri beslenen, para alan, silahlandırılan PKK dağ kadrosu kent güçleri halkın gözünden düştü. Türkiye’de terörün etkisi altına aldığı güçlerin “kalkışması” Silahlı kuvvetler, polis, jandarma ve özel birlikler duvarına çarptı. Bu arada PKK’nin Türkiye’deki legal kolu HDP’nin de mumu sünüyor. Geçen senenin Haziran ayında, siyasallaşan PKK’nin HDP eliyle bölücülüğü, fitneciliği, kışkırtıcılığı TBMM’ne taşıması ve “ayaklanma “ çağrıları da suya düştü. Hedeflerinde bölmek ve parçalamaktan başka bir şey olmayan bir siyasi yapılanma kaşarlı kudurmuşlarla kudurdu. Dağda bayırda, hapishane koğuşlarında ve saklandıkları bodrumlarda gördükleri düşleri hayal sandılar. TSK’nin PKK yuvalarına misillemeleri hem patronları hem de taşeronlarını delirtti, şok yaşattı, hayal kırıklığına uğrattı. Hatırlanacağı üzere Putin’in Suriye çıkarması Jetlerimizin Kandil kamplarını yerle bir etmesinden hemen sonra geldi. Çanakkale’de her boydan emperyalistlerle amansız mücadele içinde doğan bu Vatan’ın parçalanmaz bütünlüğünü bu kapışmada da görmeyen kalmadı. Efendilerinin tasını tarağını toplayıp bölgeden çekilmesi PKK, PYD, HDP ve benzerlerine hiç beklemedikleri büyük darbe oldu. Barış umuduyla yaşayan halkın demokratik özgürlükçü güçleri bu defa da galip geldi. T.C. Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyib Erdoğan’ın “son terörist yok edilinceye kadar bu mücadele devam edecektir” kararlılığı halkımızda tam destek buldu. BULTÜRK başta olmak üzere Bulgaristanlı soydaş dernekleri devletin ve hükümetin kararlılığından gurur duydu. İnsan komşusu iyi ise iyidir. Türkiye halkı iyi olmadan Suriye asla iyi olamaz. Halkını satanlar, dış güçlere uşaklık edenler, ülke yönetemez. Diktatör Esat’ın gitmesini ve demokratik bir seçimle halkın demokratik hükümetinin kurulmasını isteyenler yerden göğe haklıdır. Hatta bu seçimlerin, Türkiye, Lübnan, Ürdün vb kamplarda yapılacak olması herkes için üzücüdür.
Beş, Yakın Doğu’ya 21-inci yüzyılda savaş kaçağı, sığınmacı ve ekonomik mülteci üreten bir bölge olarak bakanlara şu anda deyebileceğim pek bir şey yok. Tarlası bombalanmış, su kaynakları zehirlenmiş, evleri yıkılmış, eşyaları harap olmuş, fabrikaları çalışmayan, yolları delik deşik bir diyarda barınmak çok zor olsa gerek. Mezhepler arası ayrımın bu denli derinleştiği, kimin diktatör, kimin demokrat, kimin terörist veya yurtsever olduğunu tam olarak tespit etmenin bile çok zor olduğu koşullarda ortalığın durulması, sislerin kalkması ve toplumun şeffaflaşması için uzunca bir süreye ihtiyaç var.
Bu arada, 2007’de “Tayms” dergisinin yılın adamı ilan ettiği Vladimir Putin’in mumunun söndüğü gün gibi ortadadır. Putin’in önerdiği yenidünya yapılanması çöktü. İki yıldan beri devam eden Rusya ambargosu, Rusya’ya yatırım yöneltmeme, likit enerji fiyatını düşük tutma siyaseti, NATO’nun sert askeri çizgisi devam edecektir.
Uluslar arası platform.
Birleşmiş Milletler Teşkilatı Sığınmacılar Komisyonu Başkanı Filipo Gandi, 2011’de başlayan Suriye Savaşından kaçanlardan 3 milyonu Türkiye’de olmak üzere, 4.8 milyon kişinin Mısır, Ürdün, Irak ve bazı Kuzey Afrika Arap ülkelerinden barındığını açıkladı. Şu an binlerce Suriyelinin kendi ülkesinde, kendi evinde can güvenliği olmadığını bildirdi. Almanya’ya gelen sığınmacıların toplam 986 bin olduğunu açıkladı. Avrupa Birliği ülkelerinde halen toplam 170 bin sığınmacıya talep olduğunu, fakat 42 bini Yunanistan’da bulunan sığınmacılar da aralarında olmak üzere, çok kısa bir sürede 480 bin Suriyelinin eski kıtaya yerleştirilmesi gerektiğine işaret etti. Türkiye denizden eski kıtayı arayan savaş kaçaklarının yolunu kesmede büyük başarı kaydediyor.
Sığınmacılar konusu, bu ay Brüksel’de AB-Türkiye zirvesinde yapıcı çözüm planıyla masaya yatırıldı. Türkiye projelerine ödenekler artık açıldı. Türkiye’nin yapıcı dış siyaseti AB katında güçlü destek bulurken, Brüksel’in anavatanımızı artık kendinden bir parça olarak görmeye başladığı kabulleniliyor. Tam üyelik dosyaları açılıyor. T.C. vatandaşlarına Haziran sonundan vizesiz Avrupa müjdesi geldi. AB ile T.C.’nin ortak çözüm masası kurması diplomasimizin çok büyük bir başarısıdır.
30 Mart’ta Cenevre’de toplanacak uluslar arası konferansta, Brüksel’in son kararıyla Balkan Sığınmacı Yolunun kapanması, Makedonya, Sırbistan, Slovenya ve Hırvatistan’ın Macaristan’dan sonra tel örgülü kapılara kilit asması ve yollarda ve demir yolu istasyonlarında çaresiz kalan, açlık ve hastalıklara yenik düşen sığınmacıların Avrupa ülkeleri arasında gönüllülük temelinde paylaşılması sorunları konu edilecek. Yunanistan’da biriken Sığınmacı kitlesi Makedonya sınırını delmeyi başardı ve Avrupa’ya yöneldi.
Bu arada ülkemiz Bulgaristan, 9 yıldan beri AB üyesi olarak kendisine düşen ödevin AB’in T.C. ilen dış sınırını korumak olarak görüyordu. T.C. sınırından kuş uçmasına müsaade etmemeye çalıştı. Son aylarda bu işe orduyu da dahil eden Sofya biraz duraklamak zorunda kaldı. Bulgar sığınmacı kamplarının boş olması dikkat çekti. Bin bir türden esaslı veya esası olmayan nedenlerle boş duran kamplardaki durum mercek altına alındı. Bazı müdürler değiştirildi. Türkiye ile sınırın her kilometresine 4 Milyon leva Brüksel parası harcamaya hevesinde olan ve sığınmacı kaçakçılarıyla işbirliği yaptıkları ortaya çıkan Bulgar makamları, T.C. vatandaşlarının AB’ye önce vizesiz girip çıkma hakkı elde edip, ardından ekonomik, mali ve tam üye ortaklığıyla bağlanma günü belirlemesi yutkunmalara sebep oldu. Çünkü yeni durumda AB dış sınırı Sakat Balkan’dan sökülüp Kandil Dağları’na çekilirse, durum kökten değişecektir. O zaman AB dış sınırı, kendiliğinden AB ve NATO dış sınırı olacaktır. O günler yakındır. O zaman PKK ve PYD’nin “devlet” hayalleri, Türkiye’yi parçalama ve bölgeyi Kürtleştirme düşleri yeşerdiği gibi solacak, kara kuyunun 7 kat dibimdeki mağaraya düşecek ve üzerine de Kandil Dağı kadar büyük bir taş yuvarlanacaktır.
Putin’in son emri olan “Suriye’den çıkın”, Avrupa Birliği’nin ise “Türkiyesiz olamayız” kararının somut anlamı budur. Sözün özünde: Dünya dönmeye devam ediyor. Sığınmacılar misafirimizdir. Ne yazık ki, bu anlamak birçokları için hala çok zor. Ankara’da bomba patlatmak, İstanbul’da gösteri yapmak ya da turistlerin dünya güzeli anavatanımızı ziyaret etmesini engellemeye çalışmak, dünyanın dönüşünü durduramaz, sığınmacı konuklarımızı bağrımıza basmamıza asla engel olamaz. Yolumuz terörün kökünü kazıma ve Büyük Türkiye yoludur.