Derya YILDIRIM
Fıkralarımız pek nüktelidir, bir fıkrayı iyi anlatamadınız mı, bütün tadı kaçar.
Korku
Hoca, gece yarısı kapısı önünde bir patırtı işitmiş, susup dinlemeye başlamış.
İki hırsız baş başa vermiş konuşuyorlarmış:
“İçeri girip uykusunda Hocayı boğazlayalım. Oğlanı kesip karnımızı doyuralım. Karısını dağa kaldıralım, evini de soyalım.”
Hoca “Amanın!” diye feryat basınca, hırsızlar korkup basmışlar.
Karısı: “Amma da ödlekmişsin!” demiş. “Ne kadar korktun.”
Hoca: “Tabii sana göre hava hoş, ne olursa oğlakla bana olacaktı.”
Hafız Efendiye Bir Kahve
Türkçe bilmeyen bir adamın, bir şikâyeti vardı. Kadının huzuruna çıkarak davasını, pürüzsüz bir Arapçayla anlatmaya başladı. Uzun süre adamı sessizce dinleyen kadı, Arap sözünü bitirince, Kuran okudu sanarak:
“Amin!” dedi. Sonra mübaşire dönerek:
“Hafız efendiye bir kahve söyle!” dedi.
Kelime Oyunu
Davalaşan iki taraftan biri, kadıya bir halı, öteki de yüz altın iletmişti. Vakti gelip te dava görülmeye başlayınca, halıyı veren adam Rumeli şivesiyle:
“Kadı Efendi ben haklıyım, perişan oldum, benim halime bak!” dedi.
Kadı hemen atıldı:
“İyi söyledin oğlum ya, yalnız şu adamın da yüzüne bakıyorum da, acaba haklı olan o olmasın diye içime bir şüphe giriyor.”
Utanmış
Hocanın evine hırsız girmişti. Hoca bir patırtı duyarak korkusundan döşekliğe girince, hırsız evi boş sanarak rahat rahat her tarafı aradı. Ama dişe dokunur bir şey de bulamadı. Sonunda döne dolaşa döşekliğin kapısını açınca Hocayla karşılaştı. İlkin korkacak oldu, baktı ki Hoca ondan korkak:
“Ne arıyorsun orada?” Diye sordu.
Hoca hiç bozuntuya vermedi:
“Ah, sorma birader, evi tamtakır bulduğunu gördüm de utancımdan buraya saklandım.”
Reçetesi Bende
Hoca bir gün evine ciğer götürüyormuş. Yolda bir ahbabına rastlamış. Boğazına düşkünlüğüyle meşgul olan bu zat, ciğeri görünce
“Eminim ki, sizinkiler bunun nasıl pişirileceğini bilmezler; dur ben sana bir usul salık vereyim,” demiş.
Hoca: “Hatırımda kalmaz bir kâğıda yaz da ver.” Cevabını vermiş.
Adamcağız yazıp uzatmış. Hoca tekrar yola revan olmuş. Tam o aralık bir çaylak peyda olmuş. Kırmızı ciğeri görünce, Hoca’nın başı etrafında birkaç defa dolandıktan sonra kurşun gibi inerek ciğeri elinden kaptığı gibi havalanmış.
Hoca, ciğeriyle gökte uzaklaşan çaylağa bakmış da gülmüş.
“Nafile.” Demiş. “Ağız tadıyla yiyemezsin reçetesi bende.”
Ramazan Beni Tuttu
Ramazan adında bir Arnavut zaptiye çavuşu, softalığıyla meşgulmüş.
Oruç günü oruç yiyenlere göz açtırmazmış. Bir gün onun eline düşen ve havadan sudan sebeplerden bir de dayak yiyen Bektaşi. Bayram şerefine hapisten çıkıp evinin yolunu tuttuğu sırada, bir tanıdığı ile karşılaşmış. Ahbabı sormuş:
“Nasıl, hazret, bu yıl Ramazanı tutun mu?”
Bektaşi:
“Hayır,” demiş, “Ramazan beni tuttu.”
Bir Gün Eksik
Bir zenginin sofrasında Bayram yemeği yeniliyormuş. Oruçtan söz açılmış. Bey, birer birer herkesten kaç gün oruç tuttuğunu sormuş. Hazır bulunanlardan biri:
“Ramazanı yolda geçirdiğim için, yalnız dün bu şehre varınca bir gün tutabildim.” Demiş.
Tâ kapının dibinde oturan, yoksul bir dervişe de aynı şey sorulunca:
“Bey kardeşlerimizden bir gün eksik!” Cevabını vermiş.
Ramazan Bayramınız kutlu olsun.