BULTÜRK Başkanı Rafet Ulutürk” Biz 1989’da Türkiye kapısını açıp, anavatan toprağını öpmemize fırsat tanıyan Cumhurbaşkanı Turgut Özalcıyız. Biz aynı zamanda Büyük Türkiye ufkunu açan Yeni Türkiye’nin Büyük Başkanı Recep Tayyip Erdoğan erleriyiz. Biz Türk’üz ve önder seçmeyiz… Bizler Mete Han’dan başlayarak günümüze kadar gelen tüm önderlerimizi bizim önderimiz olarak kabul ediyoruz. Onlardan herhangi birine kötü söz söyleyenin karşısındayız ve onun Türk Düşmanı veya yabancıların bir uşağı olduğuna eminiz.” dedi.

Rafet Ulutürk: Mete Han’dan günümüze kadar gelen tüm önderlerimizi , önderimiz kabul ediyoruz.

BULTÜRK Derneği Genel Başkanı Rafet Ulutürk ile röportaj

Röportaj: Alptekin Cevherli

  1. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Ben Rafet Ulutürk. Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği – BULTÜRK Genel Başkanıyım. Merkez ofisimiz İstanbul –Bayrampaşa, Yıldırım Mahallesi’nde bulunuyor. Bulgaristan göçmeniyim. Son selle ailemle birlikte geldim. Doğum yerim Kırca Ali Belediyesi’nin Arda Barajı’nın hemen üstünde bulunan Köseler Köyü’dür. Arda boyu şirin köylerimizden biridir. Ailem de çifte vatandaştır. Çocukların İstanbul’da okudular. Bu gün de Londra’da çalışıyorlar.

Ben hayat üniversitesi mezunuyum. Birinci dönemi Bulgaristan’da Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH) yerel yapılanmasını örgütlerken bitirdim. Orada kurduğum şirketle Filibe (Plovdiv) ilindeki Vakıf Müdürü olarak görev yaptım. Orada Osmanlı mirası, Filibe il müftülüğü mülkü cami, medrese, dükkân, hamam, mezarlık, çeşmelerimizi kurtarmak davası ateşini yaktım.

Bulgaristan’da Müslümanlık ve Türklük davamızın orada üniversite bitirmekle, devletin herhangi bir işine atanmakla ya da Bulgar haydut anıtlarına ya da Rus “kurtarıcı” heykellerine çiçek ve çelenk taşımakla güç toplayıp yol alamayacağını anlayınca yön değiştirdim. Türkiye’ye gelmemin sebebi, aile postunu sakin bir gölgeye ve huzurlu bir ortama atmak değil, 20. asır boyunca ezilen ve ezildikçe sertleşen ve bilinçlenen Bulgaristan Türklerini kimlik ve dava sahibi bir azınlık olarak Türkiye’ye ve Türk Dünyasına daha yakından tanıtmaktı. Sesimizi buradan daha gür çıkacağına inandım. Artık çeyrek asırdan uzun bir zaman bu davayı toplumsallaştırma ve yasallaştırma gayreti içindeyim. Önce birkaç kişiydik, şimdi 10 binden fazla üyemiz var, çıkardığımız “Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazeetesi” ve internet sitesi www.bghaber.org da internetten tüm dünyaya açılmış olduk. Yorum ve kültür yayınlarımızla yarım milyondan fazla izleyiciye ulaşmış durumdayız. Hepsi sağ olsunlar, bizi okumakla beynimize ışık, kalemimize güç veriyorlar. Bulgaristan’da Türk kimliği ve Türkiye’deki soydaşlarımız arasında bizler artık damlayan bir oluk değil, akan bir ırmağız, öz davamızı kucaklayanlarla bir deniz olmayı hayal ediyoruz.

BULTÜRK sadece Bayrampaşa’da değil, Avrupa’da da tanınıyor. Hatta tüm Türk Dünyası’nda ve soydaşlarımız arasında biliniyor. Bulgaristan’da ise bilmeyen yoktur, yayınlarımız 24 ülkede, 2 dilde takıp edilmektedir…

 BULTÜRK Ekibi – İstanbul Birinci ordu Komutalığında

  1. Bulgaristan’ı kısaca tanıtabilir misiniz?

Bulgaristan, Rodop Dağları göbeğimin atıldığı, ırmakları, çeşmeleri, pınarları suyunu içtiğim, tarlaları terimi döktüğüm, demiryolları raylarını döşediğim, meydanları halkıma dert anlattığım yerlerdir. Mezarlıklarımız atalarımızın cennetidir. Deliorman, Gerlova, Dobruca, Pirin ve Trakya halkımın Gök Kubbesi’nin altıdır. Kuyularımızın suyu biz Türklerden başka hiçbir kimseye ayna tutmamıştır.

Bulgaristan benim kuşağımın sevdalandığı ve yuva kurduğu yerdir. Hayalimdeki en iyi çiçekler Koca Balkan’da, Tuna’dan Deliorman-Dobruca’ya, Gerlovo Rila’dan-Rodoplara bizim oraların kuytularında, çalı altında ve bahçelerinde yetişir. Ben şahsen, başka bir yerde; yüklendiği meyveleri taşıyamaz olunca kırılıp yere düşen dal görmedim. Vadi dolusu açmış lavanta ve güllükler görmedim. Lavanta kokusu geniz yakan, ıhlamurları gönül açan, kekikleri mis kokan, akasyalarından bal akan başka bir memleket görmedim.

Fakat doğa ile toplum arasında çok büyük farklar vardır. Doğa dikmekle, kazmakla, aşılamakla, sulamakla serpilip açar. Biz insanlar toplumun nasıl gelişip yüceleceğini peşinen bilemeyiz. Bir defa aile ve topluluk olabilmemiz için dilimizin açılması gerekir. Saygılı olup öğrendiklerini uygulayamayanlar, birbirine sarılıp dik duramayanlar toplum olamaz, dolayısıyla millet olamaz ve meyve yüklü bir devlet olamaz.

Vatan bildiğimiz ve 1989’da kovulduğumuz o topraklarda ne yazık ki ‘İnsanoğlundan’ önce gelen ‘Doğa’dır. Bazı ağaçlar dimdik uzarken, diğerleri çorak kalıp gölge bekler.

Bulgaristan Türkleri’nin yurdunda döktüğü ter toplansa en büyük barajın çanağını doldurur. Her şeyin bir ömrü vardır. İyiliklerin ve kötülüklerin de! Biz kötülük gördük ama arkamızda iyilikler bıraktık. Haberlere bakıyorum arkamızda kalan barajların kullanım süresi dolmuş, bentler patlıyor, doğanın adaleti hayat hakkı istiyor.

Nadas kalan tarlalar da isyan ediyor. Çayırlar, otlak yamaçlar güler yüzlü sahibini bekliyor. Demek istediğim memleketim güzel yerdir. Kardeşlerimin Kanada’dan Avustralya’ya kadar dağılacağını kimse beklemiyordu. Birçokları kazandıkları ve biriktirdikleri paralarla dönüp ata toprağımıza ev kuruyor. Umudumuz budur…

 BULTÜRK Ekibi – Türkiye Cumhuriyeti Bulgaristan Sofya Büyükelçiliğinde

3. Sizce Bulgarlar ile Türkler arasında düşmanlıkların çıkışı nedir ve halen devam ediyor mu?

Bulgaristan Türkleri kin ve öfke yüklü bir topluluk değildir. Buraya göç ederken, tertemiz, içimiz dışımız ak pak geldik. Bulgar devletinin hicran ve zehrini, zulmünü orada bıraktık. Anavatanımızda hür ve mutluyuz. Yıllarca oyalandığımızın, aldatıldığımızın, kandırıldığımızın ve sömürüldüğümüzün farkına vardık ve burada soydaşlarımda yeni bilinç de oluştu. Biz Bulgar halkına düşman değiliz. Bulgar soyu Orta Asya’dan yol arkadaşımızdır. Zor dönemlerden geçmiş, tarihinde 7 defa kırılmış, asırlarca devletsiz kalmıştır. Bulgar kimliği ve bilinciyle uyanışları Osmanlı bağrında birlikte yaşadığımız topraklar üzerinde olması, bir Tanrı lütfudur. Bugün artık Rus Çar ordularının Bulgarları “kurtarmadığı” milli şuuru nihayet oluştu. Bulgarların hepsi 1878’de ve 1944’te 2 defa Rus esaretine düştüğümüzü biliyor. Bu nedenle köy ve kentlerdeki Rus ve Sovyet anıtlarını Bulgarlar kendileri yıkmak istiyor. Biz oradayken Rus-TV yayını, Sovyet kitapları ve okullarda haftada 3 saat Rusça dersi vardı, hepsi kalktı. Önceleri olduğu gibi 7 Ekim’de Ekim Devrimi, 3 Mart’ta “Şipka” şiir geceleri, Bulgar – Sovyet Dostluk sergileri artık düzenlenmiyor.

Bulgarlar bize karşı kışkırtılmış bir millettir. 1773 Küçük Kaynarca Anlaşmasından sonra Rus çarları Osmanlı’ya karşı savaşlarda kullanmak üzere Bulgarları kışkırtmış ve eğitmiştir. 18. Yüzyılda Trakya ve Dobruca’dan bugünkü Moldova ve Ukrayna bozkırlarına götürülen Bulgarların torunları Nisan 1877’de ellerinde silahla Tuna nehrini geçenlerdir. Hayallerinde olan Bulgaristan’ı kurtarmak değil, Rusya’ya götürülünce düştükleri toprak köleliğinden kurtulmaktır. Bu bakımdan aslında Bulgarlarla Türkler arasında sorun yoktur.

“Türklerin Bulgaristan’da yaşama hakkı ebedi ve kutsaldır” diye yazan Zahari Stoyanov ve Milli Devrim Programına “Türkler ve diğer azınlıklarla hür, eşit ve kardeşçe yaşayacağız” yazan Vasil Levski Rus müdahalesinden esaret doğacağının farkındaydılar.

142 yıldan beri şişirilen, çeteci Hristo Botev’in Türkler tarafından öldürüldüğü yalanına artık inanan da pek kalmadı. Milli kimlik, irade ve gururun yalan üzerinde bina edilemeyeceği de görüldü. İvan Vazov’un “Esaret Altında” romanını Odesa’da Rus askeri istihbaratından alındığı ve para karşılığı yazdığı anlaşılınca, eser hurdaya verildi. Türk düşmanlığının boyası böylece çıkmış oldu. 21. yüzyılda Bulgaristan’da devletin ve orada yaşayan Bulgar halkın tek umudu Türklerdir.

Geçen yüzyıl gerek Makedonya, gerekse Dobruca cephelerinde omuz omuza savaşmışlardır. Bulgaristan Müslümanları Vatan bildikleri topraklar için Birinci Dünya Savaşında toplam 20 bin şehit vermiştir. Tarihin çarpık ve tek yanlı yazılması gerçekleri gizleyemez. Belki 1923’te Bulgaristan Halk Çiftçi Birliği (BZNS) Başkanı ve Bulgar Başbakanı Aleksandır Stanboliyski eli, kolu ve başı kesilerek öldürülmeseydi, günümüz Bulgaristan, Bulgar milleti ve azınlıklarla değerlenmiş bir gül demedi olacaktı. 1922’de BZNS 17. Kongresine 500 Türk delege katıldı ve onlarla özel görüşen Başbakan, “Bulgaristan’ı birlikte yönetme” sloganı yükseltmişti. Toplumlar ırmaklar gibidir akarken kirlenir ve kendi kendine durulur, iyi günlerin gelecekte olduğuna inanıyorum. Bu aynı samimiyeti gösterecek Bulgarlara ihtiyaç var sadece.

4.Bulgaristan’da Türkler, Azınlık hakkı mı istiyor?

Biz, Bulgaristan Türkleri, nüfus olarak 1879’dan beri vatanımızda azınlığız. Bulgaristanlı Müslümanlar kavramının içine Türklerle birlikte, Pomaklar, Tatarlar, Çerkezler ve Çingene-Millet de girer.

Ne var ki, biz ne Türkler ne de Müslüman azınlık olarak Bulgaristan içinde, “bölgesel otonomi” anlamında bir “azınlıkta yapılanmayı” hayal bile etmedik. Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) tarafından bugün savunulan milli yapılanma, partinin bugünkü yönetimi tarafından oluşturulmamıştır.

1984-1989 zulüm döneminde Bulgaristan Türkleri 55 illegal, legal ve yarı legal direniş örgütü kurmuştu. Onların dışında hapishanelerde, sürgünde, köy ve şehirlerde ismi konmamış yüzlerce direniş birimi vardı. Bu örgütlenmenin oluşum halindeki gövde ve iradesindeki temel fikirler, Bulgaristan Türklerinin Türk halkının özünden bir parça olduğu, dili Türk, dini İslam, kültürü, gelenekleri, halk bilgeliği, edebiyat ve sanatı Türk olan bir halk topluluğu olduğu, Türk kimliği ile yaşadığı, bu kimliğin asla değiştirilemeyeceği bilinci yer alıyor ve güç topluyordu. Binlerce kişi “ben Türküm!” dediği için hapislere atıldı, işkence gördü, aileler sürgün edildi, çile çekti, aç kaldı, tartaklandı, süründü ama teslim olmadılar.

Türkiye’ye yönelen 360 bin kişiden hiç biri Bulgar toprağında ağlamadı, dimdik yürüdü ve önce anavatan toprağını öptü. Bu direnişlerde parlayan halk irademiz, hak ve özgürlük, demokrasi, adalet ve eşitlik şeklinde biçimlendi. Bu yüksek bilinçle davayı halka indiren direniş örgütünün adı: İnsan Haklarını Savunan Demokratik Birlik’ti. (Demokratik Lig) İsim değiştirmeye ve Bulgarlaştırmaya karşı mücadele eden ve “Belene” ölüm kampına düşen Türk aydınlar tarafından 1988 yılında sürgünde Mustafa Ömer, Sabri İskender ve Ali Ormanlı tarafından, kurulmuştur. Bu örgüt 1 yılda 3 bin kişilik üye yapan Demokratik Lig yerel örgütlenmesini tamamlamış ve 21 Mayıs 1989’da Sliven ili Yablanovo Belediye merkezinde Bulgaristan Türklerinin İlk Siyasi Partisinin Birinci Milli Kongresini çağırdı. Yöneticileri tutuklanıp sınır dışı edilince kongre yapılamadı.

Bu etkin direniş örgütlerinden biri de “Viyena 89” Dayanışma Örgütüdür. Cebel’i öğretmen Avni Veli tarafından yönetilen direniş örgütü hak ve özgürlükler davamızın dünyaya duyurulmasında olağanüstü büyük rol oynamıştır.

Zulüm yıllarında kurulan ve örgütlenen direniş örgütleri yöneticilerinin memleketten kovulmasından sonra boş kalan alanda Bulgar siyasi polisinin gizli ajanı-muhbiri “Sava” ve ayrıca Sovyet istihbaratı KGB’ye de gönül vermiş olan (Ahmet Doğan) boş kalan sahaya “lider” forsuyla çıkmış ve 30 yıldan beri Bulgaristan Türklerini aldatmaya devam ediyor.

Onun yalanlarının birincisi, “Bulgaristan Türkleri’nin Türk milletinden olmayıp, Bulgar kökenli olduğu”; ikincisi ve Türk kimliğimiz olmadığı konusundadır. Onun papagal “aklıyla” geliştirilen “Bulgar Etnik Modeli” diktatör Todor Jivkov’un 1972’den beri geliştirdiği sözüm ona “soya dönüş sürecinin” yeni koşullarda çaktırmadan devamıdır.

 BULTÜRK Ekibi – Bulgaristan Parlamento Ziyaretinde

70 yıldan beri Türk okulumuz, Kültür evimiz, basın yayın faaliyetimiz, radyo ve TV programlarımız yok.

1984-1989 yılları arasında Bulgaristan Türkleri üzerinde soykırım denemesi uygulandı, 1989 yılında 360 bin vatandaşımız zorla sınır dışı edilerek ırkçı temizlik yapıldı. Bu katillerin cezalandırılmasına engel olan var mıydı kimdi onlar; işte hain Ahmet Doğan ve etrafındaki hainler tayfasıdır. Bunu artık herkes görmeye başladı.

Şunu önemle belirtmemiz yerinde olur. 2020 yılında HÖH partisi 1989-1990 bilincini taşıyan kahramanlar tarafından yönetilmiyor. 1993 yılında halkçı ve milliyetçi Türk kadroların partiden temizlenmesi başlanmıştır. 1996 yılında 10 bin Türk direnişçi, özgürlük militanı HÖH’ten zorla atılmıştır. Bu arada Bulgar istihbaratı “DS” HÖH yönetimi için yeni nesil kadrolar yetiştirmiştir. Onların arasından olup, hain A. Doğan çizgisinden yürümeyen Güner Tahir, Mehmet HOCA, Osman Oktay, Kasim Dal, Lütfi Mestan ve daha birçok belediye örgütlerinde aktif Türk kadro partiden atılmış ve kendilerine politik alanda nefes alma hakkı dahi tanınmamıştır.

1990’da ilk programda parti, Türkçe eğitim ve öğretim, anadilini kullanma, Türk gelenekleriyle yaşama, din özgürlüğü, adalet, demokratikleşme uğruna başkaldırırken, irademiz iki zeytin dalı ile simgelenirken, barış ve bereket istediğini herkese duyurdu. Bulgaristan’a kokan gül demetinde bir gonca hakkı bile alamadı. Çünkü Doğan (DC-KGB) ve çevresi her zaman ve her yerde engel oldu. Kişisel çıkarlarını parti menfaatlerinin üstüne çıkardılar. Para için birbirlerine tabanca çektiler. Bu nedenle 35 yıl önce başlayan mücadelemiz halen devam etmektedir ve 2020 itibarıyla bu Mücadelenin başında BULTÜRK bulunuyor.

  1. Derneği siz mi kurdunuz ve neden sadece Bulgaristan, çünkü şimdiye kadar Bulgaristan’dan gelenlerin dernekleri hep ‘Balkan adlı’ olmuştur.

BULTÜRK’Ü kurma çalışmalarına 2000 yılında başladık ve 2003’te 200 Bulgaristanlı aydın birlikte kurduk. Kurucu Genel Başkanımız Prof. Dr. Hayati Durmaz seçildi. Kurucu heyetimize katılanların bazıları: Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK; Prof. Dr. Emin ÇARIKÇI; Diş Hekimi İsmail ALİOĞLU; Gazeteci – Yazar Alptekin CEVHERLİ; Dr. Nedim BİRİNCİ; Bayrampaşa Belediye Başkan Yardımcısı Müh. Recep KIRPAT; Sinan ŞEN; Haraççı Belediye Başkanı Metin KARAN; Namık ÖZTÜRK; İsmail ERDEM; Zihni KARPAT; Dr. Mustafa KAHRAMAN; Av. Umur ÖZERSİN; Uçak Müh. Özkan EMİNOĞLU; İbrahim SOYTÜRK; Av. Hasan MOLLAOĞLU; Eyüp Musiki Vakfı Başkanı Nihat İNCEKARA ve birçok başka soydaşımız da öncü ve kurucu üye sıfatıyla çok değerli hizmetleri ve katkılar sunmuşturlar.

Bulgaristan’a yönelik dernek kurulması ihtiyacı Türkiye’de milyonlarca Bulgaristanlı göçmenin bulunması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Özellikle son 1989 göçüyle Bulgaristan’dan Türkiye’ye gelenlere daha sonra kanat açan olmaması bu gereksinimi doğurmuştur. Soydaşlara sahip çıkan ciddi bir derneğin olmamasından dolayı ihtiyaç duyulmuştur.

Türkiye’de kurulan göçmen dernekler Balkanların tümüyle genel olarak ilgilendiklerinden dolayı hiç biri Bulgaristan’ın ya da diğer Balkan ülkelerinin gerçeklerini ve değişimlerini doğru dürüst algılayamamış, uzmanlaşamamış ve yeni süreçte söz sahibi olamamıştır. Bulgaristan’daki zor durumu anlatmak ve Türklerin sesini duyurmak ilgililere duyurmak için gerekli sistemli çalışmalar bizden önce maalesef yapılmamıştı. Bulgaristan’da 1989 yılında başlatılan geniş çaplı etnik temizlik uygulamalarında, Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının olup bitenlere uzak olmasından ve inisiyatif alamamasından dolayı Bulgarlar hedeflerine ulaşmıştır.

Böylece her zaman olduğu gibi Bulgaristan’daki Türk kardeşlerimizin durumunu anlatan ve kamuoyu oluşturan geniş çaplı faaliyetler bir tarafa, ciddi küçük çapta faaliyetlerde bulunanlar bile yoktu.

Sadece seçim önceleri büyük yaygaralar koparan sivil toplum kuruluşları seçim sonrası kapılarına adeta “kilit” vurunca, durum her defasında yeniden kızışmıştır.

Bulgaristan diğer Balkan ülkelerinden çok farklıdır. 2004’te NATO ve 2007’de Avrupa Birliği üyesi oldu. Totalitarizm yıllarından uzaklaşsa da totaliter cesedi gömemedi. Devlet, kooperatif mülkiyetini dağıttı, fakat özel sektöre dayanan hukuksal ve adil yeni bir düzen kuramadı. 6 milyon olan nüfusun % 50’si dış ülkelere kaçtı, gurbetçiliği seçti. İş gücü sıkıntısı başladı. Korona virüs günlerinde işsiz sayısı 300 bin arttı. İşsizlere günde 9 leva geçim parası veriliyor, fakat bu çok yetersiz. Okullar kapandı, eğitim internet üzerinden yapılıyor, fakat öğrencilerin yarısının bilgisayarı yok. Salgınla başarılı mücadele edilse de, takım eksikliği yüzünden doktorlar Vidin, Sliven, Gotse Delçev (Nevrekop) gibi şehirlerde hastaneleri kapattı. AB ülkesi olan Bulgaristan’a bu zor haftalarda en fazla yardım eden ülke Türkiye Cumhuriyeti oldu. Yakında ilk hastaların tedavi için uçakla İstanbul’a gelmesi bekleniyor. Yani Bulgaristan çok özel bir ülke, özelleştirilmiş ve devlet elinde olanı korumuş ve yeniden örgütlenmeyi başaramamış bir durum hâkim.

 BULTÜRK – BULGARİSTAN DERNEKLERİ FEDERASYONU TOPLANTISI

Bulgaristan’da yerli gazetelerin birinde, ülkede “Korku” havası estiğini anlatırken şu fıkraya yer verdi.

Vaktiyle “veba” virüsü Bağdat’a can almaya gidiyormuş. Yol boyunda birine rastlamış ve

  • Nereye gidiyorsun? Sorusuna
  • Bağdat’a can almaya demiş,
  • Kaç can alacaksın? Sorusuna da,
  • 100 alsam bana yeter, diye cevap vermiş.

Bir süre sonra “veba” Bağdat’tan dönerken, aynı adam ona yine rast gelmiş ve

  • Ne oldu işini gördün mü? Kaç can aldın? Diye sormuş.
  • 1 000 can aldım diye cevap veren “veba” ya,
  • Hanı 100 alacaktın diye sorunca da, adam şu cevabı almış.
  • Ben 100 can aldım, ötekiler korkudan öldüler.

Bulgaristan’daki yetersizlikler durumu tam da böyle bir tablo çiziyor.

  1. BULTÜRK Derneğinizin tarihçesi ve Türkiye’de diğer derneklerle farkı nedir?

BULTÜRK derneği artık 17 yaşındadır ve gençlik çağını yaşıyor. 10 bin üyemiz var. Dernek yönetimi 15 kişiden oluşuyor. Birinci ödevimiz Bulgaristan Türkleri’nin soykırım acılarını ve kimlik sorunlarını Türkiye Cumhuriyeti makamlarına ve Türk Dünyası’na taşımak oldu. Sofya’dan Ohri, Piştine, Bakü, Alma Ata, Çimkent, Bişkek, Astana, Semerkant, Kazan, Gagavuz Yeri, Komrat, Köstence, Hollanda, İsveç-Malmö, Girne, Magosa, Lefkoşa ve daha birçok yerlerde düzenlenen konferans, panel ve başka forum ve görüşmelerde ayrıntılı konuşmalarla dile getirdim.

Soykırım denemesi İstanbul’da düzenlediğimiz bilimsel konferanslarda tartışıldı. İstanbul’a Sofya’dan gelen Prof. Dr. Mihail İvanov, eski Cumhurbaşkanı Jelö Jelev’in Etnik Sorunlar Danışmanı ve halen Yeni Bulgar Üniversitesi öğretim üyesi, Bulgar Arşivleri Başkanı Arnavudov ve tarih Profesörü Stoyan Dinkov vb katıldılar. Bulgar bilim adamları 1984-1989 yılları arasında Bulgaristan Türklerine “soykırım denemesi” yapıldığını ve 1989’da 360 bin vatandaşın memleketten kovulmasına da “etnik temizlik” olarak nitelendirdiler.

BULTÜRK kurulduğundan beri millî bir uluslararası dayanışma yürütüyor. Afganistanlı, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Doğu Türkistanlı, Azerbaycan ve başka ülkelerdeki kardeşlerimizin insan hakları ve adalet davalarıyla her zaman yakın dayanışma içinde olup, değişik konularda anma geceleri, kahramanlarla görüşmeler, resim sergileri vb düzenlemiştir. Türkiye’deki diğer derneklerden farkımız, can alıcı konularda olağanüstü aktif olmamız, uluslararası etkinliklere katılarak haklı davamızı yaşatma yol ve olanakları bulmamızda gizlidir.

  1. BULTÜRK Derneğinin öncelikleri nelerdir?

Derneğimizin birinci önceliği soydaşlarımızın her sorununa derman olmak ve Bulgaristan Türkleri’nin madalyonun arka tarafını görebilmelerine yardım etmektir. Soydaşlarımızın eğitim, sağlık, iş bulma, devlet ve belediye hizmetlerinden yararlanmasına hep el uzattık. İstidatlı çocuklar için piyano, saz, keman kursları örgütledik. Bulgarca kursları açtık. Korona virüs salgınıyla mücadelede yaşlıların yanında olurken sabun, dezenfektan, ekmek vb dağıtımına gönüllü genç guruplarımızla katıldık. Halkın her zaman yanında olmak, hele şu zor günlerde, hele Ramazan ayında başta gelen özelliğimizde düğümlendi.

Siyasi olarak da her zaman soydaşlarımızın yanında olurken yerel, genel ve halk oylaması gibi kitle katılımlı girişimlerde her zaman kapı kapı dolaşıp insanımıza indik, üyelerimizi seferber ettik.

15 Temmuz 2016’da Türkiye Cumhuriyeti’nde, İstanbul Birlik Mitinginde “Yenikapı” da, Bayrampaşa, Gaziosmanpaşa’da meydan ve sokaklarında, Taksim Meydanında BULTÜRK bayrağı altında buluşan üyelerimiz Yeni Türkiye Ruhu oluşumunda aktif oldular, Vatan ve Bayrak nöbetlerindeydiler.

Bulgaristan’da bir anket yaptık ve insanlarımızın isteklerini ortaya çıkartmış olduk. Tüm gazetelerde boy boy anket sonuçları tartışıldı.

Ayrıca Bulgaristan’da ilk defa Türkiye’de bulunan bir dernek olarak Cumhurbaşkanı adayı çıkardık ve 50 bin oy alarak 21 katılımcıdan 9. Sırada seçimleri bitirdik. Böylece Bulgaristan tarihine geçtik.

  1. Türkiye’de bulunan Bulgaristan Türkleri ile ilgili neler yaptınız ve neler yapmayı planlıyorsunuz.

Özünde Bulgaristanlı Türkleri aydınlatmak, hakları ve özgürlükleri uğrunda örgütlemek, davamızı daha yaygın bir şekilde sosyalleştirmek hedefli çalışmalarımızda son yıllarda Bulgaristan’da yapılan seçimlerle ilgili kolaylıklar kapısı açmak uğruna çalışmalar yürüttük. Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezimizin önerisiyle, sandık sayısı, sınırlardaki kilitlenme sorunları ve iki ülkede seçime katılma gibi problemleri aşmak için soydaşlarımızın ve hatta dış ülkelerdeki Bulgaristan vatandaşlarının hepsinin seçimlere posta ile katılmalarını önerdik. Bu konuda görüşmelerimiz oldu, dilekçemiz Sofya Meclisine ulaştı. Sadece Türkiye’de bir milyonu aşan seçmen soydaşımız var. Seçme ve seçilme hakkımız kutsalımızdır. Biz hepimiz insan hakları, demokrasi ve çok kültürlü bir toplum savaşçılarıyız, seçmenin lehinde olan her öneriyi destekliyoruz.

Dikkatinizi çekerim Bulgaristan gibi bir ülkede şimdiki seçim sisteminde 2019 yerel seçimlerinde 656 bin geçersiz oy çıktı. Zaten kaç kişi oy kullanmıştı? Sistem toplumun seviyesinden çok uzak, bir şeyler yapmak gerek. Bu gibi konularda Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, Meclis Başkanı Karayançeva gibi yöneticilerle görüşmelerimiz oldu. Seçme ve seçilme hakkı olan her soydaşımızın oy kullanabilmesi davasında birlikteyiz.

Korona virüs şartlarında Ankara, Kocaeli, Düzce, Bursa ve İzmir temsilcilerimizle video konferans görüşmelerimize devam ediyoruz. Salgınla ilgili yasaklardan önce İstanbul/Avcılar’da Bulgaristanlı şair ve yazarlarla Cumartesi görüşmelerimiz çok yararlı oluyordu.

  1. Türkiye’de bulunanların problemleri nelerdir.

Biz hepimiz 21. asrın ilk büyük bunalımını birlikte atlatmaya çalışıyoruz. Soydaş ailelerimizin hemen hemen hepsi parçalanmıştır. Yarımız Bulgaristan’dayız. Halen sınır kapalı. Endişeliyiz. Yapacak bir şey yok. Tedbirlere uyarak kendi sağlığımızı korumaya çalışıyoruz. Soydaş dayanışması her gün bir az daha pekişiyor. Acil iletişim internet ve telefon üzerinden yapılıyor. Sınır açılınca hele Bayramda yakın ziyaretleri başlayacak. Her zaman olduğu gibi şimdi de kurallara uyarak her soydaşımızın yanında olmaya çalışacağız. Birçok plan ve programımız ikinci planda kaldı maalesef.

  1. Bulgaristan’da ve Avrupa’da bulunan Bulgaristan Türkleri problemleri neler ve bunlarla ile ilgili neler yapıyorsunuz.

İspanya/ Madrit, İsveç /Malmö ve Almanya/Frankfurt’ta temsilciliklerimiz var. Son 2 ayda ofislerimiz kapalıydı. Bu hafta bütün Türkiye ve AB ülkeleri temsilcilerimizle ilk defa uluslararası video iletişim sağladık ve güncel sorunları görüştük, tartıştık, öneriler aldık. Bu bahar sezon işçileri için AB kapılarının kapalı olması sorunlar yarattı. Bulgaristanlı işçilerden sigorta ve iş sözleşmeleri isteniyor. Bulgaristan henüz korona virüs vakalarına sağlıklı testi vermiyor. Evlerine kapanmış, daha iyi günler bekleyen soydaşlarımız var. İngiltere’de de bir ofis açmayı düşünüyoruz. Bu sıkıntılı günlerin yakında aşılması temennimizdir. Avrupa ülkelerinde yabancı işçilerin iş bulması sorun olursa ve gurbetçilerimiz Bulgaristan’a dönerse ciddi sorunlar yaşanır görüşündeyim. Onlar AB ülkelerinin en yoksulu olan Bulgaristan’daki yakınlarına yılda 1 milyar 250 milyon Avro gönderiyorlardı. Bu yardım kanalı kapanırsa; düşünmek bile istemiyorum…

  1. Balkan Türkleri arasında Türk Dünyasına sizin gibi faal olarak açılan derneğinizden başka bir dernek yok. Neden diğer dernekler Türk Dünyasında etkin değiller?

Biz Bulgaristan Türkleri’nin kimliği, tarihi, gelenekleri, töreleri, kültürleri, edebiyat ve sanatı sorunlarını Türk Dünyasına taşımaya çok önem verdik. Bize “ataları Osmanlı zamanında İslamlaştırılmış ve Türkleştirilmiş Bulgarlar” dediler. Rodoplar’da taşların hepsi yerinden oynatıldı ve altında Bulgar izi arandı. Biz Güney Doğu Rodoplar’ın Türkleri, Bulgar Çarlığına 1919’da dâhil edildik. Nüfusunun % 90’ı Türk olan 8 belediye, Bugünkü Kırca Ali, Smolyan (Paşmaklı) ve Haskovo illerinde bulunur. Daha ilk zamanda yerli Müslüman halkın isimlerini değiştirerek Hıristiyanlaştırılması maksadıyla saldırılar düzenlenmişti.

Burada bir örnek vermek isterim: “Trigrad” köyündeki 120 hacıdan 70’i medreseye kapanmıştı. Bunlar din değiştirmeyi kabul etmeyince köylülerin gözü önünde yakılmıştır. Bu acı gerçekler bizim Türk kimliği mücadelemizden izlerdir. Biz ezildikçe pekişen bir milletiz. Mayıs 1989 tarihinde Bulgar tarihinin en büyük ayaklanmasını gerçekleştirdik ve diktatör, zalim Todor Jivkov’u deviren de bizlerdik. Bu kahramanlıklarımızı Türk Dünyasına anlatma şerefi bana, BULTÜRK’e düştü. Ne mutlu bize ki, kapımız herkese açıktır, bizler Mevlana torunlarıyız ne olursan ol yine gel diyenlerdeniz. Türk Dünyası forumlarına isteyen katılabilir, yayın organlarımızda isteyen yazabilir. Dirilen Bulgaristan Türklüğünü öykülemek şerefli bir iştir. Bizler bu dünyada sadece yaşayıp geçmek istemiyoruz bizler arkamızdan gelecek yeni nesillere elle tutulur bir şeyler bırakmak isteriz.

  1. Bulgaristan Türklerini temsil eden bir sivil toplum yöneticisi olarak Türk Dünyası’na vermek istediğiniz mesajlar nelerdir?

Biz Türk Dünyasının onurlu bir parçasıyız. “Bizi aralarına kabul edip, özümüzden bir parçasınız” diyenlere yeniden teşekkür ediyorum. Türkistan’da “Ahmet Yesevi” Akademisinde Bulgaristan Türklerini anlatma şerefinin bana verilmesi, kimliğimi onurlandırdı. Bulgaristan Türkleri için büyük üstadın türbesinde dua ettim, 400 senedir yanan ocağında pişmiş pilavından tattım, bahçesindeki güllere su verdim. Hazır bulunanlara, onun yetiştirdiği müritlerin önderi olan Sarı Saltuk’un Balkanlardaki 16 türbesini anlattım. Bizimle gurur duymaları, bir asır süren zorbalığa dayanmamız ve Türklüğü yaşatmamız; hazır bulunanlardan hepsinin gözlerini yaşarttı.

Bir sivil toplum örgütü olarak, kardeş sivil toplum örgütleriyle sıkı işbirliğimizi pekiştirmek niyetindeyiz. Dünya artık sivil toplumlarla yönetilmektedir. Bunu bizden sonra gelenlere iyi öğretmemiz için yazılı basın çok önemlidir. Bizlerde yaptığımız her şeyi yazıyoruz. BGSAM Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezimizin kitapları 63’e ulaştı ve durmadan devam etmekteyiz. Gazetemizin de 155’ci sayısını çıkarttık. Ayrıca Bulgaristan’da da sivil toplum örgütlenmesine önem veriyoruz. Kolektif haklarımızı elde etmemizin yolu tabanda örgütlenmektir…

  1. BULTÜRK Derneği korona sonrası ne gibi çalışmalar yapmayı düşünüyorsunuz.

Önce yönetim kurulu toplantılarımızdan sonra bir çalışma programı yapıp Bulgaristan’a çıkmak, Bultürk yayınları ve özellikle “Bulgaristan Türklerinin Sesi” gazetesi muhabirleri ve kadrolarıyla görüşmek ve 2021’de orada yapılacak birkaç seçim var, bu konularda yeni ortamda bilgilenmek istiyoruz. Demokrasinin sırrı sandıkta gizlidir. Yeni formüller geliştirmek zorundayız. Kendilerinin açıklamalarına göre seçmenin % 42’si Bulgarca bilmiyorsa anlaşılması zor çarşaf çarşaf seçim bültenleri hazırlamaya gerek yok.

Orada, öğrencilerin Türkçe derslerinde sorun yaşadıklarını biliyoruz. Kitap sorunu geçen sene çözüldü. Bilgisayarları yok çocukların. Türkiye Cumhuriyeti’mizin Millî Eğitim Bakanlığı’nın EBA Türkçe derslerine katılmaları, yaz kampları ve benzer konuların şu ortamda yeni bir değerlendirmesini yapmak istiyoruz…

İnşallah salgın geçer de, gönül bağlarımız yeniden güçlenir…

  1. Bulgaristan’da bu korona sonrası insanlara ne gibi önerileriniz var.

Hayat yeniden örgütlenirken kapıya pahalılık bekçi dikilmiş. Henüz Türk bölgelerinde yaşlıların maskesi yok. Oysa hastaneye ve markete maskesiz almıyorlar. Otobüse maskesiz binenlere 300 leva ceza kesiliyor. Bizim yaşlı emekliler bu cezaları ödeyemez. Yoğun bir propaganda ile işleri yeniden örgütlemek, insanlarımızı aydınlatmak, gerektiğinde maske ve dezenfektan dağıtmak, yardım eli uzatmak gerek. Ramazan paketleri, iftar sofraları, konuşma ve kutlamalar, mevlitler, şenlikler birden bire rafa kaldırıldı. Yeni bir dalgayı önlemek için önlemleri halka anlatmamız lazım. Türk bölgelerinde yerel radyo yayınları başlatıp, kablo TV programlarında Türkçe yayınlar başlatmak, gazetelerde köşe kapıp aydınlarımıza daha sık ulaşmak, bizi bekleyen ödevlerden sadece bazılarıdır.

  1. BULTÜRK’e insanlar niçin geliyor?

Biz kimseyi zorla üye yapmadık. Bizim şu yayınlarımız 5 kıtada 600 bin kişi tarafından izleniyor:

BGHABER İnternet için – https://www.bghaber.org/

BULTÜRK Gazetesi için – www.bulturk.net

BGSAM Kitapları için – https://bgsam.org 

BULTÜRK Derneğimizin Kitaplar için – https://issuu.com/bulturkdernegi

Bulgaristan tarihi, “soya dönüş” yalanının maskesini indirme, “Büyük Göç” yalanının bir komplo olduğunu açıklama, Türk düşmanlığının kökleri, Büyük Türkiye’yi tanıtma, dostluk ve işbirliği köprüleri atma vb. konularda başarılı olduğumuz kanısındayım. Ben “50 Yıl Mücadele” ve “Bulgaristan Türklerinin Kimlik Mücadelesi” gibi çalışmalarımla ve 16 adet BULTÜRK etkinliklerine adanmış eserimizle soydaşlarımıza ve Bulgaristan Türk aydınlarına, Türkçe öğretmenlerine inebilmiş bulunuyoruz. Bunları bedava internetten sunuyoruz.

8 yıldan beri devam eden aktüel haber ve yorum yayınlarımızdan seçmeleri BGSAM olarak 63 ciltlik bir külliyat olarak ve Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazetesi’ni de E-kitap halinde okurlarımızın dikkatine sunmuş bulunuyoruz. Bir yandan, bizi sevenlerin Türkçelerini geliştirmelerine yardımcı olurken, ayrıca yukarıda işaret ettiğim madalyonun arkasını görmek isteyenlere pencere açmış bulunuyoruz. Çok yakında sesli çocuk masalları ve annelere öğütler gibi yeni sayfalar açmak istiyoruz. Biz hizmet sunuyoruz ve ihtiyacı olan bizi arayıp buluyor. Bulgaristan’da bizi en fazla İzleyenler Sofya ili, Kırca Ali, Rusçuk ve Razgrad’da yaşıyorlar. Varna’da 240 bin izleyicimiz var. Burgaz ilinde bu sayı 124 bindir.

  1. Türkiye’de Balkanlarla ilgili dernekler Atatürkçü ve Osmanlıcı olarak ikiye ayrılmış durumda sizler ne tarafındasınız?

Biz herkesin derneğiyiz. Yıldızımız bağımsız parlıyor. Kendi yağımızla kavruluyoruz. Tabii ki Büyük önder Atatürk’ü seviyoruz. O yalnız bizim değil tüm Türk Dünyası’nın ve tüm mazlum insanların ölümsüz önderidir. Bulgaristan Türklerinin ilk lideri Atatürk’tür. 1913’te Pomak Türklerinin isimleri ve dinleri zorla değiştirilirken, 250 bin Pomak kimlik değiştirmeye zorlanırken, o dönem Bulgar Sol Liberal Parti lideri Radoslavov ile anlaşıp, meclis seçimlerinde Pomak oylarına karşı isimleri ve ibadet haklarımızı geri alıp, olayı kapatan önder Sofya Osmanlı Askeri Ataşesi Yarbay Mustafa Kemal‘dir. Ne yazık ki bunu kimse bilmez…

Osmanlıcı olmak da kanımızdadır. 1909 ve 1913 Osmanlı devleti ve Bulgar Çarlığı Bulgaristan Müslümanları dikey örgütlenmemizin ilk sütünü olan Baş müftülüğümüzün kurulmasını ve aydınlık ve hukuk ocağımız olan yüksek Nüvvab Enstitüsü’nün açılmasına temel olmuştur. Biz aynı zamanda 1989’da Türkiye kapısını açıp, anavatan toprağını öpmemize fırsat tanıyan Cumhurbaşkanı Turgut Özalcıyız. Biz aynı zamanda Büyük Türkiye ufkunu açan Yeni Türkiye’nin Büyük Başkanı Recep Tayyip Erdoğan erleriyiz. Biz Türk’üz ve önder seçmeyiz… Bizler Mete Han’dan başlayarak günümüze kadar gelen tüm önderlerimizi bizim önderimiz olarak kabul ediyoruz. Onlardan herhangi birine kötü söz söyleyenin karşısındayız ve onun Türk Düşmanı veya yabancıların bir uşağı olduğuna eminiz.

  1. Son olarak ne demek istersiniz?

Artık el ele verelim. Büyük şehirlerimiz doldu taştı. Virüs bizi çok sıkıştırdı. Fazla düşünmeden Bulgaristan yolunu açalım. Bu bahar çiçek kokuları oradan geliyor. Vatandır, bizi bekler. Gidip bir koklayalım… Tüm okuyucularınıza sağlıklı günler dilerim.

Bu önemli röportaj imkânı için teşekkür ederim.

Alıntı: http://www.kocaelibakis.com/

 

Reklamlar