Konu: Bulgaristan Türkleri Radyo Sever Bir Halk Topluluğudur.
Selçuklular Çağından (940 – 1157 ) Balkanlar’da görülen; Osmanlı Çağında (15. – 20. yy) yarımadaya ilerlerken medeniyetle yerleşen, bugünkü Bulgaristan Türkleri, geleneklerini Türk-Müslüman kültürü ve eski kıta uygarlığı ile iç içe yaşayan köklü bir halk topluluğudur. 93 Harbi’nde, (1877–1878 Rus-Türk Savaşı’nda) Osmanlı ümmetinden kopan ve Bulgaristan’da Türk varlığı olarak yeni bir kimlik oluşturan halk topluluğu, ilk egemen oldukları topraklarda artık 136 yıldır azınlık durumundadır.
1878’den beri yok ediliyoruz.
Bu tarihsel olayın Bulgaristan Türkleri için büyük bir trajedi olduğunu anlatabilmek için şöyle örnek yeterli olabilir. 1877–78 Savaşı Osmanlıya karşı bir saldırı savaşıydı. Rus ordularıyla çarpışmalar Bulgaristan topraklarında yürütüldü. Rus İmparatoru bu savaşı “ırklar ve yok etme”, Osmanlıyı tok etme saldırısı olarak yürüttü. 1. 230. 000 (bir milyon iki yüz otuz bin) Türk Rumeli’den Anadolu’ya kovulurken muhacir durumuna düşürüldü. 20. yy’da Balkanlardan Türkiye’ye 39 göç olurken, bunların 6 (altısı) Bulgaristan’dan oldu. Bu arada 261. 937 (iki yüz altmış bir dokuz yüz otuz yedi) kişi de savaş sırasında ya da göç yollarında hayatını kaybetti.
Öz kültürümüz ölümcül darbeler aldı.
Ayrıca, Bulgaristan topraklarındaki Türk-Müslüman kültürel mirası ağır darbeler aldı. O dönemde Sofya’da 72 cami vardı, bugün 1 cami kaldı; Filibe’deki 33 camiden 2 cami kaldı.
Türklüğe darbeler eğitim-öğretim alanında derinleştikçe derinleşti.
Rahat dönemlerimiz de vardı.
1919 – 1923 yılları arasında Bulgaristan’da Aleksandır Stamboliyski hükümeti vardı. O kısa dönemde Türkler rahat günlerini yaşarken, 1921 – 1922 ders yılında Türk azınlık okullarının sayısı 1 712’ye (bin yedi yüz on ikiye) çıkmıştı. Bu, Bulgaristan Türkülüğünün ilk uyanış dönemidir. Onlar anadillerinde Prenslik Dönemi (1878 – 1908); Krallık Dönemi (1908 -1944) ve Komünist Dönemde (1944 – 1989) toplam 200 gazete ve dergi çıkardılar. Şumen, Razgrat, Rusçuk, Kırcaali ve Haskovo’da tiyatro sahnelerini açtılar. Razgrat, Rusçuk, Kırcaali, Sofya’da vb öğretmen okulları ve liseler kurdular. Sofya Üniversitesinde 4 fakülte Türkçe tedrisatlıydı.
Sofya Radyosu Türkler için büyük bir kazanımdı.
Bu kazanımlara 1947’de bir yenisi eklendi. SOFYA RADYOSUNUN BULGARİSTAN TÜKLERİNE MAHSUS TÜK DİLİNDE ÖZEL GÜNLÜK RADYO YAYINLARI Başladı. Radyo kültürel kaynaşmamızda, lehçelerimizin edebiyat Türkçesinde birleşmesinde, bir azınlık olarak beraberce haberleşmemizde OLAĞANÜSTÜ BÜYÜK ROL OYNADI. Bulgaristan Türklerinin eğitip yetiştirdiği en gözde aydınlarımız bu yayınlarda yazar, yayımcı, çevirmen ve sunucu olarak yıllarca çalıştı, halkımıza hitap etti, gönül kaynaşmasında öncelik etti.
1974 yılından başlayarak Sofya Radyosu’nun Bulgaristan Türklerine Mahsus yayınları 5 saate çıktı. Haber ve yorum, bilgilenme, dünyaya açılan büyük pencere olan Sofya Radyosu susmadı, sabah, öğle ve akşam her an, her fırsatta halkımızın gönül dostu oldu. Radyomuz halkımızla birlikte soludu. Gün geldi Bulgaristan Türklüğünün inandığı tek haber ve bilgilenme kaynağı oldu. 1985 Şubatında kapatıldığında Bulgaristan Türkleri “kimlik davamızda en büyük şehidimiz düştü” dediler. Ağır bir suskunluk dönemi yaşandı.
Sofya Radyosu bizim ana kültür kaynağımızdı.
Sofya Radyosu Bulgaristan Türklerine Mahsus yayınlarının işlevsel ödevi yalnız Bulgar Haber Ajansı’ndan (BTA), Sofya hükümeti; Bulgaristan Komünist Partisi (BK) veya Bulgar Çiftçi Halk Partisi (BÇHP) propagandasına alet olmak değildi. Bunu böyle düşünenler yanılgı içindeydi. Radyo Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde hayatın nabzını tutuyordu. Yönlendirme ve kontrol fonksiyonu görüyor, adaletsizlikle, rüşvetçilikle, yolsuzluklarla savaşıyor, her sinyale dikkat çeviriyordu.
Bununla birlikte, o Türk azınlığın sözlü ve yazılı edebiyatını, şarkı, türkü, ninni, mani ve taşlamalarını; şiirlerini, masallarını, efsanelerini, halk hikâyelerini, öykülerini, fıkralarını, taşlamalarını, çocuk edebiyatını; atasözlerini, taşlamalarını, tekerlemelerini vs canlı yaşatan bir kaynaktı. Radyo piyesleri, radyo romanı, radyoda edebiyat vb programlarla halkımızın kültürel yaşamından bir parça olmuştu. Radyodan hava durumunu dinlemeden kimse evinden çıkmazken, tütün sırıklarının güneşe çıkarılması ya da toplanması, bitkilerin sulanması ya da harmanda kurutulan hasadın örtülmesi ya da açılması hep bu bilgilenmeye göre yapılıyordu. Radyo halkın işini kolaylaştırıyordu.
Sofya Radyosu Bulgaristan Türklerinin ahlakında namus, kültüründe ölçüt, anadilinde edebiyat düzeyi idi. Can kulağıyla dinleniyor ve seviliyordu.
Radyo arşivindeki binlerce şarkı ve türkü, sanat eseri yaşamamıza tat ve tuz oluyordu.
Kültürel soykırımın hedefi kimliğimizdi.
“Soya dönüş” saçmalığı, isim ve soy isimlerimizin değiştirilmesi, Türk kimliğimizin Bulgarlaştırılması, Müslüman yaşayış şeklimizin yok edilmesi zulmü son doruğuna tırmanmadan, özgün radyo yayınlarımız tam 43 yıl sürmüştü. Radyomuzun kapatılması, Türk’ten korkanların Türk dilinden, anadilimizden de korktuğunu ortaya koydu. Kimliğimizi belirleyen Türk kültürü eritilip asimile edilmemizin olmasızlığını gün gibi ortaya koydu. Türklük ruhunun Türk dilinde söylenen ninnilerle mayalandığı ortadaydı. Türkçe düşünme, konuşma, yazılma, radyo programları hazırlama, gazete çıkarma, kitap basma bilincine ulaşan bir kimliği köreltmek en ağır yasaklarla bile kolay olmadı.
Aydınlar, öğretmenler, mühendis ve doktorlar, yazar ve şairler, tarih bilen, dünyayı algılayabilen Bulgaristan Türkleri sürüldü, hapsedildi ama yılmadı, hapishanelerde Türk kaldı. Yasaklamalarla Türklüğü yok etmenin mümkün olmadığı zihniyete iyice yerleşti.
Tarih hafızayı yok eden beyin ameliyatı bilmiyordu.
Yakın tarihte Yahudiler gaz kamaralarında yakılmışlar ama yine Yahudi kalmışlardı. Bulgaristan Türklerine yapılan zulmün zirvesinde bir radyo gazetecisi şöyle dedi:
TÜK DOĞDUK TÜRK ÖLDÜK!
SOFYA RADYOSUNUN BULGARİSTAN TÜKLERİNE MAHSUS GÜNLÜK RADYO YAYINLARI’NIN YASAKLANMASIYLA Türklüğümüzü ve Müslümanlığımızı yok edebileceklerini düşünenlerin yanlış hesap peşinde olduğu hemen anlaşıldı.
İbreler “Deutsche Welle”, “Amerika’nın Sesi”, “Ankara Radyosu” ve “BiBiSi” programlarını buldu. 1989 Mayısında isyanının örgütlenmesinde ve patlamasında radyolar büyük rol oynadı. Hayat Bulgaristan Türklerinin kulağının hep radyoda olduğunu kanıtladı.
Radyo yayınlarımızı yeniden canlandırma çabalarımız.
10 Kasım 1989 BKP ve totaliter devletin politik sahneden çekilmesiyle başlayan “Geçiş Döneminde” hak ve özgürlüklerimizin yasal yollardan geri verileceğine, bu arada Sofya Radyosu’nda BULGARİSTAN TÜRKLERİNE MAHSUS TÜRKÇE YAYINLARIN yeniden başlayacağına umut bağladık.
Bulgar devletinin, bir bir ardından iktidar olan güçlerin Bulgaristan Türklerinin en doğal hakları olan radyo ve TV yayını, gazete, dergi ve kitap basma hakkı, devlet okullarında anadilde eğitim alma hakkımız gibi en doğal haklarımız yerine getirilmedi, kabul edilmedi, yasallaşmadı. Hatta yasal sınırlamalar sertleşti.
2005 yılında Sofya Radyosu’nda 3 saatlik bir yayın “Bulgaristan” (Balgaria) programına bağlı program sunmaya başladı. 20 yıllık unutturma döneminden sonra yayına başlanması ilgi uyandırdı ve dinleyici kitlesi buldu.
2015 yılının Mart ayında Kırcaali Belediye Başkanı mühendis Hasan Aziz (3.dönem) , Kırcaali yöresi için 3 saatlik Türkçe yayın lisansı istemesi ancak 3.dönemin sonunda aklına gelebildi. Yayın Kırcaali, Haskovo, Güney Doğu Rodop bölgesinde Smolyan (Paşmaklı) ve Plovdiv (Filibe) köylerine kadar işitilir güçte olacaktı. Kısa adı SEM olan Bulgar Kitle İletişim Araçları Başkanlı ve Sofya Radyosu Başkanlığı konuyu birkaç defa gündeme getirdi. Bulgar aşırı milliyetçi ve ırkçı zihniyeti (VMRO, PF, “Ataka” vb) dışında Kırcaali’de Türk dilinde 3 saatlik bir radyo yayını başlaması, haber ve yorumlar dışında, ahlak bilgileri ve Bulgaristan Türklerinin sanat ve kültürünü konu etmesi büyük tepki uyandırmazken, zehiri keskin milliyetçiler büyük güçlük çıkararak Türk Radyosu Planını suya düşürmüş oldular.
Türkçe radyo yayınları konusunda toplum ikiye bölündü.
Olaya gerçekçi bir yorum getiren SEM Başkanı Georgi Lozanov Türkçe radyo yayınlarının arttırılmasını isteyen entelektüellerden biridir. O, Yakın Doğu Savaşı, ardı görülmeyen göç dalgası, Ukrayna’nın parçalanması, Kırım Yarımadasının ilhakı ve Bulgar toplumunun NATO ve AB üyeliğiyle başlayan iç toplumsal parçalanma sürecinin derinleştiğine dikkat çekerek, Bulgaristan Türkleri için günde 3 saat değil 18 saat anadillerinde yayın yapacak bir radyoya ihtiyaç olduğunu vurguladı. Yeni kuşağın ABD askeri güçlerinin ülkemize ağır silahlarla üslenmesini, Moskova yanlıları ve Batı taraftarları arasındaki kapışmayı anlamakta zorlandığı gün gibi ortadadır. Türkiye ile devlet sınırımıza gelen 3 metre yüksek dikenli tel gerilmesi, 25 Ekim yerel seçimleri propagandasının ana dilimizde yapılması yasağının sürmesi, Türklerin bilgi karanlığında tutulduğuna işarettir.
Kültür ocakları kapanan köylerde çocuk sesi işitilmiyor.
15 Eylülde 2015 /16 DERS YILI BAŞLIYOR, anadilimizin zorunlu okutulması tedrisata alınmadı. Karanlıkta yaşamak istemeyen Türkler çocuklarıyla birlikte memleketimizi terk ediyor.
Suni-Hanefi mezhepten Müslümanların Baş Müftüsü olan Prof. Dr. Nedim Gençev’in Razgrad’a bağlı Glodjevo’daki İngilizce tedrisatlı okuluna yeni ders yılında öğrenci toplanırken güçlük çekiyor.
Köyler boşalşmış. İnsanlarımız kültürel harcı olmayan köylerde ömür geçirmek istemiyor. “Boğulacaksak, başımızı taşlara vura vura susuz köy deresinde değil, denizde boğulalım!” deyip çekip gidiyorlar.
HÖH yönetiminin ilgisizliği.
Hak ve Özgürlükler Hareket, (DPS) bu konuda susuyor. Bizim özgün kültürümüzün can çekişmesine seyirci bile olmak istemiyor. Kuşkusuz Allah hainleri kendi elleriyle cezalandırıyor. İçki kadehi elinden düşmeyen Ahmet Doğan’ın karaciğeri tamamen bitmiş, kalın basağındaki olumsuz tümör de kanserleşip 25 santimetreden fazla uzamış.
Halkın lanetine saraylarda yaşamak mehlem olmuyor. Seçtiğimiz milletvekillerinin ruhlarını satmış, anadilini unutmuş tipler olduklarından radyo yayını derdi yok.
SEM toplantılarından hiç birine gelmediler.
Yerel ve ulusal radyo programları istiyoruz.
Yazılar ölülerin dilidir. Biz canlı, yaşayan insanlarız. Anadilimiz Türkçedir ve Türkçe Radyo programı istiyoruz. Vergimizi Sofya devletine ödediğimiz için bu programları Bulgar hükümetinden, meclisinden ve toplumundan istemek öz hakkımızdır. Olmuyorsa, hayatımızı yeni baştan örgütlemek, biçimlendirmek ve yaşatmak zorunda olduğumuzun bilincindeyiz.
Biz Radyosuz olamayız!
[wpdevart_youtube]FSyAQLmUing[/wpdevart_youtube]