Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ve ona inanan Müslümanlar, Mekke’de maruz kaldıkları baskı, işkence ve zulümle uzun süre mücadele ettiler. Mekkeli müşriklerin giderek artan baskıları, İslam’ın mesajını özgürce iletmeyi imkânsız hale getiriyordu. Bu nedenle, İslam’ın yayılması ve Müslümanların güvenliği için yeni bir mekâna ihtiyaç vardı. İşte bu dönemde, Allah’ın izniyle, Mekke’den Medine’ye yapılan tarihi yolculuk, hicret, İslam tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri oldu.
Peygamberimiz, hicret kararını vermeden önce, Medine’de yaşayan Evs ve Hazrec kabileleri ile görüşmüş ve onlara İslam’ı tebliğ etmişti. Medineliler, Peygamberimizin mesajını kabul ederek ona biat ettiler ve Müslümanlara Medine’de yeni bir hayat kurmaları için söz verdiler. Bu gelişme, hicretin ilk adımlarından biri oldu. Medineliler, Peygamberimizi ve Mekke’den gelecek Müslümanları bağırlarına basacak, onlara destek olacaklardı. Bu sayede, İslam daveti yeni bir toprakta kök salacak ve güçlenecekti.
Mekke’de Müslümanlara karşı uygulanan baskılar ve zulüm dayanılmaz bir hale gelince, Peygamberimiz Allah’tan gelen vahiy doğrultusunda, Müslümanlara Medine’ye hicret etmeleri için izin verdi. Bu, Müslümanlar için büyük bir fedakârlık anlamına geliyordu. Doğup büyüdükleri, ailelerinin ve atalarının yurtlarını terk etmek, mal varlıklarını geride bırakmak kolay değildi. Ancak onlar, imanları ve Peygamberimize olan bağlılıkları sayesinde, tüm zorlukları göze alarak bu kutsal yolculuğa hazırlandılar.
Mekke’den ilk hicret edenler, peyderpey Medine’ye doğru yola çıktılar. Ancak Peygamberimiz, henüz Mekke’de kalıyordu. Kureyşliler, onun da Medine’ye gideceğini öğrenince, bu durumu engellemek için bir plan yaptılar. Onların amacı, Peygamberimizi öldürmek ve böylece İslam davetini sonsuza dek susturmaktı. Ancak Allah, Peygamberimize bu durumu vahiy ile bildirdi ve onun güvenli bir şekilde hicret etmesi için gerekli önlemleri almasını sağladı.
Peygamberimiz, hicret için hazırlıklarını tamamladıktan sonra, en yakın dostu Hz. Ebubekir ile birlikte gece vakti Mekke’den ayrıldı. O gece, düşmanlarından saklanmak için Mekke’nin dışında bulunan Sevr Mağarası’na sığındılar. Kureyşliler, onları takip etmek ve yakalamak için her yolu denediler. Hatta Sevr Mağarası’na kadar geldiler. Ancak Allah’ın yardımı ve koruması sayesinde, mağaranın önünde bir örümcek ağ örmüş ve bir güvercin yuva yapmıştı. Bu durum, düşmanların onları fark etmesini engelledi. Kureyşliler, mağaranın önünde durup içeri bakmadan oradan uzaklaştılar. Bu olay, hicretin zorluklarını ve aynı zamanda Allah’ın yardımının Müslümanlarla olduğunu gösteren mucizevi bir anıydı.
Peygamberimiz ve Hz. Ebubekir, Sevr Mağarası’nda üç gün kaldıktan sonra, gizlice yolculuklarına devam ettiler. Gündüzleri saklanıp, geceleri yol aldılar. Uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra, Medine’ye ulaştılar. Medine halkı, Peygamberimizi büyük bir coşkuyla ve sevinçle karşıladı. Artık Mekke’deki sıkıntılı günler geride kalmış, yeni bir başlangıç için umutlar yeşermişti.
Hicret, sadece bir yer değişikliği değil, aynı zamanda İslam toplumunun temellerinin atıldığı, İslam’ın toplumsal ve siyasi bir yapıya kavuştuğu önemli bir dönüm noktasıydı. Medine’ye hicret eden Müslümanlar, burada kısa sürede güçlü bir topluluk haline geldiler. Peygamberimiz, Medine’de hemen yeni bir düzen kurmaya başladı. İlk iş olarak, Medine’de yaşayan Müslümanlar (Muhacirler) ile yerli halk (Ensar) arasında kardeşlik bağı kurdu. Bu kardeşlik, İslam toplumunun birlik ve dayanışma ruhunu pekiştiren, fedakârlık ve paylaşma esasına dayanan bir örnekti. Ensar, Muhacirleri kendi evlerinde misafir etti, onlarla mallarını paylaştı ve onları bağırlarına bastı. Bu, Müslümanların oluşturduğu topluluğun ne kadar güçlü ve sağlam temeller üzerine kurulduğunu gösterdi.
Medine’de Peygamberimiz, bir şehir devleti kurarak Müslümanların sosyal, ekonomik ve dini hayatını düzenledi. Ayrıca, Medine’de yaşayan Yahudi kabileleriyle bir antlaşma yaparak, şehirde barış ve güven ortamının tesis edilmesi için çaba sarf etti. Bu antlaşma, farklı inançların
bir arada barış içinde yaşayabileceğinin ilk örneklerinden biri olarak tarihe geçti. Medine Vesikası olarak bilinen bu antlaşma, şehirde yaşayan herkesin haklarını ve sorumluluklarını belirleyerek, ortak bir toplumsal düzenin temellerini attı.
Hicretin bir diğer önemli sonucu, Müslümanların özgürce ibadet edebilecekleri, İslam’ı yayabilecekleri ve kendi toplumsal yapısını oluşturabilecekleri bir merkeze sahip olmalarıydı. Medine, İslam toplumunun merkezi haline geldi ve buradan bütün dünyaya İslam’ın evrensel mesajı yayılmaya başladı. Peygamberimizin burada kurduğu toplum, adalet, eşitlik, hoşgörü ve dayanışma ilkelerine dayalı bir örnek teşkil etti.
Hicret, Müslümanların hayatında yeni bir sayfa açtı. Onlar, Peygamberimizin önderliğinde Medine’de yepyeni bir düzen kurdular. Hicret, Müslümanlara sabrın, fedakârlığın, dayanışmanın ve inancın en güzel örneklerini sergileme fırsatı verdi. Aynı zamanda, İslam tarihinin takvim başlangıcı olarak kabul edilmesi, bu olayın İslam’ın geleceğindeki yerinin ne kadar büyük olduğunu gösterir.
Peygamberimizin Medine’ye hicreti, onun sadece bir peygamber değil, aynı zamanda bir lider, rehber ve devlet kurucusu olduğunu da ortaya koydu. Mekke’deki zorlukları sabır ve inançla aşan Peygamberimiz, Medine’de kurduğu toplumla İslam’ın evrensel değerlerini en güzel şekilde temsil etti. Hicret, Müslümanlara, inançları uğruna her türlü fedakârlığı yapmaları gerektiğini ve Allah’ın yardımıyla zorlukların aşılabileceğini gösterdi. Bu nedenle, hicret sadece bir yolculuk değil, İslam’ın yükselişinin ve yayılışının simgesidir.