Bizdeki demokrasiye geçiş aşamasında siyasi kitlesel direnişin en belirgin, tekrar eden ve etkin biçim olarak PARLAMETOYU KUŞATMA ortaya çıktı. 23 günden beri güç toplayan ve ilk aşaması MAFYA’nın politikadan el çekmesini hedeflerken, ikinci aşaması hükümetin İSTİFA etmesini ve daha şeffaf siyasete geçilmesini hedefleyen YENİ TOPLUMSAL MUHALEFET oluşturdu. Bu muhalefetin ana akımında SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ yer alıyor.

Rafet Ulutürk
Rafet Ulutürk

Sofya’da “Kartal Köprü” (Orlov Most), “Bağımsızlık Meydanı” (Plostad Nezavısımost) ve Parlamento’nın çevresi yani “Kurtarıcı Çar” (Tsar Osvoboditel) meydanı politik çatışma alanı oldu.
20. yüzyılda bizdeki en büyük miting 1990 baharında “Kartal Köprü”de yapılmıştı. İlk kez 1 milyon kişi bir araya toplanmıştı ve totalitarizmi lanetlerken demokrasiyi hayata çağırdı. Bu mitingde bizdeki demokrasi mücadelesinin atası olan Jelyü Jelev Demokratik Güçler Birliği’nin totaliter rejim modeli üzerindeki kesin zaferini ve Türk ve Müslüman düşmanlığıyla ün salan Todor Jivkov’un zorba rejiminin tarihin mezarlığına gömüldüğünü ilan etmişti.
Bulgaristan tarihinde Sofya parlamentosu ilk defa 30 Aralık 1989 günü ülkemizin dört bir tarafından toplanan Müslüman Pomak kardeşlerimiz tarafından kuşatıldı. Değiştirilen isimlerin iadesini ve din özgürlüğü isteyen kadın erkek, genç yaşlı göstericiler, Balkan Yarımadası tarihinde en büyük, en uzun ve barışçı itaatsizlik ve pasif direniş örneğiyle hedeflerine ulaştı. Boyun eğmeyenler 30 Aralık 1989 akşamı ibadet özgürlüğüne kavuştular ve Müslüman isimlerini geri aldılar. Bu mücadele çok uzun sürmüştü. İsimleri ilk kez, 1913’te Bulgar isimleriyle değiştirilmişleri. O zaman Osmanlı Sultan’ının Sofya Askeri Ataşesi görevinde bulunan,  Mustafa Kemal Atatürk’ün özel politik gayretleri ve gösterdiği ince diplomatik yaklaşımla daha aynı yıl isimlerini ve dini haklarını geri alabilmişlerdi.
1936’da sertleşen Çar rejiminin gizli baskı uygulayarak Bulgarlaştırma politikası bütünsel başarılı olmasa da, İkinci Dünya Savaşı yıllarında iyice azıttı. Savaşın ağır çilesiyle paralel Müslüman Pomak Türklerini Bulgarlaştırıp eritme politikaları çok yoğunlaştı.
Sosyalist devlet öz ilkelerine ihanet ederek geliştirdiği Pomakları asimile etme siyasetini 70’li, yılların başında yeniden ateşledi. Devlet milliyetçiliğiyle gelen terör ve baskıya itaatsizlik 1972’de doruk nokrasına ulaştı. Dayanamayanlar Rila-Rodop köylüleri Nevrekop (Gotse Delçev) yöresinde ayaklandı. Çok kurban verdiler, büyük sayıda aile sürgün edildi, hapishaneler kimlik, hak adalet uğruna savaşan direnişçilerle doldu taştı.
1989 Aralık ayının kuru soğuğunda Sofya’daki parlamento kuşatması 100 yıllık ezgin birikimin devlet önüne yani sarı kaldırım üzerine dökülüşüydü. Kitlesel barışçı boyun eğmeme eyleminin başını çeken Hasan Byalkov, bu ayaklanmayı gizlilik kurallarına göre örgütleyerek başarıya götürmüştür.
1993’te Sofya Parlamentosunu Demokratik Güçler Birliği kitlesi sardı. günlerce süren kuşatma çemberi giderek daraldı. Camlar kırıldı. Direnişçiler binaya girdi ve talana başladılar. Onlar, Sosyalistler Parti’nin lideri Başbakan Videnov hükümeti çekilmek zorunda kaldı. Kuşatmaçılar muzaffer oldular. O dönem ilk büyük ekonomik ve mali çöküşü yaşanıyordu. 1 US Doları- 37 leva olmuş, maaşlar 5-6 Dolara düşmüştü. Ekonomik çöküşle oluşan işsizlik ordusu yollara meydanlara sığmıyordu.
2013 Bulgar halk kitlesinde sosyal depremle başladı.
“Kartal Köprü” kavşağında polis bir gösterici genci dayaktan öldürünce Başbakan Borisov, istifa etmek zorunda kaldı. Hükümet düştü. Kitle yerli yabancı elektrik mafyasına karşı ayaklanmıştı.
12 Mayıs 2013 seçim sonuçlarını kabul etmeyen Sofya aydınları ve ülkemizin orta tabakası, gençler tam 21 gün önce eylemlerine başladı. Gösteriler “Bağımsızlık” Meydanı’ndan Parlamento kuşatmasına meydan değiştirdi.
Bu iki meydandaki isteklerde bazı farklı yönler vardı.
İlk aşamada, Bakanlar Kurulu karşısındaki “Bağımsızlık” Meydanında toplanan kalabalık,  yeni kurulan hükümetin ortağı olan HÖH/DPS partisinin fahri başkanı, aynı zamanda yeraltı Bulgar mafyasının önemli önderi; hem de gizli servisin kıdemli ajanlarından olan ve son zamanda pek insan arasına çıkamayan Ahmet Doğan partiler üstü ve politik iradeyi hiçe sayan bir tavırla, mafyacı D. Peevski’yi meclis kararıyla istihbarat organı DANS Başkanı atatmasını protesto etti ve bu kararını BUZDU.
Bu kitlesel eylem BAŞARILI oldu. Ve artık bizde aydın tabaka ile sivil toplum örgütlerinin çok önemli nüfus sahibi olduğunu gösterdi.
Bulgar basınında çıkan haberler, DANS Başkanlığına D. Peevski’nin atanması yolunun kesilmesinin çok isabetli bir gelişme olduğuna yeni kanıtlar getirdi. Savcılığın, 2007 ile 2011 yılları arasında Bulgar Ulusal İstihbarat Dairesi Başkanı olan ve 2012’de emekli olan General Kirço Kirov hakkında yürüttüğü soruşturma sonuçlandı. Bu istihbarat başının her yıl devletten ortalama 900 000 leva para çaldığı ortaya çıktı.
D. Peevski görevde kalmış olsaydı ne kadar çalacaktı bir Allah bilir. A. Doğanın amacı da işte bu olmalı. Ne kadar küçük düşürdüler hepimizi tüm Bulgaristan’ı öyle değil mi?
Bundan dolayıdır ki, Parlamentoyu kuşatanlar daha açık, daha şeffaf bir politika istiyorlar; seçim yasasının değiştirilmesini ve mafya sürüsü, vergi kaçakçısı, dolandırıcı, yalancı çetelerine MECLİS YOLUNUN EBEDİYEN KAPANMASININDA DİRENİYORLAR VE HER GÜN DAHA BÜYÜK DESTEK BULUYOR.
Sofya’da, politik partilerden destek almadan,  30 sivil toplum örgütü ülke tarihinde en uzun süre ve kesin itaatsizlik göstererek 20 bin kişiyi sokaklarda ve meydanlarda tutabiliyorsa, hepimiz yepyeni YENİ BİR POLİTİK OLGUYLA YÜZYÜZEYİZ.
Bulgaristan’da POST-MODERN direniş hareketi gelişiyor.
Bu direniş şekli, bilinen, mevcut muhalefet hareketlerinden farklıdır. Bu fark 21. yüzyılın iletişim devrimleriyle besleniyor. Bu, bilinen klasik politikanın oluşum, patlama ve gelişim biçimlerini hurdaya çıkaran bir yeniliktir. Bir defa bu kuşatmalar belirli ideolojik motivasyonlar yerine SOMUT SORUNLARDAN HAREKETLE ÖRGÜTLENMEKTEDİR. Örneğin Peevski’nin istifası; Ahmet Doğan’ın politikadan el çekmesi;  Başbakan Oreşarski hükümetinin istifası v.b. aynı şekilde örgütlenen ve şiddetlenen ısrarla yürütülen eylemlerdir.
Bu kitle hareketlerine katılanlar apolitik ya da bencil kişiler değildir.
Modern iletişim teknolojisini en aktif bir biçimde kullanan direnişçiler hiç kuşkusuz toplumun yeni bilinçli nüvesini oluşturuyor. Hareketin herhangi bir politik partinin kuyruğuna takılmaması dikkati çekiyor.
V. Siderov gibi aşırı milliyetçi politik liderlerin lanetlenmesi ve “Ataka” partisine önem verilmemesi de önemli olgunluk belirtileridir.
Bu genişleyen sivil toplum hareketlerinin içinde Bultürk, Balgöç, Balkan Türkleri ve daha birçok soydaş dernek ve federasyonunun modern iletişimi çok yoğun kullanarak her gence, her aydına her köye ve şehre ulaşma çabaları taraftar kazanırken,  takdir edilmelidir.
Bu kitle hareketler bir de şunlara işaret etmektedir.
1.   Totalitarizm kalıntısından demokratikleşmeye ve daha adil ve özgür bir topluma geçme sancılarından kurtulamayan Bulgaristan, tarihsel politik ödevlerini yerine getiremeyen, toplumun tıkanmış gelişim damarlarını açmayan politik partilerden kesinlikle yüz çevirip yeni politik örgütlenme biçimleri arama yoluna yönelecektir.

2.   Sokakların ve meydanların mesajı açıktır. Bulgar toplumunda ve orada yaşayan azınlıkların sivil toplum örgütlerinin ağırlığı arttıkça devletin yeniden biçimlenmesi zorunlu olacaktır.

3.   Her bireyin, her sivil kuruluşun toplumdaki sesinin duyulacağı hukuka dayanan adil ve örgür bir toplum düzeni kuruculuğunda hep beraber olalım.

Rafet Ulutürk

Reklamlar