ibrahim-soyturk İbrahim SOYTÜRK

Konu: Bok Böceği olalım! 

6 Kasında yapılacak Bulgaristan Cumhurbaşkanı seçimlerine giderken şimdiye kadar kurulan seçim oyunları birer birer sıralanıyor akıllarda.

Seçmenin azında, seçtik seçtik de ne oldu? “Bok böceği kadar olamadık işte!” sözleri dolaşmaya başladı. Bok böceğinin yumurtalarını o yuvarladığı topun içine sakladığını herkes bilse de, bok böceğinin asıl hünerini pek bilip anlatan ve önemseyen yoktu.

Şunu hatırlatayım, Büyük Ramzes, en büyük askeri seferine giderken önüne topunu yuvarlayan bir bok böceği çıktığında ordularını durmuş, yol vermiş ve böcek geçtikten sonra seferine devam etmiştir. Onun bildikleri belki anlatmak istediğim masalda gizlidir.

Neyse bir gün, o zamanlar Devnya Çimento Fabrikası’nda çalışan Hasan aga köye dönmüştü ve kuyu başına oturmuş eski pirincin taşını yeniden ayıklayanlara “Kartalla Bok Böceği” masalını anlatmıştı:

Kartal tavşanı yakalamaya çalışıyormuş, derken sigarasını sarmayı tamamlayan Hasan aga, kibrit çaktı ve ilk çekimden sonra, ağzına bakanlara dönerek devam etti: Saldırılardan iyice şaşıran ve sağ sola sıçrayan tavşan yardım isteyecek başka birini bulamayınca bok böceğinden yardım istemiş. Bok böceği bir yandan tavşana cesaret verirken, diğer yandan da yaklaşan kartala tavşana kötülük etmemesi için yalvarmış. Küçük bok böceğinin söylediklerini umursamayan kartal, tavşanı yakaladığı gibi anında ağzına atıp yemiş.

Bok böceği bunu hiç unutmamış ve kartalın yuvasını gözlemiş. O günden sonra kartal hep yumurtladığında bok böceği yuvasına uçup yumurtalarını iterek yere atmaya başlamış.

Bu duruma çare bulamayan kartal savaş tanrısı Zeus’a gitmiş ve yumurtalarını koruyabileceği güvenli bir yer göstermesini rica etmiş. Ona acıyan Zeus kendi kucağında yumurtlamasına izin vermiş. Onları gören bok böceği tezekten bir top yaparak Zeus’un bulunduğu yere kadar uçmuş ve topu üstüne fırlatmış. Rahatsız olan Zeus silkinince kartalın yumurtaları yine yere düşmüş. O günden beri kartalın bok böceğinden kaçındığı söylenir.

Bu masalı Bulgaristan’daki seçime 3 ay kala gündeme getirmemizin sebebi, siyasi işlerde kimsenin kimseyi küçümsememesi gerektiğini vurgulamak içindir. En güçsüz sayılan varlığın bile küçümsendiği zaman ne kadar tehlikeli olabileceğini tahmin etmek imkânsızdır. 1 Ağustos 1990’dan 22 Ocak 1997’ye kadar Bulgaristan Cumhurbaşkanı olan Jelyü Jelev’in hayat yolunun Şumnu’nun Veselinovo köyünde 3 Mart 1935’te başladığı dikkate alındığında, insanın aklına olmayacak bir şeyin olabildiği geliyor önce.

Sofya Üniversitesi’nin Felsefe Bölümünden 1958 yılında mezun olduktan sonra akademik kariyer yapan Jelev, Lenin’in madde tanımını eksik bulup eleştirdiği için komünist partisinden atıldı. Köyüne sürgün edildi. Tabir yerindeyse 11 yıl soğan kazmak zorunda bırakıldı. 1982 yılında “Faşizm” adlı kitabını yazdı. Toplumda o kadar tecrit edilmiş ve yalnızdı ki, eserini bir Türk aydından aldığı daktilo ile yazmıştı. Bu eserinde, Bulgar devlet yapısının Nazi Faşizm’inin devlet bünyesine göre kurulduğunu ve 1944’ten sonra sosyalist toplum koşullarında sökülüp değiştirilmeden ayakta kaldığını açıkladı. Biz, BGSAM olarak, tüm yazılarımızda, 1970’ten sonra kemikleşerek totaliter baskı ve terör bünyesi haline gelen bu oluşumun, 1990’dan sonra yıkılamadığını, 2000 yılından sonra da bu totaliter-komünist kalıt yaşamak ve var olmak için çırpınırken toplumun demokratikleşmesini baltaladığını anlatmaya çalıştık. Ve belki de geçen sene hayata gözlerini yummayaydı Jelev’in de söyleyeceği birçok gerçeği aynı ruhta halka duyurmaya çalıştık.

Jelev, komünizm döneminde Bulgaristan sağduyulu ve muhalif aydınlarını demokratikleşme mücadelesinde örgütlemeyi becerdi. O, Müslüman Türklere karşı uygulanan baskılara ve teröre, zulme ve asimilasyon siyasetine kararlı bir şekilde karşı çıktı. 1988’de Açlık ve Yeniden Yapılanma Kulübünü kurdu. 1989’da yeni kurulan Demokratik Güçler Birliği (CDC) halk örgütünün lideri oldu. Komünist rejimin sona ermesinin ardından demokratik yollarla seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu.

Ben eminim ki, Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi Politik Bürosu (BKP MK PB) ve şahsen halk düşmanı Genel Sekreter Todor Jivkov’un 37 yıl pıhtılaşan, polisi, orduyu, tüm kurumları, yargı, yürütme ve yönetimi sımsıkı kayıtsız şartsız elinde tutan, uçak kuşu yakalatıp kodese atan bir zulüm rejiminin dış görünüşte bir halk adamı, biçimsi bir köylü olan ama kalemi ateş püsküren, yüreği göğsüne sığmayan bir kişiliğe yenik düşeceğini hiç kimse düşünememişti. Burada önemli olan onun halkın kin ve öfke dalgasının yükseldiğini görebilmesi ve değişiklik rüzgârına açık yelkenlere dolmayı başarması ve uyanan kitlelere yön vermiş olmasıdır. 1990 Mayısında Sofya “Kartal Köprü” kavşağında yapılan ve 1 milyon 200 bin kişinin katıldığı mitinge toplananların Bulgaristan’da devrimci dönüşümü başlaması için silahlanmalarına gerek yoktu. 15 Temmuzu 16 Temmuza bağlayan gecede İstanbul’un,  Türk halkının bir askeri darbe denemesini çıplak ellerle durdurup kırması ve çöpe atması örneğine benzer bir kalkışma yaşanmıştı.

Dr. J. Jelev hakkında “fes”, “poturlu”, “soğan kazıcı”, “köse”, “beceriksiz”, “hımbıl” ve daha neler neler dediklerini kulaklarımla duymuşum. Fakat bu kişi, bir lider olabilmiş ve halk kitlelerinin gönlünde bir önder olarak dalgalanmayı başarmıştı. Tüm azınlıklarımızın, Türkleri, Pomakların ve Çingene seçmen kardeşlerimizin oylarını da alarak, 1992’de Cumhurbaşkanı seçilmişti. Demek oluyor ki, düşmanlarının ona karşı kurduğu tüm planları, gizli tuzakları, yakın ve uzak vadeli yok etme oyunlarını fark edip çözmüş ve suya düşürmeyi becermişti.

Yukarıda “Kartal ve Bok Böceği” masalında anlatılan budur. İşin içine değil kartal, savaş Tanrısı Zeus bile girse, her şeyin üstünde olan bilgeliktir, insan vasıflarıdır, en ilkel hakların korunması gibi sağlam temellere dayanan asil bir davranışla hareket etmektir. Bu misalde, oyun kurmak için bir kişinin vicdanlı hareket etmesi, acele etmemesi, çök yönlü düşünmesi, ısrarlı olması, alınan karara bağlı kalması ve en kısa ve en doğru yolu seçmeyi bilmesi ön mevzilere çekilmiştir.

Biz de seçime gidiyoruz. 1990’a kıyasla nesil değişimi zamanıdır. Gençlerimiz arasında lider vasıflarına sahip olanları bulup siyasi arenaya çekmemiz güncel ödev haline geldi. Etrafımızda bu yolu bizimle birlikte yürümek istemeyenler olduğunu görüyoruz. Evden işe işten eve al maaşı, gel keyfim gel, her şeyi şansa bağlamak varken, mücadele edip de ne olacak diyenlerimiz var. 15 Temmuz gecesi ve 2 haftadan beri devam eden “demokrasi nöbetleri” bize, hiç bir şeyi şansa bırakmamamız gerektiğini gösterdi. Hiçbir kuşağın ata mirasını elden çıkarmaya, elden bırakmaya, kaçıp gitmeye hakkı yoktur. Kutsal olan, kutsal olan için direnirken ölmektir. İşte 264 kardeşimiz can verdi. 2 binimiz yaralandı. Suriye ve Irak sınırında Vatan mücadelemiz bütün şiddetiyle devam ediyor. Bulgaristan’da olduğu gibi burada da aramıza sızmış hain düşman bizi vatansız, devletsiz, özgürlüksüz ve demokrasisiz bırakmaya çalıştı. Kudurmuş gibi saldırdı. Bir bok böceğinin kartalın geleceğini kararttığı  gibi, biz de onun her anını karartıp yok etmek zorundayız. Bu Bulgaristan için de geçerlidir. FETÖ hain ajanlarının birçoklarının sınırımızdan geçip bizlerde sığındığı artık ortaya çıktı. Onlara hayat hakkı tanımamak baş ödevimizdir. “Bulgaristan Zaman” gibi, onların da okulları, köftecileri, dönercileri yıkılmalı ya da kapatılmalıdır. Bu dava ortak davadır.

Reklamlar