Dr. Nedim BİRİNCİ
Bulgaristan vatandaşları olarak paramparça parçalanmış durumdayız. Bir defa 150 partiye ve harekete bölündük. Parlamento içinde 8 parti var, yarısı birbiriyle konuşmuyor. Köyde şehirde Bulgar, Türk, Pomak, Çingene, Hristiyan Müslüman olarak farklıyız. İş ararken, sosyal yardım talep ederken kör ve kara cahil ve tahsilliyiz. Laf dinlerken kalın kafa ve aydınız. İş ve işçi bulma kurumunda çalışan ve işsiziz. Kıra çıksan doğa katlediciler ve doğa sevenleriz. Evde, sokakta ve doğada hayvan sever ve hayvan düşmanıyız. Dış politikada Rusofil yani Rusya seven ve Rusofob yani Rusya düşmanlarıyız. Batıya doğru baksak Amerikan emperyalizmi düşmanları ve NATO düşmanlarıyız veya Amerikancı ve Atlantikçileriz. Doğuya baksak ya Türklüğü ve Türkiyeyi seven ya da Osmanlı ve Türk düşmanıyız. Müslüman ya da İslam düşmanıyız. Gurbetçiler ve gurbete gitmeye cesaret edemeyenler-iz, İslam düşmanları, Bulgar olmayanların düşmanları, anti-komünistler, anti-faşistler, ırkçılar ve Irkçılık düşmanları yani insan sever, aşırı milliyetçi ya da yurtseverler vs. vs olmak üzere bin bir parçaya, gruba, gerçek kişiye ve tüzel kişiye bölünmüş, parçalanmış, birbirine düşmüş bir haldeyiz. Bizde ne olursa olsun her zaman kendisine küfre-dilecek bulunur. Kıskançlığımız hep kaynamış ve taşmış halde olduğundan, önemli olan dostumuzun, komşumuzun, tanıdığımızın, hatta öz karımızın kötü olmasıdır. Biz bambaşka hayvanlarız. Birimiz manda gibi batakta yatmayı, öteki temiz suda yüzmeyi, başka birilerimiz temiz havayı, diğerleri de doğayı katletmeyi severiz.
Toplum devamlı çelişki üretiyor. Biri çözülürken yenileri türüyor.
Şimdi bu ayrışıma bir de geleneksel dışa bağlılığımız açısından bakalım.
Todor Jivkov Moskova’ya sımsıkı bağlıydı. Moskova’nın bir dediğini iki etmezdi.
Onun öğrencisi olduğunu beyan eden Boyko Borisov’da saatini bizdeki gölgenin uzunluğuna göre değil de, Batıya, Angela Merrkel’e, AB’ye, Avrupa Halk Partileri yönetimi ve Washington’a bakarak ayarlıyor.
Olaya bizim politikacılarımızın bakış açısına göre baktığımızda ise, çok çelişkili bir durum ortaya çıkıyor. Mesela Sağlık Bakanı Dr. Moskova seçmen önünde reyting yapmak için tahta ya da teneke kulübelerde yaşayan, sağlığa uygunluk koşulları sıfır olan Çingene nüfus, özürlü ve emeklilere saldırıyor. Ülkemizde yaş ortalaması 43’tür. Aslında şu çok ağır koşullarda bizde reform yapılmasını isteyen de pek yok. Karnı aç olan bir adamdan, bir özürlüden, bir yaşlıdan değişmesini istemek boşunadır. Arabaların trotoara park edilmesini yasaklamak, yeni ambulans almak, yatılı hastalara yemek vermeyip evden yemek getirilmesini istemek vs. sağlık reformu değildir.
Sol sağ açısından da bir yenilik yok. Bizde tüm politikacılar adına her konuda konuşan ve yazan 25–30 uzman var. Onlar sol ve sağ kavramları birbirine karıştıra karıştıra yargı değeri farkını başarıyla gömdüler. Sol kanadın açlara, felaketzedelere vs. olan acımalı tutumu sulandırıldı; sol kesim anti-amerikancılığı amerikan hayranlığı oldu; solun devletin ekonomiye müdahale etmesi ilkesi vs. devleti soymaya yol açmaya dönüştü. Sağdaki devletin neo-liberal özelleştirilmesi, aşırı sağ ırkçılık ve Bulgar olmayana düşmanlık vs. illetler bizde bu konularda aşırı sol olan “Ataka” ile aşırı sağ olan “PF” aynı iğrençliği kusunca fark kalktı.
Sol-sağ arası yuvarlak ve uzlaştırıcı kavramlarla anlatılan anlaşılmaz oldu. Bizdeki durumda şu “saf soldur”, şu da “ su kaçırılmamış sağdır” demek olanaksızlaştı. Sağ ile sol aynı yolun iki tarafından köpekler gibi Türk, Müslüman, İslam, adalet, hak, hukuk, gerçek demokrasi, eşit haklı vatandaş, herkese sağlık hizmeti, herkese anadilinde okuma ve gelişme hakkı gibi istekleri işitince birleşip düşman belirleyip birlikte saldırıyorlar.
İşte böyle bir halkız. Bulmuş da tiksinmiş gibiyiz..
Pazar akşam “ÇSKA” –Sofya ile “Botev” – Plovdiv karşılaşmasını izledim. Bu kadar da olmaz. “Levski” takımını klasmandan düşürmek için “ÇSKA” Plovdiv’te 2:0 yenildi. Taraftar yenildik bayramı etti. Gençlerin içinde öyle kin ve nefret birikmiş ki, anlatılacak gibi değil. Statta topladıkları öfkeyi sokağa çıkınca cami taşlamakla, bağırıp çağırmakla atmaya çalışıyorlar. İşte takımlar arası bir çelişki. Bu artık bir sportif yarış değiş, iğneli topuz, kimin kafasına çarpacağı belli olmaz, çünkü sapını tutan para.
Durumda başka bir değişme de izleniyor. Gençler internet toplumu oluşturuyor. İnternetten gelen emirle sokaklara dökülüyor. Kimileri internet üzerinden Avustralya’da bir şirkette çalışıyor. Bu yıl 1 Martta Somya’lılar Çin “marteniçkası” taktılar. Kimileri internet üzerinden Holiwood’lu bir yıldıza aşık oluyor vs. Kar altında kalan, evinde su çıkan, toprak kaymaları su borularını koparan vs. vatandaşla bağlar tamamen kopmuştur. Polisin milletvekili arabasıyla hırsız kovaladığı bir ülkede yaşıyoruz.
Memlekette bir de Bulgar faşizmi üstüne tartışma başladı. İvaylo Diçev gibi profesörler Bulgar faşizminin “Hitler faşizminden farklı olduğunu” iddia ediyor. Meclisteki faşizan parti “PF” şefi V. Simyonov Bulgar Çingeneleri için “yarı insan” dedi. Oysa bizim anayasamız “yarı insanlara” hiçbir konuda hiçbir hak tanımıyor, Çingenelerimiz ise “eşit haklı vatandaş” olmak istiyorlar. Prof Diçev, Bulgarların bir halk ya da ulus olmadığını “ateş etrafında dans eden bir kabile” olduğumuzu, yüksek sesle barışıp çağrışırken, müzik yapıp dans ederken komşu aşiretleri rahatsız edip sinirlendirme özelliğimiz olduğunu”, yazıyor. Bizimki ulus değil Bulgar, Türk, Roman ve muhtemelen yarın bir de Çinli etnik guruplarından derme çatma bir topluluk olacağını belirtiyor. Ulus olsak, kurumlarımız olur, onların da nizam ve kuralları olur ve hepimiz nizama uymak zorunda oluruz, bizde böyle bir şey yok diyor. Misal verirken de mecliste en sık kullanılan sözün olumsuzlama anlamında “Bulgar işi” olduğuna ve devamlı yeni baştan başlamaktan söz edildiğine işaret ediliyor.
Şükür güneş yüzünü gösterdi. Toprak alacalandı. Kar altında kalan, erişilemeyen köyler var. Kar tümsekleri altından 8 ceset çıktı. İlaçsız, ekmeksiz, aşsız kalan hastaların durumundan henüz haber yok. Kar düşünce köylerine ulaşılamayan bir memlekette yaşıyoruz. 15 günden beri 1000 Rodop köyünde elektrik yok. İtalya 30 jeneratör göndermiş ama onları köylere götürüp monte etmenin henüz bir yolu bulunamadı. Yeni günler kar altındaki kara topraktan doğacak umutlarıyla avunuyoruz.
Eskiden de böyleydi. 1975’te son dağ evini de elektriklendirdiğimizde, Todor Jivkov böbürlenerek şöyle demişti: “Bütün ülkenin elektriklendirilmesi artı sosyalizm eşittir komünizm.” Elektrik direkleri çürük çıktı, karda kışta devrildi, teller de çok gevrek buzlanınca çat çat koptu. Olan halka oldu. Direkler çürük, teller gevrek diye elektrik faturası düşük gelmiyor. Hükümet bu işin üstesinden gelemeyeceğini sanki bir daha anlamış gibi. Çünkü 2013 Şubatında GERB’i iktidardan indiren elektrik faturaları olmuştu. İki haftadır karanlıkta kalanların ayaklanması yakındır. Başbakan Borisov “etnik çatışma tehlikesi var” demeye başladı. Halk başkaldırırsa “ben yokum” diyor.
HÖH-DPS parti 4 metre kar azmış gibi tümsekler daha da yığılsın da işler iyice karışsın duası istemiş, hafızlar “olmaz” demişler. Güneş gözlüğü takmadan karlı dağlara bakamayan HÖH – kadroları, Trakya’da evlerinde su çıkan köy ve kasabaları da gidip görmedi. “Evinde su çıksın!” dilimizde ağır bir lanettir. Öyle de, kar altında kalan, evinde su çıkan, çığılar, toprak kaymaları yollarını kesen insanlar üstüne bir de aç, işsiz ve sefil –yüzde yüz eskisi gibi yaşamak istemiyorlardı. Öyleyse istedikleri nedir?!
Hafta sonunda ülkemizin en yeni belediyesi olan mahalleleri merkez Rodopların bağrına serilmiş Sarnıtsa’da muhtarlık seçimi yapıldı. Burası bir Müslüman Pomak yerleşim yeridir.
İnsanlar kar ve tipi altında kalmıştı, ama seçim vesilesiyle en güçlü tırtıl tekerlekli askeri araçlar kar tepelerini deldi ve seçim için hazırlanan ama “oy satın almak yasak olduğu için” kar-kış felaketzedelerine yardım olarak dağıtılan torbalarında ayçiçeği yağ, un ve şekerle her çalar saat ve yaşlılara tespih vardı. İlk turda seçimi kazanan olmadı. HÖH muhtar adayı Nebi Bozov oyların % 45.50’sini alırken, GERB adayı Mustafa Alikanov % 30,35’ini aldı. Reformcu Blok temsilcisi Kemal Tinev de oyların % 22,73 ile üçüncü oldu. İkinci tur kavgası hemen kızıştı.
Ekim 2015’te yapılacak YEREL SEÇİMLER provası olan bu seçim toplumsal kutuplaşma açısından olağanüstü büyük bir önem taşıyor. Ekimdeki, genel seçimlerde 10 Müslüman Türk ve Pomak bakan yardımcısı atamayı vaat eden Başbakan B. Borisov’un sözünde durmadığı ortadayken; HÖH-DPS tarafında 2013 -14 yıllarında işe alınan Türkleri birer ikişer veya grup halinde işten çıkarma trajedisi yaşanırken Sırnitsa’da oylarının üçte birinin GERB’e kayması üzerinde düşünülmesi gereken bir gelişmedir.
Bu olayın derin nedenleri nedir?
Önce şu “Hak ve Özgürlük Partisi’ni devlet makamlarından sökmek gerekiyor” tümcesinin özünü açalım. Bu konuda 7 meclis partisi HÖH-DPS’ye karşı birleşti. Bu bir kısır birleşme de olsa, gövde gösterisi yapabilmeye kalabalık gerektiğine artık inandılar. Anayasamıza göre, eşit haklı vatandaşlarız istediğimiz makamda enstitüde vs. çalışabiliriz. Sorun herkesi rahatsız ettiğine göre, başka bir açıdan bakmak gerek. Ve şöyle:
1990 yılında Hak ve Özgürlükler Hareketi, BKP MK Sekreterliği ve Politik Büro, BHC Devlet Konseyi ve Bakanlar Kurulu yazılı evrakı olmayan şöyle bir karar almıştı.
Bu karar göre. 1989 Mayısında Ayaklanan Türk ve Müslümanları yatıştırıp, büyük bir kısmının ülkeden kovulmalarına yardım eden gizli polis “DS”, askeri istihbarat “VR”, dış casusluk ve “Altıncı Şube” ye bağlı istihbaratçı ajan görevi yapanlara hafiyelerin hainlik işleri başı Ahmet Doğan yönetiminde parti kurma ve gördükleri işlerden % 10 komisyon almalarına göz yumulacaktı. Toplam ajan sayısı 3016, yaklaşık 4600 parti üyesi vardı.
O günlerden bu günlere 25 yıl geçti. HÖH-DPS partisi 3-4 defa iktidar ortağı oldu. Parti içinde finans oligarşisine bağlı zengin katman oluştu. Milletvekilleri, belediye başkanları ve muhtarlar düzeyinde iyi geçinenler sınıfı yaratıldı. Giderek hele 2007’de Avrupa Birliği’nden hibe paralar gelmeye başlamasıyla “eski hizmet harcı” % 20’ye, daha sonra % 30’a ve nihayet 2014’te yüzde 40’a yükseldi. Şirketlere baraj bakımı için ödenen paralar, ırmak yataklarını temizletme paraları, çevre sağlığı harcamaları “Çingeneleri Bulgar Halkıyla Kaynaştırma On Yıllığı” ödenekleri vs. vs. doğrudan HÖH-DPS kasalarına doldu. Parti her işten harç toplamaya başladı ki, Bulgar üst tabaka, oligarşik kesim bunu görünce önce şöyle bir dikildi ve “YETER!” dedi. Bu doymak bilmezliğe, saray sefalarına, dört elle çalmaya tepki oldu.
Şimdi artık o hizmetin parasını ödedik deyenler çoğalıyor, birleşiyor, güçleniyorlar.
- Borisov’un “etnik çatışma”dan söz etmesi, “biraz daha yesinler” anlamında olmayıp, bir kurnazlıktır.
Demek oluyor ki HÖH-DPS yönetiminin GERB partisi ve bir yere kadar BSP partisiyle çelişkisi, kavgası, kapışması hep bu yüzdendir. “Temizlik yapılacak Kör sofradan Kalksanız” iyi olur!” anlamındadır.
Son aylarda bu işler o kadar kafa karıştırdı ki, seçmen ve geniş kitle “şu pasta” dağıtma işinde bir şeyler olduğunu fark etti. Olay, son 6 yılda devletin ödediği tütün primlerini başlıca muhtarların aldığı ortaya çıkınca patladı. Ateşlenmesi ve alevlenmesi ise, Avrupa Birliği Genel Kurulu komiserlerinin Sofya’ya gönderilen ve halka dağıtılması gereken teşvik amaçlı paraların kayıplara karıştığını ve Sofya ile Brüksel arasındaki evrak trafiğinin gerçekleri yansıtmadığı anlaşılınca ortaya çıktı ve son hafta Brüksel bu konuda karar değişikliği yaptığını bildirdi. Artık paralar Sofya’ya gönderilmeyecek doğrudan sundukları programlar ve tasarımlar onaylanan belediyelere ve muhtarlıklara gönderilecektir. Dananın kuyruğunun koptığı yer burasıdır. Kazan başının elinden çarpak, pasta dağıtıcısının elinden bıçak alınmıştır. Çatırtı bu yüzden kopmuştur. Eski Tarım Bakanı bu yüzden HÖH (DPS Genel Başkanı Lütfü Mestan’a “Sen git de doktora görün!” dedi. Bu sözlerin anlamı şudur: 25 yıl devam eden bayram sona erdi ve davulcu son tokmağı vurdu.
Böylece Sarnıtsa seçimlerinin önemi anlaşılmış oldu. Muhtarlığı GERB kazanırsa HÖH-DPS’nın gerilemesi gerekecektir. Çözüm GERB ile RB partisi adaylarının ortak noktada birleşmesindedir. Beraber hareket etmelerinde gizlidir. Yeni bir başlangıç böyle başlayacaktır. Tüm soruların çözümü bu düğümde gizlidir. Bu açıdan Sarnıtsa gibi küçük ve yeni bir belediyede yapılacak 2. tur yerel seçimin önemi olağanüstü nitelik kazanmıştır. Hayırlısı olsun.
Şimdilik ORTAK HEDEF parayı kapmaktır.
Devam edecek