Rafet ULUTURK
8 Aralık 2013, Pazar akşamı Sofya Kültür Sarayı’nda ANADOLU ATEŞİ 5 bin izleyiciyle birlikte Türk-Bulgar hepsini ayağa kaldırdı. Alkış tufanı uzun zaman dinmeyen gösteride, işin içine her defasında bir şeytan sokan, Batı klasiklerinden farklı olarak, tarihsel uygarlıklar yağdan kıl çekercesine ve tek kırmalı patlamadan birleşti. Tüm tarihsel devirlerin müzik ve dans senfonisi adrenalin yükseltti ve heyecan gönüllerden taştı. Bu gösteri sanki ikide bir uygarlıklar arasında savaştan söz edenlere bir cevap oldu.
Ülkemizin oyun sahnelerinde gösterilenle hayatımızın gerçekliği arasında çok derin bir uçurum var. Biz XIX. yüzyılın pop müziği olan Strauss’un valslarını bugün de dinlemeyi, bu müziğin uçuran rüzgârında dans etmeyi seviyoruz.
Fakat başka bir halk bu müziğin etkisiyle kendi sanat müziğini yaratsa, fitneden çatlarız. Bulgar şehir müziği Batı müziğinin tesiriyle doğmuştur desek, fesat oluruz.
Yüzyıllardan beri bu ülkede beslenen ve hem özgürlük ve hem de hak ve adalet anlayışının temellerine oturan, “benim olan benimdir, başkasının olan bütünüyle benim olana kadar ortaktık” mantığı, tüm başarısızlığın ve bugünkü yalnız ekonomik değil, manevi çöküşün de temelinde bulunur.
Biz o kadar kötüyüz ki, iyi ki, kim olduğumuzu dünyaya gösteren bir ayna, bir sahne oyunu yok, olsa, utancımızdan yerin dibine batmayı gönüllü kabul etmek zorunda kalırız.
Nasıl olu da 2013’te bir Hıristiyan ya da ateist anlayışla 1475’te kurulmuş “Kurşun Cami” hakkında “benimdir” diye biçip kesilir? Nasıl olur da Türk kültürünün olmazsa olmazı olan hamamlarımızı kapatıp “benim” deyip gasp edersin. Nasıl olur da kokudan çekinen kamu taşıt araçlarına binilmeyen bir ülkede, insanların kişisel hijyen hakları kısıtlarsın?
Nasıl olur da düne kadar iktidar partisi olan GERB’ten yeni ayrılan bir Milletvekili olan Georgi Markov bile dört harften uzun kelimeleri okuyamazken, ana dilde, vatan dilinde ve yabancı dillerde okuyup yazma sorunlarını çözmeyi ulusal eğitim sorunu haline getirilmezsin!
Nasıl olur da başka bir dinden olan insanların kutsalı olan kabirlerine el koyarsın!
Yaşamak ne kadar kutsal bir haksa, ölmek de o kadar kutsal olduğuna göre, nasıl olur da bir cenazeyi ne zaman, nereye ve nasıl gömüleceğine müdahale edersin!
Bu durum dünden ve bugünden değil, ulusal tarihimiz boyunca böyle olduğundan, tarihimizde ters olan nedir sorusuna cevap ararken, yine Sofya’da Bulgar ulusal kahramanı ve BAŞ KOMİTACI Vasil Levski’nin 1885’te kurulan anıtından birkaç el kol kesen Çingenelerin, çaldıklarını hurdaya sattığı haberini aldım.
Anıtları yıkanların tarih yazdığına inanmıyorum.