Siz “Dönek” Ahmet’in nasıl HÖH partisine “ lider” (Kral) olduğunu düşündünüz mü? Bilirsiniz tabii, az mı yazıldı çizildi! Artık herkesin kulağı delik olmalı! Ama ne de olsa, ben size bu olayı bir masal gibi anlatayım. Bilirsiniz masallar gizemlidir. Gizemi çözmeye çalışan her kişi düşünmek zorundadır.
Örneğin, bizim isimlerimizi, soyadlarımızı, yaşadığımız köy ve belediyelerin adları değişilirken, önce toplantılarda konuşanlar ”asimile etme” “Bulgarlaştırma” falan demiyordu. Bize anlatılan, Orta Asya’da iken sözüm ona atalarımızın Bulgar olduğuydu. Bulgarlar Balkan Yarımadasına gelirken bizim yer altında bir ine dalan ve asırlarca karanlıkta akan bir su gibi kayıplara karışmış olduğumuzdu. Sonra da yani 1300 yıl geçtiğinde belki, yer altı ırmağı olarak aynı su bu defa aniden yeryüzüne çıktı. Ballandıra ballandıra anlatanlar bizim bu sözüm ona “gerçeği” mutlaka algılamamızı isterken ellerine önce kalem defter, sonra sopa, kazık, tabanca, silah aldılar. Özlerine ters düşeni hafızalarına almak istemeyenlerden binlercesi hapsettiler. Üzerimize tankları sürüldü. Kan döküldü. Anlatılanı anlamak istemeyenlerin kavrama kapasitesi ve hevesi ebediyen kapandı. Bir bakıma her şey o zaman da masal gibi başlatılmak istenmişti. Aslında her masalda bir gerçek payı, bir benzetmeli hakikat var. Çünkü masallar hayatın aynasıdır, yansımasıdır.
Soruyorum: Öyleyse bize uygulanan baskı neydi? 139 yıldan beri Vatanımızdan kovuluyoruz, buna zalimliğe yanıt var mı? Şimdi de demokratikleşme, hak ve özgürlükler masallarıyla oyalanıyoruz, en temel ve doğal haklarımızı alamadık, buna ne diyeceksiniz?
Yanıtımız şöyledir: Şimdi anlatacağım masalı nenemden işitmiştim. Ben, Bulgaristan’da Koca Balkan’ın Trakya Ovasına bakan Güney eteklerinde bulunan, belki de dünyanın güllerden başka bir de salkım çiçeklerle süslü en renkli ovası olan, yayla ve vadilere serilmiş ve en fazla şifalı bitki ve baharat yetiştiğinden olacak “aktar vadi” akıyla ünlü Kazanlık Ovası dilberlerindenim. Bizim orada köyler de adlarını yerlilerin uğraşılarından almıştır. Birisi Şahinler ise, öteki Doğanlardır v.s.
Nenemin bana anlattı masal:
KUŞLAR KRALLARINI NASIL SEÇTİ
Bir gün bir kuş sürüsü bir çıplak tarlanın son mısır tanesine üşüştü. Mısır için kavga ettiler. Tüyler uzun bir süre havada uçuştu.
Kuş Divan’ı toplandı, uzun süre tartışıldı. Bu kavgaların gerçek bir utanç kaynağı olduğu ve artık kuş topluluğuna biraz çeki düzen vermek gerektiğine karar verildi. Peki, ama nasıl!?
Uzun süre konuşuldu. Sonunda gece kuşu uyanıp öttü:
“Bir kral seçmemiz gerek. O, kavgalarımızda hakemlik edip bizi haksızlıklardan koruyacaktır.”
Baykuşun bilge bir görünümü vardı. Tüm kuşlar düşünceyi beğendi. Ancak az sonra yeni bir kavga başladı. Çünkü hiçbiri kral nasıl seçilir bilmiyordu ve her biri egemen olmak istiyordu. Büyükler küçüklere, iriler zayıflara karşı üstünlüğünü değerlendirmek istiyordu. Yeniden tüyler uçuştu havada.
Aniden kaya tarafından bir rüzgâr esti. Ulaşılmaz yüksekliklerden güçlü efendi kartal indi. Kuşlar onu unutmuştu.
Kartal yere konar konmaz bağırdı:
“Neden bu kadar bağırış çağırış ve kavga çıkartıyorsunuz! Yanıt kaya suyu kadar açık; kuşların kralı en yüksekten uçandır.”
Kartalın sözleri gök gürültüsü etkisi yaptı. Katılımcılar seslerini kesti. Kuşların çoğu yarıştan çekildi. Bazı daha dayanıklı ve cesur türler yine de hazırlandı. Belki de şansları iyi giderdi!
Baykuş yarışa başlayın işaretini verince kanatlar titredi ve açıldı. Hava kuş çırpıntısıyla doldu. Hepsi gökyüzüne yöneldiler. Tabii en yükseğe çıkan kartal oldu. Kanatlarını bulutların üstünde görkemle açtığında iki kulaç üstünde aniden benekli bir tüy belirdi. Minik bir kuş, acemi bir çaylak, bir velet… Onu bulutların üstünde bırakan kartal kimsenin dikkatini çekmeden hemen yere indi.
Kartaldan sonra da yoluk ve zavallı bir kuş süzülerek yere indi. Bunun bir serçe olduğu görüldü. Ötenler kutlama haykırışlarına, ağaçkakanlar davul çalmaya başladı.
Bu silik, acemi çaylak sağa sola derin bir reverans yaparak çatlak bir sesle meclise seslendi: “Bekleyin! Ben kral olmak istemiyorum. Ne görünümüm ne de karakterim buna uymaz! Ayrıca kartala oyun oynadım. Beni bağışlasın. Ben onun kanadının altına gizlenmiştim. Daha yükselemeyince atıldım. Ona gücün her şey demek olmadığını göstermek istedim.”
Serçe yaramaz bir bakışla sıçrayıp çalıların arasında kayboldu. Böylece kartal büyük çığlıklar ve davul sesleriyle kuşlar kralı ilan edildi. Yönetme şekline gelince; yalnızca Tanrı yargıçtır.
Masalım bitti:
Bu masalda:
Kartal – gizli polis servisi yani bizde her işi istediği şekilde düzenleyen, en yüksekte uçan “DC” dir.
Serçe: – Dönek Ahmet’tir.
Baykuş – Halkımızdır.
Kuşların kendi önder seçme kavgası, bizde 1984-1989 arasında 39 adet gizli direniş örgütü kurulması ve aynı zamanda bir ulusal önder gösterilememesidir. Bu arada Bulgaristan Türkleri son 139 yılda pek çok defa partileşmeyi de denemişler, fakat 1990 öncesi legal siyasi örgütlenme yollarını bulamadılar.
Bu durumu iyi analiz eden ve Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Pomakların ve Müslüman Çingenelerin sahte de olsa bir başkansız, öndersiz, lidersiz olmayacağı sonucuna varan Bulgar gizli istihbarat servisi “DC” “Dönek” Ahmet’i hapisteki VİP KAFES’ ten çıkarıp koltuk altına yumuşacık tüylere sarıp göklere çıkardı, HÖH Genel Başkanı yaptı. Kendisi ise kaybol, kendini fes etti, dükkânı sanki kapattı.
Nenemim masalının ilk kısmı, Bizim gerçekliğimizde bu gizli polis “DC” nin “Dönek” Ahmet’i Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Genel Başkanı yapmasına tıpa tıp benziyor. Öteki kuşlarda yapılan seçimle ilgili kuşku uyanmasın anlamında, bizden 10 bin aydın dış ülkelere kovulduğundan Dönem Ahmet’in liderliğine itiraz edecek, baş kaldıracak kimse de kalmadı. Sahte Sultanlık saray bekçiliği şeklinde bugün de devam ediyor.
Masalda, Bulgaristan Türklerinin ve oradaki Müslüman kardeşlerimizin çileli hayatıyla örtüşmeyen son kısım, aslında HAYATTA BİR DE İLAHİ ADALET olduğuna işarettir. Bu açıdan bakıldığında, masalımız İlahi Adalet yolunun gönüllü itirafla da açılabileceğini gösterir. Bu itirafı serçe gerçeği anlatarak yapar. Ama bizdeki hainliğin başı sonu yok!. Dönek Ahmet’ en “Eritme politikasının ikinci aşamasını uygulamak için Bulgar Polisi beni Türklere çoban tayin etti!” itirafında bulunmak yürek ister. Bunu beklemek, çok büyük bir yanılgı olur. Havanda su dövmek olur! Çünkü o, kendisi de önce “KAFESTE KAPALI” olduğundan ve yıllar içinde dilini yuttuğundan, kendini özürlü ve haklı gösterme yolu arıyor olabilir. Biz hepimiz bir az aç, tamamen haksız ve asla özgürlük nedir bilmeyenlerden olsak da, o ise, isterse saray kafes, isterse VİP kafes olsun, ne olursa olsun, en nihayet kafeslenmiştir. “Düşmana iyilik yapılmaz!” atasözünü bilmediğini sanıyorum. Belki de öğrenemeden gidecek…
O artık ne kendisi ötebiliyor ne de onun borusu ötüyor.
Masalcı serçeyi açık yürekliliğe zorluyor. İtiraf ettiriyor. Ama bizim gerçekliğimizde son 25 yılda böyle bir şey olmadı. HÖH /DPS yöneticilerinden hiç biri ben gizli servisin ajanıyım, benden politikacı ya da belediye başkanı, milletvekili falan olmaz demedi. Onu kanadı altına alıp göklere çıkaran ve Kral yapan irade onu yeniden yakaladığı gibi 10 yıl önce kafese kapadı. Kapısını da sımsıkı kilitledi. O gün bu gün, serçe kuşlara kukla Kraldır. Tüm sinsi oyunları, dolapları, sömürü ve zulmü gizli polis kendi tasarlayıp başka ellere, kafestekilere, “saraylara” kapadıklarına yapıyor. Anlaşılan artık serçeyi kediye hediye etme vakti geldi ki, yeni Kral seçme ve hesapları yeni baştan görme zamanı da kapı çalıyor. 5 Ekim 2014 günü seçim var. Bu defa Kralı biz seçeceğiz.
Filiz SOYTÜRK