Bultürk Dernek Başkanı Sn. Rafet Ulutürk ile “3 Mart Bulgaristan Ulusal Bayramı” konulu söyleşimiz
OLUMLU GELİŞMELER BASAMAĞINDAN YAKIN TARİHİMİZE FARKLI BİR BAKIŞ
Bultürk Dernek Başkanı Sn. Rafet Ulutürk ile “3 Mart Bulgaristan Ulusal Bayramı” konulu söyleşimiz
– Sn. Başkan, Bulgaristan’da bazı çevreler Osmanlı’nın Bulgaristan’ı kaybettiği gün olan 3 Mart gününü Ulusal Bayram olarak ilan ettiler. Nedir bu 3 Mart sırrı, bu konuda görüşünüzü almak istiyorum?
– Şöyle başlayayım. “93 Harbi” olarak bildiğimiz, 1877-78 y. Rusya – Osmanlı Savaşı, Bulgaristan’da daha ziyade “Plevne Savaşı” adıyla anılır, bu aslında bir saldırı savaşıdır. 18. ve 19. Yüzyıllarda Rusya’nın Osmanlıyı yok etmek, Boğazları ele geçirmek, sıcak denizlere inmek ve 3. Roma İmparatorluğu çanlarının İstanbul’da yeniden duyulması için açtığı 15. Savaştır. Dediğim gibi, bu bir saldırı savaşıdır. 3 Mart tarihi de, bu çılgın savaşa son veren, Rusya İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu arasında San Stefan’da – bugünkü Yeşil Köy ’de ateş kes ve geçici barış tutanağının imzaladığı tarihtir. Bu ikili protokolün ömrü 3 aydır. 1878’in Temmuz ayında Büyük Güçler Berlin Kongresi’ni toplamıştır ve Berlin Kongresi’nde alınan ilk karar, San Stefano Geçici protokolünü geçersiz ilan etmesi olmuştur. Büyük devletler yuvarlak masaya oturduklarında 3 Mart Protokolünü arşive vermişlerdir…
Ayrıca şu da var. San Stefano ateşkes görüşmelerinde ve protokolün imzalanmasında tek bir Bulgar veya bir Bulgar temsilci hazır bulunmamış, hiçbir evrakta Bulgar imzası yoktur. Rusya Mütefikleri Romanya, Sırbistan ve Kara Dağ imzası vardır, fakat Bulgar imzası yoktur. Protokol’ün 6. Maddesinden 11. maddesine kadar, “Bulgar toprağının Osmanlı devletine vergi ödeyeceği” kaydı bulunur. Bağımsız bir “Bulgar devletinden” tek söz edilmemektedir…
Atalarımızın Osmanlı Ordusu saflarında savaştığı 93. Harbinde, Bulgar kiliselerinde “II.Aleksandır Ayini” dinlemeye, kutlamalara, atalarımızı öldürenlerin anıtlarına çiçek – çelenk taşımaya zorlanması vs. vs. akıl alır şeyler değildir. 3 Martta okullarda bize “Plevne” ve “Şipka Gönüllüleri” şiirleri okuttular. Atalarımızı öldürenleri “kahraman” olarak sevip saymamızı kabul ettirmeye çalıştılar.1878’de Rusya Bulgaristan’ı “kurtarmamış,” Rusya Bulgaristan’ı işgal etmiştir. Bugün Bulgaristan kamuoyu bile bu konuda ikiye bölünmüş ve sert bir çatışma içindedir. Soydaşlarımız ve Bulgaristan Müslümanları bu cephede gerçekçi bir pozisyon almıştır.
– 3 Mart’ın Ulusal Bayram olarak kutlanmasına, Bulgaristan’daki Türklerin bayağı tepkili olduklarını biliyoruz. Ya sizler, Bulgaristan Türklerini temsil eden bir sivil toplum kuruluşu başkanı olarak, bu tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
– 3 Mart’ın anılması ilk önce Ortodoks Kilise ayinlerinde, Rus Çarı II. Aleksandır’ın adının kutsanmasıyla başlamıştır. Bulgaristan Türk köylerinde kilise olmadığından, bu kutlamalar tatil günü olarak ilan edilmediğinden dolayı, 3 Mart Müslümanlar arasında önce hiç hissedilmemiştir. Zaten bu savaşta 17 000 Bulgaristan Türkü şehit düşmüş, 1878’de Bulgaristan Prenslik nüfusunun % 52’sini oluşturan Müslüman Türkleri göçe zorlandıkça, topyekun Anadolu’ya akmaya başlamıştır ve kısa bir sürede yarı yarıya azalmıştır…
“93 Harbi’nden” sonraki yıllarda Ruslar, Sofya’da 2, Plevne ve Kızanlık’ın Şipka köyünde olmak üzere, kubbesi altın kaplı büyük Rus kiliseleri dikmişlerdir. Sözü edilen “Şipka anıtı,” 1934 yılında – yani monarşi döneminde, Çar III. Boris devrinde – taştan yapılmış ve 31 metre yüksek ve görkemlidir. Şipka Geçidi bölgesinde toplam 26 anıt, heykel ve Rus savaş konumlarının yapısı vardır. Günümüzde bu tarihi anıtlar, “Şipka-Buzluca” Milli Park-Müzesi’ne dâhil edilmiştir. Burada ne gibi kutlamalar yapılıyor? Birkaç gün önceden, otobüslerle, motorlarla ve bisikletlerle buraya ulaşan turistler, yaya olarak Şipka Tepesine tırmanmaya başlıyorlar. Bulgaristan ordusu bölgeye çadırlar, kamplar kuruyor, eskiden kurulmuş birkaç da otel var. Gelenler besleniyor ve 3 Mart sabahı bayrak sallayarak törenlere katılıyorlar…Bu geçidin bulunduğu yer ilginçtir. Koca Balkan dediğimiz, Tuna düzlüğünden Güneye – Trakya’ya geçit vermeyen bir sıra dağlardır. Osmanlı’da, Şipka bir “Bekleme” imiş. Bu tepe aynı zamanda Tuna’dan Rusçuk’tan, Plevne’den İstanbul’a götüren en kısa ve düzgün yolun doruğudur. 3 Mart milli kutlamaların yapıldığı “Şipka Anıtı” burada bulunur. Ben bugüne kadar bu kutlamalara katılan Bulgaristan Türkü tanımadım. Fakat günümüzde, televizyonlar olayları herkesin evine taşıyor. O zaman, Plevne’yi savunan Osman Paşa Ordusu’na yardıma giden Süleyman Paşa, Rus General Skobelev güçleriyle, 1877’i yazında 1300 metre yüksekte – burada yüzleşmişlerdir. Tepeye çıkmazdan önce, Süleyman Paşa düşmanı Eski Zara (Stara Zagora) şehrinde ve Koca Balkan eteklerinde 2 defa yenmiş, iki defa da geri püskürtmüştür. Tepeye mevzilenmiş, orada savaşmış, fakat Plevne cephesinin söküldüğü, Osman Paşa’nın yaralı esir düştüğü, düşmanın Sofya’ya yöneldiği haberlerini aldıktan sonra, ansızın Trakya’da Meriç nehri boyuna inmiş ve Filibe’yi (Plovdiv) savunmak için mevzilenmiştir.
Demek istediğim, Şipka Tepesinde kazanılmış bir Rus Zaferi yoktur. “Şipka Savaşı” Bulgarların abartmasıdır. Her yıl Ağustos ayında bu tepeye toplanıp anma törenleri düzenlenmesi sebebi ise şudur:
1. Rus General Skobelev’in komutasında bulunan ve Şipka Geçidi’ne 9 binlik güç, bugünkü Moldova’da bulunan Besarabya Bulgarlarından toplanmıştır. Bunlar Bulgar edebiyatında bilinçli olarak destanlaştırılmış bir güçtür. Örneğin Bulgar şiirinin atası İvan Vazov’un “Şipka Gönüllüleri” şiiri onlara adanmıştır. Okulda bunu ezberleyemeyen sınıfı geçemezdi. Fakat bize bu “gönüllü” gücün dışarıdan toplandığı asla anlatılmazdı. 140 yıl boyunca bir şeyi yanlış anlatınca, bakmışsın, herkes Rus-Osmanlı Savaşı’nda yerli Bulgarların Rus ordusuna gönüllü verdiği, yardım ettiği yalanı gerçek oluvermiş…
Sözü edilen “Bulgar Gönüllülerin” Bulgaristan’da kökleri ve yakınları yoktur. Bu soylar Besarabya’ya 17.Yüzyılda yerleşmişlerdir. Bakın bir yalan da, Rus ordusunun “kurtarıcı” olduğu iddiasıdır. “93 Harbi’nde” Ruslar saldırgandır. Hedeflerinde sıcak denizlere çıkmak vardır. Bulgaristan savaş planlarında yer almamıştır… Aslında Bulgar milli hareketinin ideoloğu Georgi Sava Rakovski, komitacıların başı Levski, çeteci Botev, Karavelov ve diğerleri bir dış gücün Bulgaristan’ı Osmanlı’dan koparmasını istememiştir. Bulgar bağımsızlığı evrimsel bir süreç olarak görülmüştür onlar tarafından. Hatta Rakovski: “Tamam Ruslar bizi Osmanlı’dan kurtaracak da, bizi Ruslar’dan kim kurtaracak?” sorusunu sormuştur. 140 yıldan beri Bulgar halkının bu kazanda kaynadığına şahidiz.
2. Şöyle bir duruma da işaret etmemiz iyi olur. “Şipka – Buzluca Milli Parkı” dedim. “Buzluca,” “Şipka’ya” bakan bir tepedir. Orada, Hacı Dimitır adlı bir çete başının mezar taşı var. 1868’de Romanya’dan bir çete getirmiş ve Osmanlı zaptiyeleriyle savaşta ölen bir asidir. Bu şahıs milli kahraman ilan edilmiştir. Yine aynı yerde, 1891 yılında, Bulgaristan İşçi Sosyal Demokrat Partisi kurulmuştur ve şimdi burada uzay gemisine benzeyen bir büyük anıt bulunuyor. 1970’li yıllarda kurulan bu anıt sosyalizm döneminden kalma bir ideolojik anıttır. Bulgar tarihçiler, bu iki anıtı, gerçekçi bir açıdan değerlendirmemiştir. Bunlar 150 yıl gerilere giden bir çağın sembolüdür. Bu anıt parkıyla telkin edilmeye çalışılan “Rusların Bulgar halkının kardeşi, kurtarıcısı, ağabeyi ve koruyucusunun Ruslar olduğu kuyruklu yalanıdır.” Bu anıt kompleks de, Bulgar halkını Rusları sevenler – “Rusofiller” ve Ruslardan hoşlanmayanlar – “Rusofoblar” olarak ikiye ayırmıştır. Rusofoblar, Şipka anma törenlerine katılmaz, 3 Mart’ı kutlamaz…
Koca Balkan doruklarındaki bu alametlerin, dolayısıyla 3 Mart’ın bir “kurtuluş” günü olarak kutlanması ve 1991’de kurulan Bulgar İşçi Sosyal Demokrat Partisi’nin, kendisi 7 defa parti isim değiştirdikten sonra, 1962’de Romenleri, 1972’de Pomak Müslümanların, 1984-1989 zulmüyle de yerli Türklerin isimlerini ve kimliklerini değiştirme yeltenişleri tarihe bakış açımızı tamamen uzaklaştırmıştır.
Bizim istilacı dediğimiz güçlere, onlar “kurtarıcı” diyor. Müslüman Türklerini, isimleri ve dinleri değiştirilmiş Hıristiyan olarak tanıtıyor. Dolayısıyla anadilde konuşmamızı, dinimizi, kültürümüzü, adetlerimizi ve geleneklerimizi yasaklıyor. Bu, katil zihniyet, Bulgaristan halkını tamamen zehirlemiştir. Son 30 yılda toplum arınamadı. Bulgaristan diplomatik misyonları tarafından 3 Mart kutlamalarına davet edilmemiz, Türk kimliği olarak yok olmaya hazır olup olmadığımızı yoklamaktır.
Geçen sene, 3 Mart’ta ’İstanbul Konsolosluğu’na kutlamaya giden soydaşlarımız bunu fark edemediler. Çok üzgünüm, akşam evlerine döndüklerine torunlarına acaba neler anlattılar?Bizim beyinlerimiz ve şuurumuz zehirlenmiş ve kanımca arınmamız uzun sürecektir.
Bizler, BULTÜRK Derneği olarak, Şipka’ya, Buzluca’ya çiçek ve çelenk taşıyamayız. Kimliğimizi, dilimizi, dinimizi ve kültürümüzü koruyarak, yaşatma mücadelemizde düşen bizim şehitlerimizin anıtlarına, ben çelenk koyan bir Bulgar görmedim…
– Efendim, Bulgaristan’ın asıl kuruluş tarihi ne zamandır?
– Tarihte, birçok Bulgar devleti bilinir. Birisi Kazan’da kurulmuş ve devlet dini olarak, Türk soylulardan ilk İslam’ı kabul etmiştir. İlk Müslüman Türk devleti olarak bilinir. Başka birisi bugünkü Ukrayna-Karpat yöresinde kurulan Bulgar Türkleri devletidir. Büyük Bulgaristan, yine Dnepır-Drestır nehirleri boylarında Kaan Kubrat tarafından kurulmuştur. Kaan Kubrat Atilla Soyundan olup, Bizans’ta yetiştirilmiş bir hükümdardır. Atilla’nın 9.Kuşak torunu olan, Kubrat’ın en küçük oğlu Asparuh Bulgar kavmini Tuna boylarına getirendir.
Balkanlar’da, Birinci Bulgar Devleti 681 – 1018 yılları arasında var olmuştur. Kurucusu I.Boris (Mihail) Orta Asya Altaylar’dan gelen Dulo soyundandır. Hıristiyanlığı ve Kiril Alfabesini kabul etmiştir. Başkentleri Pliska, Preslav (bugünkü Bulgaristan’dadır), Üsküp ve Ohri ise (bugünkü Makedonya’da) bulunur.
İkinci Bulgar Devleti’nin Bizans’tan koparılması 1185 yılına rastlar. 1396’da Osmanlı devletine katılana kadar yaşamıştır. Başkenti Tırnova, dili, eski Bulgar dili, dini Hristiyan’dır.
Üçüncü Bulgar Devleti, 22 Eylül 1908’de Bulgaristan’ın Osmanlı’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle yaşam hakkı kazanmıştır. Berlin Kongresi’nde Mizya ve Sofya ovasında kurulması kararlaştırılan Prensliğin 6 Eylül 1886’da Doğu Rumeli ile birleşmesinin doğal devamıdır. Devlet şekli parlamenter monarşidir.
Son 140 yılda, devlet yönetim biçimi olarak monarşi, tek kişilik yönetim, sosyalizm, totalitarizm ve Cumhurbaşkanı gözetiminde parlamenter demokrasi biçimi uygulanmıştır. Gerçekçi olması gerekirse, Bulgaristan Milli Bayramı olarak 3 Mart tarihi değil, ya 6 Eylül, ya da 22 Eylül tarihleri kutlanmalıdır, çünkü Bulgaristan’ın bağımsızlık ve egemenlik davasıyla dolaysız ilintili olan aşamalardır. 1879 – 1908 yılları arasından Bulgar Prensliği Osmanlı vasılıdır, Osmanlıya vergi ödemektedir, henüz bağımsızlığını elde edememiştir. 6 veya 22 Eylül günleri kabul edilmezse, Dünya Barış Günü de olabilir…
– Bulgaristan Anayasası’na göre, 3 Mart’ın anlamı nedir ve neler belirtilmiştir?
– İlk kutlama, Sofya’da yapılmış ve “Bulgaristan’ın Kurtarıcısı olarak tanıtılan” Rusya imparatoru II. Aleksandır’ın tahta çıkmasının yıldönümü anılmıştır. 1888 yılında ilk olarak Bulgaristan’ın Osmanlı hükümdarlığından kurtuluş günü olarak anılmıştır. 10 yıl sonra, 1890’da Milli Bayram ve tatil günü ilan edilmiştir. İlk kutlamalar Plevne’de yapılmıştır.
– Bulgaristan’da 3 Mart ne zamandan beri kutlanıyor?
– 1888’den 1944’e kadar, 3 Mart gününde Bulgaristan’ın Osmanlı köleliğinden kurtuluş günü olarak anılmış, 1944-1978 yılları arasında bu kutlamalar yasaklanmış ve savaşın 100. Yıl dönümü vesilesiyle, Sofya’da savaş gazileri anıtına ancak çelenk konmuş. 1990 yılına kadar, bu anma törenlerinde sadece 20 pare top atışı yapılmıştır. 1991’de, 3 Mart Milli Bayram ve tatil günü ilan edildi. Böylece toplum tamamen parçalanmış oldu.
Bu bakıma göre, 3 Mart’ın Bulgar tarihinde yeri yoktur. Milli Bayram olarak kutlanması anlamsızdır. II.Aleksandır Rusya’da toprak kölelerini serbest bıraktığı için “kurtarıcı” unvanına laik görülmüştür, Şipka’dan geçtiği için değil. Bulgar Anayasası’nda bile bu konuda madde yoktur.
– 3 Mart kutlamalarına, bu yıl Bulgaristan Başbakanı katılmayacağını açıkladı, bu doğru mu ve neden katılmıyor?
– Bu konu Bulgaristan’da can alıcıdır. 2018’de, 3 Mart kutlamalarına Moskova’dan hükümet ve devlet heyeti gelmedi. Sadece Rusya Federasyonu Doğu Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Kiril geldi. Şipka’da yaptığı konuşmasında “Biz sizi kurtardık ve ebediyen minnettar olmanız gerekir!” dedi.
Başbakan Borisov bu törene katılmadı. 2016’da ise Bulgaristan Cumhurbaşkanı Plevneliev katılmamıştı. 93. Harbi’nde Rusya’nın rolü üstüne, Bulgaristan’da yeni bakış açısıyla yazılmış kitaplar çıktı. Araştırmacı Yazar İvo İncev, “San Stefano Yalanı” ve 3 cilt olan “Sıvı Dostluk” araştırmasıyla, 3 Mart yalanını okurlarına anlattı. Bulgar kamuoyu gerçekleri öğrendikçe, 3 Mart törenlerinden uzaklaştı ve daha da uzaklaşacaktır…
– Sn. Rafet bey, geçen yıl Edirne Konsolosluğu kokteyl vermedi, Büyükelçilik de kutlama yapmadı ama İstanbul Başkonsolosluğu nedense her sene hiç kesintisiz kutluyor, ilginç bir durum…
– Biz gitmedik. 3 Mart’ı Milli Bayram ve Rusya saldırganını da “kurtarıcı” olarak tanımadığımızı ve saymadığımızı BGSAM ve Bultürk olarak duyurduk. Bulgaristan Türklerinin Sesi Gazetemizde ve “ www.bghaber.org elektronik politika ve aktüel haber yayınımızda görüşlerimizi açıkladık. Davet edilen her yere koşarak gidenlere, “uyanın”, “kendinize geliniz” uyarısında bulunduk ama kim dinler…
Yazılarımız ve uyarılarımız destek buldu. Ne yazık ki, bizi vatanımızdan kovanların her çağrısına uyan bir sürü gibiyiz. Türk milli bilinciyle dolmamız, belki bir kuşak daha sürecek. 100 yıl Rusya’nın propagandasından 3 günde kurtulunmuyor. Olay politiktir, konsolosluk bu töreni bile bile yaptı, sanki bizi ne kadar zehirleyebildiklerini yokladılar. Gözümüzün açılıp açılmamış durumunu sınadı. Soydaşlarımı temsil eden dernekçi, federasyon başkanı ve bazı aydınlarımızın tavrından utanıyorum. 30 yıl geçti hala akla karayı seçemiyorlar. Şimdi de gitmeyin diyorum. Gidilecekse bize konuşma hakkı tanınsın ve 3 Mart’ın ezilip köle edildiğimiz gün olduğunu anlatalım. 3 Mart olmamış olsaydı, biz Bulgaristan’da en az 5 milyon Müslüman Türk olacaktır. 3 Mart, 4-5 milyon şehidimizi anma günüdür. Bizim için başka bir anlamı olamaz…
– Bulgar tarih kitaplarında, 3 Mart ile ilgili neler yazıyorlar?
– 141 yıldan beri Bulgar tarih kitapları geçmişin tek duvarını örüyor. Bu bir Bulgar milli çıkarları duvarına olumlu harç taşıyan tek yanlı yaklaşımdır. Bulgar etnik uyanışı, Osmanlı devrinde Payisiy Hilendarski’nin kaleme aldığı “Islav-Bulgar Tarihi” eseriyle başlamıştır. Bir asır sonra, 1872’de Bulgar Ulusal Hareketi’ni sahnede görüyoruz. 1879’da da Bulgar milli devlet mayalanmasını görebiliyoruz.
Bulgar milli devlet modeli, Batı devletleri ile Rusya’nın Bulgaristan’a dayattığı bir tek dilli, tek uluslu, tek kültürlü devlet monarşik devlet modelidir. Batı ve Doğu’nun kabul ettiği, Osmanlı’nın da onay verdiği bu modelin özündeki eksiklik şudur. Tarihinde 7 defa kırılan, çarpışmaları hep kazansa da, hiçbir savaştan galip çıkmayan Bulgarlardan yabancı bir modele göre milli devlet kurmalarının istenmesidir. Bilirsiniz, modern çağda olgunlaşmamış uluslar istidatlı devlet kuramaz. Üstelik her ulusta devlet kurma istidadı da yoktur. Vurgulamak istediğim, Osmanlı’da ulusa mayalanan Bulgar kavmi, 3 Mart 1878’de ancak milliyet olabilmiştir ve ne yazık ki, arkasında kalan 141 yılda da olgun bir millet olamamıştır. Artık beş kuşaktır, yaşadığımız olumsuzluklar, Bulgar’ın Bulgar olarak öz kimliği ile uyanıp toparlanmasına en büyük katkılarda bulunan – 1972’de Doğu Ortodoks Bulgar Kilisesi’ne bağımsızlık tanıyan, Kiril alfabesiyle yazılıp okutulmasına olanak sunan, Bulgar köylüsünü şehirli yapan, Bulgar köylüsüne modern çiftçiliği, bağcılığı, bahçeciliği öğreten, hep Osmanlıdır. Dolayısıyla Türk hizmetleri, hoşgörüsü, iyi komşuluğu ve hayırseverliği bütünüyle reddedilip, yerine Rus kurtarıcıları tarafından iri dikenli düşmanlık ekilmiştir.
141 yıldan beri Bulgarlar Türklerden kurtulma sıkıntısı içine düşmüşlerdir. Yalanla dolanla Bulgarların dünyada ilk düşmanı Türkler oluvermiş. Ulusal olgunlaşmalarını tamamlayamadıkları, devlet olarak adil kurumsalaşamadıklarından dolayı, tüm etnik azınlıklara, onların dillerine, dinlerine kültürlerine karşı acizdirler. 2007’ye kadar kitaplar; “Osmanlı Esaretini”, “Osmanlı zulmünü”, 20 haydutun katıldığı, İngiliz parasıyla kışkırtılan Nisan 1876 ayaklanmasında 30 bin kişinin öldürülmesi, “Batak Katliamı” diye anlatılan olayları sürekli körüklediler. Köy mezarlarını açarak, topladıkları kafataslarını Batak’ta “Türkler bizi kesti” diye okuttular.
2004 y. NATO üyeliğinden ve 2007 y. Avrupa Birliği üyeliğiyle düşmanlık kusan taş plak kaldırıldı. Söylemde gerçekçilik ve yumuşama hissediliyor. Örneklersek, 93. Harbi’nde Bulgaristan’ı kurtarmak için savaşan Rusya’nın, 220 bin asker kaybettiği tedavülden kaldırıldı. Rusya ordusu Romen, Leh ve Finlerle birlikte zaten 180 bin kişiydi. Müsaadenizle, bir misal daha: Bulgar milli uyanışında büyük kahraman-komitacı Vasil Levski’yi Sofya konağında yargılayan, kalem kıran, mahkeme heyeti başkanının, Osmanlı Divanı üyesi, Bulgar Hacı Pençociç ve yargıçların da Bulgar asıllı olduğu arşivlerden çıkarıldı. Buna benzer birçok örneği biz de yayınlarımıza alıyoruz, duyuruyoruz. Gerçeklerin bilinmesinde yarar görüyorum. Buzları eritmek zorundayız…
Bu olaylardan biri de 3 Mart yalanıdır. Çünkü 3 Mart’ta Ruslar hiç kimseyi kurtarmamış, ancak Marmara’ya inmişler ve Büyük Devletlerin kararlarına uymak için, Berlin Konferansı’na gitmişlerdir. Berlin Konferansı’nda Bulgar temsilci yoktur, fakat olay dünya büyüklerinin Bulgar sorununu çözmek için toplandıkları ballandıra ballandıra anlatılmıştır. Türkleri, Müslümanları ve İslam’ı kötüleyerek Büyük Bulgar Kimliği yaratmanın mümkün olmadığını anlatmakla büyük, güçlü ve adil olunamayacağını, 141 yıldan sonra bile anlayamamışlardır… Bütün çelişki ve sıkıntıların temelinde, Bulgar toplumunun kendini arıtamaması, işlediği kötülüklerden ve kötü niyetlerinden vazgeçememesidir. En parlak örnek, isim değiştirirken, asimile ederken, kültürel soykırım yaparken ve 1 milyon soydaşımızı zoraki sınır dışı ederken işlenen suçlar ve kardeşlerimizi öldüren katillerin cezalandırılmadan kalmış olmasıdır.
Son dönemde olumlu bir olay oldu. Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Boyko Borisov arasındaki iyi ve dostane ilişkiler sonucu olacak, İstanbul Balat’ta Demir Kilise’nin onarılmasından sonra, “Şipka Buzluca Milli Parkı’nın” bakımı 35 yıllığına bir Türk firmasına veriliyor. Bu parka bir cami, 10-15 türbe kurulacak, şehitlerimizin kabirleri düzenlenecek ve tarihte hak ettikleri yere layık olacaklar. Tabii, bizim arzumuz, Şipka Tepesine bir de görkemli Süleyman Paşa Anıtı dikilmesidir.
– Bulgaristan’daki Müslüman-Türklerin kimliklerini muhafaza etme mücadelesinde yaşadıkları genel sorunları nelerdir? Bu sorunların çözümü için neler yapılabilir?
– En başta gelen sorun okullarımıza dönebilmemizdir. 70 yıldan beri karanlık içindeyiz. Devlet okullarında Türk çocuklarının, azınlık çocuklarının anadilde eğitim ve öğretim alması engellenmiş, okulda ve sokakta, oyun esnasında Türkçe konuşmaları yasaklanmıştır.
26 Mayısta Avrupa Parlamentosu seçimleri var, seçmenimize olayları, programları, hedefleri ve oyunları anadilimizde anlatmamız yasaklanmış durumdadır. En başta okul problemimiz çözülmelidir.
İkinci olarak halk törelerimizle, gelenek ve göreneklerimizle, adetlerimize dayanarak, Türk kimliğimizle yaşamak istiyoruz. Bizim Türk kimliğimiz devlet tarafından tanınmalı ve anayasada ve yasalara işlenmelidir. Azınlık haklarımız tanınmalıdır. Bireysel ve kolektif (ortak) haklarımız tanınmalıdır. Dinimize tüm saldırılar, ezan yasaklamaları, cami taşlamalar, vakıflarımızın geri verilmemesi, mezarlarımızın talan edilmesi, maddi ve manevi sıkıntılar aşılmalıdır.
Biz Bulgaristan Türk edebiyatı yarattık. Halk yaratıcılığımızla kaynaşmış bir kültürümüz var. Yaşam hakkı istiyoruz. Bulgaristan’da yaşayan her vatandaş birinci sınıf vatandaş olsun istiyoruz. Sanatımızın serpilip açmasında ısrarlıyız.
Belediyelerde, bakanlıklarda, devlet kurumlarında, sosyal, ekonomik, sağlık, eğitim, kültürel ve diğer alanlarda devlet kurumlarında hak ettiğimiz oranda katılım hakkı istiyoruz. Bulgaristan’ın değişmesini, adaletin üstün gelmesini, demokratik toplumun ortak değer olmasını, hak ve özgürlüklerimizin eksiksiz tanınmasını istiyoruz. Biz çok kültürlü bir vatan kurma davasına dört elle sarılmışız. Biz Bulgaristan’ı 1989 yılında terk ettik, ama 30 yıldır devlet kendine gelemiyor, yok olmaya doğru hızla ilerliyor, bunu ancak birlikte durdurabiliriz. Sloganımız: Çeşitlilik içinde birlik ve ya birlik içinde çeşitliliktir. Bu sloganda 3 Mart’ta yer yoktur…
– Rafet Bey, Bulgar Halk Meclisi, Sofya Müslüman mezarlığı üzerine kurulmuş diyorlar, bu doğru mu?
– Teşekkür ederim, sorunuzun cevabı – Evet! Fakat her gün böyle fırsat bulamıyoruz. Bulgar parlamentarizmini kısaca anlatayım. Bulgar parlamenter yaşamı seçim yapmadan başlamıştır. 10 Şubat 1879 sabahı, Osmanlı’dan önce son Bulgar başkenti olan Tırnovo şehrinde toplanan 229 temsilci (mebus) Bulgar’dır. Vidin ve Varna Müftüleri davet edilmiş, gelmemişlerdir. O zaman seçim yapılmış olsa, Prenslik topraklarında nüfusun %52’si Müslümandır, Kurucu Meclis bileşiminin yarısının Türk olması gerekirdi. Bileşime 10 bin kişiye bir temsilci katılırken – bunlar 1000 vekildir, diğerleri de bugün STK dediğimiz Bulgar cemaat, okul, manastır ve kurum temsilcileridir. Bulgaristan’ın bu ilk meclisin ömrü 2 ay oldu. Berlin Konferansı’na göre, Anayasa kabul etti ve 16 Nisan 1879’da dağıldı. Bulgar meclisinin aldığı ilk kararla, Aleksandır Batenberg, Bulgaristan Prensi atanmıştır. Anayasa’dan ve meclisteki çoğunluğun liberallerden oluşmasından pek memnun olmayan Batenberg, hükümeti tutuculardan kurabilmek için ilk dönemde meclisi 2 yıl dağıtmıştır.
Bulgar yasama organının Sofya’ya taşınması hazırlıklarına 1984’te başlanmıştır. Bugün de yasama görevi yapan, Sofya Meclis binasının temelleri 1884 yılında Prens Aleksandır Batenberg tarafından atılmıştır. Parlamento binası inşaatı için Sofya Belediyesi’nin özel kararıyla tesis edilen arsa, Sofya’daki Rumeli Vali Konağı’nın güneyinde bulunan Müslüman Mezarlığıdır. Viyana’da hazırlanan bir plana göre, meclis binası Müslüman Mezarlığı üzerine 1 yılda inşa edilmiştir. Açılışı, 28 Mayıs 1885 tarihinde yapılmıştır. Bileşim salonunda 320 milletvekili ve 600 izleyici için yer vardır. Bir yıl sonra – 1886’da – Güney Rumeli’nin Bulgar Prensliği tarafından ilhan edilmesiyle cümle kapısının üzerine “Birlikten Güç Doğar” yazılmıştır. O dönem Bulgaristan’da liberaller ilk kez hükümet kurmuştur. Başbakan Dragan Tsankov’tur. Prens Aleksandır Batenberg ise, Müslüman kabristanlığı üzerine bina edilen tartışmalara hakim olamayacağını anlayınca, 26 Ağustos 1886’da tacını indirmiş ve Bulgaristan’ı terk etmiştir. Bu Meclis burada olduğu sürece Bulgaristan rahata kavuşamaz, bir an önce bu meclis buradan taşınmalı ve Müslümanların mezarlığı sahiplerine geri verilmelidir. Böylece orasının bir Türk mezarlığı haline getirilerek, buradan geçen Müslümanlar da geçmişte şehitlerimize bir Fatiha okuma fırsatı bulabileceklerdir ve hak yerini bulacaktır…
– Sn. Başkanım, kusura bakmayın ama biraz uzunca bir söyleşi gerçekleştirdik. Bizlere çok değerli ve yararlı bilgiler sunmuş oldunuz. Sizin yüzünüzde umut verici bir dava adamı gördüğümüzden dolayı mutlu olmaktayız. Yolunuz açık olsun! Bütün okuyucularım adına Sizlere, bu söyleşi için çok teşekkür ediyorum.