Musa VATANSEVER
Hayat, bize sürekli sorular soran bir labirent gibi. Kimimiz bu sorulara yanıt ararken bir işaret tabelası bulur, kimimiz ise kendi tabelamızı kendimiz yazarız. Ama bir grup insan var ki, onların haritası kelimelerle çizilmiştir. Onlar için yaşam, okumakla şekillenir. Peki, asıl soru şu: İnsan okumak için mi yaşar, yoksa yaşamak için mi okur?
Kitaplarla tanıştığımız ilk anı hatırlayalım. Kimimiz için renkli masal kitaplarıydı bu, kimimiz için ders kitaplarının sıkıcı sayfaları. Ama bir yerde, bir cümleyle, bir karakterle, belki bir hikâyeyle bağlandık kitaplara. İşte o bağ, bizi farklı bir gerçekliğe taşıdı. O andan itibaren, hayatı anlamlandırmanın başka bir yolunu keşfettik: Okumak.
Okumak için yaşayanlar, dünyayı satırların arasından izler. Gerçek yaşamın karmaşası onlara çoğu zaman bulanık gelir; zira onların gerçekliği, kitapların kurgusal evrenleridir. Bilim kurgu seven biri için galaksiler arası bir yolculuk, günlük rutinden daha anlamlı olabilir. Romantik bir hikâye tutkunu, belki kendi aşkını değil de başkasının yazdığı bir aşkı daha derinden hissedebilir. Onlar için okumak, nefes almak kadar doğal bir ihtiyaçtır. Kitapların olmadığı bir yaşam, renksiz bir dünya demektir.
Öte yandan, yaşamak için okuyanlar da vardır. Onlar için kitaplar, birer rehberdir. Hayatın karmaşıklığını çözmek, doğru yolu bulmak için okurlar. Filozofların derin düşüncelerinde kendilerini arar, tarihin tozlu sayfalarında bugünü anlamaya çalışırlar. Romanlar, onların gözünde sadece bir hikâye değildir; karakterlerin seçimleri, onların da seçimlerini şekillendirir. Bilim kitapları, bir merak giderme aracı değil, yaşamı anlamlandırma yoludur. Yaşamak için okumak, insanı sürekli bir keşif yolculuğuna çıkarır.
Ancak bu iki yaklaşımı birbirinden kesin çizgilerle ayırmak doğru mu? Belki de bu bir döngü. İnsan bazen okumak için yaşar, bazen yaşamak için okur. Gün gelir, bir kitabın sayfalarında kaybolmak isteriz; gün gelir, yaşadığımız bir anı anlamlandırmak için bir kitaba sığınırız. Belki de bu iki kavramın birbirine bu kadar yakın olması, yaşamın ve okumanın aynı kaynaktan beslenmesindendir.
Öyleyse soruyu yeniden soralım: Hangisi daha değerli? Okumak mı, yaşamak mı? Belki de cevabı şu: İkisi birden. Yaşamak için okuyalım, okumak için yaşayalım. Çünkü kelimeler, bize hayatı anlatır; hayat ise kelimelere anlam verir.
Bir sonraki kitabınızı elinize aldığınızda, bu döngünün bir parçası olduğunuzu hatırlayın. Her okuduğunuz satır, sizi hayata biraz daha yaklaştıracak. Ve her yaşadığınız an, yeni bir hikâyenin kapısını aralayacak. Bu döngüde bir yolculuk yapmaya hazır mısınız?