Tarih: 15 Ağustos 2018
Yazan: Oya CANBAZOĞLU
Konu: Ana ve Vatan sevgisi bir bütündür.
Biz insan haklarımızı eksiksiz istiypruz.
Bizim şu Bulgarlarla aramızdaki fark o kadar derinleşti ki, ortak çizgide bir türlü buluşamıyoruz deyip defalarca neden acaba düşüncesine dalmışımdır. Ortak varoluşumuz hiç de küçük bir zaman dilimi değil – 600 senelik birliktelik – iyi kötü komşuluk – hoşgörülü yıllar – gelip geçenden, arkada kalan hatıralardan sapsarı bir yaprak…
Bir gün İstanbul’da Bulgar arkadaşlarla ileri geri sohbet ederken sordum: “Anaya of denmez!” veya “Anaya el kalkmaz!” hayat ölçümüzdür bizim. Bulgar ahlakında var mı bu? Kadına kıza şiddeti yasaklayan anlaşmayı da imzalamadınız. Ne olacak şimdi?
Susup bakındılar.
“Türk ahlakının sağlam temelidir bu kıstaslar. En şiddetli depremler bile bir milim oynatamaz temel kıstaslarımızdan” dedim. Anaya, babaya, yaşlılara saygımızın ayarlı ve sonsuzdur: Anaya el kalkmaz! Anaya bağırılmaz! Anaya küfür edenden hesap sorulur! Gerektiğinde kan dökülür. Türklüğün özüdür bunlar! anlatmaya devam ettim.
Türk olabilmek için bilinmesi gereken ve uyulması zorunlu olanlar var.
Kimlik özelliklerimizi bilmeyen, bilip de dikkate almayan, saymayan bir kişinin Türk’le dostluğu tökezler, istenmedik durumlar yaşanabilir.
Bulgarların anadilimize dil uzatması, okullarımızı yasaklaması, camilerimizi taşlaması, lehimizde çıkan mahkeme kararlarına uyulmaması ve birçok başka örnek hep bu cümledendir.
Türk olan Türkün özelinde anası ile birlikte bir de Vatanı vardır.
Biz Bulgaristanlı Türkler Bulgaristan’da doğduğumuz ve yetiştiğimiz için Bulgaristan’ı Vatan biliriz. Totaliter – komünist diktatör Todor Jivkov’un 1989’da vatanımızdan terör ve zulümle söküpkovduğu kardeşlerimiz, bugün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Türkiye bizim Ana-vatanımızdır. Biz, Bulgaristanlı Türklerin tümü, Bulgaristan Cumhuriyeti’nin 2007’de Avrupa Birliği üyesi olmasıyla, AB ülkelerinde -27 ülke – serbest dolaşım ve iş hakkına da sahibiz. Bulgaristan’a giriş çıkışımız vizesizdir. Bulgar Anayasası’nın orada yaşayan kardeşlerimize tanıdığı haklar çalışma hakkı da elde ettik. Bulgar yerel seçimlerine, meclis ve Cumhurbaşkanı seçimlerine ve referandumlara katılarak sözde oyumuzu kullanıyoruz.
Haklarımız sınırlıdır.
Sözde diyorum, çünkü AB Anayasasında, yasalarında birinci ve ikinci derece vatandaş yok. Fakat Bulgaristan’daki yerel yasalarda Türkiye’de yaşayan biz soydaşların seçme ve seçilme haklarımız sınırlarıdır. Toplam sayımız artık 1 milyonu aştı. 620 binimizin oy verme hakkı var. Bir seçim sandığında bin dolayında oy versek, Türkiye’de yaşadığımız yerleşim merkezlerinde 500-600 seçim sandığı açılması gerek. Oysa bu rakkam halen 38 ile sınırlanmış, oy kullanmaya giden soydaşlarımız baskı altındadır ve saldırıya maruz kalıyor.
19 Mayıs 2019’da Avrupa Birliği Parlamento seçimleri var. Biz soydaşlar, derneklerimizin öncülüğünde bu seçimlerde MEKTUPLA oy kullanmak istiyoruz. BU Avusturya ve Almanya gibi büyük ülkelerde böyledir. AB ülkelerinin hepsinde aynı sistemin uygulanmasında ısrar ediyoruz. Her vatandaşa engelsiz bir şekilde oy kullanma hakkı yasalarla sağlanmadan ve sandık başında güvenlik garanti altına alınmadan, eşit haklı vatandaş toplumu, adil demokratik düzen kurulamaz. Biz seçme ve seçilme haklarımızın eksizsiz tanınması için mücadele etmekte kararlıyız. Biz Bulgaristanlı soydaşlar ve memlekette kalan kardeşlerimiz Brüksel’e bir iki değil, 10-15 kişilik bir milletvekili heyeti gönderebiliriz. Bu konuda, seçme hakkımızı kusursuz kullanabilmek için Bulgar partileriyle işbirliği yapabiliriz.
*
Mücadele yolumuz açıktır.
28 yıl önce Bulgaristan demokratikleşme yoluna girmiş olsa da, hukukun üstünlüğü ve güvenli bir adalet sağlanamadığı ve son yıllarda Avrupa Konseyi’nin (AK) de “faşist” olarak nitelediği aşırı milliyetçi güçlerin iktidara tırmanmasından dolayı soydaşlarımızın memlekette kalan evlerine mülklerine geri dönme hareketi güç toplamaya başlayamadı. Bulgar demokrasisinin yolunu kesin faşizmdir. Faşist partilerdir.
*
Batı Avrupa ülkelerinde çalışan ve emekli maaşı hak eden kardeşlerimiz Vatana dönme hazırlıkları içindedir. Toplam sayıları 150 bin olan bu vatandaşlar kazandıkları paralarla köylerine ev taptırdılar, eski evleri onardılar, şehirlerde daire aldılar. Yaşlılıklarını Vatanda geçirmeye hazırlanıyorlar. Kırca Ali’ye bağlı Karagözler (Çernooçene) Belediye merkezi gurbetçilerimizin yatırımlarıyla şirin bir şehre dönüştü. Onların yatırımları Rodoplar’a ve Deliorman’a yeni renk veriyor.
Vatan, bir topraktan parçasından çok farklı bir şeydir Türkler için. İnsan vatanında cennet kurmak için dünyaya gelir. Soy ağacının kök saldığı yerdir vatan. Nimetlerinden hayat fışkıran, ferdi, soyu ve toplumu yaşatan olmazsa olmazımızdır. Şu kocaman dünyada turist vatanı yoktur. Vatan olan Vatan toprağı kanla terle sulanmıştır. Kon göç yeri değildir. Bizim için geçerli olan budur.
*
Romenlerden örnek alalım.
Hafta sonu TV izlerken Romenlerle gurur duydum. Bükreş’te Bakanlar Kurulu binası kuşattı. Gurbetçiler dönmüş hükümetten hesap sordular. Yumruk kaldırmışlar “İstifa!” haykırışlarıyla tempo tutanların % 80’ni ekmek parasını dış ülkelerde kazananlardı.
Son nüfus sayımı – 2012 – Romanya sakinlerinin % 30’u – 7 milyon kişi – ekmek teknesini Batı Avrupa, Birleşik Amerika, Kanada ve Avusturalya’ya taşımıştı.
Onlar Vatanla nefes alıp verdiklerini kanıtladı. Her yıl yakınlarına 5 milyar Euro gönderdiler. Ülkedeki gelişmeleri sürekli izlediler. Rüşvet ve dolandırıcılık olaylarından nefret ediyorlar. Tepkileri sertti. Yıllık izni yakınlarıyla geçirmeye gelenler Bakanlar Kurulunu sarmıştı. Bulgaristan’da şimdiye kadar böyle bir gelişme izlemedim. Benzer protesto eylemi düzenlenmedi.
Meydandakiler yalnız Romen değildi.
Romanya’da nüfusun % 11’i etnik azınlıktır. % 7’i Macar kökenli, % 3’ü Çingenedir. Köstence çevresinde 30-40 bin Türk ve Tatar da yaşıyor. Azınlık haklarının tamamından yararlanan – anaokulu, ilkokul derken ülkede ilk Macar Üniversitesi’ni de kuruldu. Macar kökenliler ticarette çok öneli rol görüyorlar.
Bu nasıl oldu?
Diktatör Nikolae Çauşesku’nun devrilmesinden hemen sonra Romanya’da yaşayan 10 bin Macar genç kız ve oğlan Budapeşte’ye özel eğitime alındı. Ekonomi, girişimcilik, toptan ve perakende ticaret, pazarcılık, aracılık ve ortakçılık eğitimi gördüler. Başarılı olanların ceplerinde 10’ar bin US Dolar kondu. Vatan’a dönenler önce taşınmazlarını tescil ettirip tapu alarak sigortaladı. İşe başladılar. 27 yıl sonra Romanya günlük döner sermayesinin % 60’ını artık istedikleri gibi oynatıyorlar. Onlar da meydandaydı. Rüşvetini almadan iş yapmayan bürokrasiyi protesto ettiler. Romanya onların can Vatanı! Yolsuzluklara son verilmesi isteklerinde dış ülkelerdeki kardeşleriyle birleştiler. Adil düzen kurulmasında ısrar ederken, öne sürdükleri isteklerin başında, rüşvet ve dolandırıcılıktan bir defa yargı önüne çıkan memurların bir daha asla devlet ve belediye işine alınmaması da var. Yasal düzenleme istiyorlar.
*
Ağlamayan bebeğe meme verilmez.
Bulgaristan’da 2018’de bu atasözü defalarca kanıtlandı. Ocak ayında polis ve jandarma meclisi kuşattı, 100 milyon leva aldı ve sustu.
Özürlü çocukların anneleri meclisi kuşattı artık 250 milyon leva vaadi aldı, 300 milyon istiyorlar. Bu örnekler çok.
1989’un ayısında ayaklandık, 28 Aralığında 3 gün Sofya Meclisini kuşattık isimlerimizi ve ibadet haklarımızı geri aldık.
Yol meclisi kuşatmaksa, gelin kuşatalım – politik sistemi değiştirelim, oyumuzu posta ile gönderme hakkımızı elde edelim. Türkiye’de ve diğer ülkelerde yaşayıp çalışan, okuyan Bulgaristan vatandaşlarından da Sofya ve Brüksel meclisine milletvekili gönderme hakkımızı elde edelim. Başka yol yoksa yapacak başka bir şey yok. Politik partilerin seçim listesi yapma hakkını da ellerinde alalım ve milletvekili adaylarını kendimiz gösterelim…
Bulgaristan’da bu düzeye bir daha yükselemedik! Sıra bizde.
Bunun artık olmazsa olmaz olduğuna yalnızca bir örnek vermek istiyorum. 2007’den beri AB üyesiyiz. Olukla para aktı ülkemize. Bunların hepsi insanlara değildi. İri baş hayvanlar için – inek, kasaplık erkek dana, manda ve malak için – hayvan başı 900 leva geldi. Samimiyetle soruyorum! Hangi Türk hayvan bakıcı ahırdaki 10 inek için AB yardımlarından 9 000 (dokuz bin) leva aldı!? Alan varsa parmak kaldırsın. Gelen paraların % 80’ni sayıları 100’ü geçmeyen dalavereci, dolandırıcı, üçkâğıtçı, rüşvetçi, onların kopoyları, imza atıp mühür basarak kirli oyunları yasallaştıran namussuzların ceplerine girdi. Gün boyu hayvanın peşinde, damda dağda bayırda, otta, yemde, samanda boğuşan kardeşlerimize gıcır gıcır Euroları koklatmadılar bile… Paraların hepsine el atalım hesapları yapanlar kendi tarlalarını parçaladılar, çoluk çocuk hısım akraba ve hatta tanımadıkları zavallı Çingenelerin üstüne geçirip kimliklerini topladılar. Ahırlardaki, balkandaki hayvanları sözde paylaştılar. Euro oluklarını kendi banka hesaplarına akıttılar. Partiler sustu. Savcılık bakarkör. Polis ve jandarma durumundan zaten memnun…
*
Müslüman vakıf taşınmazlarını alabilseydik belki biz de iri baş hayvancılık geliştirebilirdik. Ama nerede, bizim malımız mülkümüz olunca hala geçerli olan yasa maddesi: “Çürüsün, geri verilmesin”
Bulgar istatistiklerine göre memleketteki taşınmazların, yani ova, tarla, keleme, bağ-bahçe, yayla- otlak, çayır, kimsesiz kırların, koru, orman ve dere boylarının yarısı zaten Türklerin. Ama biz bir Romanyalı gurbetçi, etnik azınlıktan Macar tüccar ve talika Çingenesi olamadık – Çünkü bilinçsiz davranıyoruz, rahatı arıyoruz, bir işi olana kadar kovalama davasında henüz ayaklanamadık. İşimizin ayarı yok. Doğru dürüst hedef yok. İşe sevdalanmış liderimiz yok. Geçerli olan kıstas şudur:
Türk doyunca acıkacağını
Acıkınca doyacağını bilmez.
Düşmanlarımızın bize karşı kullandığı keskin silah budur. HÖH partisinin elimize para pul geçmesini engellemesinin sebebi de budur.
Kocaman Avrupa’da bizden başka ana dilinde kendi okulu olmayan azınlık yok. Oyunu paşa paşa kullanamayan azınlık da yok. Bu yenir yutulur bir şey olabilir mi?
Eski kıtada bizden başka toprağını, evini, mezarlarını, taşınmazlarını ve tüm varlığını kurda kuşa bırakan başka bir millet ve millet parçası, soyu bulaşık suyu bile olsa Türk suyunda olan başka biri var mı acaba! Sofya’da bile bir Türk Mezarlığı yok. Bu neden kimseyi düşündürmüyor? Hiçbir sorunumuz neden çözülemiyor. Türklerin, Çingene ve Pomakların yolunu kesmeleri için kaç kişiye maaş veriliyor?
Mezarlık için ayaklanan bir millet işitmedim görmedim. Birlik olalım biz ayaklanalım… Bakınıyorum hazırlık göremiyorum. Koşullar ne kadar ağır olursa olsun, 5 leva Bulgar cezasından korkanlar, MİLYARLIK MÜLKÜ TEKMELEDİLER. Amerikan siyah derili zencilerinin insan hakları mücadelesini düşününüz. Bugün Trump’a kafa tutan ziyah derili Bayan ve Bayları düşünün. Cesaretimizi yitirmemiz çok kötü oldu. Biz var olabilmek için haklarımızı elde etmek zorundayız.
Evet biz kovuldular. Ama zaman geldiğinde geri de dönmedik. Bırakıp gitmek en kolaydı. Kuranı Kerim’de “mal mülk için geri dönülmez” diye bir şey yok. İyi okuyanlar için umut var…
“Rahat adama batar!” Bu bizim en kutsal atasözlerimizden biridir.
Yorumunu siz kendiniz yapınız!
Okuyanlar lütfen paylaşsınlar.
Bu konu bizim öz meselemiz ve hayat hakkı istiyor.
Of be, demeden yetişenler biziz!
Dostlarınızla paylaşmayı unutmayınız…