avni veli

Bilmesen de tarihi – unutma. Bu suç değil.
İçine dön, ta yürek hücrelerine eğil Ve gelmiyorsa eğer
Kölelikten menşein. SEN TÜRKSÜN – üç kıtanın
Kartalısın, bunu bil…1
1)Avni Veli’nin Eski Zara hapishane hücresinde yazdığı bu şiir 12 küplettik BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN İSTİKLAL MARŞI’NDAN ancak bir dörtlüktür.
***
Bulgaristan’da totaliter baskı ve terör rejimine karşı ilk illegal direniş örgütünü kuran Avni Veli  65 yaşında hayata gözlerini yumdu. Hasköv’ün  (Haskovo’nun)  Aydoğmuş (Zornitsa)  köyünden olan Avni Veli Şumnu Yüksek Pedagoji Enstitüsü Bulgar Dili Fakültesi’ni bitirdikten sonra Cebel lisesinde öğretmenlik yaptı. Bulgarcayı ve Marksist Leninist teoriyi Bulgarlardan daha iyi bilmesine rağmen, partiye ve devlete bir türlü yaranamadı. Belki de Bulgar dilini Bulgarlardan daha iyi bilen bir Türkü “Bulgarlaştırmanın imkân dışı olduğundan olacak, polis takibine uğradı. Şiddetlendikçe şiddetlenen Türk düşmanlığına karşı 1983’te direniş örgütledi. Öğretmenlikten kovuldu. Ailesiyle birlikte tütün işine gittiği Dobriç’in İreçek köyünde 35 yaşında tutuklandı. Kırcaali mahkemesi 7,5 yıl ağır hapis cezası kesti. Stara Zagora hapishanesine atıldı. Ağır hücre koşullarında 24 saat karanlıkta tutulsa da ne ana dili Türkçeyi ne de öğrendiği vatan dili Bulgarcayı unuttu. Uluslar arası İnsan Hakları Örgütü’nün siyasi tutukluların serbest bırakılmasında ısrarlı tutumuyla serbest bırakıldı. 1989 yazında tek yönlü biletle Avusturya’ya kovuldu. Ömrünün son döneminde Ankara’da yaşadı ve yarattı.
 O, 1956 BKP Nisan Toplantısından sonra hız alan Türk ve Müslümanları anadilsiz ve kültürsüz bırakma etkinliklerine tepkiler değişik biçimlerde sürerken güç toplasa da,  Bulgaristan Türklerinin ilk illegal politik partisini Cebel’de o kurdu. Cebellilerin hatırasında sevilen bir öğretmen, Bulgaristan Türk aydınlarının gönlünde eserleri güneş ışığı göremeyen büyük bir ozan ve yaratıcı, sevilen bir halk önderi olarak ebediyen yaşayacaktır.
Avni Veli, T.Jivkov’un baskı rejimini Bulgaristan Türkiye sınırını açmaya zorlayan ve ardından 10 Kasım 1989’da kendisinin de devrilmesine neden olan Bulgaristan Türklerinin tüm doğal ve demokratik hak ve özgürlüklerini bire dek geri alma uğruna başlattığı 1989 Mayıs Ayaklanması Cebel yöresinde Avni Veli tarafından örgütlendi ve yönetildi. O başkaldırının ilham kaynağı, mert ve bilge lideri olarak sonsuza dem anılarımızda kalacaktır.
Kendisini ve davasını saygıyla anarken kahraman direnişçi Ali Veli’nin Bulgar basınına son mülakatını aynen yayınlıyoruz. Böylece acı kaybımız vesilesiyle duyula ulusal büyük acıya katılıyor, yakınlarına ve dava arkadaşlarına sonsuz saygımızı bir kez daha ifade etmiş oluyoruz.
 
“Faktor”-Stoyko Stoyanov
Bulgarcadan tercüme –BG-SAM
Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ile Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Bulgaristan Komünist Partisi’nin Türk ve Bulgar kanadıdır.
Doğan modeli, kendini hapishanenin kapısı ardına kendi elleriyle kilitleyen, dışarıda olanların hepsininse tehlikeli olduğu bir getto modelidir.
Doğan kendisi uydurma bir efsanedir. Komünist rejime karşı Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının mukavemetini onun yönettiğini anlatarak yaymaya zorlandım.
Bütün mülakat:
Soru: Bay Veli, Hak ve bugünkü Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH) lideri Lütfü Mestan’ın son sınıf öğretmeni olduğunuz doğru mudur?
Yanıt: Evet, ben o genci iyi hatırlıyorum. Cebel lisesinde öğretmendim. Öğretmen odasında ev ödevlerini gözden geçirmeye gitmiştim.  Bir de ne göreyim, koridorun kenarında basamaklarda yüzlerinde bin bir dert okunan iki genç. Lafa başlayan ben oldum. İsimlerinin Fikri ve Lütfü idi.  Momçilgrad lisesinden atılmışlardı. Canları çok sıkkındı. İşte böyle tanışmıştık.
Soru: Siz HÖH liderinin liseden kovulduğundan emin misiniz?                                    O kuldan ne için uzaklaştırılmıştı?
Yanıt: Eminim tabii. Bu olayı herkesin bildiğinden de eminim. Yerel parti örgütü sekreterinin kızına sulanmışlar. Kızın babası da peşlerine düşmüş ve ahlaksız davrandıkları gerekçesiyle ikisini de okuldan uzaklaştırmıştı. Kırcaali ilinde değişik liselere kayıt yaptırmayı deneseler de başaramamışlar, çünkü kız babası komünist öç almaya çalışırken peşlerini bırakmadığından, hiçbir okula yazılamamışlardı. 11. Sınıfın ikinci yarısının devre başıydı. Gerçeği söylemek gerekirse liseyi bitirme şansları yoktu, hayatları allak bullak olabilirdi. Ben kendilerine, “Dostlar, siz anlaşıldığına göre, bir şeyler yapmışsınız, bana gerçeği anlatacak mısınız?” dedim. Lütfü bütün ili dolaştıklarını, hatta Ardino (Eğiri dere) lisesinde bile kabul edilmediklerini anlattı. Son olarak Cebele gelmişler, fakat burada da kapı açılmamıştı. Okul Müdürü onları kovmuştu. Anlatılanlar beni heveslendirdi, oldukları yerde kalıp, beni beklemelerini söyledim. Yattığı yer nur olsun, çok namuslu ve dürüst bir bayan olan Müdür Yardımcısı Bayan Parnarova’yı buldum. Olayı baştan sona anlattım. Kanımca böyle bir olayın kendi çocuklarının da başına gelebileceğine onu ikna edebildim.  Kayıtlarını yaparsak, gençlerin lise mezunu almalarına ancak birkaç ay kalmıştı,  onlara bir şans tanımış olacaktık, bunu yapmazsak ikisini de ezip geçecektik. 11. sınıfın sınıf öğretmeni olarak kendirlini sınıfıma yazmaya ve onlarla ilgili tüm sorumluluğu taşımaya hazır olduğumu, beyan ettim. Belgeleri ellerinden aldık. Kayıtlarını yaptık. İşte böyle şimdiki HÖH lideri 11. “B” sınıfta benim öğrencim oldu. Mezuniyet baloları birkaç ay sonraydı. Tören akşamı Fikri ile Lütfü yanıma gelip teşekkür ettiler. Akıllı ve iyi öğrenci oldukları doğrudur. Birisi diş hekimi, öteki ise filolog oldu ve sonra siyasetçi olarak yükseldi.
Soru: Lütfü Mestan nasıl bir öğrenciydi?
Yanıt: Ben onun hayat yolunda bir basamak oldum. Çok titiz, vicdanlıydı, kavga etmezdi, dürüsttü. Fikri ile Mestan benim öğrencilerim olarak, ciddi gençlerdi. Fikri şimdi de namuslu biridir, sözünün eridir, fakat diğeri değişti.
Soru: Liseden sonra Lütfü Mestan’la hiç görüştünüz mü?
Yanıt: Hiçbir zaman görüşmedik.
Soru: Ülkemizin yönetiminde bir faktör olarak, şimdi onu bir siyasetçi gibi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yanıt: Levski’nin vasiyetlerine hatırlayalım ve “Eğiri oturup doğru konuşalım.” Bulgaristan Cumhurbaşkanı kimdir? Plevneliev. 1989’da neredeymiş? Bir önceki Başbakan Borisov Jivkov’un korumasıydı. Kendini Çar olarak tanıtan kimdir? Bulgaristan Çarlık mıdır? Madrid’den hiçbir işe yaramayan birini getirdiler, kendi malım mülküm deyip devleti soydu. Bu halkalardan biri de Lütfü  Mestan’dır. Lütfü siyasi kariyerini evliliğine borçludur. Şair şöyle dememiş miydi: “Kariyer için canını verir (gülümsüyor). Mestan hakkındaki notum, Kırcaali bölgesinde ve ülkede kendilerini lider zanneden HÖH’lülere verdiğim notun aynısı olup şöyledir:  ana süttü tatmamış namussuzlar, it oğlu itler, başka sözüm yoktur. Onlar ceplerinin derdine düşmüşler. Bakıyorum da, Türkiye’de mal mülk, çiftlik sahibi olmuşlar, bu taşınmazları neyle almışlar? Ben, onların ağızlarının açlıktan koktuğu 1989’u unutmadım iyi hatırlıyorum.
HAK VE ÖZGÜRLÜKLER HAREKETİ.
L. Mestan bu hareketin ne anlama geldiğini, nasıl ve nerede doğduğunu?  Biliyo mu acaba. Komünizme karşı gerçekten mukavemet verenler, isimleri değiştirenlerin Türklerin hakları için direnenler oyun dışına, çöpe atıldılar, ülkeden kovuldular, çünkü herkes için hazırlanan ve demokrasi olarak gösterilen değişiklik oyununa gelmediler. Bugün kendilerini kahraman olarak gösterenler ortadadır. Onlar sahte kahramandır. Hepsi ballı börek yemeye hazırdır, sofrada binlerce karaktersiz HÖH’lü var.
Soru: Eski komünistlerin varisleriyle birlik olan HÖH’ ün şimdiki yönetimini kabul edebiliyor musunuz?
Yanıt: Aralarında benim de bulunduğum Stara Zagora hapishanesindeki bir grup mahkûmun kurmayı düşündüğü ve kurduğu örgüt ile bugünkü HÖH arasında en ufak bir benzerlik yoktur.
Soru: Komünizm yıllarında Ahmet Doğan hakkında herhangi bir şey işitmiş midiniz?
Yanıt: Hayır, onu bilen yoktu. İllegaller arasında o ne gibi bir faktörmüş ki? Benim duruşmalarımın stenograf kayıtlarını okursanız, daha 1985 yılında “Ben ölebilirim, ama komünizm yenilmeye mahkûmdur!” dediğimi göreceksiniz. Bizim canımızı feda etmeyi kabullendiğimiz bir davamız vardı. Ben bugün de 30 yıl önce başımı koyduğum davayı savunmaya devam ediyorum.
Soru: Siz aynı mevkide duruyorsunuz da, komünizm de yer değiştirmedi!
Yanıt: Evet bu çok acı bir gerçek, beni öldürebilirler diye doğru düşünmüştüm. Ben şimdiki HÖH partisini nasıl kabullenebilirim ki, onlar kendileri ne olduklarının farkında değiller. Bu partinin yönetici kadroları bire dek ya gizli polis DS ya da BKP ile bağlıdır. Aslında onların BSP ile olan bağları da buradan geliyor. Onların her biri aynı örgüttendir, onlar BKP’ nin Türk ve Bulgar kanadındandır, bu kişiler hakkında başka bir isim kullanılması doğru olmaz. Aslında, onlar yurtsever olsalardı, devleti düşünselerdi, halkı düşünselerdi yani sorunlar arasında en ağır problem bu olsaydı, biz onu yutar unuturduk, ama hepsi yanız kendi ceplerini nasıl dolduracaklarını düşünüyor. Siz Doğan’ın iplerini DS ve diğer makamların çektiğini görmüyor musunuz? Çekmeye devam edecekler. Onlar için değerli ve önemli olan Doğan aracılığıyla Türk seçmeni kullanmaktır.
Soru: Komünizme karşı gerçek savaşımcıları HÖH partisi istemiyor, sizi neden dışlıyorlar?
Yanıt: Su sorunun açıklanması basittir. Beni kullanarak bazı kişilerin legalleştirilmesine çalıştılar. Benden, Ahmet Doğan’ın Stara Zagora hapishanesinden verdiği emirlere uyarak Mayıs 1989 olaylarını, Ayaklanmayı yönettiğimi söylemem istendi.  Ben Stara Zagora zindanında kaldım. İçerden çıkmak için 7 kapı açılması gerek. Soruyorum, herhangi biri olan Doğan’ın emirleri Türklere ulaşmak için bu kapılardan nasıl çıkabilir ki? Ben olmaz, yapamam derken şöyle konuşmuştum: “Siz ne isterseniz onu yapabilirsiniz ama ben tarihe ihanet etmeyeceğim. Bir arada, Bulgaristan Türklerinin gelişen illegal mücadelesinde olup biten her şeyi Doğan’ın yönettiği yalanını yaymaya çalıştılar. Şimdi artık Doğan’ın bir gizli polis ajanı olduğu ve hapishaneye duruma hakim olabilmeleri için koyulduğu anlaşıldıktan sonra, politik mahkumların hepsi için bu uydurmaların hepsinin yalan dolan olduğu gün gibi ortadadır. Bu yalanla yıllar yılı herkes aldatıldı.  Bu yalan tarihsel gerçekmiş gibi dayatılmaya çalışıldı. Ve gizli polis makamlarının eliyle Doğan devlet içinde çok önemli bir kişi olarak tanıtıldı. Doğan kendini direnişçi yapmaya çalışırken gerçek kahramanların hepsinin canına kıydı. Bulgaristan’da ancak kontrol edilebilenler kaldı ki, onlar bugün de kontrol altında bulunuyorlar. Bu hainliği Doğan dolayındakiler yapabildi. Ve onlar bugün de aynı şekilde yaşamaya devam ediyorlar. Onlar kendileri baştan aşağı sahteleşmiş olduklarından ve başka türlü de yaşanabileceğini bilmediklerinden, tarihi de sahteleştirmeden başka hiçbir seçenekleri kalmadı.
Ben gerçekleri bilirken, çocuklarımı nasıl yalandırayım, olayları tersyüz anlatmayı yapabilir miyim? Ben siyaseti takip ediyorum ve bugün Bulgaristan’da eski gizli polis DS ya da şimdiki özel makamların kontrolü altında bulunmayan düzgün bir politik örgüt yok. Stanişev kimdir. Ajan Pavel kimdir?
1990’dan beri HÖH birkaç kez iktidarda bulundu. “İsim ve kimlik değiştirme” süreci davası görülmedi. Türklerin isimlerinin değiştirilmesine katılanlardan yargılanan yok. Kurbanlarla katiller bugün yan yanadır. Böyle bir duruma nasıl gelindi?
Benim adımı mahkeme mi değiştirdi de, ben şimdi ismimi geri almak için dava açmak zorunda olayım. Örneğim, Türkiye’de bulunan kızlarım pasaportlarında hala Bulgar isimleriyledir.  Yüzkarası, küçümseyici olduğundan dolayı isim değiştirmek için dava açmak istemiyorlar. İnsanları savunmadığından, onların ezilmesine yol verdiğinden dolayı bu utanç verici durumdan suçlu olan HÖH partisidir. HÖH liderleri halkımızı satan hainlerdir, soruyorum: nerede bizim etnik halk topluluğumuzun hak ve özgürlükleri? Şu HÖH-BSP iktidarı yarın biz artık AB’de olmak istemiyoruz, Ukrayna gibi Moskova kanadı altına girmeye karar aldık, eski SSCB’den bir parça olmak istiyorsa, lütfen şaşmayınız. Bayrak yerine, onur yerine şerefsizliği ve kirli çarşaflarını ipe serdiklerini görünce sakın şaşırmayınız. Onlar satılmıştır. Ben bu alçaklar için başka söyleyecek söz bulmakta güçleniyorum.
BSP’ nin karma bölgeleri bir uçtan bir uca HÖH ellerine teslim ettiği ve Türkleri ve Müslümanlara mal mülk gibi kıydığını görmeyen yoktur. Daha da kötü olan Türk köylerini getto haline getirmeleridir. Gettolar Doğan modelidir. Onlar sana sadaka verirmiş gibi biraz ekmek, para, odun, iş vermezse, aç ölebilirsin. HÖH partisi insanlar önünde sırıtıyor. İşlerin böyle olmasından BSP de suçludur ama HÖH ile BSP el ele olduklarından diyecek yok. 1987’de ben Stara Zagora hapishanesinde birinci açlık grevine başladığımda beni ilk destekleyen Montana’dan Emil Blagoev oldu. O şimdi Bulgaristan’da değil. Ülkeden kovuldu. Görüldüğü üzere daha Jivkov rejimi yıkılmadan önce gerçek anti-komünistlerin ülkeden kovulmasıyla ilgili plan hazırlanmış ki, Bulgaristan’da Türklerle de benzer şekilde davranıldı. Bakıyorum şimdi gizli servis DS ajanları ve komünistler demokrasi kuruculuğuna kol sıvamışlar.
Soru: “Bulgarlaştırma” süreciyle ilgili Bulgar halkını suçluyor musunuz? Suçlular cezalandırılmalı mıdır?
Yanıt: Ben halkı nasıl suçlayabilirim ki, yapılanlar gizli polis DS ile komünistlerin işidir. Türk aydınları da canını ciğerini satmıştı. Ben de teslim olup ruhumu satmam için teklif aldım, tek seçeneğim hücre olduğunu bildiğimden dolayı kabul etmedim. Ben onlara “siz beni satın almak istiyorsunuz,” hedefiniz benim mücadelem ve çekilerimde, kendi rejiminizi haklı gösterip yaşatmaktır, dedim fırsat buldukça…
Ben, hürriyetimin fiyatını kendim ödesem de,  intikamcı biri değilim,  Şöyle büyük bir soru var ortada, yapılan vahşetten “Bulgarlaştırma” sürecinden herkesin sorumlu olması mı gerekir! Canilerin tarafında olmayan, onlara karşı olan ve bütün yapılanlar normal insanların iradesine karşı yapılmış olduğu halde, suçsuz olanları suçlamanın anlamı olamaz. Kanımca, bir ahlak cezası kesilmelidir. HÖH parti de bu yüz karası işlerden sorumludur, fakat HÖH yönetimi tüm olup bitenden tüm çekilerimizden sorumlu olduğundan, kendi nasıl suçlayıp yargılatsın?  Onlar gizli polis DS ajanıydılar, BKP’de idiler, ne yazık kı bugün de onlara hizmet etmeye devam ediyorlar.
Soru: HÖH ile ATAKA arasındaki gizli birliğin yalnız iktidarda olmak için kurulmuş olması ahlak kurallarına uygun mudur?
Yanıt: “Ataka” kimdir? Onlar eski generallerin ve Rus gizli servislerinin adamları değil midir? Bu işler yorumlamaya değmez.
Soru: Sefalet çeken, yarı aç yarı tok yaşarken, HÖH’ ün mafyalaşmış elidinin kendisini kullandığının bilincinde olan, fakat buna rağmen yine de oyunu onlara veren Bulgaristan Türklerini nasıl anlayalım. Bu nasıl bir anormalliktir. Lütfen açıklar mısınız?
Yanıt: Çünkü HÖH partisi köy ve mahallerde, tabanda farklı bir propaganda yürütüyor. Köye gidip şöyle konuşuyorlar: “Sizlere bizden başka ilgi gösteren kimse olmaz.”  İsimlerinizi bine değiştirecekler diyerek, insanları sürekli korkutuyorlar.
Soru: Siz HÖH partisine oy verdiniz mi?
Yanıt: Hayır, ben onlara hiçbir zaman oy vermedim.      
Soru: Hangi Türkler demokrasi yıllarında zengin oldu?
Yanıt: HÖH partisinde ve HÖH partisiyle birlikte olanlar. HÖH bir gizli örgütlenmedir, bir mafya kuruluşudur. Aralarına sızmak olanaksızdır. Burada kazandıklarıyla Türkiye’de saraylar diktiler. Paraları oraya taşıdılar. Burada para yok. Burada mafya tipi bir örgütlenme var. Onların bilincinde etnik olan diye bir şey yoktur. Hırsızlar etnik ayırım yapmazlar.
Soru: Stanişev ile Mestan’ın kucaklaşma ve öpüşmenin geleceği var mı?
Yanıt: Onlar birbirinin cep kardeşidirler, aralarında pek fark yoktur. Bulgaristan’da tüm demokratları kapsayacak, kucaklayacak ve tek örgütte toplayacak yeni bir birleşmeye ihtiyaç var. Başka bir çıkış yolu yok. Uyanıp ayağa kalkmanız gerekiyor. Gençlik yıllarım olsaydı köyden kasabaya dolaşmaya başlar ve dip dalgasını uyandırıp hareketlendirme yollarını bulurdum. Bu iş için gecemi gündüzüme katardım.
Soru: Bulgaristan Trükleri’nin ayrı bir partisi olması gerekiyor mu?
Yanıt: Hayır. Bu tehlikeli ve zararlıdır. Ben şu HÖH modelini asla kabul etmiyorum. Türk bölgelerini getto haline getiren tam da HÖH modeli oldu. Bu Doğan modelidir. Gettolaştırma modellidir. Bu, insanın kendini zindan kapılarının ardına kendi elleriyle kilitleyip hapsetmesi modelidir. Bu modelde, zindan dışında olanların hepsi tehlikelidir.
Soru: Siz Mestan’ı şu an şuracıkta görseniz yüzüne karşı ne derdiniz?
Yanıt: Lütfü sen zavallının tekisin!

 

 

Reklamlar